Karanlık, eski maden yolunda ilerleyen askeri konvoyun farları, taşlık zemini titreştirerek aydınlatıyordu. Araçların içinde derin bir sessizlik hâkimdi. Herkes biliyordu ki bu sadece bir kurtarma görevi değildi; bu, komutanlarının kalbinin peşinden gittiği, öfkeyle karışık bir umudun yürüyüşüydü. Burak, ön koltukta oturuyordu. Elleri dizlerinin üzerinde kenetli, bakışları ileriye sabitlenmişti. Aklı hep aynı yerdeydi: Pınar’ın gözleri… Bilinci yerinde mi? Üşüyor mu? Korkuyor mu? Zihninde yüzlerce ihtimal dolaşırken, telsizden gelen cızırtılı ses onu gerçekliğe geri çekti. “Komutanım, hedef bölgeye üç kilometre kaldı. İHA’lar hava taramasında henüz bir hareketlilik tespit etmedi. Ama sinyal bozucu hâlâ aktif.” Burak kısa ve net konuştu. “Yaklaştıkça sinyal kesilebilir. İletişimi kısa v

