Uzay Heykelci;
Evden çıktıktan sonra alışveriş yapıp, benim hastanede olduğum zamanlarda tanıştığım o zamanlar küçük olan ama şimdi 17 yaşında olan ikizlerin yanına gittim. Onlara da benim gibi tecavüz etmeye çalışmışlardı ama onlar kurtulamamıştı. Kapıyı çalıp beklemeye başladım. Kapı açıldığında beni gören Hazan çığlık atarak boynuma sarıldığında ben de ona sarıldım. Hazan'ın çığlığını duyup gelen Hazal da çığlık atıp bana sarıldıklarında gülümsedim. "Çok özledik seni! Haydi içeri geç." Kapıdan içeri girdiğimde arkamdan poşetlerle koruma Hakkı geldi. Poşetleri bırakıp evden çıktığında salona girdik. Sadece Hazal ve Hazan'la konuşuyordum. "Uzun zamandır gelmiyordun?" "Maalesef ama siz de gelmiyorsunuz." "Okuyoruz biz." "Okullar nasıl?" "Çok iyi sayılır. Üniversiteye hazırlandığımız için çok zorlamıyorlar bizi." "Kazanacak mısınız?" "Tabiki ama ayrı bölümler istiyoruz. Ben web programcılığı istiyorum Hazan Dil okumak istiyor. Anlaşamıyoruz." "İkiniz de istediğinizi okuyun neden anlaşamıyorsunuz?" "Çünkü ayrı okullar istiyoruz. Aynı okulun bölümleri yok." "Olsun. Birkaç sene ayrı durabilirsiniz." "Bilmiyorum daha önce hiç ayrı kalmamıştık." "Alışırsınız." "Peki sende yeni şeyler var mı?" "Hayır. Aynı. Unutmaya çalışıyorum." "Yalan söyleme gazeteleri gördük kim o?" "Babamın yeni ortağı. Aramızda hiçbir şey yok." "O pozlar ne peki?" "Onu ben de bilmiyorum. Saniyelik bir şeydi." Gülüştüler. "Peki konuşmaya başladın mı?" "Hayır." "Ne kadar daha devam edeceksin?" "Bilmiyorum kendimi hazır hissetmiyorum. Sanki babamla konuşunca olanların hepsini tekrar yaşayacakmış gibi hissediyorum. Tekrar bir şeyleri kaybedecek gibi." "Sen şanslısın. Kurtuldun. Kaybetmedin. Konuşunca da kaybetmeyeceksin. Kendine biraz güven. İnan her zaman yanındayız." Gülümsedim. İkisine de sarıldım. "Teşekkür ederim. Yanımda olduğunuz için." Gülümsediler.
Eve döndüğümde babamın yanına gidip ona sarıldım. Aynı şekilde bana karşılık verdiğinde gülümseyerek biraz daha sıkı sarıldım. "Uzay ne oldu bir tanem?" cevap vermeyip sarıldım. Ellerimle 'Teşekkür ederim.' Deyip odama çıktım. Bugün çok duygusaldım. Telefonum titrediğinde cebimden çıkardım.
Gönderen; Kahraman ?
Ne yapıyorsun?
Gönderilen; Kahraman ?
Yatmaya hazırlanıyorum. Sen?
Gönderen; Kahraman ?
Saat daha çok erken değil mi?
Gönderilen; Kahraman ?
Uykum var.
Gönderen; Kahraman ?
Tavuk. Gece daha yeni başlıyor.
Gönderilen; Kahraman ?
Geceleri sevmiyorum zaten. Uykum var.
Gönderen; Kahraman ?
Sakin ol şampiyon. İyi geceler.
Telefonu kapatıp pijamalarımı giyindim. Yatağa yatıp gözlerimi kapattım. Gözümün önüne Jeremy geldiğinde hızla gözlerimi açtım. Neler oluyordu? Aklım bana oyun mu oynuyordu?
Sabaha karşı uyandığımda bir daha uyuyamayacağımı anlayıp yataktan kalktım. Pijamalarımı değiştirip mutfağa indim. Kahvaltı hazırlamaya başladım. Babam en çok patatesli omlet severdi.
Kahvaltıyı hazırladıktan sonra babamın odasına çıkıp onu uyandırmak için yanağını öptüm. Hareketlenerek gözlerini açtığında gülümsedi. "Günaydın." 'Günaydın. Kahvaltı hazırladım. Haydi kalk.' "Sen mi hazırladın?" Kafamı olumlu anlamda salladım. "Tamam sen aşağı in. Çayları koy ben hemen geliyorum." Gülümseyerek yataktan kalkıp aşağı indim. Çayları koyup babamı bekledim. Dediği gibi hemen geldiğinde kahvaltımızı yapmaya başladık. "Bu kahvaltıyı neye borçluyuz?" 'Öylesine. Canım istedi.' Elimi tuttu. "Şirkete gelmeni istiyorum." 'Baba ben orada yapamam. Kimse beni anlamıyor orada.' "Şöyle olacak zaten, sen sadece izleyecek ve işleri öğreneceksin. İleride daha rahat edersin." 'Ben... bilmiyorum.' Derin nefes alıp devam ettim. 'Ama deneyeceğim.' Babam gülümseyip kahvaltısını yapmaya devam etti.
"Uzay bak senin odan burası. Koridorun sonundaki oda benim. Bir sorunun olursa oraya gelirsin. Yanındaki oda Jeremy'nin soldaki koridorun sonundaki oda da Hulusi beyin. Anladın mı?" Kafamı salladım. Saatine baktı. "Şimdi benim toplantıya gitmem gerekiyor. Sen de gelmek ister misin?" Olumsuz anlamda kafamı salladım. "Pekala. Sonra görüşürüz. İstediğin zaman çıkabilirsin." Kafa sallayarak evden getirdiğim birkaç eşyayı odaya yerleştirdim ve dekorasyonunu düzenledim. Odanın çoğu beyazdı ve duvardan duvara büyük bir cam vardı. Tüm şehir ayaklarımın altındaydı.
Eve dönmeden önce şirkette giymek için kıyafet alışverişi yaptım. Bir sürü elbise, etek, gömlek ve topuklu ayakkabı aldım. Onları dolaba yerleştirdikten sonra evden çıkıp dışarıda dolaştım. Sahile indim. Caddelerde dolaştım. Akşama kadar yapabildiğim her şeyi yaptım. Geri eve döndüğümde babamla yemek yedikten sonra izin isteyip odama çıktım ve yatağa yatıp uyumaya çalıştım. Bugün Jeremy hiç mesaj atmamıştı. Sanırım alışmıştım onun mesajlarına. Uyuyamayınca telefonumu alıp Jeremy'e mesaj attım.
Gönderilen; Kahraman ?
Uyudun mu?
Gönderen; Kahraman ?
Evet.
Gönderilen; Kahraman ?
Neden bugün hiç mesaj atmadın?
Gönderen; Kahraman ?
Neden atayım?
Gönderilen; Kahraman ?
Bilmiyorum.
Telefonu yastığımın yanına koyup yatağa yatıp cevap beklemeye başladım. Uzun süre cevap gelmediğinde uyumaya çalıştım. İçimde bir sıkıntı vardı.
Jeremy Kargısan;
Sabah uyanıp duşa girdim. Bugün son kez ders yapacaktık. Sonunda öğrenmiştim. Anlatılanların hepsini anlıyordum. En kısa zamanda Uzay'ın bana anlattığı şeyi öğrenecektim. Bu olay gerçekten çok fazla canımı sıkıyordu. Hiçbir şey anlamamak kötüydü.
Hocanın yaptığı şeyleri kağıda yazıp verdim. Kontrol ettikten sonra "Tebrik ederim Jeremy Bey öğrendiniz. Biraz daha tekrarla daha iyi olabilir." "Teşekkür ederim. İyi günler." Kurstan çıkıp Ege'nin yanına gittim. Ellerimle 'N’aber? dediğimde bana el hareketi çekti. Gülerek aynı hareketi ona çektim. "Sız ellerinizle bana ne yapıyorsunuz?" "Bu bir alfabe." "Nasıl alfabe lan bu? Küfür gibi." Güldüm. "Uzay konuşamıyor ya onunla iletişim kurabilmek için." "Ne iş?" Göz kırptığında yastığı kafasına attım. "Yok öyle bir şey." "Anlayalım yani?!" Dediğinde "Gelirsem oraya kötü olur." "Tamam. Ne kızıyorsun lan. Manyak mıdır nedir?" "Fazla konuşma da oyunu hazırla. Senin ifadeni bir alayım." "Oo iddialısın?" "Tabi lan hadi. Ben de yiyecekleri hazırlayıp geliyorum." Mutfağa girip yiyecekleri hazırladım. Geri salona döndüğümde "Oğlum hala hazırlamadın mı?" Elindeki telefon yere düştüğünde "Ne oldu?" "A-ablam." Gözlerinden yaşlar akmaya devam ederken yanına gittim. "Ne oldu? Oğlum meraklandırmasana ne oldu Eylül'e?" "Trafik kazası yapmışlar. Ö-ölmüş. Ablam ölmüş."
Evden hızla çıkıp hastaneye geldiğimizde Ege gerçekten çok kötüydü. Hastanenin önünde Ege'nin anne ve babası ve eniştesinin ailesi vardı. İki aile de çok kötü görünüyordu. "Baba ablam nerede?!" "Morgda." "Ablam nasıl ölür? O daha çok gençti. Yeğenim nerede?!" "Evde. Bakıcıları yanında." "Eniştem?" "O da ablanla birlikte arabadaymış." "Nasıl olmuş?" "Tartışıyorlarmış. Kamera kayıtlarında öyle görünüyor. Birden direksiyon hakimiyetini kaybedince direğe çarpmışlar. Ehliyet kemeri de bağlı değilmiş. Camdan fırlamışlar." Ege daha çok ağlamaya başladığında kolundan çekip sarıldım. "Ağla kardeşim!"
Ege'ye sakinleştirici vermişlerdi. Şimdi yatıyordu. Birazdan uyanacaktı ve ben onu sakinleştirecek hiçbir şey yapamıyordum. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Çok aciz bir durumdaydım. Düşüncelerimden Ege'nin sesiyle ayıldım. "Jer lütfen bana iyi bir haber ver." "Yeğenin evde seni bekliyor." Gözleri tekrar dolduğunda yataktan kalkıp kapıya ilerledi. Peşinden gittim.
Eve girdiğimizde Ege yeğeninin yanına gitti ve kucağına aldı. Sarıldı. Daha yeni doğmuştu. 4-5 aylıktı en fazla. "Jer Kıvanç'ın eşyalarını toplar mısın? Ona ben bakacağım bundan sonra." Kafa salladım ve Kıvanç'ın odasına girdim ve bavula eşyalarını doldurdum. Sadece beşiği ve birkaç parça oyuncağı kalmıştı. Bavulu kapının yanına koydum salona girdim. Kıvanç'a sarılmış ağlıyordu. Ege ablasına gerçekten çok fazla düşkündü ve bunu anlıyordum. Annem öldüğünde ben çok daha kötü olmuştum ve o zaman da yanımda Ege vardı.
Ege'nin evine geldiğimizde ben Kıvanç'ın eşyalarını boş odaya bırakıp salona geri döndüm. Ege'nin ağlaması durmuştu ama hala üzgündü. Kıvanç çoktan uyumuştu. Ege onu yatağına yatırdı ve salona geri döndü. "Cenaze ne zaman?" "Bilmiyorum. Yarın veya sonraki gün olur herhâlde." "Ege kardeşim ona çok düşkündün biliyorum ama yeğenin için güçlü durmaya çalış. Ben hep senin yanındayım." "Teşekkür ederim kardeşim!" Sarıldığında ben de sarıldım. "Her şey düzelecek inan bana." Kafa sallayıp uzaklaştı. "Kıvanç için güçlü durmalıyım." Omzuna vurdum "İşte benim kardeşim bu!"
Uzay Heykelci;
Cami'de Ege'nin ablası ve eniştesinin cenaze töreni vardı. Ege çok kötü görünüyordu. Babamdan öğrendiğim kadarıyla bir de yeğeni vardı. 5 aylıktı. Babamla birlikte cenaze için toplanmış insanların arasına girip Ege'yi bulduk. Kucağındaki yeğeni ile bir köşede oturuyordu. Jeremy de yanındaydı. Yanlarına gittik. Telefonumu çıkarıp 'Başın sağ olsun.' "Teşekkürler." Jeremy'e dönüp 'Nasılsın?' 'İyi gibiyim.' Elimi bebeğe uzattım. Parmaklarımla oynamaya başladı. Gülümsedim. 'Alabilir miyim?' Kafa sallayıp uzattı. Kucağıma alıp yanağını öptüm. Çok tatlıydı. Mavi iri gözleri vardı. Boynuma yattığında başını okşadım. Babam "Ben gidiyorum Uzay. Cenazeden sonra şirkete geçeceğim." Kafa salladım. Jeremy'e baktığımda gözleri dolmuştu. Onun annesini kısa bir zaman önce kaybettiğini biliyordum. Ben annemi en son 8 yaşında görmüştüm. Benim de gözlerim dolduğunda bebeği Ege'ye uzattım. Gözlerimi sildim. "İyi misin?" Ege sorduğunda kafa salladım. Bazı insanlar gelip Ege'yle görüşürken Jeremy'nin yanına gittim. 'Selam!' 'Selam.' 'Nasılsın?' 'Bilmiyorum. Kötüyüm sanırım. Annemin cenazesinde ben de Ege gibiydim.' 'Ben annemi çok hatırlamıyorum. 8 yaşındaydım. Onu en son gördüğümde.' Burnumu çekip gözlerimi sildim. O da gözlerini sildi. Dayanamayıp ağlamaya başladığımda Jeremy bana sarıldı. Dokunuşundan ürkmemiştim. "Hey ağlama. Neden ağlıyorsun?" Omuz silkip tekrar ağlamaya başladım. "Ege'yi mi teselli edeyim seni mi bilemedim şimdi." Uzaklaşıp gözlerimi sildim. 'Ben bilmiyorum. Annemi hatırlayamıyorum. Neredeyse hiç anımız yok. Ben... bilmiyorum.' Omuz silktim. Yanağımda kalan göz yaşını sildi. "Ağlama." Ağlamam durduğunda beni göğsüne çekip saçlarımı okşadı. "Geçecek diyemem. Hep hatırlayacaksın ama mutlu hatırla. O da bunu isterdi inan bana." Kafa salladım. Kokusu çok rahatlatıcıydı. Ihlamur gibi.
Cenazeden sonra eve gidecekken Jeremy "Bizimle gelmek ister misin?" Düşündüm. Biraz mantıklı gelse de her zamanki gibi tereddütlerim vardı. "Haydi ama. Ne olacak? Akşam çok geç olmadan götürürüm eve." 'Pekala. Gelebilirim.' Onları takip ettim. Ege kendi arabasına binmeden önce yeğenini bebek koltuğuna oturttu. Jeremy kapıyı açtığında bindim. 'Teşekkür ederim.' Gülümsedi. Arabayı çalıştırıp ana yola çıktığında gözümü yoldan ayırmıyordum. Büyük bir blok binanın önünde durduk. Normal bir apartman dairesinde oturuyor olmasına şaşırmıştım. Arabadan inip asansöre bindik. Biraz gerilmiştim. 6. Kata çıktığımızda önümüze çıkan ilk dairenin kapısını açıp girdiler. Ben de peşlerinden onları takip ettim. "Hoş geldin Uzay." Gülümsedim. "Ben Kıvanç'ın üzerini değiştirip uyutacağım... Jeremy misafirime içecek bir şeyler ikram et. Ne öküz adamsın?" Jeremy gülerek ayağa kalktığında 'Gerek yok. Teşekkürler.' Beni takmayarak mutfağa girdiğinde salonda oturup evi inceledim. Tipik erkek eviydi. Her yer siyahtı. Elindeki meyve suyuyla geldiğinde 'Teşekkürler.' "Afiyet olsun." Gülümseyerek birkaç yudum aldım. 'Evin güzelmiş.' "Burası benim evim değil. Ege'nin burası. Ben babamla yaşıyorum." 'Kapıyı sen açınca senin evin zannettim.' "Ege benim kardeşim gibidir." Gülümsedim. 'Öyle görünüyor.' Kısa bir sessizlikten sonra 'Ne zamandan beri bu alfabeyi biliyorsun?' Benim anlattıklarımı anlayıp anlamadığını çok merak ediyordum. "Yeni öğrendim. Seninle anlaşabilmek ve geçen bana anlattıklarını anlamak için." 'Onları bir daha anlatamam sana. Biraz özel şeyler ' "Peki neden o gün anlattın?" 'Basit. Çünkü sen bu alfabeyi bilmiyordun ve beni yaşadıklarımla yargılamayacaktın. Şimdi biliyorsun.' "Kimseyi yaşadıklarına göre yargılayamam." 'Bundan ne kadar eminsin?' "Çok eminim çünkü ben de çok şey yaşadım." Devam etmesi için gözlerinin içine bakarken belki kahverengi rengi ilk kez bu kadar anlamlı gelmişti bana. Biz birbirimize bakarken arkadan Ege geldi. "Üzgünüm biraz geç kaldım. Uyutmak zor oldu." Gülümsedim. 'Adı Kıvanç'tı öyle değil mi?' Jeremy beni çevirdiğinde kafa salladı. "Evet. Ben bulmuştum bu ismi ona. Ablamda çok beğenmişti." Elimi omzuna koyup destek vermek istesem de kendimi geri çektim. Uzun süre sessizlik oluştuğunda Kıvanç'ın ağlama sesi tüm odayı doldurduğunda irkildim. Ardından Ege koşarak odadan çıktı. Gözlerim Jeremy'e kaydığında onun zaten bana baktığını gördüm. Gözlerimi kaçırdım ve telefonumu çıkardım.
Gönderilen; Babacığım
Ben Jeremy ve Ege ile Ege'nin evindeyim. Akşama geç kalmam. Merak etme.
Gönderen; Babacığım
Tamam prenses. Peki iyi misin?
Gönderilen; Babacığım
Evet. Rahatım burada. Sanırım.
Gönderen; Babacığım
Birilerini göndermemi ister misin?
Gönderilen; Babacığım
Hayır. Jeremy beni bırakacak.
Gönderen; Babacığım
Sen bilirsin prenses. Seni seviyorum.
Ege kucağında yeni uyanmış Kıvanç ile gelince gülümsedim. Ağlıyordu. "Kıvanç sus dayıcığım." poposuna vurarak 'pış pış'lıyordu. Jeremy "Belki acıkmıştır?" "Olabilir. Tut ben yemek hazırlayayım." Kıvanç'ı Jeremy'nin üzerine bıraktı. "Al şunu!" Çocuğun koltuk altlarından tutup kendinden uzaklaştırdı. "Jer düzgün tut!" "Ya ben bebek nasıl tutayım oğlum al şunu üzerimden!" "Bağırma! Korkutuyorsun. Pış pış yap ve sanki elinde bomba varmış gibi durma!" "Al şu yeğenini!" "O senin de yeğenin!" "Değil yeğenim falan!" Gülerek kalkıp Kıvanç'ı elinden aldım. Kafasını yine boynuma gömdü ve sustu. Ege koşarak salona girdi. "Jer ne yaptın yeğenime-" beni gördüğünde sustu. "Gerçekten ödüm koptu. Camdan falan attı zannettim." Güldüm ve Kıvanç'ın başını öptüm. Ege mutfağa geri döndüğünde ayakta gezinmeye başladım. Arada başına öpücükler bırakıyordum. Ege elinde mama tabağıyla geldiğinde Kıvanç'ı almayı denedi. Kıvanç gelmeyip ağlamaya başladığında mamayı alıp koltuğa oturdum. Kıvanç'ı karşıma oturtup mamasını aldım. "Uzay teşekkür ederim." Gülümsedim. 'Önemli değil. Her zaman.' Jeremy beni çevirdi. Yemeğini yedirmeye başladım. "Oğlum bu Kıvanç işi biliyor ha!" Ege konuştuğunda güldüm ve yemeğini yedirmeye devam ettim. Arada sırada mızmızlansa da yemeğini yedirmiştim.
"Uzay sana gerçekten çok teşekkür ederim. Bana bu zor günümde yardımcı oldun." 'Önemli değil. Yardımcı olabildiysem ne mutlu bana. Her zaman yardımcı olabilirim.' Jeremy çevirdi. "Gerçekten bugün çok yardımcı oldun. Teşekkürler yeniden." Gülümsedim. Jeremy sarıldı. "Kardeşim ben yarın yine uğrarım. Bu arada Kıvanç kimde kalacak?" "Bir süreliğine bende ama sonra abim alacakmış." "Tamam kardeşim ben yine uğrarım." "Teşekkürler kardeşim." Tekrar sarıldıklarında gerçekten çok yakın olduklarını bir kez daha anlamıştım. Kardeşim kelimesini boş yere kullanmıyorlardı. O sözün hakkını veriyorlardı.
'Teşekkür ederim.' 'Önemli değil. Her zaman.' Gülümseyerek emniyet kemerimi çıkardım. Kapının kilidini açıp arabadan indim. Gülümseyerek el salladım ve yoldan gitmesini izledim. Son zamanlarda gülme sınırımı aşmıştım. Ne çok gülmüştüm ben böyle? Salona girdiğimde babam belgesel izliyordu. Belgesellerde çok korkardım ama izlemeyi severdim. Babam beni gördüğünde "Hayırdır? Yüzünde güller açıyor prenses?" Yüzümü topladım. 'Kıvanç çok tatlı bir bebek. Ağlayınca kafasını boynuma gömüp susuyor. Masmavi iri gözleri var. O kadar tatlı ki!' Babam da gülümsedi. "Peki bize ne zaman torun geliyor? Ne zaman seveceğim torun?" Gözlerimi açarak babama baktım. "Uygun biri, seni sevebilecek birini bulup mutlu olmak senin de hakkın." 'Bunu istediğimi zannetmiyorum. Beni sevecek birini bulmak zor.' "Böyle düşünme prenses. Sen çok güzelsin." 'Güzellikten değil zaten. Ben kirliyim. O adam bana dokundu. Sevdiğim kişi değil. Tanımadığım biri dokundu bana. Şimdi ben masum gibi başka birini sevemem. Beni sevmesini isteyemem. Buna yüzüm yok.' Kollarını bana iyice sardı ve göğsüne çekti. "Sen hala masumsun prenses. Sen hala benim masum kızımsın." Değildim. Masum falan değildim.