2.Yanlış Anlama

1006 Words
"Ne?" Yanlış duyma ihtimaline tutunarak tekrar sorma gafletinde bulunmuştum.Babamın sinirli sesini duyduğumda ise geriye doğru istemsiz bir kaç adım atmıştım. "Seni istemeye gelecekler diyorum.Anan gibi salak salak bakma suratıma çık karşımdan!" Sessiz avluda yankılanan sinirli sesiyle hızla evden içeriye girdim. Allah'ım söylemişti. Kadir abi ailesine söylemişti ve şimdi de beni istemeye geliyorlar. Dar koridorda ki duvara yaslanıp elimi ritmi artan kalbime koydum. Geç kalmıştım.Dün gece söyleseydim belki de bugün böyle bir şey yaşanmayacaktı. Elimi alıma defalarca vurup sessizce mırıldandım. "Aptal kafam, aptal kafam.." Yaklaşan adım seslerini duyup kafamı kaldırdım.Dolduğunu yeni farkettiğim gözlerime ve kendimi sıkmaktan dolayı kızaran yüzüme bakan annem çıktığı mutfak kapısından hızla yanıma yaklaştı. "Nedir bu halin?Ne dedi baban?" "Anne..Ben ne yapacağım anne!?" Elimi ondan medet umar gibi onun ellerinin içine bıraktum ve yalvaran ses tonumla konuştum. "İstemiyorum ben Kadir abiyle evlenmek anne, lütfen bir şey yap... Ölsem de olmaz!" "Ne Kadir'i ne evlenmesi kız, gel bir şöyle baban duymasın, geç mutfağa." Gözümden akan yaşları elimin tersiyle silerek beni mutfağa çeken anneme ayak uydurdum.Beni sandalyeye oturtup elime bir bardak su verdi ve kendi de karşıma oturdu. "Anlat hele ne dedi baban?Ağlama annem söyle bana." Burnumu çekip derin bir nefes aldım. "Git hazırlığını yap, yarın seni istemeye gelecekler dedi." Ve bunu sesli bir şekilde söylemek beni tekrardan ağlattı.Annem ne yapacağını bilemez bir şekilde baktı bu halime. "E sen Kadir dedin onun ne ilgisi var istemeyle?" Bir kaç saniye duraksayıp düşündükten sonra anneme Kadir abinin son zamanlarda ki bakışları ve dün gece ki sözlerinden bahsettim.Başta şaşkınlıkla dinledi ama sonrasında kaşlarını çatmış bir şekilde düşüncelere daldı. "Tamam annem sen ağlama, ben babanla konuşmaya çalışırım." Dinlemezdi ki babam hiç kimseyi.Eğer aklına yatmış, eve gelmelerini kabul etmişse geri dönüşü imkansızdı. "Dinlemez ki o anne, bilmiyor musun sanki babamı." Çaresizce bir umuda tutunmak istiyordum ama içten içe hiç umut olmadığını da biliyordum.Annemin elinden de bir şey gelmeyeceğini bildiğim gibi. Koyduğumuz yemekleri hiç ellemeden tekrardan toplayıp kaçan iştahımla mutfağı toparladım.Babam kahveye gitmişti ve ben de akşamın karanlığında kalktığı yere oturup ağlamak dışında bir şey yapmıyordum. Ömrüm boyunca hayalini kurduğum bir düğün ya da evlilik olmamıştı aklımda hiç.Yaşıtlarıma tezat bir sevgilim bile olmamıştı bu yaşıma kadar.Bir erkek tarafından sevilmenin, sevmenin ne demek olduğunu bilmiyordum.Merak da etmemiştim açıkcası. Tek hayalim vardı o da öğretmen olmak.Ama ortaokulu bile zor bela okumama izin veren babam bu hayalimi rahatlıkla kursağımda bırakmıştı. Ve ben de o andan sonra hiç hayal kurmamış, öylesine yaşamıştım.Evden bile annemle birlikte zar zor çıkar ihtiyaçlarımı alır eve dönerdik.Mahallede olan düğünlere hiç gitmez,çağıran konu komşuyu nazikçe redderdik.Bir kaç arkadaşım vardı ama onlar da babamın korkusundan ayda yılda bir gelirlerdi yanıma. Yani yaşadığım hayat değildi ama, öyle böyle yaşıyordum en azından. Ve şimdi Kadir abiyle evleneceğime, ölene kadar bu hayatı yaşamaya razı olurdum.Babamın beni vereceğini adım gibi biliyordum.Demiştim ya onun için önemli olan tek kriter karşı tarafın maddi durumlarının yerinde olmasıydı.Yoksa ikinci kadın,adamın yaşı-başı önemsemezdi. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum, zaten uyku denen şeyin bu gece bana uğramayacağı kesindi.En azından annemi zorlukla uyumaya gönderebilmiştim.Kafamı karanlık gökyüzüne kaldırdım. Bir umut. Bir mucize. Bu zamana kadar kendim için hiç dua etmemiştim ama bir mucize Allah'ım. Dalgın bakışlarım gökyüzünü süsleyen yıldızları seyrederken, aynı saniyelerde kafasını gökyüzüne çeviren adamdan bir haberdim. *** Mirhat Koçaslan'dan ~ (Koçaslan Konağı) O gün her zaman ki gibi,cevizden yapılmış kocaman masada oturan Koçaslan ailesinin tüm üyeleri yemeğe başlamak için Kazım Koçaslan'ı bekliyordu.Orta yaşlı adam yavaş adımlarla gösterişli konağın merdivenlerini inerek masaya ilerledi.Kimsenin sesi çıkmazken Kazım Ağa masaya oturup herkese üstün körü baktı. "Afiyet olsun." Kısa cümlesiyle herkes yemeğe başlamıştı. Mirhat önünde ki çorbayı içmeye başlamadan önce babasına baktı.Bugün biraz dalgın görünüyordu.Küçük yiğeninin sesiyle dikkati dağıldı. "Amca!Ben bugün ata bindim biliyor musun?" Küçük Adar yine yaramazlık yapmıştı bugün anlaşılan. "Bir daha binmeyeceğine söz vermiştin ama amcam." dedi kalın tınılı sesiyle.Abisinin eşi Nazar yılgın bakışlarını oğluna çevirdi.Bütün gün bu eşek sıpasının peşinde koşturuyordu hamile haliyle. "Büyüdüm artık ben.Bak!" dedi heyecanla oturduğu sandalyesine çıkıp ayakta durmaya çalışırken. "Oğlum!Düşeceksin dur!" Abisi Rojat oğlunu tutup yerine oturtmuş ve laf anlatmaya başlamıştı.Adar'ın bu haline alttan bir gülüşle göz kırptım.Küçük çocuk kıkırdayıp annesinin verdiği çorbayı zorla da olsa içti. Yan tarafında oturan annesi masanın diğer tarafında oturan kız kardeşine bir şeyler anlatıyordu.Ne dediğini pek dinlediği söylenemezdi.Kafasında bugün ki işle ilgili bir kaç şey dönüyordu. Tüm seslere rağmen Kazım Ağa'nın aklında bugün karşılaştığı eski tanıdığı vardı. Berzan Eroğlu ve kulağından hala silinmeyen o sözü. 'Bir kızım olursa eğer sana feda olsun Kazım Ağa.Sözüm sözdür.' Yıllar önce tesadüfen hayatını kurtardığı adam ona can borcunu artık ödemek istediğini söylemişti bugün. Adamı,hayatını kurtardığı günden beri görmemişti ve bugün hiç beklemediği bir şekilde karşısına çıkmıştı. Kazım Ağa ve eşi dışında bunu bilen kimse yoktu ailesinde ve oğluna nasıl söyleyeceğini bilmiyordu.Eşi de bu konuya pek sıcak bakmıyordu zaten.O daha soylu ve zengin bir kızı oğluna istemenin peşindeydi açıkcası. Mirhat, diğer oğlu Rojat'a göre daha sertti ve nasıl tepki vereceğini az çok biliyordu. Tabi ki de karşı çıkacaktı ama babasının sözü üzerine söz söylemeyeceğini de biliyordu Kazım Ağa. Tek sorun evine gelecek olan kızı oğlunun merhametine bırakmaya kıyamayacağıydı.Çünkü Mirhat babasına bir şey diyemez ama eve gelen kıza hayatı cehennem ederdi. Oğlunu tanıyordu. Ne ona ne de o zavallı kıza bunu yaşatmaya hakkı yoktu.İkisini de mutsuz bir evliliğe hapsetmek istemiyordu. Eve geldiğinden beri içinden çıkamadığı bir düşünce denizinde boğuluyordu Kazım Ağa. Lâkin tüm olumsuz düşüncelerine rağmen içinde bir yerde hissettiği o sıcak his bu kızın oğluna çok iyi geleceğiydi.Mirhat yıllar geçtikçe daha da duygusuz bir adama dönüşüyordu ve annesi bu konuda hep söylenip durmuştu.İşten eve, evden işe giden oğlunun da abisi gibi mutlu bir yuva kurmasını, yüzünün gülmesini istiyordu.Yaşı gelmişti ve annesinin tüm evlilik diretmelerini sert bir dille geri çeviriyordu. Oğlu ne zamana kadar böyle yalnız olacaktı? İçinden geçen hisse güvenmek istiyordu Kazım Ağa. Ve Rabbi'nin ona bahşettiği hisle,o kızın oğluna iyi geleceğiydi. Elinde ki kaşığı yavaşça tabağına bırakarak oğluna baktı.Önünde ki yemeği, kafasında bir şey olduğunu belli eder şekilde çatık kaşlarla yiyiyordu. Kendisi bile bazı zamanlar oğlundan çekinir, bir delilik yapmasından korkardı.Şimdi vereceği tepkiyi de tahmin etmesine rağmen ağzından çıkan sözlerin masaya bomba gibi düşmesine engel olmadı. "Sabahtan hazırlığınızı yapın hanım.Yarın akşam Mirhat'a kız istemeye gidiyoruz." Ve herkesin şaşkın bakışları üzerine dönerken kendisi rahat bir tavırla sandalyesine yaslandı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD