GELİNLİK

1124 Words
Hayat odasında, çalışma masasının sandalyesinde oturuyordu. Elleri kucağında kenetlenmiş, gözleri yatağın üzerindeki gelinliğe takılmıştı. Gelinliğin saten kumaşı, üzerindeki taşlar, sabah ışığında neredeyse parlıyordu. Ama ona göre bu gelinlik, süslü bir kefenden farksızdı. Çünkü Uğur’un ihaneti, üzerine birde berdel nedeniyle yüzünü birkaç kere gördüğü, bir kere bile konuşmadığı Toygar ile evlenecekti. Hayali, umudu, mutluluğu, her şeyini kaybetmişti. Babasının ısrarla giyinmesini istediği gelinliğe bakarken yanındaki odada bulunan Arjin ve Devanın söylediklerini duymuyordu. Zihninde, gece gerdek odasından kopacak kıyamet canlanıyordu. Kocası bakire olmadığını anladığında ne olacaktı? Hafızası, en korkunç senaryoları bir film şeridi gibi oynatıyordu: Toygar'ın öfkesi, onu gelinliğiyle kolundan sürükleyip babasının kapısına kadar götürmesi. Herkesin ortasında “Kızınız kusurlu çıktı,” diye haykırışı… Hayat o anı hayal ederken elleri bir pençe gibi pijamasının kumaşını kavramış, var gücüyle sıkıyordu. Onuru ayaklar altına alınan babasının yüzünün utançla kızarması, herkesin ona kınayarak bakması, babasının elleri titreyerek belinden silahı çıkarması ve namluyu Hayat'ın alnına dayaması… Aklından geçenler o kadar canlıydı ki. Babasının tetiğe bastığı o an kulağında merminin sesini değil, koluna dokunarak konuşan Arjin’in sesi oldu: “Bu gece ne yapacaksın Hayat? Ben bir yolunu bulurum dedin ama bize hiçbir şey anlatmıyorsun. Korkuyoruz senin için.” Hala zihninde canlandırdığı o sahnenin etkisinden kurtulamamıştı. Gözleri dehşetle açılarak Arjin’e bakarken Deva “Kızlık diktirmeye yanaşmadın.” Dedi “Adamı nasıl ikna edeceksin?” Hayat dayanamadı artık. Gözlerindeki yaşları avuç içiyle silerek doğruldu, “Sormayın artık. Ben başımın çaresine bakarım.” Dedi. Kelimeler boğazında düğümlenmişti, ama arkadaşlarının bakışları altında dik durmaya çalışıyordu. Konuşma yarım kalmışken, kapı hafifçe gıcırdayarak açıldı. Odaya, Hayat'ın 15 yaşındaki erkek kardeşi Berat girdi. Çocuk kapıdan içeri adım atar atmaz, “Abla, bavulların hazırsa arabaya götürülecekmiş,” dedi. Hayat, başını kaldırıp odanın köşesindeki küçük bavulu işaret etti. “Alabilirsin,” dedi kısaca, sesi buruk. Çünkü o bavulu açacağına dair bir umut olmadığından çok bir şey almamıştı yanına. Berat bavulu kaptı. Kapıya doğru yürürken duraksadı: “Babam bir saate seni almaya geleceklerini söyledi. Ona göre hazırlığını yapacakmışsın.” Sonra, başını eğip hızlıca çıktı, kapıyı usulca kapattı. Oda yeniden sessizliğe gömüldü. Deva, “Kuaföre gitmek istemediğinden emin misin?” dedi. Hayat başını salladı, kararlılıkla: “Gerek yok. Zaten aile arasında nikah yapılacak. Makyajımı ve saçımı siz yapacaksınız. Sizden bu son isteğim” dedi. Kızlar ‘son isteğim’ sözüyle ürperdiler. Arjin Hayat’ın kolundan tutarak “Bu da ne demek oluyor Hayat. O kafandan neler geçiyor senin” dedi. “Bizi ne kadar korkuttuğunun farkında mısın?” “Korkacak bir şey yok. Hani bugün evlenip gidiyorum ya, uzun bir süre görüşemeyeceğiz. Ondan öyle dedim” Deva Hayat’a üzüldüğünden “Allah o Uğur’un belasını versin” dedi. “İnşallah kan tükürerek ölür orospu çocuğu. Hem ablamın kalbini kırdı, hem de senin hayatını alt üst etti.” Hayat, Uğur’un adını duyduğu an tüyleri diken diken oldu. Nefret ediyordu ondan. Kızlara her şeyi anlatmıştı. İkisi de biliyorlardı Uğur’un Hayat’ı Eva ile aldattığını. Onlardan bir daha bu konuyu açmamalarını istese bile arkadaşları tutamıyordu dillerini. Arjin “Ben olsam o s*kini kökünden keser hadım ederdim” dedi. “Yanarak ve kırık bir ayakla ucuz kurtuldu piç” Hayat ayağa kalkarak “Yeter!” dedi. “Ben sizinle ne konuşmuştum. Benim yanımda o şerefsizin adını anmayın” Arkadaşları Hayat’ın uyarısıyla özür dilediler, ağızlarına fermuar çektiler. Deva, masanın üzerine makyaj malzemelerini yaydı: pudra, rujlar, allıklar ve bir fırça seti. Hayat'ı sandalyesine yerleştirdiler. Aralarında makyaj konusunda en yetenekli kişi olan Deva “Nasıl bir makyaj istiyorsun?” diye sordu. “Hiç fark etmez” dedi Hayat. “Bir allık ve ruj bile yeter” Böylece makyaj bir ritüel gibi başladı. Deva önce, Hayat'ın yüzünü temizleme losyonuyla sildi, “Gözlerin şişmiş,” diye mırıldandı. Arjin far paletini eline alarak “Nasıl şişmesin” diye cevap verdi. Aynı anda gözleriyle gözleri kapalı olan Hayat’ı işaret etti. Devadan uygulamasını istediği renkleri gösterdi: Bej, bakır, altın sarısı, kahve tonlar… Deva Arjin’in ne demek istediğini anladı hemen. Hayat bugün kusursuz görünmeliydi. Anladığını belirterek başını sallayıp Hayatın göz çevresine kapatıcı, yüzüne fondöten sürdü. Far paletini abartı olmayacak, şekilde kullandı. Eyeliner'ı çekti; ince, kedi gözü gibi bir hat, Hayat'ın yeşil gözlerini daha derin, daha gizemli kılsın diye. Kirpiklere maskara, dudaklara ise nude bir ruj. Bronz renkteki ışıltılı allık, elmacık kemiklerine hafifçe dokundu. Saçlar için Arjin devreye girdi: Hayat'ın uzun, dalgalı siyah saçlarını taradı, arkadan gevşek bir topuz yaptı. Bütün bu süreç, Hayat’a çok uzun süreymiş gibi gelsede kırk beş dakika sürdü; kahkahalar yoktu, ama dokunuşlarda bir dayanışma, bir veda havası vardı. Hayat aynaya baktığında, kendini tanıyamadı “Bu kadar abartacak ne vardı” dedi. O sıra annesi geldi, odaya. Hayat’ı şöyle bir süzüp “Çok güzel olmuşsun” dedi. “Hadi bir an önce giyin. Gelmek üzereler” Özellikle son günlerde, sanki Hayat bu nikahtan kaçacakmış gibi sürekli gözü üstünde olan annesine cevap vermedi. Sadece gözlerini kapatıp açtım. Annesi odadan çıkınca gelinliği giyinme zamanı geldi. Yatağın üzerindeki gelinliği arkadaşlarının yardımıyla üzerine giydi. Giyerken kendini çok kötü hissetti. Çünkü Hayat için sadece masum ve temiz kızlar gelinlik giyebilirdi. Ama o, masumiyetini bir şerefsize vermişti. Hem de hiç hak etmeyen, korkak, aşağılık bir erkek müsveddesine. Arjin fermuarı yukarı çekerken, “Çok yakıştı,” diye fısıldadı, ama sesi çatallıydı. Deva, eteği düzeltti. Son dokunuş, duvaktı. Arjin duvağı taşlı tokalarla sabitledi, tül hafifçe omuzlarına döküldü. Hayat ayağa kalktı, aynadaki yansımasına bakarken neredeyse ağlayacaktı. Arjin ve Deva ona sıkıca sarıldılar. Bu sırada konağın önünden korna sesleri duyuldu. Damat gelmişti. Deva ağlamamak için kendini zor tutarken “Ayakkabılarını giyinmelisin” dedi. Yatağın üzerindeki yüksek topuklu ayakkabıları Arjin getirip önüne bıraktı. O da neredeyse ağlayacaktı. Hayat ayakkabılarını giyerken içinden dua ediyordu. “Allahım bu geceyi kolay kıl” Odaya evin hizmetçilerinden birisi gelip “Damat tarafı geldi” dedi. Kızlar birbirlerine son defa sarıldılar. Üçü de konuşamıyordu. Hem söyleyecek çok şey vardı, hem de konuşacak hiçbir şey yok. Üçü birlikte odadan çıkıp konağın kapısına yürürken Hayat bir an sendeledi. Neredeyse yere kapaklanacaktı. Arjin ve Deva koluna girdiler. İyi olup olmadığını sordular. Boğazına taş oturmuş gibi nefes alamayan Hayat zorla yutkundu. “iyiyim ben” dedi. Birlikte konağın kapısından çıktıklarında Toygar ve ailesi avludaydılar. Bir anda herkesin bakışı onun üzerine çevrildi. Hayat’ı gören Toygar şaşırdı. Şu ana kadar gördüğü görebileceği en güzel gelin duruyordu karşısında. Ama bu düşünce hızla silindi. Çünkü o an Hayat’ın yerine Lale’yi koydu. Onunla evlenmeyi düşünürken berdel yüzünden bu kızla evlenmek zorunda kalıyordu. Toygar kadar Hayat’ın arkadaşları da şaşkınlardı. Hayatın bir adım gerisinde Deva ile yan yana duran Arjin “Damat bu mu?” dedi. “Restoranda hayatını kurtardığın çocuk bu” Deva “İnanamıyorum” dedi, şaşkınlığını gizlemeden. Hayat kızlara evleneceği kişinin Toygar olduğundan bahsedememişti. Çünkü yaşadıkları o denli ağırdı ki, kimle evlendiğini umursamamış, ona damadın neye benzediğini soran arkadaşlarına “Nikahta görürsünüz” demişti. Nasıl olsa karı koca olmayacaklardı. Gerdek falan da yaşanmayacaktı. Sırf hayatını kurtardığı için Toygar'a karşı kendini borçlu hissettiğinden, onu bakire olduğu yalanına inandırmamak için ölümü göze almıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD