Saat sabahın 5'i ve ben amcamla beraber sadece onun bildiği benim ise öğrenmekten deli gibi korktuğum yere doğru gidiyorduk uykuyu çok seven bir yapım olmasına rağmen aklımda ki sorular benim peşimi bırakmıyordu. Gittiğim yerde ne ile karşılacağım tamamen belirsiz ve amcamın yüz ifadesine baktığımda hem tedirgin hemde kendinden emin olmaya çalıştığını görüyorum ve bu benim karşılaşmak istemediğim şeyden daha çok korkutmaktan başka bir işe yaramıyordu bu yüzden gideceğimiz yere varana kadar hem bir tek kelime dahi etmemeye, hem de bir harekette bulunmamaya karar verdim. İki buçuk saatlik yolculuktan sonra vardığımız yer bursa'da gayet normal görünen villaların bulunduğu bir siteydi amcamla beraber arabadan indim, onu takip ederek kapısının önünde durduğu yerde durdum amcam bir süre yüzüme baktı, gözlerinde gördüğüm yansımanın pişmanlık olmadığını diledim çünkü eğer buraya kadar gelipte tam da burada yaptığı şeyden pişmanlık duyduysa karşılaşacığım şeyin bana çok ağır geleceğini anlamış ve geri dönüşünün de olmadığının farkında olduğu için yaptığı şeyin geri dönülmez bir yol olduğunu anlamıştır. İkimiz de anlaşmış gibi birlikte gözümüzü kapı tokmağına çevirdik. Amcam daha fazla beklemeden kapıyı çaldı, birkaç saniye sonra kapı siyah saçlı beyaz tenli bir kadın tarafından açıldı gördüğüm kadın beni yıllar öncesine götürdü 10 yaşıma kadar hayatımın en güzel zamanlarımı geçirdiğim kadın tıpkı onun gibi simsiyah saçlar, beyaz ten, dümdüz bir burun, siyah badem gözler, küçük çenesi ve dolu elmacık kemikleriyle tıpkı yıllar önceki Aysun Aslan sanki şimdi karşımdaymış gibiydi... bana bakmayı bırakıp kafasını amcama çevirip
~Suat hoş geldin. Dedi kimdi bu kadın amcamı nerden tanıyodu aralarında ki ilişkinin beni ilgilendiren kısmı neydi. Merakla amcama döndüm amcam da merak edeceğimi düşünmüş olaca ki bana dönüp bizi tanıştırdı
~Gece tanıştırayım sizi teyzen melek dedi duyduğum şeyler beni şok etse de beklediğim bir şey olduğu içinçok büyük bir tepki vermedim en azından karşılaşmaktan korktuğum kişi değil di öyle değil mi? melek denen kadın önce şaşırıp kaşlarını çatsa da hemen yüz ifadesini düzeltip bizi içeri davet etti içeri geçince gayet temiz ve düzenli bir aile eviyle karşılaştım konsolun üstünde ki çerçevelere baktığımda yanılmıyorsam ikisi kız biri erkek 3 tane kuzenim var hemen arkalarında duranlar ise amcamın teyzen dediği kişi ve wşi duruyordu evi çok incelememem gerektiğini düşünüp bakışlarımı evden çekip arkamda ki insanlara çevirdim ikisi de merak, endişe ve melek hanımın evet şimdilik ona melek hanım diye hitao etmek daha mantıklıydı bana özlemle baktığını fark ettim bu kadınla daha önce karşılaşmamıştık bile ama bana olan bakışları sanki beni yıllardır tanıyormuş gibiydi anlamsız bakışmamızı kesmek adına bakışlarımı hemen amcama çevirip söze girdim
~amca bizim burada ki görevimiz be tam olarak.
Melek hanım bana doğru gelerek acı çeker bir ses tonuyla "Güneş kızıımm.." dedi ama devamını getirmesini istemediğim için gözüm amcamın üzerindeyken elimi kaldırıp melek hanımın hem hareketini hem de sözünü kestim amcam ona karşı olan soru dolu bakışlarımı gördü ve yıllardır ara ara konuştuğumuz ama benim duymaktan sıkıldığım onun söylemekten sıkılmadığı cümleyi kurdu.
"Günışığım bizim dışımızda da bir ailen var ve onların sizi, sizin de onları tanımaya hakkınız var lütfen beni kırma" amcam beni en zayıf noktamdan beni vurmaya çalışıyodu onu kırıp, üzmeyi istemediğimi biliyodu, anne babamız olmasa da kalabalık bir aile ortamı yaratmaya çalıştığının farkındaydım bunun için ona minnettardım da ama ona kalabalık bir aile istemediğimi tek ailemizin o olduğunu defalarca söylemiştim ama amcam yine sözümü dinlemeyerek bildiğini yapmıştı.
~"Amca sana her defasında söylediğim şeyi son kez söylüyorum benim tek ailem sizsiniz başkasına ihtiyacım yok aynı şey kardeşlerim için de geçerli ve yine söylüyorum ve başka bir şey yoksa lütfen bir an önce çıkalım çünkü" diyip bileğimde ki saate baktım ve dersime iki buçuk saat kaldığını görüp telaşla amcama döndüm
~"dersime iki buçuk saat var ve bizim yolumuz iki saatten fazla ve ben henüz kahvaltı bile yapmadım bir an önce çıkabilir miyiz?" diyip kapıya doğru ilerlemeye başladım. Arabanın yanına vardığımda beş dakika beklemek zorunda kalmıştım muhtemelen amcam o kadınla bizim hakkımızda konuşuyodu çünkü bu gecikmenin başka bir açıklaması olamaz neyse ki daha fazla beklemeden amcamda evden çıktı, beraber arabaya binip yola koyulduk ilk başta ikimizden de ses çıkmıyordu bu durum canımı sıktığı için amcama dönüp konuyu açıklığa kavuşturmaya karar verdim.
~"Amca lütfen bir daha böyle bir durumla karşılaşmak istemiyorum, bak sana daha önce de söyledim kaç kere ben aile diye seni, savaş'ı, barış'ı ve..." bunu söylerken biraz zorlandım ama ilk yıllara nazaran bana biraz daha ılıman yaklaştığı için onu da katarak "Ayla yengem" dedim amcam arabayı durdurup bana beni de anla der gibi bakmaya başladı. Kendini konuşmaya hazırlayıp ağzını açacağı esnada hemen durdurdum ve bana yıllardır söylediği şeyleri ezberlediğimi kanıtlamak ister gibi tek tek sıraladım.
"Bizim iyiliğimiz için yapıyorsun
Bizi düşünüyorsun
Bizim anne babamız yanımızda değil ama onların kanından insanlarla bir arada olup yokluklarını unutalım istiyorsun
Seni de anlayayım yarın öbür gün sana bir şey olursa biz ne oluruz"
~Biliyorum amca gerçekten biliyorum ama lütfen bir daha bu konuşmayı yapmak istemiyorum bak kocaman bir insan oldum artık 10 yaşındaki kız çocuğu yok 19 yaşındayım ve 4 yıl sonra mezun olup kendi mesleğimi yapıyor olucam ve sen artık benim büyüyüp kendi ayaklarım üzerinde durabildiğimi görmelisin..." söylesem mi emin değildim ama konunun kapanması için artık bu sözleri kullanmam gerekiyor. Bak istersen kardeşlerimi de alıp kendi evimize taşınabiliriz." Gözlerinden çıkan ateşi gördüğüm an buna pişman olmam gerekirdi ama değildim konunun kapanması için bunu yapmam gerekiyodu.
~"Ne diyorsun kızım sen ne taşınması ne gitmesi çıkar aklından bunu sizin tek bir eviniz var oranın da neresi olduğu gayet belli bir daha ağzından böyle bir kelime duymayacağım gece külahları değişiriz seninle bak" neyse ki ikna olabilmişti zaferle gülüp "o zaman bu konu sonsuza dek kapanmıştır öyle değil mi?"
Amcan yeilmişlikle omuzlarını indirip "sen kazandın deli kız al bir daha bu konuyu açmıyorum ve sende bir daha açmıyorsun başka ev mevzusunu tamam mı" dedi canıma minnet bir şekilde arkama yaslanıp "anlaştık" diye mutlulukla şakıdım ve biz bursa'yı ve içinde ki insanları ardımızda bırakıp kendi hayatımıza doğru ilerlemeye başladık. Yaklaşık iki buçuk saatin sonunda üniversitenin önünde duran amcamı yanağından sıkıca öperek vedalaşıp arabadan indim yeşilliklerin kenarından kendi fakülteme doğru ilerlerken aklıma not defterim ve kalemim geldi bir yandan
~" ah amca ahh sabah sabah acele ettirdin iki ayağım bir pabuca girdi inşallah almışımdır," diye mırıldanıyordum hem de çantamı karıştırıp önümü görmeden ilerliyodum ki aniden sert bir şeye çarptım içimden "yeşil alanda önüne bakmazsan tabi ki çarpacağın şey bir ağaç olur Gece ne bekliyosun ki zaten" diyerek kendi kendime kızarak kafamı ovalamaya başaladım etrafıma bakıp kimsenin olmadığını görüp en azından ilk günden okulun gündemine düşmesiğim için içimden derin bir nefes çekerek ilerlemeye başlamıştım ki arkamdan birinin "heeyy" diye seslendiğini duydum ooofff bir bu eksikti hani kimse yoktu yaa, işte rezilliğin zirvesi diyerek iç sesim bana saydırırken arkamı yavaşça döndüm ve az önce çarptığım ağacın dibinde bana sırıtarak bakan 1.75 boylarında atletik bir vücuda yani kısacası bir taş veya kaya olmasa da bir kayaççık olabilirdi. Ona el kol hareketiyke ne var diyerek hareket yaparken gülerek bana doğru gelmeye başladı, ona kaşlarımı çatarak baktım ama pek umurundaymış gibi görünmüyodu, tam dibime kadar girip önümde durdu ve sırıtarak "bir teşekkürü hakediyorum bence haketmişimdir bence" dedi ona kaşlarımı çatarak bakmaya devam ettiğimi görünce o da yüzünde ki sırıtkan ifadeyi sildi ama hala eğlendiği her halinden belli oluyordu. Benden ses çıkmadığını görünce söze girdi "senin önüne bakmadan çantanı karıştırarak ilerlediğini gördüm şurdaki meşe ağacına çarpacağını farkettim bu yüzden seslendim ama her ne ile meşgulsen o kadar odaklanmıştın ki beni duymadın bile bende son çare sana doğru koşarak geldim neyse ki süper kahramanlığımı konuşturup senin kafanın yadaaa" sırıtarak "ağacın selameti diyelim biz ona çünkü bu ser yüz ifadesi insana taş mı lan bu dedirtir. Her neyse işte kolumu başınla ağaç arasına koyarak feda edip seni kurtardım" dedi neyse ki bitmişti bir an hiç susmayacak zannettim ama ben onun gibi uzatmaya çokta meraklı olmadığım için kısa kestim. "Yardımın için teşekkür ederim" diyip arkamı dönecekken "bu ne soğukluk dondum arkadaş" dediğini işittim ki muhtemelen bunu bana demişti çünkü eylülü bitirmek üzereyiz ve istanbulun eylülü hiç bir zaman insanı donduracak kadar soğuk olmamıştır. Hele ki bu hava da deri mont giyen birini hiç etkilememiştir. Her neyse okulun ilk günü olduğu için okulun içinden çok bahçesi öğrenci kaynıyordu herkes grup olmuş şekilde çimenlere oturmuş sohbet ediyorlardı. Okulun içi ise en az 30 kişilik gruplarla doluydu ki bu gruplar kesinlikle 1. sınıf olmalıydılar. İçlerinden birini durdurup 162 Nolu dersliğin nerede olduğunu sordum bana gösterdiği yere doğru ilerleyip sınıfa girdim sınıfta on onbeş kişi anca vardı dersin başlamasına ise henüz 10 dakika kalmıştı kimse kimseyi tanımadığı için ya kendi halinde ya da sevimli bir yüz ifadesi ve pot kırmaktan korktuğu için tedirgin bir duruşla birbirleriyle konuşmaya çalışıyordu. Arkalardan bir yere geçerek bir sıraya oturup dersin başlamasını bekledim...