2.Bölüm Part 1

1052 Words
Biraz orada biraz burada sarayın etrafında, ordunun kampında gezip askerler ve yerel halk ile konuştum. Prenses Amelia hakkındaki söylentiler üst düzey askerler arasında gerekli kişilerce öğrenilmiş gibiydi. Zira öğleden sonra takibe alınmıştım. Beş farklı kişi saymıştım. İkisi ben nereye gitsem takip etmişti. Diğerleri ise beni göz hapsine almışlardı. Oldukları yerden her hareketimi izlemişlerdi. Sonunda güneş batarken saraya dönmem gerektiğinden dolayı kendi bedenimi geri almaya gitmek için takipçilerimi atlattım. Çok zor olmamıştı bu. Kalabalık bir yere git, gezin ve görmediklerinden emin olduğunda kılık değiştir. Mağaraya gitmek için kasabanın biraz etrafından dolandım. Ardından kampa girdim oradan da hızla çıkıp ormanlık yoluna saptım. Oldukça sessiz bir şekilde ilerlerken bana nazaran hızlı yürüyen ve hiç sessiz olma gereği duymayan birinin arkamdan geldiğini fark ettiğimde ormanın henüz çok içlerinde değildim. Takipçilerimi atlatamamış mıydım acaba? Halbuki emindim. Kasabaya dönmeden evvel izimi bulamasınlar diye üç kere kılık değiştirmiştim. Beş kişi değil bir kişi takip ediyordu neyse ki. Ne kadar atletik olduğunu bilmediğim bir bedende olmanın verdiği tedirginlik ile belimdeki kemerde takılı olan kılıcıma uzanıp sıkıca kavradım. Savaşa her daim hazır, sportif bir beden ile hamlamış bir vücut arasında çok büyük farklar olurdu. Sırtımı arkadan gelecek bir saldırıya karşı güvende olmak amacı ile bir ağaca verecek şekilde gelen kişiyi görmek için hızla döndüm. Gelen kişinin olabileceği kişi listem uzundu. Hainlerden birini, Richard’ı ya da her zaman en olmadık yerlerden çıkan eli patlamış mısırlı Kahini bekledim ama onun yerine Connor ile karşılaştım. Üzerinde siyah bir eşofman takımı vardı. Sweatshirt üzerinde yine siyah bir kapüşonlu ceket vardı. Kapüşonunu kafasına takmıştı. Bir kraldan ziyade antrenmandan çıkmış bir savaşçıyı andırıyordu. Sadece ilk an minik bir duraksama yaşadı. Göz göze geldik. Göz bebekleri sanki ilgisini çeken bir şey görmüşçesine büyüdü. Dudakları muhteşem bir gülümseme ile kıvrıldı. Ardından yürümeye devam etti. Yanıma gelince durdu. Biraz soluk soluğaydı. Ellerini beline koydu. Sonunda dermişçesine bir nefes verdi. “Prenses Amelia.” dedi kafası ile selam verirken. Sesi gereğinden fazla çıkmıştı sanki. Bir yandan konuşurken etrafa hızlı bir bakış attı. Ormanın bu köşesinde yalnız olduğumuza kanaat getirmiş olacak ki kendi kendine mırıldanarak kafasını salladı ve tekrar bana baktı. Bu sefer sadece ikimizin duyacağı şekilde konuştu.  “Seni her yerde aradım.” Connor Amelia’yı tanıyor muydu? “Askerler sarışın bir savaşçının ormanlık yoluna dönerken gördüklerini söylemeselerdi seni bulamayacaktım.” Kafamda yeni yeni sorular şekillenirken Connor şok olacağım bir şey yaptı. Sevgili kocam, yüz yıl önce ölmüş olması gereken bir prensesi neden aradığını anlamadığım bu adam, önce ellerimi tuttu ardından beni kendine doğru çekerek sarıldı. Sımsıkı. Ve bu da yetmezmiş gibi saçlarımı kokladı. Evet sorumun cevabını almıştım. Belli ki tanıyordu. Samimi bir tanışıklıktı bu. Hem de hiç hoşlanmayacağım türden bir tanışıklık… Ben bana sarılan adamı itmek ile elimdeki kılıçla dürtükleyerek neler olduğunu açıklamaz ise kötü şeyler olacağını söylemek arasında kalmışken Ian’ın öfkeli sesini duydum. “Umarım o kadına kafasını bedeninden ayırmak için sarılıyorsundur kardeşim yoksa Rosalinda seninkini top yapıp oynayabilir.” Connor benden ayrılmadı. Onun yerine abisine doğru “Gidip çocukların ile ilgilensene sen!” diye homurdandı. Kafamı biraz oynatarak kocamın arkasına baktım. Ian ve Destiny omuz omuza vermiş kızgın bakışlar ile bize bakıyordu. “Ah demek bu yüzden çocuklarımızın geleceğinde taht görünüyor. Rosalinda, Connor onu aldattığı için kralı ikiye ayıracak hem de gerçek anlamda. Bu sayede taht bizim ikizlere kalacak.” Destiny’nin söyledikleri üzerine onu onaylarcasına kafamı salladım. Onun beni aldattığını sanmıyordum. Ama bir kadına böyle sarılmasının acısını da ondan çıkaracağımdan emindim. Connor hızla geri çekildi. Bana şaşkınca bakıyordu. “Bu iki manyağın dediklerine mi katıldın az önce?” Kafamı tekrar olumlu şekilde salladım. Kaşlarımı çatmıştım. “Ne yani karım karıma sarıldığım için kellem ile top oynayıp bedenimi ikiye mi ayıracak? Nasıl bir olayın içine düştüm ben?” Connor’ın arkasında duran Ian bir ıslık çaldı. “Ohoo bizimkinin kafası iyi galiba. Adamım sarıldığın kadın Rosalinda değil. Prenses Amelia. Ki kendisinin yıllar önce öldüğünden oldukça emindim ben.” Bir dakika. Connor ‘ Karıma sarıldığım için ’ mi dedi o az önce?  “Bence Connor delirdi.” Destiny evlendiklerinden bu yana ilginç bir şekilde kocası ile her konuda bir ortak noktada buluşuyordu. Dünya’daki insanlar haklıymış. Anlaşılan evlilikte gerçekten keramet varmış.  “Bunca sıkıntıdan sonra hepimizin normal olması beni şaşırtıyordu zaten. Sonunda birisi olması gereken tepkiyi verdi. Eh biraz sonucu biraz ölümcül olacak bir tepki ama olsun. Bu arada Rosalinda’ya kocasının bir kadına sarıldığını ben söyleyebilir miyim? Onun değişik durumlarda yaptığı yüz ifadelerine bayılıyorum. Mesela bak şu an Prensesin suratı aynı Rosalinda’nın ‘Tanrılar! Etrafımda normal bir kişi bile yok mu?’ bakışı ile ‘Hepiniz kaçıksınız.’ bakışına benziyor. Aha şimdiki hali de ‘Her an harakiri yapabilirim.” ile aynı.” Beni seslendirir gibi söylemişti sözleri. Connor’ın kolunu sıkıca kavrayıp hırsla kenara doğru ittirdim. Sözde benim en yakın arkadaşım olan kadına bakın hele. Belli ki Richard’ın ‘Rosalinda’yı taklit edenler’ listesinde Destiny baş sıradaydı. Ellerimi belime koydum. Kavgacı halime bürünmüştüm. “Benim öyle bir bakışım yok bir kere! Ayrıca bilgin olsun sesim öyle cırtlak da değil.” “Aa delinin zoruna bak! Senin mi dedik Prenses? Rosalinda’nın dedik.” Destiny ayıplarcasına cık cıkladı bu sözlerden sonra. Ian ise tek eli ile açık olan ağzını kaparken gözlerini kocaman açmıştı. Connor boğazını temizleyerek dikkatleri tekrar üstüne topladı. “Siz birbirinize girmeden ve iş tekrar bana ve sevdiğim kadın tarafından öldürülmem ile ilgili senaryolara geri dönmeden söyleyeyim. Prenses Amelia’nın bedenindeki kişi Rosalinda. Siz onu farklı şekilde görebilirsiniz ama… Kahretsin ne hakla daha yeni evlendiğim karımı aldattığımı ima edersiniz?” Ani çıkışı ile şaşırdım. Sesi hayal kırıklığını tam anlamı ile yansıtıyordu. Uzanıp kolumdan tuttu ve beni kendine çevirdi.  “Sevgilim? Sen seni tanıdığımı anladın ama değil mi?” Sözlerini onaylamadım. Sadece “Beni aldatmayacağını biliyorum sevgilim.” dedim. Sonuçta aldatıldığımı düşünmemiştim. Biraz fazla bir yakınlık olduğunu düşünmüştüm. Daha ilerisini düşünemeyecek kadar şaşırmıştım. İş Connor’a gelince hızlı çalışan beynim duraksıyordu sanki. Connor’ın çenesi kasıldı. “Almayı beklediğim cevap bu değildi kesinlikle.” Omuz silktim. “Prenses Amelia’yım ben. Öylece karşıma çıktın. Beni her yerde aradığını söyledin. Yetmedi bir de gelip sarıldın. Kadının öldüğünü ve bedeninin muhtemelen yüz yıldır bir mağarada durduğunu bilmesem belki eski sevgili ihtimalini dahi düşünebilirdim.” Connor ellerini belime sardı. Tavır alıyor gibi görünmemek için bende kollarını tuttum yavaşça. Karı koca olarak kavgalarımızı başkalarının önünde değil kapalı kapılar ardında yapmalıydık. Bu durumdan kötü bir sonuç çıkaracak olursam yalnız kalmayı beklemem gerekecekti. O zaman Connor’ın canına okuyabilirdim. Ama şimdi olmazdı. “Prenses Amelia olduğunu biliyorum. Yani başta peşinden gelirken -“ Sustu birden. Etrafı dinlemeye başladı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD