SOLİS IV

1122 Words
Dimitry’nin vücut dilindeki gerginlik, odadaki tüm havayı değiştirmişti. Bir anda, her şeyin tek bir odak noktasında toplandığını hissedebiliyordum. Başını yavaşça kaldırarak etrafındaki herkese, her detayına dikkatle bakarak göz gezdirdi. O anki sessizlik, bir anlık bir sükûnetti. Sadece kalp atışlarımın sesi, bir delilik gibi kulaklarımda yankı yapıyordu. O an, hiç kimse hareket etmeye cesaret edemedi. Herkes, Dimitry'nin yapacağı hamleyi bekliyordu. Sonra, gözleri aniden bana döndü. Dudaklarında beliren alaycı bir gülümseme, zaferin buruk tadını taşıyordu. Hızla bir adım ileri atıp, dişlerini sıktı. O an, dişlerinin uzadığını ve zehir sıçrayan bir kobra gibi korkutucu bir şekilde parıldadığını fark ettim. Ancak hiçbir şekilde panik yapmadım. Kendimi sakin tutarak, doğru anı bekledim. Dimitry’nin yaptığı hamleye karşı, bileyimdeki çelik siperlere doğru bir hızla dişlerini sapladı. Bu, soğuk bir metalik yankının odada çınlamasına neden oldu. Zehir, siperlerin üstüne damlarken, vücuduma zarar vermek yerine sadece bileyimdeki korumalarla sınırlı kaldı. Bir anda odadaki herkesin nefesi kesildi. Dimitry'nin dişleri siperlerimde saplanırken, göz göze geldik. Onun gözlerindeki nefret ve öfke, ancak kararlı bir şekilde onlarla başa çıkabileceğimi anlamamı sağladı. Çelik koruma altındaydım ve Dimitry’nin saldırısı, bir anlık boşuna bir hamle gibi kalmıştı. Bileğimdeki çelik, titreşirken, bir anlık tereddüt bile yaratmadı. Gözlerim Dimitry’nin gözlerine kilitlenmişken, bir yudum soğuk nefes alarak onu izledim. Dimitry, dişlerinin çelik siperlere saplandığını fark ettikten sonra bir an durakladı. Ama bu tereddüt, sadece onun bir sonraki hamlesini daha hızlı yapma isteğiydi. Ardından hızla geri çekildi, ancak dudaklarında hala o alaycı gülümseme vardı. O gülümseme, zaferin acı verici gerçeğini taşıyor gibiydi. "Ah, korunmaya iyi hazırlanmışsın, General," dedi, kelimelerinde bir sarkazm ve sinir vardı. "Ama bu seni ne kadar korur?" Ona, tek bir söz bile vermeden, gözlerimdeki donmuş bakışla karşılık verdim. Silahımı yeniden doğrulttum, bileyimdeki çeliğin sıcaklığını hissederken. Ayağa kalktım, askerlerim etrafımı sarmıştı ve hepsi silahlarını doğrultmuştu. Ancak bir hareketle onları sakinleştirdim. Silahlarını indirmelerini işaret ettim. Milena, sessizce silahını indirirken dişlerini sıkıyordu. O an, içindeki endişeyi çok iyi anlıyordum. O kadar güvenli değildik ama görevimden sapmak yoktu. Milena’ya doğru dönüp, “Efendim, iyi misiniz?” dedi. Gözlerinde endişe ve korku vardı. Sessizce başımı sallayarak, onun bu sorusuna bir cevap verdim. Evet, iyiyim. Ama içimdeki boşluk ve sıkıntı giderek büyüyordu. Bu sadece bir görevdi, ama artık bu görevle ilgili başka şeyler vardı. Gözlerim, Dimitry’nin üzerindeydi. “Wampir-insan melezi bir çocuk,” dedim, sesimdeki sertlik her kelimede derinleşiyordu. “Kimliğini gizlemekte pek de iyi değilsin.” O an, Dimitry’nin ne kadar güçlü bir piyon olduğunu anlamıştım. Zihni bulanmıştı, ya da belki de zaten bulanık olan bir zihinle bana meydan okuyordu. Ama her şeyin ötesinde, o bir çocuktu. Hala gençti, hâlâ kurtarılabilirdi. Dimitry, gergin omuzlarını indirdi. Ama bu, bir korkudan değil, yaklaşıyor olan hamlesine hazırlanmasındandı. Bunu hissedebiliyordum. Gözleri, bir yılanın bakışlarını andırıyordu. Gözlerinden ne kadar korku ve öfke barındırsa da, bir şeylerin farkındaydı. “Sadece doğru anı kolluyordum,” dedi, sesi düşük ama anlam yüklüydü. “Senin sistemin, yalanlar üzerine kurulu. Dediğin gibi, ilk piyonlardan başlamalı.” Bir an, sözlerini dinledikten sonra dikkatlice düşündüm. Yalanlarla, kendime kurduğum bu dünya sadece tek bir piyonun değil, çok daha büyük bir tehdit altındaydı. Ama her ne olursa olsun, o bir piyondu. Ve bu piyonun hamlesi yaklaşmıştı. Dimitry, aniden üzerine atıldığında, ben hamlesini önceden sezmiştim. Zihnimde bir yerlerde, o harekete geçen zamana dair bir öngörü vardı. Hızla bir adım yana kayarak, onun saldırısını savuşturmayı başardım. Ardından, sırtına geçerek silahımın namlusunu dayadım. Mavi ışık, odanın duvarlarında dans ederken, bir anlık bir soğuk sessizlik hüküm sürdü. Bu sessizlik, sadece tehdidin hissedildiği bir alan yaratıyordu. "Sakinleş. Bir çocuğu öldürmem, ama sakat bırakabilirim," dedim, parmağım tetikte. "Eğer şimdi diz çökersen, seni ve arkadaşlarını sağ bırakırım. Onları hapishaneye, Nihil'e güvenle götürülmesini sağlarım." Dimitry’nin gözlerindeki inat hala parlıyordu. Sesim ona hiçbir şey hissettirmemiş gibi, başını hafifçe çevirip omzunun üzerinden bana baktı. “Bana böyle boyun eğdiremezsin, General,” dedi, sözlerini neredeyse tükürürcesine. “Biz ölümüne savaşıyoruz.” Milena, silahını sağ kalan isyancılara doğrultmuştu. Dimitry’nin gözleri kan kızılına döndü. Bu, zihnimde bir anlık bir duraksama yarattı. Ama o tereddüt, bir piyonun değil, gerçekten bir düşmanın gözlerinde gördüğüm kararlılıktan kaynaklanıyordu. O çocuk, belki de bir piyon değildi. O an, silahımı onun diz boşluğuna doğru savurdum ve onu yere düşürdüm. Şakağıma silahımı dayadım. “İnatçılık uğruna arkadaşlarının hayatlarını feda etmezsin sanırım,” dedim, sesimdeki sertlik, tehditkar bir koku gibi havada asılıydı. O sırada, isyancılardan bazıları nefeslerini tutmuş, gözlerinde yalvaran bir ifade vardı. “Baksana, götleri tutuştu,” dedim, alaycı bir şekilde. Dimitry, kısa bir an diğerlerine bakarak, bir lanet okudu. Sonra iki dizinin üzerine çökerek teslim oldu. Geri çekildim ve askerlerim müdahale etmeye başladılar. Silahımı kılıfına yerleştirirken, Milena’ya döndüm. “Hepsi bu kadar mı?” diye sordum, sesim soğuktu ama içinde bir parça yorgunluk vardı. “Bir sirk şovu... Basit ayakçılar sadece. İşime yaramazlar.” Milena başını salladı. “Evet, Generalim... Üzgünüm,” dedi, gözlerinde karmaşık bir ifade vardı. Bir yanda hayranlık, diğer yanda gizli bir şüphe taşıyordu. “Sağ kalanları ne yapalım?” Etrafıma son bir kez göz attım. Kan, cesetler ve korku dolu gözlerle dolu bu depo, benim için sadece bir başka görevdi. Bir askerin hayatı, bir stratejinin parçasıydı. Ama bu anın, benimle uzun süre kalacağını biliyordum. İçimden bir iç çekiş yükseldi. “Çocuk benimle gelecek,” dedim, sesimdeki kararlılık her kelimede daha da keskinleşiyordu. “Diğerlerini Nihil’e hapsedin.” Milena şaşkınlıkla bana bakıyordu. “Bende mi?” diye sordu. Gözleri üzerimdeydi ama bir boşluk vardı. İçindeki şüpheyi fark ettim. Anlamıştı, bir asker olmanın ne kadar ağır bir yük olduğunu. Benim gibi bir liderin omuzlarında taşınan sorumluluk, her zaman ağırdı. Ancak bana ne de olsa emir vermek kalıyordu. Sessizce ona göz kırptım. Cevap vermedim, ama bir karar verilmişti. Genç meleze baktım, gözlerim ona kilitlenmişti. Gümüş alaşımla yapılmış kelepçelerle, onu tamamen kıskaca almıştım. Yüzüne bir ağızlık takıldığında, başı yere bastırıldı ve birkaç mühürle güçleri kısıtlanarak etkisiz hale getirildi. “Onu Solirith’te sorgulamaya devam edeceğim,” dedim, yavaşça ama kesin bir tonda. “Buraya gelmesini tek kârı o melez çocuk oldu.” Milena, hala şüpheyle bakarak, “General,” dedi, sesi düşük ama kararlıydı. “Bu çocuğu yanımıza almanın doğru bir karar olduğundan emin misiniz? Onun... potansiyel bir tehdit olduğunu siz de biliyorsunuz.” Başımı kaldırarak ona baktım. Gözlerinde bir huzursuzluk vardı. “Milena,” dedim, yorgun ama kararlı bir sesle. “Bu çocuk tehdit olamaz. Beyni yıkanmış, kafası boş ideolojilerle doldurulmuş, yolu yanlışlarla saptırılmış. Asıl tehlikeli olanlar bunlar. O çocuk kurtarılabilir.” Milena, sessizce başını salladı. Gözlerindeki şüphe kaybolmamıştı, ama artık bir kararın alındığını hissediyordu. Askerler, isyancıları alıp götürmek için harekete geçerken, Dimitry’nin bana attığı bakışlarda hem öfke hem de çaresizlik vardı. Gözlerindeki kararlılık, bir an bile kırılmamıştı. Milena’ya döndüm ve emir verdim. “Yanına birkaç asker al. Hangara gideceğiz. Rotamız Solirith.” Milena, hızlıca yanımdan ayrıldı. Dimitry hala diz çökerek, başını kaldırmış, bana bakıyordu. O gözlerde bir çocuk vardı. Ve o çocuk, derin acılarla, öfkeyle, belki de bir tür umutsuzlukla büyümüştü. Ama o sadece bir çocuktu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD