Odamın karanlık köşesinde, eski konaktan gelen tahta gıcırtıları arasında bir başıma kaldım. Gözlerimi tavana dikmiş, gün boyu yaşadığım olayların yankısını zihnimden kovmaya çalışıyordum ama ne mümkün. Yüreğimdeki ağırlık, taşınması imkânsız bir yük gibi, her nefeste biraz daha çörekleniyordu içime. Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken, onları silmek için bile kıpırdayacak gücü bulamıyordum kendimde. Her şey o kadar ağır, o kadar boğucuydu ki… Dışarıda gök gürlemesi yankılanmaya başladığında, içimdeki fırtınayla uyumlu bir ses bulmuş gibi hissettim. Bir yaz gecesinde, göğün böylesine öfkelenmesi nadirdir; ama ben de nadiren bu kadar çaresiz hissederdim. Sanki doğa bile benim içimdeki kasırgayı anlayıp ona eşlik ediyordu. Gök, benim yerime haykırıyor, benim yerime hırsla inliyordu. Ben ise

