KARŞILAŞMA

2370 Words
Çalı hışırtılarıyla uykusundan sıçrayan Arthur elini kılıcına götürerek gözlerini ve kulaklarını herhangi bir tehdide karşı açık tutuyordu. Savaşlarda alışkanlık haline gelen bu davranış onu çokta derin olmayan uykularından uyandırmaya yetmişti. Gözleriyle etrafı taradığı sırada sesi çıkaranın bir sincap olduğunu fark edip tuttuğu soluğunu büyük bir gürültü ile bıraktı. Yağmur bütün gece dünyayı temizlemek ister gibi yağmış ve sonunda pes etmiş görünüyordu. Güneş her ne kadar orman sık ağaçlarla kaplı olsa da galibiyetini belli edercesine ormanı aydınlatıyordu. Ama yinede tüm ihtişamına karşın İskoçya'nın soğuk ve ayazlı havasını bastıramamıştı. Buna rağmen doğa dünkü suskunluğundan sıyrılmış ve canlanmıştı. Bir kaç hayvan yuvalarından çıkmış yiyecek arama telaşındaydı. Yerinden gerinerek doğruldu. Askerler hala uyuyordu. Ağız birliği etmişcesine horuldamalarına gözlerini devirdi. Saat daha erken olmalıydı . Yakınlarda bir göl olduğunu biliyordu ve göle girmek için gerçekten güzel bir zaman diye düşündü . Kılıcını alıp belindeki kınına yerleştirirken ayaklandı. Ormanın temiz havasını içine çekmek iyi gelmiş zihni biraz önceki bulanıklığından kurtulmuştu. Ülkesi İngiltere'nin aksine doğayla iç içeydi. Ingilizlerin hiçbir şeye saygısı yoktu. Zavallı ağaçlar ellerinde can vermiş ve yeşil alanlar leydilerin centilmen beyefendilere kur yaptığı parklara dönüştürülmüştü. Pek gezme fırsatı olmamış olsa da öyle yerlere gidebilmesi için önce şuurunu kaybetmiş olması gerekiyordu. Kafasını olumsuzca iki yana sallayarak o zamanların geride kaldığını kendisine hatırlattı ve ağaçlarda asılı kalan ufak yağmur damlaları kafasına ve geniş omuzlarına damlarken gölün yolunu tuttu. Aradan çok zaman geçmemişti ki göle yaklaştıkça melodik bir keltçe şarkı duyduğunu sandı. Şarkıdan çok bir ninniye benziyordu. Hatıralarında yer edinmiş, çocukluğundan kalma bir anıyı neredeyse gözlerinin önüne seren tanıdıklığa sahip bir ninniydi fakat nerden hatırladığına emin olamadı Arthur. Ho-ro-ro, hi-ri-ri Şafağa kadar uyu Sen sus bebeğim Baban bir şövalyeydi, Annen de bir hanımefendi İkisi de güzel ve zekiydi; Ormanlar ve vadiler Kuleden gördüğümüz, Onların hepsi Sana ait, küçük bebeğim. Sus küçük bebeğim, Baban bir şövalyeydi, Sen sus bebeğim Çok güzel ve zekisin. Sonra sesin oldukça güzel olduğunu fark etti. Gerilen bedeni bunu anlamanın şaşkınlığıyla dikleşti. Bir kadın mıydı? Kaşları istemsiz çatılırken bu kadar erken bir saatte bir kızın ormanda ne işi olabileceğini düşünüyordu. İyice yaklaştığında gölü kapatan çalılıkları elleriyle kenara çekti ve gördükleriyle sesli bir şekilde yutkunma gereği duydu. Göller ve perileri hakkında hikayelere inanmayacak kadar yetişkin olmasaydı -ki kesinlikle yetişkindi- onun bir peri olduğunu düşünebilirdi. Kızıl saçları yer yer ıslanmış ve dolgun, süt beyazı göğüslerinin üzerine dökülmüştü. Güneş ışınları inatçı bir şekilde gölü ve suyla bir ahenk içinde yüzen kızı saklamak için sarmalamış fakat daha da kışkırtıcı göstermişti. Bembeyaz teni pembe ve kırmızı karışımı dudakları hafif kalkık burnu ve çenesi ile ancak bir peri olabilirdi. Göğüslerinin ucundaki kahve kısımlar ara ara suyun üstüne çıkıyor ve hayal gücüne yer bırakmayacak şekilde belli ediyordu kendini. Ağzından çıkan hoş tınılı ninni onu mistik bir varlıkmış gibi ilahileştiriyordu. Tanrının bir duası gibiydi genç kız ve şüphesiz Arthur'u kilise bağımlısı birine dönüştürebilirdi. Gördüklerinin bir hayal olup olmadığını anlamak için bir adım atmaya çalışıyordu ki peri kızı yüzerek gölden çıktı. Ve o zaman Arthur için zaman durmuştu. Sanki oksijeni tükenmiş yahut aldığı hava ciğerlerine ulaşamıyormuş gibi ya da son nefesini verecek olan yaşlı bir adamın son çabası gibi derin bir nefes aldı. Az önce bir periye benzettiği kız, kızıl saçları ve biçimli kıvrımlarıyla bir periden çok Afrodit olabilir diye düşündü. Günaha davetiye çıkaran ya da arzunun şehvetle buluştuğu kavşak noktasına tek gidişlik bir bilet gibiydi gördüğü kusursuz vücudu. Henüz göldeyken öpülmek için yaratılmış ve Havva ile Adem'den bu yana dokunulmamış bir elma kırmızılığındaki dolgun dudaklarının ,kusursuz vücudunun tek kusuruymuş gibi yüzünde göze çarptığını düşünse de şimdi kadının, beline göre iri sayılabilecek derecedeki dolgun göğüsleri ve kalçalarıyla kusurların kusursuzlaştırdığı varlık olduğunu düşünebilirdi Arthur. Harika şimdi de şair mi olmaya karar verdin ? Sızlayan erkekliğiyle kendine gelirken ıslık gibi bir nefes koyuverdi. Başını iki yana sallayarak ne olduğunu idrak etmeye çalıştı. Daha sonra kendisini inandırmak istermişcesine uzun süren bir yolculuk ve kadınsızlığın etkileri diye düşündü. Ne büyük yanılgıydı oysa. Bir kadın karşısında soluksuz kalabileceğine ihtimal vermeyen erkeklik gururu ağır bastı o an. Çünkü sadece bakarak bu denli etkilenecek biri değildi. Bunu ispatlayacak kadar çok günah işlemişti. Daha sonra aklına gelmiş olacak ki kaşlarını tekrar çatarak şüpheli bir ifade ile etrafına bakındı. Ondan başkası da olabilirdi ya da bir sapık. Bu kadın ne yaptığını sanıyordu? Birileri olabileceği aklına gelmeyecek kadar sorumsuz muydu? Ya da bunu mu bekliyordu ? Bu düşüncelerle birlikte çalılıkların arkasından çıktı. *** Katherine sabah erkenden kalkmış ve her ne kadar babası yasak olduğunu söylese de göle gitmeyi aklına koymuştu bir kere. Evde sıkıntıdan ölmek üzereydi ve henüz genç yaşta ölmek istemiyordu. Dün yağan yağmurun ardından sabah açan güneş onun evde durmasına mani olacak kadar güzeldi. Highland'ın insanın içine işleyen soğuk havası son iki yıldır hüküm sürüyordu. Kurak geçen aylar kıtlık ve hastalıkları beraberinde getirmişti. Katherine uzun süredir böyle bir havayla karşılaşmamış olduğundan tadını çıkaracaktı, ne olursa olsun. Babasının -her ne kadar kendine büyük gelse de- gizlice aldığı pantolonunu ve gömleğini de çantasına koyarak ahırların olduğu yere doğru yürüdü. Yol boyunca Seyis Donel'in uyuyor olmasını dileyerek ilerlemişti ve sanki Tanrı onu duymuş gibiydi. Çünkü ortalıkta kimseler görünmüyordu. Etrafı kolaçan ettikten sonra içeri girdiğinde atı Fia onu görünce kişnedi. "Gel buraya kızım. Nasılsın bakalım?" burnunu okşamasına Fia kişneyerek karşılık verdi. "Sen de sıkıldın değil mi ? Hadi seninle ufak bir kaçamak yapalım." dedikten sonra Fia anlamış olacak ki tekrar kişnedi. Kaşlarını çatarak "Sessiz olmalısın. " diyen Katherine ahıra sakladığı ok ve yayını alarak oradan ayrıldı. Temiz havanın kendini daha iyi hissetmesini sağladığı bir gerçekti. Ve bu havada evde kalabilecek bir kız değildi. O özgürlüğüne ket vuracak bir kız olmamıştı ve asla olamazdı da. Bu hissi seviyordu ve bu hissin getirdiklerini. Çoğunda ceza alsa bile... Babası keşke onu biraz anlayabilseydi. Sürekli kurallar koyup kısıtlaması Katherine'i deli ediyordu. Artık küçük bir kız çocuğu olmadığını anlaması zor olacak gibi duruyor olsa da bunu babasına ispatlamaktan vazgeçmeyecekti. Düşüncelerini sinirlerini bozmayacak şeylere yoracak ve bugün keyfini hiç bir şeyin mahvetmesine izin vermeyecekti. Yüzünde genişçe bir gülümsemeyle izledi etrafını. Orman yağmurdan sonra görülmeye değer bir mükemmelliğe dönüşmüştü . Efsanelerde anlatılan efsanevi yaratıklardan biri önüne çıksa şaşırmayacaktı Katherine. Bir saatlik yolun ardından göle geldiğinde yüzündeki gülümsemeyi olabilirmiş gibi daha da genişletti. Buranın büyülü havası onun huzurla dolmasına her seferinde yardım ediyordu. Vakit kaybetmeden kimse var mı diye etrafı kolaçan ettikten hemen sonra üstünü çıkarıp yavaş yavaş suya girmişti. Sıcak bütün hücrelerine işlemişti ve sevdiği pek çok şeyden bir tanesiydi bu. Küçüklüğünde şans eseri burayı keşfetme fırsatı yakalamış ve o günden sonra vazgeçilmezi olmuştu. Suyun sürekli sıcak olması , etrafındaki ormanın içinde gizli kalması ise buranın büyülü havasına katkıda bulunuyordu. Tanrının bir mucizesiydi burası ve Katherine 'i buraya gelmekten kimse alıkoyamazdı. Suyun nüfuz etmesi fazla zamanını almamıştı. Biraz oyalandıktan sonra dadısı Bethia'nın öğrettiği ninniyi söylemeye başladı. Annesi kendisini doğururken ölmüştü ve Bethia'nın her daim kendisine bir anne gibi davrandığını inkar etmeyecekti. Onun hakkını asla ödeyemezdi Katherine. Her gece usanmadan ona bu ninniyi söyler ve annesini anlatırdı. Tabi büyükannesi olduğuna hala inanamadığı kadın etrafta dolanmadığı zamanlarda. Annesi bir ingiliz olduğu için büyükannesi annesini hiç sevmemiş ve tabi bu nefretten kendisi de payına düşeni almıştı. Suratsız kadın yüzünden annesi hakkında evde kimse pek konuşmazdı. Neyse ki dedesi, babası ve şükürler olsun ki dadısı vardı. Kaç saattir gölde olduğunu bilmiyordu. Ellerinin çoktan buruşmuş olduğunu fark ettiğinde bu kadarının kafi olduğunu düşünüp yüzerek karşıya geçti ve eşyalarının yanına gitti. Ağaca astığı havluyu alarak beline sarmak için arkasını döndüğü sırada karşısındaki yabancıyı görüp tiz bir çığlık attı ve ne yazık ki elindeki havluyu yere düşürdü. Hızla eğilip havluyu beline doladığında, öldürücü olduğunu düşündüğü bakışlarıyla karşısında çarpık bir şekilde gülen adama bakmaya başladı. Biraz olsun kendine geldiğinde "N-ne zamandır ordasınız?" diye sordu bir anda. Harika Kathy . Adam seni anadan doğma çıplak bir halde gördü ama sen sadece ne kadarını gördüğünü merak ediyorsun. Arthur'un kısılan gözleri arsız bir şekilde Katherine'ın üzerinde dolaştı. Kızın şaşkınlığı yüzünde bir gülümseme oluşturmuştu. "Yeterince çok şey görecek kadar" Utanç ve kızgınlık arasında saniyelik geçişler yapan Katherine keşke bir kılıç alsaydım diye düşündü . En azından şu , arsızca bedenine bakan utanmaz adamın gözlerini ellerine verebilirdi. Oku ve yayı yerde tam arkasında duruyordu. Belkide gözlerine bir ok saplamalıydı. "Siz bayım bir bayanı bu şekilde dikizleyecek kadar ahlaksızsınız." dediğinde bir adım gerileyerek arkasındaki ok ve yayının olduğu çantaya yöneldi. En azından kendini koruyabilirdi. Değil mi? " Peki siz leydim herkese açık bir alanda bu şekilde durarak ahlaklı mı oluyorsunuz?" Arthur parmağıyla işaret ettiğinde kızın şaşkınlıktan dolayı yüzünde oluşan komik ifadeye gülümsedi. "Nerde ne yaptığımın sizi ilgilendirdiğini hiç sanmıyorum " kim oluyordu da kendisine böyle bir ithamda bulunabiliyordu. Arthur kızın korkup kaçmasını beklerken kendisine cevap vermesine oldukça şaşırmıştı ama eğlendiğini de itiraf etmeliydi. "Elbette beni ilgilendirmez. Fakat orman sizin gibi bir kadın için oldukça tehlikeli. Bunun farkında olmanız gerekiyordu. " "Nedense sizden başka bir tehlike göremiyorum . " "Haklısınız bayan ben tehlikeliyim ve siz de tehlike altındasınız, yanılıyor muyum?" Katherine işte şimdi adamdan ürktüğünü itiraf ediyordu. Şu an burada ona kötü bir şey yapsa sesini duyurabileceği birilerinin olabileceğini sanmıyordu. . "Sizi uyarıyorum bayım, derhal burayı terk edin. Babamın kim olduğundan haberiniz bile yok . Başınıza büyük bir bela alırsınız. " Yürek mi yedin Kathy ? Adamı görmüyor musun? Katherine elbette görüyordu .Lanet olası adamdan başka bir şey görmesi mümkün müydü ki? . Tanrım! Kocamandı. Tıpkı babası gibiydi. Büyük ihtimal bir askerdi. Kaşları hafifçe çatıldığında onu daha önce kalede görmediğine emin olarak. gözlerini korkuyla açtı . Düşman askeri miydi? Katherine kafasını koparmak istiyordu. Lord Hector'un başına gelenlerden sonra babasının yasağını dinlemediği için kendine kızdı. Arthur ise kızın komik tehdidine sadece gülmekle yetindi. Asıl bu nadide yaratık kim olduğunu bilmeden kendisini tehdit ediyordu. "Biliyor musun kim olduğun umrumda bile değil. Fazlasıyla cezbedicisin." Ah bu konuda kesinlikle haklıydı. Kız zamanından önce açmış paha biçilmez bir çiçeğe benziyordu. Gözleriyle, Tanrım, dudaklarıyla ve lanet olasıca mükemmel vucuduyla. Arthur bu kalçaların kendisiyle uyumlu bir şekilde dans edişini görmekten büyük haz duyacaktı. Katherine onun bu söylediğiyle korkusunun daha da arttığını hissetti. Kendisini savunabilecek bir silahı olsaydı şayet o dilini eline vermek için bir saniye beklemezdi . Siniri korkusunun üstünden geldi ve dikleşerek adama doğru küçümseyici bir bakış attı. "Fakat siz bayım benim için yeterince cezbedici değilsiniz. " Arthur küçük bir anlığına da olsa afallamadan edemedi. Gururunun zedelendiğini hissedebiliyordu. Bu mistik yaratık kendisini beğenmemiş bir de bunu söylemekten çekinmemişti. Şimdiye kadar hiç bir kadın kendisiyle bu şekilde konuşacak cesarete sahip olmuş muydu ? "Senin düşüncelerin kimin umrunda ki." dedi ve umursamaz bir ifade takındı . Ama umrundaydı! Katherine ise onun bu davranışı karşısında daha da sinirlendi. Arthur kadının yüz ifadesinden öfkelendiğini anladığında doğru bir cümle kurduğunu biliyordu. Ve bu haldeyken her an üzerinize atlayacak vahşi bir kediyi andırıyordu. Onun geri geri gittiğini fark ettiğinde arkasındaki çantaya gözü takıldı. Demek kedicik silahlıydı. Bir şey yapmayacak olsa da -her ne kadar bunu şu an yapmak için can atıyordu - adım adım ona yaklaşmaya başladı. Katherine kendine doğru gelen adamın yüz ifadesini hiç beğenmemişti ve bedeninden kendi bedenine çarpan kıvılcımları hissedebiliyor kendi vücudunun verdiği tepkiler ise şaşırmasına yol açıyordu. Bir kez daha Harika! Arthur kızdaki değişimleri gördüğünde içten bir sevinç narası atmıştı. Güzel. Tek etkilenen o değildi en azından. Vücudu söylediği şeylerin tam tersini söylüyordu. Bir süre sonra kadının arkasındaki ağacı fark etti ve gülümsemesi derinleşti. Kedicik henüz farketmemiş olsada kapana kısılmıştı. Ona bir ders vermeliydi. kadın haliyle tek başına ormana gelerek ne kadar tehlikeli bir şey yaptığını fark etmeliydi. Gerçi şu an ormandaki tek tehlikenin bu kadın olduğunu inkar etmeyecekti Arthur . İnsanın aklını başından alacak kadar tehlikeli. Katherine gülümseyerek kendine doğru gelen adamdan geri geri kaçmaya çalışıyordu ama bu kaçış sırtı sert bir şeye çarpıncaya kadar sürebildi. Lanet Olsun! Şimdi hapı yuttun Kath. Arkasındaki büyük ağaç gideceği yolun sonu olmuştu. Ve tabi ki şu anda tecavüze uğramanın eşiğinde oluşunu da es geçmeyecekti . Karşısındaki adamsa git gide kendisine yaklaşıyordu. Kendisinden çok da uzak olmayan bir mesafede durunca onu inceleme fırsatı buldu. Oldukça uzun boyluydu. Öyle ki kendisini uzun bir kız olarak görmesine rağmen onu görmek için kafasını kaldırmak zorunda kalıyordu. Siyah gür saçları dalgalıydı ve Katherine'e ellerini o saçlarda gezdirme istediği uyandırıyordu. Mavinin koyu tonu bir denize benziyordu gözleri. İçine dalınası bir deniz. Ama bir tanıdıklık vardı o gözlerde. Kalbinin atışını hızlandıran nefes alışverişini zorlaştıran bir tanıdıklık. Yapılı yüzü ve çenesiyle kesinlikle bir heykeltıraş tarafından yontulmuştu. Aferin Kathy şimdi de nerdeyse ağzının suları akacak . Iç sesini başını sallayarak uzaklara postaladı. Bir de bu adama cezbedici değilsin mi demişti ? Tanrım, cehennemde yanacaktı. Bu büyük bir yalandı. Adamın sırıtışı artarken Neden acaba diye öne çıktı iç sesi ve ona hak verdi Katherine. Muhtemelen ağzı açık bir şekilde ona baktığı içindi. Arthur kızın kendisine olan bakışlarıyla daha da sertleşmis ve kasılmıştı. "İncelemen bitti mi kedicik?" dedi alayla. Onun böyle cürretkar bir şekilde kendisini incelemesi nedendir hoşuna gitmişti. Bir yandan da bu kıza dokunmak için can atan tarafını bastırmaya çalışıyordu. Savunmasız bir kıza zarar verecek kadar aşağılık değildi. Üstelik birlikte olduğu kadınların gönüllü olarak kendisine gelmelerini tercih ederdi. Bu kadar ucuz bir yolla tatmin olamayacak kadar şerefliydi. Fakat sabredişi kadının üzerindeki küçük havlunun altında gizleyemedikleriyle zorlaşıyordu. Kendisine hiç yardımcı olmuyordu. İkisinin de iyiliği için gözlerini yüzüne odaklamalıydı. Vücuduna bakma. Ama kızın kızıl saçları beyaz teni dolgun kırmızı dudakları ve sonsuza uzayacakmış hissi yaratan bacakları da yardımcı olmuyordu. Lanet olsun! Batair burada olsa kendisiyle dalga geçerdi kesinlikle. Vücudu yeni kız görmüş ergenler gibi davranıyordu. "Benden ne is-is-tiyorsun ." Aferin Katherine kekelemeye devam et. Şimdiye kadar korktuğunu anlamamışsa bile şimdi anlamıştır. Katherine iç sesine lanet etti. Bugün çenesinin düşeceği zamanı bulmuştu. Arthur kızın kekelemeye başlamış olmasına sevindi. Bu iyiye işaretti. Korkuyordu. Korkmalıydı da. "Ne mi istiyorum ?"diyerek bir kaç adımda yanına geldi Arthur. Şimdi kıza yukarıdan bakıyordu ve göğüsleri burdan daha da çekici görünüyordu. Gözlerine odaklandı. Açık bal rengi gözleri saçlarının kızılı ile bulmuş ve yangın yeri gibiydi. Hatta biraz daha yaklaşsa alev harelerini görebileceğini düşündü. Kendi göğsü kızın göğsüne değene kadar yaklaştı. Aradaki bez bir işe yaramıyor kızı çok net hissediyordu. Nefesi sıklaştı. Bir an önce burdan gitmeliydi. Ama içinde gitmesini engelleyen ve burada kalması için bağıran bir sesi bastıramıyordu. Sol elini arkadaki ağaca yasladı. "Istedigim şey kedicik... " dedi üzerine bastırarak. Istedigim şey sensin . Sözleri yanağında patlayan tokatla yarıda kesilirken tırnaklarının da bu tokada eşlik ettiğini belirten bir sıcaklık yayıldı yüzüne. Kedicik sonunda tırmaladı. Yanağı sızlarken ani bir hızla kızın ellerini yakalayıp tek elle başının üstünde sabitledi. Kıza sanki daha da yaklaşabilirmiş gibi yaklaştı, gözlerine uzun süre baktı ve "Biliyor musun kedileri severim fakat vahşi olanları daha çok.. " diyerek dudaklarını kızın dudaklarına hapsetti. ....
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD