bc

SiyahBeyaz

book_age16+
440
FOLLOW
1.4K
READ
dominant
CEO
drama
comedy
sweet
mxb
city
lonely
humiliated
engineer
like
intro-logo
Blurb

Jeremy Kargısan;

Yaş: 25

Boy: 1,88

Kilo: 75

Göz rengi: Kahverengi

Koleje gitmesine rağmen sürekli hor görüldü. Aşağılanmanın nasıl bir duygu olduğunu ancak o bilirdi. Okuldaki herkesin iğrenerek baktığı ve ten renginden dolayı ona kötü lakaplar takılan kişi oydu.

Sadece okulda değil babasının şirketinde çalışmaya başladığında da olmuştu. Oluyordu. Bu yüzden ortaklıklarını bozuyorlardı. Annesi o 19 yaşındayken ölmüştü. Annesi öldükten sonra birkaç kez başka ülkeye kaçmayı denemişti ama yapamamıştı. Alışmıştı İstanbul'a.

Annesi Jade Gilbert yıllar önce gelmişti İstanbul'a sonra Hulusi Kargısan'la tanışmış, birbirlerini sevmişler ve evlenmişlerdi. Sonra Jeremy doğmuştu. Küçücük siyahi bir bebek.

Aslında o doğar doğmaz başlamıştı hor görülmesi. Dedesi ve babaannesi tarafından. Şu an bile tiksinerek bakıyorlardı torunlarına. Jeremy her ne kadar bunu takmamaya çalışsa da o bakışları unutamıyordu.

Aslında sevilmeyecek biri değildi. Yakışıklıydı, komikti, sempatikti, sevecendi, eğlenceliydi. Ayrıca ağır başlıydı ama sinirliydi.

Sevgilisi yoktu. Birkaç kez olmuştu. Olmasını istemişti ama tanıdığı her düzgün kadın evliydi. Evlilik ona biraz uzak gibi görünse de o da istiyordu. Zordu. Her insanın ona karşı nefretle bakıp hakaret ettiği zaman zordu.

Sinirlendiğinde alnında bir damar çıkıyor ve çenesi seyiriyordu. Mutlu olduğunda sağ ve sol yanağındaki büyük gamze ortaya çıkıyordu.

Uzay Heykelci;

Yaş: 25

Boy: 1,75

Kilo: 47

Göz rengi: Mavi

Uzay 13 yaşına kadar sürekli gülen bir kızdı. 13 yaşında tecavüze uğramış ve 6 yıl komada yatmıştı. Komadan çıktığında 19 yaşındaydı. Hayattan bezmişti. Kendini temiz görmüyordu. Son anda yetişen arkadaşları sayesinde korumuştu kendini ama dokunmuştu o adam. O pis elleriyle boynunu okşamış saçlarını, boynunu öpmüştü. Daha yeni çıkmaya başlayan göğüslerine dokunmuştu. Belki ailesi daha dikkatli seçselerdi öğretmenlerini böyle bir şey olmayacaktı.

Piyano öğretmeniydi o adam. O gün doğum günüydü ve arkadaşları gelecekti ama o adam bütün günü mahvetmişti. Yıllardır kutlamıyordu doğum gününü. O günü ve o adamı hatırlatıyordu.

O olaydan sonra kimseyle konuşmamaya başlamıştı. Sadece yalnız olduğu zamanlarda kendi kendine konuşuyordu. Okuduğu bir kitapta bir kız kimseyle konuşmuyordu ve bir süre sonra konuşmayı unutuyordu. Bu yüzden kendi kendine konuşup kitap okuyordu. Bu konuşmayı unutmaması için gerekliydi.Ailesi, arkadaşları, doktorlar, psikiyatristler... hiçkimse onun konuşmasını sağlayamadı. Kendini hazır hissetmiyordu konuşmak için. Nedenini o da bilmiyordu. Sanki konuşursa yine aynı şeyleri yaşayacağını hissediyordu. Yaşadıkları güzel şeyler değildi. Taşımakta zorlanıyordu.

Ailesi varlıklıydı. Babası onu şirketin başına geçirmek istiyordu ama artık onun da ümidi kalmadı. Konuşacağını düşünmüyordu. Her şeyden çok istiyordu ama...

Aslında bütün şanssızlıklar onu bulmuştu. Annesi İpek hanımı uzun bir süre önce kaybetmişti. O zamanlar çok küçüktü. Annesi göğüs kanseriydi. Kanser geç fark edildiği için yaşama şansı kalmamıştı. Uzun süre savaşmış ama o savaşı kazanamamıştı.

Okulunu özel olarak bitirmişti. Diplomasını da almıştı. Arada babasına yardım ediyordu. Babası bundan memnun olsa da yine de kötü hissediyordu. Onu zorladığını düşünüyordu. Aslında bunu Uzay istiyordu.Şimdi çok güzel bir kadın olmuştu. Uzun sarı saçları, mavi gözleri ve mankenleri çatlatacak kadar düzgün fiziği ile herkesin dikkatini çekiyordu. Dar, kısa ve dekolteli şeyler giyinmeyi sevmiyordu. Dolabında tek tük böyle kıyafetler vardı. Babasıyla gittiği davetlerde giyinirdi genelde.Davetlere gitmeyi sevmezdi ama babasını yalnız bırakmamak için giderdi. Gittiği yerlerde köşeye geçer meyve suyu içerdi. Hayatı buydu işte.

Bu iki zor insan birbirlerinde kendilerini bulabilecek miydi?

chap-preview
Free preview
1
Uzay Heykelci; "Uzay gelmeni istiyorum." Kafamı hayır anlamında sağa sola salladım. "Bu çok önemli bir yemek." Oflayarak uzun zaman önce öğrendiğim işaret diliyle ellerimi hareket ettirdim. 'Baba ben onların kızını sevmiyorum bana acır gibi bakıyor. Hem benden hoşlandığını söyleyemem. Bana dilsiz deyip duruyor birilerine tanıtırken.' "Sevmediğini biliyorum ama yeni ortaklarımızda katılacak bu yemeğe. Onlarla tanışmanı istiyorum." 'Zorunda mıyım?' "Rica ediyorum?" 'Pekala' paytak adımlarla odama çıkıp dolabımın önüne geçtim. Elbiselere göz attım. Sevmiyordum işte böyle günleri! Sade siyah bir elbise alıp üzerine deri ceketimi aldım. Yeşil topuklu ayakkabılarımı giyinip saçlarımı bağladım. Yüzümü hafif renklendirip aşağı indim. Babam çoktan hazırlanmış beni bekliyordu. Koluna girerek arabaya bindik. "Sizi kızımla tanıştırmak istiyorum. Uzay. Biricik kızım." Elini uzatan 50'lerin başında olan adama elimi uzattım. "Tanıştığıma memnun oldum. Ben Hulusi Kargısan." Gülümsedim. Babama baktım. "Uzay konuşamıyor." "Geçmiş olsun." Yine gülümsedim. "Oğlunuz nerede?" "O yolu bulamamış. Birazdan burada olur." Babamlar birlikte evin başka köşesine giderlerken ben bahçeye çıkmıştım. Evin bahçesinde renk renk çiçekler vardı. Hava esmeye başladığında içeri girdim. Dikkatimi ilk çeken daha önce hiç görmediğim siyahi adamdı. Ona bakarken hissetmiş gibi bakışlarını bana çevirdiğinde korkarak bakışlarımı kaçırdım. Hızla arkama dönüp, babamın arkadaşının karısı Leman hanımla selamlaştım. "İyi misin tatlım?" Kafa salladım. Arkadan kızı Burçin geldi. Onunla da selamlaştıktan sonra koltuğa oturdum. Babamlar ve o siyahi adam bir köşeye çekilmiş konuşuyorlardı. "Yemeğe geçelim mi?" Leman hanım sorduğunda herkes onayladı. Ayağa kalkıp yemek odasına yöneldik. Giderken Burçin biraz hızlı geçip omzuma çarptı. Öne doğru yalpalandım. Yere düşmeyi beklerken bir çift el belime dolandığında irkildim ve kaçmaya çalışırken yeri boyladım. Gözlerimi açtığımda üzerimde bana bakan bir çift kahverengi göz gördüğümde korkuyla geri çekilmeye çalıştım. Aklıma o anlar geldiğinde dolan gözlerime mani olamadım. "H-hey! Sakin ol. B-ben bir şey yapmadım. Üzgünüm." Üzerimden kalkıp bana doğru elini uzattığında onun her ne kadar o adam olmadığını bilsem de tereddüt etmiştim. Göz yaşlarım akmaya devam ederken babam hızla yanıma geldi. "Kızım Uzay iyi misin? Ne oldu bebeğim?" Babama sarıldım. "Ben çok üzgünüm. Ben korkutmak istememiştim. Sadece düşmemesi için yapmıştım." "Teşekkürler ama belli ki korkmuş." "Özür dilerim." Gözlerimin içine bakarak konuştuğunda içimde bir şeyler oynadı ama bana o zamanı hatırlattığı için ondan nefret ediyordum. Jeremy Kargısan; Ağlamaya başladığında gerçekten korkmuştum. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Sonra babası gelip sarılmıştı. Hiçbir şey anlamamıştım. Mavi gözleri kıpkırmızı olmuştu ve çok kötü görünüyordu. Üzgün, bitik... Neden böyle bir tepki verdiğini gerçekten çok merak ediyordum. Yemek boyunca çoğu kez ona bakmıştım. Ürkekti. Hem de fazla ürkek. Her an kırılacakmış gibi duruyordu. Kafasını tabağından dahi kaldırmamıştı. Yemekten sonra babamla ve ortak olabileceğimiz adamlarla çalışma odasına gidip işler hakkında konuştuk. Uzun süre konuştuk. Daha fazla dinleyemeyeceğimi düşündüğüm zaman izin isteyerek aşağı indim. Leman hanım ve Burçin denen kız vardı. "Merhaba." "Merhaba tatlım. Nasılsın?" "Çok iyiyim teşekkürler. Siz?" "Ben de iyiyim. Sıkıldın mı?" "Biraz." Gülümsedim. "Bahçeye çıkabilir miyim?" "Tabi ki. Üzerine bir şey al. Hava fazla esiyor." "Teşekkürler." Koltuğun yanındaki battaniyeyi aldım. Bahçede ilerlerken bir karaltı fark edip oraya yöneldim. Adını hatırlamaya çalıştım. Venüs? Güneş? Dünya? Uzay! "Uzay?" İrkildi ve kollarını birbirine sardı. "Ben daha demin olanlar için özür dilerim. İstemeden oldu. Canını acıttıysam üzgünüm. Bu arada resmi olarak tanışamadık. Ben Jeremy." Elimi uzattım. Gözlerime baktı. Sonra elime baktı. Hala elime bakarken arkadan bir ses geldi. Ses gelen tarafa baktığımızda Burçin vardı. "Jeremy! Uzay konuşamıyor, dilsiz!" Bakışlarım Uzay'a kaydığında gözleri dolmuştu. Ne yani bu yüzden mi konuşmuyordu? Uzay Heykelci; Hızlı adımlarla eve girdim. Babamın yanına gidip 'Ben eve gitmek istiyorum. Midem bulanıyor.' "Tamam ben de kalkayım o zaman. Sonra yaparız toplantıyı." 'Gerek yok. Şoför götürür beni.' "Peki hayatım. Gelince görüşürüz. Geç kalmam." Kafa sallayıp insanlarla vedalaştım ve evden hızla çıkıp arabaya bindim. Sabah uyandığımda gözlerim ağlamaktan şişmişti. Dün akşam eve gelir gelmez duş alıp yatmıştım. Tüm geceyi de ağlayarak geçirmiştim. Yatakta gerinip banyoya girdim ve elimi yüzümü yıkadım. Babam gidene kadar odamda bir şeylerle uğraştım. Sonunda gittiğinde aşağı inip kahvaltı yaptım. Gözlerimin şişlikleri indiğinde duş alıp üzerimi giyindim. Yavaş adımlarla evden çıkıp sahile indim. Boş bir banka oturup dalgalı denizi izledim. Deniz çok dalgalıydı. Kollarını kendime sarmadan önce yeşil beremi düzelttim. Karnımın guruldamasıyla banktan kalkıp yemek yiyebileceğim bir kafeye gittim. Telefonum titrediğinde gelen mesaja baktım. Gönderen; Babacığım ❤️ Bebeğim ben evdeyim. Erken çıktım. Sen neredesin? Gönderilen; Babacığım ❤️ Ben hep gittiğimiz kafedeyim. Yemek yiyorum. Gönderen; Babacığım ❤️ Misafir kabul eder misin? Gönderilen; Babacığım ❤️ Her zaman. Bekliyorum. Yemeği erteleyip kahve istedim. Kısa süre sonra babam karşıma oturduğunda yemekleri söyleyip konuşmaya başladık. "Ee prenses nasıl gidiyor?" 'Güzel gidiyor. Yaşamaya çalışıyorum.' "Uzay öyle yapma lütfen. Hem kendin hem beni üzüyorsun. Silkelenip kendine gel. O olay 12 yıl önce oldu bitti. Artık kendini harap etme. Öldü o." 'Sadece o mu var koskoca şehirde? Korkuyorum. Birilerine güvenmekten korkuyorum. Arkadaşlarımla görüşemiyorum. Onun yüzünden konuşmaktan korkar oldum.' Ellerim hızla hareket ederken bir saniye bile ayırmamıştı gözlerini ellerimden. Ellerim durduğunda elimi tuttu ve gözlerime baktı. "Konuş prenses... O güzel sesinden mahrum bırakma daha fazla bu yaşlı adamı. Eskisi gibi evde bağırarak şarkılar söyle, durmadan konuş, gül ama daha fazla kendini yıpratma." Başımı eğip yemeğimi yedim. Yapamazdım. Buna hazır değildim. Jeremy Kargısan; Yüzündeki ifade gerçekten acınasıydı ama acımıyordum ona. Hızlı adımlarla içeri girdiğinde Burçin yanıma geldi "Çok acıyorum ona." Tek kaşımı kaldırıp "Neden?" "Konuşamıyor ya. Çok üzülüyorum." "Belli oluyor ne kadar üzüldüğün." Küçümseyici bir ifade ile onu süzdüm. Aslında güzel kızdı ama burnu havada bir tipti. Sevmemiştim. Eve girdiğimde adının Uzay olduğunu öğrendiğim kız kapıdan çıkıyordu. Geri babamların yanına yürüdüm. Ertesi gün kalkıp spor yapmış ve duş alıp dışarı çıkmıştım. Dışarıda dolaşıp Ege'yle buluşmuştum. Ege benim liseden en iyi arkadaşımdı. Çoğu kişi benimle dalga geçerken o benimle kalmıştı. Onun hakkını ödeyemezdim. Akşama doğru evlere dağılıp halı saha için hazırlandık. Bugün pazardı. Arada bir halı sahaya gider futbol oynar ve stres atardık. Halı sahanın önünde buluşup gruplara ayrıldık. Ege'yle rakip takımlarda oynardık ve kim kaybederse içkiler ondan olurdu. Başlangıç düdüğü ile topu karşı takım aldı ve çok geçmeden kaleyi buldu. Bugün şanslı günlerindeydiler. Dediğim gibi olmuş ve onlar kazanmıştı. Attıkları toplar genelde kaleye girmişti ve 4-2 kazanmışlardı. Gerçekten şanslılardı. Soyunma odasına giderken Ege yanıma gelip enseme vurdu. "Ne oldu lan?" "Hadi lan oradan." Ben de ensesine vurup duşlara yöneldim. Gece yarısına girmiştik. Duştan sonra bir bara gidip içtik. Ege gerçekten çok iyi bir arkadaştı. "Lan sana birini bulalım." "Bulalım kardeşim." Güldük. "Ciddiyim lan! Şöyle sarışın, mavi gözlü, ince, uzun, güzel, tatlı birini bulalım." "Öyle biri varsa hiç kaçırmam. Hatta öyle birini biliyorsan söyle." Güldü. "Lan Jer Ciddiyim bak sana söz. Bulacağım." Kafa sallayıp güldüm. "Kolay gelsin." Omzuma vurdu. "Gör bak bulacağım." Uzay Heykelci; Yemekten sonra eve geçmiştik. Babam benimle iş ile ilgili konuşmak için beni çalışma odasına çağırmıştı. Üzerimi değiştirip konuşmak için çalışma odasına çıktım. 'Beni çağırmıştın?' "Evet Uzay geç otur." Oturdum. "Uzay sana danışmam gereken bir şey var." 'Nedir?' "Dün görüştüğümüz ortakları hatırlıyor musun?" 'Evet. Şu Siyahi adam ve babası değil mi? Baba ben oğlundan hiç hazzetmedim.' "Biliyorum onun için çağırdım zaten. Sana sormak istedim. Bundan sonra yüz yüze sürekli geleceğiz. Eğer istemezsen hemen fes ederim." 'Baba bu konu seni ilgilendirir. Duygularımla hareket ederim ben biliyorsun ve bana sorarsan ben o adamla yüz yüze gelmek istemiyorum.' "O zaman bir kere mantığınla hareket etsen?" 'Denerim. İncelemem gereken belgeler hangileri?' Bana birkaç dosya uzattı. 'İnceleyip birkaç gün içinde kararımı veririm.' "Tamam." 'İyi geceler!' Çalışma odasından çıkıp odama girdim. Dosyayı komodine koyup inekli pijamalarımı giyindim. Dosyayı tekrar alıp yatağa girdim. Dosyayı incelemeye başladım. Mantıkla hareket etmeliydim ama sürekli o adamı görmek istemiyordum. Bana kalırsa bu ortaklığı kabul etmezdim ama gerçekten çok başarılı bir şirketti. Geçmişte büyük şirketlerle çalışmışlardı ve bize vadettiği şeyler çok önemli şeylerdi. Duygularımla hareket etmekte yanlış mı yapıyordum? Ya mantığım yine yanlış şeyler doğurursa? Bunu gerçekten istemiyordum. Yıllar önce yaptığım mantık hatasını yinelemek can yakıcı olursa? Duygularım kabul etmememi isterken, mantığım kabul etmemi istiyordu. Jeremy Kargısan; Babam sabah beni kaldırıp kahvaltıya bir yere davetli olduğumuzu söyledi. Gelmek istemediğimi ve uyumak istediğimi söylediğimde beni zorla kaldırdı ve hazırlattı. Gözlerim yarı kapalı bir şekilde gideceğimiz yere geldiğimizde kendimi birkaç kez tokatlayıp ayıltmaya çalıştım. Kapıyı çalıp içeri girdik. Babamın yeni ortağı Cüneyt beyin olmalıydı bu ev. İçeri girip Cüneyt beyle selamlaştık salona geçip oturduk ve kahvaltının hazırlanmasını bekledik. Kısa süre sonra salona koşarak gelen inek pijamalı kız ile dikkatimizi ona verdik. Uzay koşarken aniden durdu. Şaşkınlıktan gözlerini ve ağzını açtı ve babasına dönüp elleriyle bir şeyler yaptı. Babası da aynı şekilde bir şeyler yapmaya başladığında ne konuştuklarını cidden merak etmiştim. Uzay gittiğinde babası bize dönüp "Sizden özür diliyor. Geleceğinizi söylememiştim. Pijamalarla geldi o yüzden." "Önemli değil. Ev hali." "Bu arada ortaklık için kızıma danışacağımı söylemiştim. Ona gerekli belgeleri verdim en kısa zamanda size geri dönüş yapacağım." "Kızınız?" "Evet. O da ileride geçeceği için işleri başına anlaşabileceği kişilerle ortaklık kurmak istiyorum." "Tabiki çok haklısınız. Umarım olumlu bir yanıt verir." "Umarım." Eğer bu iş Uzay denen kıza kaldıysa olmazdı. Benden hoşlandığını söyleyemezdim. Elimi bile sıkmamıştı. Onlar birlikte konuşmaya daldıklarında telefonumu çıkarıp Ege'ye mesaj attım. Gönderilen; Ege ?? Öğleden sonra işin var mı lan? Çok geçmeden cevap geldi. Gönderen; Ege ?? Var kardeşim. Bizim ufaklığı lunaparka götüreceğim. Sen de gel? Gönderilen; Ege ?? Aman kalsın kardeşim. O küçük cadıyla uğraşamam. Gönderen; Ege ?? Cadı deme kardeşime, prenses o. Gönderilen; Ege ?? Evet ben de John Lennon. "Jeremy!" "Efendim?" "Masaya geçelim." Bahçeye çıktık. Çok güzel bir hava vardı. Masaya oturup kahvaltı yapmaya başladık. Uzay da gelmişti. Bu sefer üzerinde bol siyah bir tişört ve kot pantolon vardı. Sarı saçlarını topuz yapmıştı. Yüzünde hiç makyaj yoktu. Dikkat çekmeyi sevmiyordu sanırım. Yemekten sonra babam ve Cüneyt Bey çalışma odasına çıkarlarken ben bahçede kalakalmıştım. Uzay bahçenin başka köşesine giderken ben de peşinden gittim. Salıncağa oturup sallanmaya başladığında beni gördü. Görmemiş gibi yapıp bacaklarını karnına çekip kafasını yasladı. Yanındaki salıncağa oturdum. Telefonumu çıkarıp kucağıma koydum ve aynı şekilde oturdum. Kafasını kaldırıp bana baktığında ben de ona baktım. Telefonunu çıkarıp bir şeyler yazdı ve bana uzattı. 'Yalnız kalmak istiyorum.' Telefonu elinden alıp ben de bir şeyler yazdım. 'Yalnız kalmak istemiyorum. Babamlar çalışma odasına çıktılar. Evde gördüğüm kadarıyla senden başka yaşıtım yok.' Ona tekrar uzattım. Alıp okudu. 'Arkadaşların falan yok mu? Onlarla git.' 'Aslında sadece bir tane arkadaşım var ama o kardeşini lunaparka götürüyor.' Yüzünde buruk bir gülümseme oluştu. 'Ne güzel işte. Sen de git eğlen.' 'Kardeşini sevmiyorum. Sen de gelmek ister misin?' 'Hayır.' 'Neden? Eğlenceli olduğunu sen söylemiştin?' 'Sevmiyorum.' 'Bana hiç öyle gelmedi. Babana sorup seni zorla götürebilirim.' 'Emin ol babam da izin verir.' 'Neden bu kadar yabanisin?' 'Bunun seni ilgilendirdiğini zannetmiyorum.' Telefonu elinden alıp kendimi kaydedip aradım. Sonra telefonu geri uzattım. 'Ne yaptın?' "Böyle çok zor oluyor. Konuşmak istediğin zaman mesaj atabilirsin." 'Sıkılsam bile seninle konuşacağımı zannetmiyorum.' "Sohbetim iyidir." 'Kesin öyledir.' Telefonu cebine koyup kafasını bacağına yasladı. Hiç sıkılmıyor muydu sessizlikten? "Sessizlikten sıkılmıyor musun?" Kafasını sağa sola salladı. "Ben çok sıkıldım." Omuz silkti. "Neden böylesin?" Telefonunu çıkarıp yazdı. 'Anlatsam anlayacak mısın?' "Denemeden bilemeyiz?" Ellerini hareket ettirmeye başladı. Ne yapıyordu? Uzay Heykelci; "13 yaşımda tecavüze uğradım. Piyano öğretmenimdi. O gün benim doğum günümdü ve arkadaşlarım bize gelecekti. Eğlenecektik. Her zamanki gibi piyano öğretmenim gelmişti. Aslında çok iyi bir adamdı. Başarılı... Konserler verirdi. O gün bana birdenbire saldırdı. O kadar çok bağırdım ve ağladım ki! Boğazlarım acıyordu. Arkadaşlarım son anda yetişip beni o adamdan kurtardılar. Sonra komaya girdim. 6 yıl komada kaldım. Uyandığımda 19 yaşındaydım. Tüm gençliğim yatarak geçti. En güzel zamanlarımı hatırlamıyorum ben. İnsanlara güvenemiyorum. Neden yabani olduğumu soruyorsun, yeterli bir cevap oldu mu?' yüzüme anlamayan bir ifade ile baktığında alayla güldüm. Onun o bakışlarından kurtulup ayağa kalktım. Şaşkın bakışları eşliğinde salona girdim. Babamın yanına gidip 'Ben dışarı çıkacağım. Şoförle birlikte.' "Tamam prenses. Sen nasıl istersen. Geç kalma." kafa sallayarak evden çıktım. Şoföre beni bir lunaparka bırakmasını istedim. Araba girmeyen uzun dar sokağa girdim ve lunaparka girdim. Etrafta oyun oynayan ve eğlenen gençleri gördükçe yaşayamadığım gençliğim geliyordu. Bir banka oturup saatlerce oyun oynayan, gülüşen, öpüşen, kahkaha atıp sarılan , eve gitmemek için direnen çocukları izledim. Hava kararmıştı ve lunaparkın ışıkları her tarafı rengarenk yapmıştı. Ayağa kalkarak korkarak o dar sokağa girdim. Daha ortasına gelmişken arkamdan kıkırtı ve ayak sesleri gelmeye başladı. Adımlarımı hızlandırdım. Adım sesleri dışımda konuşma sesleri de gelmeye başladı. "Pişt güzelim!" arkama bakmadan yürümeye devam ettim. Arkadan bir el kolumu kavrayıp döndürdüğünde çantamla kafasına vurmaya başladım. Diğer sarhoş olduğunu tahmin ettiğim kişi kollarımı tutup duvara yasladı. Çırpınarak tekme atmaya başladım. Çığlık atıp bağıracak gücü kendimde bulamıyordum. Sadece çırpınıyordum. "Hırçın ve güzel. En sevdiğim." kafasını boynuma götürdü. Kafamı sallayarak uzaklaştırmaya çalıştım. "Dur güzelim. Sakin ol. Eğleneceksin. "O adam da öyle demişti. Çığlık attım. Hiç kimse geçmez miydi buradan? Bir kol üzerimdeki adamı çekip yumruk salladı. Ellerimi tutan adam beni bırakıp beni kurtaran adama atıldı. Kendimi oradan uzlaştırıp kahramanımı izlemeye başladım. Titan gibiydi. Bedeni adeta kavga için yaratılmış gibiydi. İki adam da yere serilince kahramanım bana döndü ve bu karanlık sokakta bana yaklaşana kadar yüzünü göremedim. Aramızda 3 adım kadar vardı. Başımı yavaşça kaldırıp onu alttan yukarı doğru süzdüm. Uzun boyu vardı. Ve omuzları oldukça genişti ve resmen 'Ben kaslıyım!' diye bağırıyordu. Bakışlarımı yüzüne sabitleyerek kim olduğuna baktım. Kahramanımın nefret ettiğim kişi olmasını tabi ki beklemiyordum. Ama yanılmıştım. Kahramanım babamın yeni ortağıydı. Sabah nefret ettiğim ve şu an hayatımı borçlu olduğum kişiydi. Jeremy beni kurtarmıştı. "İyi misin?" kafa salladım. "Bir şey yapmadılar değil mi? Eminsin?" yine kafa salladım. "Bu saatte burada ne işin var?" 'Ben gezmeye geldim.' tabi anlamamıştı. Telefonumu çıkarıp yazdım. Kafasını salladı. "Eve bırakmamı ister misin?" telefona yazdım. 'Hayır. Şoför alacak.' "Eşlik etmemde bir sorun var mı?" kafamı sağa sola salladım ve yürüdüm. Peşimden geldi. Sokağın sonunda durduğumuzda araba hala gelmemişti. Telefonumu çıkarıp 'Teşekkür ederim. Buradan sonrasını ben halledebilirim.' "Ben yine de bekleyeceğim." yanımda dikilmeye başladığında kollarımı göğsümde kavuşturdum. Uzun süre gelmeyince "Geleceğinden emin misin? Ben de size gideceğim zaten. Babam sizde. Hem merak etme yemem seni." son kez tek bir araba geçmeyen yola baktım ve kafamı salladım. "Ben arabayı alıp geliyorum." gittiğinde gelen ayak sesleri ile peşine takıldım. Benim geldiğimi görünce "Bir sorun mu var?" gülümsedim ve kafamı sağa sola salladım. Gülümsememe şaşırmış olacak ki kaşları havaya kalktı. Spor bir arabanın önüne geldiğimizde kapımı açtı. İçeri girip oturdum. Araba çalıştığında sessizlikten yararlanarak kafamı cama yasladım. Eve geldiğimizde arabadan inip içeri girdim. Babam ve Hulusi bey sohbet ediyordu "Hoş geldin prenses." gülümsedim. 'Baba sana kararımı açıklayacağım.' "Umarım kabul etmişsindir." 'Kabul ediyorum.' "Sana mantığınla hareket etmeni söylemiştim." 'Aslına bakılırsa duygularımla hareket ettim.' kaşları havaya kalktı. "Bir sorun mu var?" babam Hulusi beye dönüp "Hayır. Uzay ortaklık için kararını söyledi." "Bizimle çalışmayı kabul ediyor mu peki?" babam gülümsedi ve elini uzattı. "Ortağız." elini tutup sıktı. "Buna sevindim." Jeremy salona girdiğinde "Gidiyor muyuz?" "Hayır oğlum. Uzay ortaklık ile ilgili kararını verdi." bana baktı. "Sizinle tanışmak güzeldi. İyi günler." "Jeremy, Uzay kabul etmiş. " tek kaşını kaldırarak bana baktı. Bakışlarımı babama çevirdim. Gururlu bir şekilde bana bakıp gülümsedi. Geri gülümseme gönderdim. "O zaman bunu en kısa zamanda herkese açıklamalıyız. 3 gün sonra bir kokteyl verip herkese açıklarız? Nasıl olur?" "Çok iyi olur Cüneyt Bey. Ben yarın herkese haber veririm." "O halde ben de yeri ayarlarım. İsterseniz gelin biz sizinle odamda ayrıntıları konuşalım?" "Pekala. Jeremy biz hemen geliriz. Bekle." onlar odaya çıkarken ben de bahçeye yöneldim. Jeremy de peşimden geldi. Salıncaklara oturdum. O da diğerine oturdu. "Aslında kabul etmeyeceğini düşünüyordum." ben de... Telefonumu çıkarıp 'Neden kabul etmeyeyim ki?' "Hadi ama? Benden çok fazla hoşlanmadığını biliyorum. Yani bunu gösteriyorsun." anlamıştı demek. 'Bir teşekkür olarak kabul et o zaman.' telefonu elimden aldı ve bir şeyler yaptıktan sonra uzattı. "Babana neden söylemedin?" 'Bunun seni ilgilendirdiğini zannetmiyorum.' telefonunu çıkardı. Sonra telefonum titredi. Bilmediğim bir numara mesaj atmıştı. Gönderen; 05......... Babanı ilgilendiriyor bence. Jeremy? Ona baktım. Bana bakıyordu. Numarasını telefonuma kaydettim. Gönderilen; Kahraman ? Bunu sakın babama söyleme. Gönderen; Kahraman ? Neden? Gönderilen; Kahraman ? Çünkü bilmemesi gerek. "Uzay Hanım. Akşam yemeği hazır. Babanız masaya çağırıyor." kafa sallayarak ayağa kalktım. Akşam yemeğinde kokteylin ne zaman yapılacağı, nerede yapılacağı, hangi davetlilerin geleceği ve birçok şey daha konuşulmuştu. Sonunda karara bağlanmış ve haftaya olmasında karar kılınmıştı. Yemek sonunda babamlar diğer ayrıntılar için konuşmak için çalışma odasına çıkarlarken biz de bahçeye çıkmıştık. Sabahki salıncaklara oturduk. Gönderen; Kahraman ? Başın ağrımıyor mu? Gönderilen; Kahraman ? Neyden? Gönderen; Kahraman ? Sessizlikten. Ona bakıp güldüm Gönderilen; Kahraman ? Hayır. Sessizlik rahatlatıcıdır. Kafamı dinlememe yardımcı oluyor. Düşüncelerimi aydınlatıyor. Sen de öyle olmuyor mu? Gönderen; Kahraman ? Düşüncelerini mi aydınlatıyor? Ben ilk okul öğretmenimi hatırladım. Dikkatini şuraya çekerim; O kadını hiç sevmezdim. Ayrıca sessizlik rahatlatıcı falan değil. Benim daha çok başım ağrıyor. Gönderilen; Kahraman ? Bazı insanlarda ters tepki verebiliyor o zaman. Dikkatini şuraya çekerim; sana insan dedim. Yüzümde aptal bir sırıtışla gönder tuşuna bastım. Ardından ona döndüm. Mesajı okuduğunda bana döndü. Alt dudağımı ısırıp gelecek cevabı bekledim. Gönderen; Kahraman ? Gerçekten yabani kızsın. Ayrıca Yunan tanrılarına benzediğimi biliyorum. Gönderilen; Kahraman ? O ego ağır gelmiyor mu sana? Gönderen; Kahraman ? Gördüğün gibi güçlüyüm. Onu taşıyabilirim. Gönderilen; Kahraman ? Egondan beynine yer kalmamış sanırım. Lafı başka yerlere çekme. Gönderen; Kahraman ? Hepsine fazla fazla yerim var sen merak etme ama senin çenen fazla düşük. Onu biraz keselim? Ne dersin? Gönderilen; Kahraman ? Konuşmak isteyen sendin. Numaramı zorla alan da. Ayrıca konuşmayı başlatan da... Gönderen; Kahraman ? Pekala. Pes. Sana çene yetiştiremiyorum. Senin kadar düşük bir çenem yok. Başka bir konu açayım... Babana seni taciz ettiklerini neden söylemedin? Gönderilen; Kahraman ? Bunun seni ilgilendirdiğini zannetmiyorum ama çok merak ediyorsan... etme. Babama da bu konuyu sakın ama sakın açma. Kötü olur! Gönderen; Kahraman ? İnan çok korktum. Ben sadece bu kadar önemli bir konuyu neden ona söylemediğini merak ettim. Başın belaya girebilir. En azından bilgisi olursa daha fazla yardımcı olabilir. Gönderilen; Kahraman ? Beni düşündüğün için teşekkürler ama ben kendi başımın çaresine bakabilirim. 18 yaşımı geçeli çok oldu. Gönderen; Kahraman ? Sen bilirsin... Başının çaresine nasıl baktığını gördüm. Yaralı bir kuş gibi ürkektin. Ben gelmeseydim o adamın yapacaklarını biliyorsun değil mi? Nasıl olsa 18 yaşını geçmişsin. Mahkemeye versen onun da rızası var deyip paçayı yırtardı. Adalet sistemini anlayamadın mı hala? Gönderilen; Kahraman ? Bu konuda haksız olduğunu söyleyemem ama mahkemeden kurtulsa babamdan kurtulacağını zannetmiyorum. Gönderen; Kahraman ? Benliğin gittikten sonra baban onu öldürtse ne olur? Serbest bıraksa ne olur? Geri alınabilir mi? Başka bir şey yazmadım. Yazamadım. Sonuna kadar haklıydı. Benliğim gittikten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmazdı. Kafamı bacaklarıma yasladım ve gözlerimi kapattım. Zaten bildiğim bir şeydi. Yaşamıştım ben bunu yıllar önce. Yine yaşamak istemiyordum. Yaşadıklarımı unutmaya çalıştıkça karşıma bir şekilde çıkıyordu. Artık istemiyordum böyle yaşamak. Her şeyi unutmak istiyordum. Düşündükçe kendimi çaresiz hissediyordum.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Vincent Raphael +18

read
1K
bc

ZÂLİM: KÖTÜ ADAM +18

read
1K
bc

Askerin Zeynosu [+18]

read
663.6K
bc

AFET-İ DEVRAN (+18)

read
10.0K
bc

Mafyaya tutsak

read
15.6K
bc

TÖREYLE YAZILAN +18

read
17.2K
bc

Berdel Kanunu

read
88.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook