Seni Çok Seviyorum

2395 Words
NAZLI Günlerdir kendimi odama kapatmıştım. Yemek yiyemediğim gibi, kimseyle de konuşmak istemiyordum. Her şey anlamını yitirmiş durumda, çok acı çekiyorum. Hâlâ bana bunu nasıl yaptığını aklım almıyor. Ona o kadar inanmış ve güvenmiştim ki. Ben onu gerçekten çok sevmiştim ama o pislik benim duygularımla oynamaktan başka hiçbir şey yapmadı. Gözümün içine baka baka bana yalan söyledi. Tekrar gözyaşlarım atağa geçince onları özgür bıraktım. Ailem de benim yüzümden keyifsizlenip üzülmüşlerdi.. Ne yapayım elimde değil içime atıp boş veremiyordum. İlk aşkımdı o benim, ilk öptüğüm. Bundan sonra hiçbir erkeğin bana dokunmasına izin vermeyeceğim. Kimseyi de sevebileceğimi sanmıyorum. Ben Aras'ı bir anlık değil bir ömürlük sevmiştim. Onun da beni sevdiğinden bir an bile şüphe duymamıştım oysaki. Biliyorum en az benim onu sevdiğim kadar o da beni sevmişti. Ama bu bana yaptığını asla haklı çıkarmıyordu. Bana en başında evli olduğunu söyleseydi, yüzüne bile bakmazdım. Her ne sebeple olursa olsun evli barklı adamla işim olmazdı benim. Şimdiyse evli bir adam için gözyaşı döken zavallı acınası bir kızdan başka bir şey değildim. Evli olması sevgimi azaltmamıştı ki sadece bana acı veriyordu bu durum. Çünkü beni kendine âşık etmişti alçak adam. Telefonum çalmaya başladığında isteksiz bir şekilde elime aldım ve ekranda onun numarasını görmemle donup kalmam bir oldu. Onu rehberden silmiştim fakat numarası ezberimdeydi. Aşkı kalbime kazındığı gibi numarası da aklıma kazınmıştı alçağın. Elim ayağım birbirine dolandı o anda. Aman Allah'ım Aras beni arıyordu. Ben şimdi ne yapacağım? Kendimi toparlamaya çalıştım. Tamam sakin ol Nazlı. Paniğe gerek yok. Gözlerimi kapadım ve ona olan öfkemi alevlendirmeye çalıştım. Hangi yüzle beni arıyordu bu adam. Hemen kırmızı tuşa bastım ve aramasını reddettim, onunla konuşmak isteyeceğim en son şeydi. Günlerdir o pislik yüzünden ne kadar gözyaşı dökmüştüm ben. Telefonum tekrar çalmaya başladığında, bu defa telefonumu tamamen kapadım, en doğrusu buydu. Hemen yorganımın altına girdim ve uyumaya çalıştım. Düşünmemek için iyi bir yöntemdi uyumak. Aradan iki saat geçmişti sanırım çünkü ablam işten gelmişti. Beni yatakta görünce; "Sen hâlâ yatakta mısın Nazlı? Sabah yatakta bıraktım seni, işten geldim hâlâ yatıyorsun. Yeter bu kadar tembellik, kalkma vaktin gelmedi mi daha?" diye söylendi. Yorganı başımın üzerine çektim "Lütfen abla, kalkmak istemiyorum." Yatağa yanıma oturdu ve örtüyü çekip yüzüme baktı; "Hadi ama kardeşim, yeter artık kendine bu kadar eziyet ettiğin. Bak annem ve babam da aşk acısı çektiğini anladılar. Senin için çok üzülüyorlar. Yaşın çok genç, daha ilk aşkında böyle hayata küsersen sonrasında seni düşünemiyorum bile. Bu kadar kırılgan olma. Kimse mükemmel değil Nazlı, hayat böyle işte, etraf güvenilmez insanlarla dolu. Güçlü olmalısın ve ayakların yere sağlam basmalı tatlım." Ablamın ela gözlerine baktım "Elimde değil abla," dedim sesim titrerken. Elleri şefkatle saçlarımda gezindi. "Biliyorum canım. Ama seni kandıran bir adam için bu kadar üzülmeye değer mi? Seni bu halde görmek bizim için çok zor bir durum kardeşim. Bizi de düşün ne olur." Beni taklit edercesine gözlerini kırpıştırdı. Yataktan doğrulduğum gibi kucakladım onu ve sıkıca sarıldık birbirimize. "Hadi kalk bakalım tembel şey. Elini yüzünü yıka, abla kardeş seninle biraz dolaşmaya çıkalım. Sana dondurma ısmarlayabilirim. Hatta alışverişe bile çıkabiliriz, ne de olsa bugün maaşımı aldım." "Canım hiç bir şey yapmak istemiyor." "Kabul etmiyorum Nazlı. Çabuk, hemen o yataktan kalkıyorsun." Onu kırmadım, isteksizce yatağımdan kalkıp lavaboya girdim. Üzerime kot pantolon ve bir tişört geçirdim. Bu özensiz halim ablamın hoşuna gitmemiş olacak ki "Biraz makyaj yapmaya ne dersin?" diye sordu. Başımı iki yana salladım. Sağ olsun o da üstelemedi. Annem ve babam salonda oturuyordu. Beni görünce yüzleri güldü zavallıların. Kaç gündür odamdan dışarıya çıkmadığım için, dışarı çıkıyor olmama mutlu olmuşlardı. "Nazlı'yla dışarıya çıkıp biraz dolaşacağız babacığım." "Tabi kızım, çıkın gezin," diyerek onayladı babam. Başım önümde dışarıya çıktık. Ablam beni neşelendirmek için konuşmaya başladı. Sokağın sonuna gelmiştik ki birden önümde dikilen birini fark etmemle duraksadım. Başımı kaldırıp baktığımda karşımda onu gördüm. Nefesimi tuttum o anda. Fazlasıyla üzgün ve en az benim kadar bitkin görünüyordu. "Nazlı." Nasıl da içten söylemişti adımı. Gözyaşlarım tekrar atağa geçti. Hıçkırarak utanmadan ağladım oracıkta. Bu halim onu daha da perişan etmiş gibi görünüyordu. "Ne olur ağlama Nazlı'm." Ablamın öfkeli sesi çınladı kulaklarımda; "Sen hangi yüzle çıkıyorsun karşımıza. Lütfen gider misin? Nazlı seni görmek istemiyor." Aras kaşlarını çatarak ablama baktı. "Hayır gitmeyeceğim. Nazlı ile konuşmalıyım." "Görmüyor musun onu ne hale getirdin. Çık git hayatından seni görmek istemiyor artık." Dişlerini sıktı ablama bakarken, bana döndüğünde yüz hatları yumuşamıştı. "Bunu bana sen söyle Nazlı." Boğazım kurudu o anda. Sevdiğim, gelecek hayalleri kurduğum adamı görmek istemediğimi nasıl söyleyebilirdim ki. Bakışlarımı kaçırdım. "Git Aras," diyebildim sadece. "Nazlı," dedi yalvaran ses tonuyla. Allah'ım sen bana güç ver. Kalbim daha fazla dayanamadı bu heyecana ve kendimi karanlık boşluğa bıraktım. Neden beni rahat bırakmıyor bu adam. Sürekli peşimde, beni sevdiğini söyleyip duruyor. Onu unutmamı zorlaştırıyordu bu durum, daha çok acı çekiyordum. Perdeyi aralayıp dışarıya baktım. Yine oradaydı işte. Arabasının içinde oturmuş benim pencereme doğru bakıyordu. Onun da acı çekiyor olduğunu görmek beni daha da fazla üzüyor. Her şeye rağmen bu adamı çok seviyordum. Ondan nefret edememek de kendimi suçlamama neden oluyordu. İki hafta oldu ayrılalı. Her akşam evimin önüne geliyor. Saatlerce orada durup öylece bakıyor. Ne zaman pes edecek merak ediyorum. Perdeyi kapar kapamaz bu defa telefonum çalmaya başladı. O arıyordu yine, açmadım tabi ki. Evde yalnızdım o gün, babam ve ablam işe, annem de pazara gitmişti. Kapının zilini duyduğumda yemin ederim kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı. O gelmiş olabilir miydi? Eğer o geldiyse onunla yüzleşecektim. Bunu yapabilirdim. Evet yapmalıydım. Ona haddini bildirmeli ve hayatımdan tamamen çıkarmalıydım. Sakin görünmeye çalışarak kapıya yürüdüm ve açtım. Tahmin ettiğim gibi, karşımda duruyordu. Derin bir nefes aldım konuşmadan önce. "Ne zaman pes edeceğini merak ediyorum," diye söylendim sinirle. "Hiçbir zaman." Gözlerimi kıstım "Ne arıyorsun burada? Beni rahat bıraksana. Karının yanına git." Gözlerini gözlerimden ayırmadan "İstediğim sensin Nazlı. Ben senin yanında mutluyum," dedi. Alay edercesine güldüm "Tabi gönül eğlendirecek salak Nazlı'yı buldun değil mi? Sen benimle dalga mı geçiyorsun. Niye peşimdesin, ne istiyorsun hâlâ benden, anlamış değilim." Bana doğru bir adım attığında kalbim duracak sandım "Seni çok seviyorum Nazlı. Benimle gelmeni istiyorum." Derin bir nefes aldım ve abartılı bir kahkaha daha attım. O ise gayet ciddi bir ifadeyle karşımda duruyordu. "Sen delisin." "Senden vazgeçemiyorum. Tek düşündüğüm sensin. Sana soyadım dışında istediğin her şeyi vermeye hazırım. İste dünyaları sereyim önüne. Seni çok mutlu edeceğimi biliyorsun Nazlı." İğrenerek baktım yüzüne "Böyle bir şeyi bana nasıl teklif edersin? Senden hiç bir şey istemiyorum Aras. Git buradan beni rahat bırak." Ne olduğunu anlayamadan yanıma geldi ve bana sarıldı. Kendimi onun kollarında bulduğumda o çok sevdiğim kokusunu içime çektim. Nefesini yüzümde hissettiğimdeyse bütün her şey silinip yok oluvermişti. Nasıl da özlemiştim onun kokusunu. Gözlerimden yaşlar süzülürken başımı kaldırıp ona baktım. "Bunu bana yapma Aras." "Benimle gel Nazlı, yalvarırım benimle gel. Seni çok seviyorum." Delice gümbürdeyen kalbimin sesine nasıl kayıtsız kalacaktım ki. "Ben de seni çok seviyorum Aras. Ne kadar acı çektiğimi bilemezsin." Saçlarımı okşadı, "Biliyorum bebeğim. Bunun için çok üzgünüm. İzin ver hepsini unutturayım sana." Dudakları alnımda gezindi, sonra yavaşça yanağıma indi. Özlediğim duyguların beni tekrar çepeçevre kuşatmasına izin verdim. "Bu söylediğin nasıl olacak?" "Bilmiyorum Nazlı ama elimden geleni yapacağıma ve seni asla bırakmayacağıma dair şerefim üzerine söz veriyorum." "Delilik bu." "Umurumda değil Nazlı'm. Ne olur bırak düşünmeyi. Bırak da birbirimizi yaşayalım. Seninle yaşanılacak ne varsa sonuna kadar yaşamak istiyorum." "Yapamam Aras. Ailem var onları bırakamam. Bunu onlara nasıl yaparım?" "Zamanla anlayacaklardır." Başımı iki yana salladım "Bu kadar kolay değil. Yapamam," dedim ve kendimi geri çektim. "İkinci kadın olamam Aras." Elleri boş kalınca iki yumruğunu birden sıktı. "Sen de benimle birlikte olmak istiyorsun." "Evet her şeyden çok istiyorum ama bu şekilde değil." "Seni ikna edinceye kadar vazgeçmeyeceğim bunu böyle bil." Ne laftan anlamaz adamdı ya. Yalanlarıyla hayatımı kararttığı yetmiyormuş gibi bir de durmuş karşımda benimle gel diyordu. Ah Aras neden evlisin sanki? Onun varlığıyla şenlenen kalbime rağmen "Lütfen git," dedim. Başını eğdi "Peki." Arkasını dönüp merdivenleri inerken umutsuzca arkasından baktım. Onun gidişiyle kapıyı kapadığım gibi koşarak odama gidip, hıçkırıklar arasında kendimi yatağıma attım. Onsuz geçen kaçıncı gün bilmiyorum. Saymayı bırakalı çok olmuştu. Aras'ı bu kadar çok seviyorken, unutmam mümkün müydü bilmiyorum. Belki sevgisi benimle birlikte mezara girecekti kim bilir. Ablam düşüncelerimi anlamış olacak ki birden atıldı. "Nasıl unutacağını buldum Nazlı." Ona şaşkın gözlerle baktığımda heyecanla anlatmaya başladı. "O şerefsizi diyorum. Nasıl unutacağını buldum." Ablamın ona taktığı isimlerden biriydi bu. Diğerlerini tahmin etmesi güç değil. Hararetle anlatmaya başladı. "Tabi ki hayatına devam edeceksin güzelim. Böyle kendini odaya kapatarak o hayvanı unutamazsın. Senin ihtiyacın olan şey, farklı ortamlara girmen ve farklı insanlarla tanışman." Tepkisiz kalarak sadece ona bakmakla yetindim. "Öyle saf saf bakmayı kes ve ben babamı ikna ederken sen de kalkıp üzerine güzel bir şeyler giy. Bu defa makyaj da yapacaksın. Anladın mı beni?" Hiç olmadığı kadar ciddi görünüyordu. Başımı aşağı yukarı salladım. Haklıydı, ne diyebilirdim ki. Odama kapandıkça, anılarımız zihnimi meşgul ediyor ve onu unutmamı zorlaştırıyordu. Ablam odadan çıkarken ben de dolabı açtım ve isteksiz bir şekilde üzerime hardal rengi bir elbise geçirdim. Saçlarımı atkuyruğu yaptım ve aynanın karşısına geçip rimel ve allık sürdüm. Ablam odaya girdiğinde beni baştan ayağa süzdükten sonra alkışlamaya başladı. "İşte bu benim kardeşim." "Ya abla," diye itiraz ettim. Onun pek umurunda değildi bu durum, hızlıca dolabı açtı ve aceleyle giyindi. Benim aksime biraz daha iddialı bir makyaj yaptı. "Babam nasıl izin verdi?" Neredeyse akşam olmak üzereydi ve babam normalde bu saatlerde dışarıya çıkmamıza asla izin vermezdi. "Arkadaşlarının senin için sürpriz bir şeyler ayarladığını söyledim." "Yalancı." "Yoo yalan değil canım. Gideceğimiz yerde Yasemin ve Ayça da olacak. Merak etme ben her şeyi ayarladım. Bu akşam çok eğleneceğiz." Nedense bundan şüpheliydim. İşin kötü yanı onların keyfini bozmamak için bunu belli etmemem yani neşeli olmam gerekiyordu. Kırk yılın başı akşam izni almışlardı ve benim yüzümden gecelerinin mahvolmasını istemiyordum. Üzerime kot ceketimi aldım ve ablamın beni peşinden sürüklemesine izin vererek taksiye bindim. On iki dakikanın sonunda gece kulübü gibi bir yerin önündeydik. Yasemin ve Ayça'yı görmemle koşarak gelip bana sarılmaları bir oldu. "Nasılsın arkadaşım?" "İyiyim Ayça. Sen nasılsın?" Yasemin söze girdi. Bir yandan kolumu sıvazlarken "Senin için çok endişelendik. Hiç üzülme prenses biz yanındayız," demeyi ihmal etmedi. Onlara minnetle bakıp gülümsedim. Ee şimdi ne olacaktı. İkisi birer koluma girdiler ve sağ tarafta bulunan demir bir kapıdan içeriye soktular beni. Daracık koridordan geçerken, önümüzde yürüyen dev gibi adamı takip ettik. Çok ürkütücü bir yerdi. Bilmiyorum ya da alışık olmadığım için öyle gelmiş olabilirdi. Sanırım yaşımız tutmadığı için içeriye böyle gizli saklı sokuluyorduk. Kesin Yasemin ayarlamıştı bunu. Maşallah kızın her yerde tanıdıkları vardı. Yanıp sönen renkli ışıklara alışmak biraz zamanımı almıştı. Kulakları sağır edercesine çalan müziği ise söylemeye gerek yoktu sanırım. Ablama bakıp gözlerimi devirmemek için zor tuttum kendimi. Akılları sıra bana farklılık yaşatacaklardı. Bence beni bahane ederek farklılık yaşamak isteyen ta kendileriydi. Sesimi çıkarmadan siyah deriden yapılmış bar taburesine oturdum ve etrafı seyretmeye başladım. Ablam ve kızlar ayakta dikiliyor bir yandan da müziğin etkisiyle hareket ediyorlardı. İğne atsan yere düşmeyecek kadar kalabalıktı içerisi. Az ileride bize yiyecekmiş gibi bakan serseri tipli üç adamı görünce, anında gözlerimi kaçırdım. Şimdiden buraya geldiğim için pişman olmuştum bile. Nereden de uymuştum ablamın aklına. Yanımıza dört erkek geldiğinde bunların, ablamın aynı iş yerinde çalıştığı Serkan, mahallemizde oturan ve beraber büyüdüğümüz Taner, Yasemin'in erkek arkadaşı Halil ve Halil'in yakın arkadaşı Murat adındaki çocuklardan başkası olmadığını görmemle derinden rahatlamam bir oldu. Bir ara ablam ortadan kaybolduğunda meraklı gözlerle etrafı araştırmaya başladım. Nereye kaybolmuştu bu kız şimdi? Çok geçmeden elinde, üzerinde mumları yanan bir pasta ile çıkageldiğinde hep bir ağızdan bağırmaya başladılar. "İyi ki doğdun Nazlı." "İyi ki doğdun Nazlı." Artık ağlamak o kadar kolaydı ki benim için, anında gözlerim buğulanmış ve su koyuvermiştim. Hızla yerimden kalktım ve Yasemin ile Ayça'ya sarıldım. "Sarılma faslı sonra, önce şu mumları üfle bakalım." Başımla onayladım Ayça'yı ve burnumu çekerek içimden dua ettim. "Allah'ım." Ne diyecektim. Ne diyebilirdim. Sınavı kazanmıştım, harika bir ailem ve beni seven dostlarım vardı. Tek eksiğim ise aşk. "Allah'ım Aras ile aramızdaki engeller yok olsun. Geleceğim olsun. Mutluluğum. Hayatım olsun." Demek geçiyordu içimden. Onun yerine ablam ve arkadaşlarım için güzel dileklerde bulundum ve derin bir nefes alıp üfleyerek mumları söndürdüm. Pastamızı yerken, hiç birimiz alkollü içecek namına bir şey sürmedik ağzımıza. Bu konuda düşüncelerimiz aynıydı. Yanımdaki Murat'ın beni neşelendirmek için yaptığı esprilere zoraki bir şekilde gülümseyerek karşılık veriyordum. Hayatım bu şekilde mi devam edecekti merak ediyorum. Sol yanımda hep bir boşluk mu olacaktı. Sevdiğim adamın Aras'ın boşluğu. Yine aklıma düşmüştü işte. Kalbimi kora çeviren isim beynimde yankılanırken, ayağa kalktım ve Yasemin'in kulağına fısıldadım; "Lavaboya gidiyorum. Hemen gelirim." Elimi yüzümü yıkamalı ve bu ruh halinden bir an önce kurtulmalıydım. Yalnız kalma isteğimi anlamış olacaklar ki, başlarını eğerek bu isteğimi hoş karşıladılar. Kendimi lavaboya attığımda, Allah'tan kalabalık değildi içerisi. Lavaboyu açıp elimi suyun altına soktum ve avucuma doldurduğum suyu yüzüme çarptım. Bunu birkaç defa tekrarlamak bana biraz olsun iyi hissettirmişti. Duvarda asılı olan peçetelikten birkaç parça koparıp yüzümü kuruladım. Allahtan rimel falan sürmemiştim yoksa akıp gidecekti. Aynaya baktığımda, solgun halim hakkında yorumsuz kalmayı tercih ettim. Bu adam bana ne yapmıştı böyle. Elimin içinde top haline getirdiğim peçeteyi çöpe attıktan sonra kapıyı açıp kendimi dışarı attım. Kızların yanına giderken kalabalığın arasında bir elin bileğimden tutmasıyla neye uğradığımı şaşırarak, kendimi kurtarmak için debelenmeye başladım. İşte o sırada hiç beklemediğim bir şey oldu ve Aras'ın gözleri ile buluştu gözlerim. Nefesim kesilirken, hipnoz olmuş gibi debelenmeyi bırakıp onun peşinden giderken buldum kendimi. Dışarıya çıktığımızda yüzüme çarpan temiz havayı ciğerlerime çekerek, anın büyüsünden kurtulmaya çalıştım. Ne için gelmişti yine? Neden vazgeçmiyordu bu oyundan? "Peşimi neden bırakmıyorsun?" Sıkıntıyla saçlarını karıştırdı. "Bu soruyu ben de defalarca sordum kendime. Bırak dedim, hayatına devam etsin, sen de kendi boktan hayatına devam edersin dedim ama olmuyor işte. Seni görmeden yapamıyorum." Onun yakıcı gözleri bedenimde dolanırken, kollarımı göğsümde birleştirdim. Bu bir savunma şekli miydi bilmiyorum. "Sana bu acıları yaşattığım için kendime o kadar çok kızıyorum ki Nazlı. Seni bu halde görmek benim için işkenceden farksız." "Ne varmış halimde? Ben gayet mutluyum." Hiç de inanmışa benzemiyordu. Elini uzattı ve yanağıma dokundu onun bu ani temasıyla bütün vücudum alevlenirken, bir adım gerileyerek ondan uzaklaştım. "Biliyorum ben bencil bir adamım ama tek suçum seni sevmek Nazlı. Seni çok seviyorum. Öyle ki bu sevgim canımı çok acıtıyor." Sıkıntılı ve öfkeli bir nefes çektim ciğerlerime. "Sevmek yetmiyor maalesef." Bir adım yaklaştı. "Ne istersen yapmaya hazırım. İste önüne dünyaları sereyim." Başımı iki yana salladım "Sana söyledim Aras senden hiçbir şey istemiyorum. Sadece benden uzak dur. Dur ki hayatıma devam edeyim." "Ben sensiz nefes bile alamıyorken, sen bensiz yaşayabilecek misin?" İşte bunda haklıydı. Onsuz hiçbir şeyin tadı yoktu ki. Demek o da benimle aynı duyguları hissediyordu. Gerçi bunu şu anki yorgun görüntüsünden anlamak da mümkündü ya neyse. "Bu benim sorunum." "İkimizin sorunu." Gözlerime baktı. "Bırak bu sorunu çözeyim Nazlı. Bırak seni mutluluğa boğayım. Ne olur gel benimle."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD