Altı Yıl Sonra
"Annelisa bebeğim artık uyan hadi. Neredeyse öğlen olacak. Kahvaltı yapmak için seni bekliyorum."
Annelisa yatağında annesine doğru döndü.
"Ama anne çok uykum var... Hem ben o suratsız adamı görmek istemiyorum."
Annesi elleriyle onun ağzını kapatmaya çalışıp, telaşla cevap verdi.
"Neler diyorsun? Baban duyarsa seni gözünün yaşına dahi bakmadan cezalandırır. Ne kadar acımasız bir adam olduğunu biliyorsun.Lütfen düşüncelerin o güzel kafanın içinde kalsın olur mu tatlım?"
Yıllar ne kadar çabuk geçmişti. Annelisa altı yaşına girmiş ve her geçen gün çok güzel bir kız olmaya devam ediyordu. Annesi Leydi Catherine, kızı için planladıklarını yapma zamanı geldiğini düşünüyor ama ondan nasıl ayrılacağını tahmin dahi edemiyordu.
Kocası Lord leonard kızına karşı hiçbir zaman bir baba gibi davranmadı. Çoğu zaman onu görmezden bile geldi. Karısının bir daha gebe kalamamasını, Annalisa'yı doğururken çekmiş olduğu acılara bağlıyor ve bu doğumun onu gebe kalma yeteneğini yok ettiğini düşünüyordu. Çok da haksız sayılmazdı. Leydi kızından sonra bir daha gebe kalamadı. Gerçi bunun üzülmedi. Sadece kocasının, onu sürekli aşağılamalarına, kadınlık yeteneğini kaybettiğine dair sözlerine bazen şiddete vuran eylemlerine daha çok üzülür olmuştu.
Kalenin içinde birkaç tane metresi olması bile artık gururunu kırmıyordu. Hatta çoğu gece yanına gelmemesine sevinir olmuştu. Kocası her konuda acımasız bir adamdı. Ailesine, kalede çalışanlara, topraklarında yaşayan halkına son derece kötü muamele eder, kimsenin gözünün yaşına dahi bakmazdı.
Lord Fernando'da tıpkı onun gibi acımasızlığı ile ünlüydü. Geçen ay karısının öldüğü haberini duyunca Catherine çok fazla üzülmüş, zavallı kadını onun öldürdüğüne dair söylentiler kulağına çalınınca kızı için daha çok endişelenmeye başlamıştı. Oğlunun da tıpkı onun gibi cani ve acımasız olacağı kesindi. Ve kesinlikle bu insanlara biricik kızı Annelisa'yı asla teslim etmeyecekti. Gerekirse bu uğurda ölecekti.
Bu sabah sevgili kızıyla güzel bir kahvaltı yaptılar. Kocası yine kim bilir hangi kaleyi kuşatmaya, kimlerin canını yakmaya gitmişti. Okadar çok düşmanı vardı ki ama sadık askerleri ve Lord Fernando gibi sadık bir dostu da vardı. Bu yüzden yenilmiyordu.
Mary bugün telaşlıydı. Catherine de öyle... Çünkü bugün bekledikleri büyük gündü. Leydi sevgili kızı Annelisa'yı kaleden gönderecekti. Defalarca düşünmüş, çoğu gece uykusuz kalmış, bitkin düşene kadar ağlamış ama en sonunda kızının iyiliği için onun buradan gitmesine karar vermişti.
Kendisine bu konuda yardım eden tek kişi sadık hizmetkarı Mary'di. Annelisa'nın bundan sonraki hayatını nerede ve kimlerle geçireceğine kadar her şeyi düşünmüşlerdi. Hatta onu nasıl saklayacaklarını bile...
Mary kahvaltıdan sonra Leydinin yanına gelip,
"Leydim sevgili dostum Stephan geldi." dedi. "Kalenin arka girişinde, içi erzak dolu bir at arabası ile Annelisa'yı bekliyor."
Catherine'nin gözleri doldu. Evet yıllardır bu anı bekliyordu fakat bu kadar zor olacağı aklına gelmemişti. "Tanrım bana güç ver" dedi içinden. Bir annenin çocuğundan ayrılması elbete kolay değildi. Fakat güzel kızını acımasız insanların eline bırakamazdı.
"Tamam mary Annelisa'yı hazırlayalım." diye cevap verdi.Üzüntüsü ister istemez sesine yansıdı. "Odasında eski kıyafetler var. Fakir bir köylü çocuğu gibi görünmeli. Eğer yakalanacak olursa kimse onu tanımamalı."
Birlikte Annelisa'nın odasına çıktılar. Annelisa'ya annesi bir gün onu bu kaleden göndereceğini, bir süre ayrı kalacaklarını ama onu her zaman düşüneceğini ve çok özleyeceğini anlatıyordu. Annelisa da küçük yaşına rağmen annesinin onu düşündüğünü ve bu yüzden bunu yapmak zorunda olduğunu anlamıştı. Catherine küçük kızının saçlarını okşadı, yanaklarını öptü.Ona sıkıca sarıldı.
"Benim güzel kızım."diye seslendi ağlayarak. "Seni ne kadar çok sevdiğimi bilmeni istiyorum. Seni kötülüklerden korumak benim annelik görevim. Gittiğin yerde buradan daha mutlu olacaksın. Stephan amcan senin baban olacak. Onun eşi Madeline ise annen... Onlar buraya çok uzak bir köyde yaşıyorlar. Ve onların tek çocuğu sen olacaksın. Sakın sözlerinden çıkma olur mu?Seni her zaman koruyacaklar Annelisa... Ve bebeğim senden bir şey daha isteyeceğim. Madeline annen tanınmaman için yüzüne çirkin bir maske sürecek ve bu maskenin üstüne bir peçe takacak. Bu peçeyi başka insanların yanında asla çıkarma. Çünkü babanın seni asla bulmasını istemiyorum."
"Tamam anne söz veriyorum."dedi küçük kız ağlarken. "Her dediğini yapacağım. Ama seni çok özleyeceğim. Beni görmeye gel olur mu? Umarım birgün buraya döndüğümde babam ölmüş olur."
Ayrılık ne kadar zordu. Annelisa hiç tanımadığı insanlara ve hiç bilmediği bir hayata doğru uzun bir yolculuğa çıktı. Ve bilemezdi ki bu onun hayatının yolculuğu olacaktı ve bir gün başa dönecekti.
Lord döndüğünde kıyamet kopmuştu adeta. Leydi Annelisa bir anda ortalıktan kaybolmuştu. Kimse ne görmüş ne de duymuştu. Aklını kaçıracaktı. Bakmadık ev, bakmadık ağaç kavuğu, bakmadık küçük bir kuytu köşe kalmadı. Catherine odasına kapanmış durmadan ağlıyor, tek başına kızının yasını tutuyordu.
"Bu çok saçma Fernando.Nereye gider bu kız? Acaba yabani hayvanlar mı saldırdı? Ama ölüsü de yok! Ya da bana düşman birilerimi kaçırdı? Kim buna cesaret edebilir? Nerede kızım dostum!"
Lord Fernando onu sakinleştirmeye çalışıyordu ama kendisi de çok öfkeliydi. Sonuçta bu kız oğlunun nişanlısıydı ve topraklarının büyümesi demekti, güç demekti.
"Sakin ol dostum. Elbet bulacağız. Kimse onu kaçırmaya cesaret edemez.O benim oğlum Braylan Cromwell'in nişanlısı. Ona dünyayı dar ederiz."
Annelisa asla bulunamadı. Catherine için hayat zaten zordu, kızı gidince daha da zorlaştı.Lord daha acımasız, daha nefret doluydu ama bu nefreti kendine zarar verdi. Adam yakalandığı hastalığı atlatamadı ve resmen yatağa bağlandı. O güçlü ve yenilmez Lord Leonard, eski gücünü tamamıyla kaybetti.