2033 Yılı
Birleşik Asya Cumhuriyet'i
(7 Sene Önce)
Askeriye Bölgesi
Yazardan
"Efendim kontroller sırasında Saylob C-608 modelinin işletim sisteminde büyük bir sorun olduğunu düşünüyorum" Asistan kız elindeki tabletle profesörün yanına telaşla gelerek hesaplamalarında tespit ettiği bilgileri göstermişti. Profesör oldukça sinirli ve sert bir adam olduğu için ona soru sormaya bile çekinirdi. Ancak bu verileri ona göstermesi gerekiyordu.
Profesör ilgisiz bir bakışla asistanın elindeki tableti sertçe çekerek gelişigüzel baktı. Ardından bakışlarını kızın yüzüne çıkarttığında, kahverengi gözlerini saran büyük gözlüğe anlam veremedi. Bu zamanda gözlük kullanımı mı kalmıştı?
"Hangi programla bu veriyi elde ettin. Ana bilgisayarların programına göre Saylob mekanizmasında hiçbir sorun gözükmüyor. Makineler uyarı verirdi sonuçta değil mi? Sen ne zamandır burada asistansın?" Profesörün sözleriyle çekinen genç kız dudağını ısırarak yeni bir azara daha kendini hazırlayarak cevap verdi. Bugün gerçekten de fazla cesurdu ve bu akademik hayatında sıkıntı olmazdı umarım.
"Hocam ben programı kendim yazdım. Dilerseniz kısaca sorunu anlatayım" hocasının onayını beklemeden anlatmaya başladı.
"Şu ana kadar üretilen Saylob modeli üç. 5. Bölgede seri üretimle 7 bin 500 model mevcut. A Serisi 410 kilo, B serisi 770, C serisi ise 1 ton ağırlığında olup 4 adet kola sahip. Boyları 3 metre ile 5 buçuk met..."
"Yeter! Kızım sen ne anlatıyorsun bir saattir? Sence ben tesisin sorumlusu olarak bu bilgileri bilmiyor muyum?" Profesörün sert sesiyle irkilen kız konuşma fırsatı eline geçince susamayan tiplerdendi.
"Efendim üzgünüm. C modelinin sahip olduğu yapay zekada farklı kodlar tespit ettim. Onlara yüklenen bilgilerin dışına çıkıyor ancak bunu çok ufak hareketlerle yaptığı için bilgisayar sistemi yakalayamıyor. Sanki kendine yeni bir benlik kazanıyormuş gibi. Diğer seriler de C serisine bağlı olduğu için bu sorunun onlarda da gözükeceğine inanıyorum."
"Yazılımında sıkıntı olabileceğini hiç düşündün mü? Burada dünyanın en gelişmiş bilgisayar sistemi ile her saniye tarama yapılıyor. Bu bilgisayar sistemi dünyadaki tüm yapay zeka ile çalışan araçları kontrol ediyor ve tüm savunma sistemi yani askeriye de bilgisayara bağlı. Sen gerçekten ne saçmaladığım farkında mısın? Saylob'lara şimdilik yüklediğimiz tek program gemi üretimi. Kargo taşıyan büyük gemilerin üretimini bir haftada tamamladılar. Çılgın hayallere kapılıp başkalarını da saçmalıklarınla doldurmadan işinin başına dön."
Profesörden tavizsiz sert bir karşılık alan asistan kız tabletinin tuşuna basarak kapattı ve geldiği gibi kontrol odasına, arkadaşlarının yanına geri gitti.
Aradan geçen 5 gün boyunca, Saylob üretimi seri bir şekilde devam etmiş, üretiminde bölgenin en iyi bilim insanları çalışmıştı. Görevli olmayan bilim insanlarından çoğu da bu yeni buluş için merakla tesise gelerek Saylob hakkında bilgi edinmişlerdi.
Saylob'lar, geleceğin en son teknolojisiydi. Üretimi dünya çapında çığır açacak bir döneme girilmesini sağlamıştı. Yapay zeka zaten kullanılıyordu ancak Saylob yapay zekalar arasında en güçlü, en büyük ve en akıllı olanıydı.
Dünyadaki 2 bölgede de tüm medyada reklamları yapılarak halka tanıtılan Saylob herkesin merak konusu olmuştu. Örneğin bir gemi yapımı 1 sene sürüyorsa, Saylob bunu bir hafta içinde eksiksiz bitirebiliyordu. İlerleyen yıllarda Saylob, hayatın bir çok yerinde kullanılacaktı.
Saylob üretim tesisine, emekli makine mühendisi Peri Seçkin, özel bir davetiye alarak tesiste çalışmak için çağrılmıştı. Emekli olmasına rağmen hükumet yetkilileri onun gibi bir cevherin de işin içinde olmasını istemişti. Peri, kızı ve damadını bir trafik kazasında kaybettiği gün emekliliğini istemişti çünkü tek torunu Kemal kimsesiz kalmıştı. 15 yaşına yeni basan Kemal ile daha iyi ilgilenebileceğini ummuştu ancak hükümetin yaptığı bu çağrıyı da geri çeviremezdi.
Zaten 3 ay sürecek bir programdı...
İşe başladığı gün tesisin tüm bilgisayar sistemini incelemişti. Yazılım için güvendiği bir meslektaşından yardım alarak Saylob incelemesine başlamıştı. Ömrü hayatında böyle güzel bir teknoloji görmediği için her detayı hayranlıkla inceliyordu.
Tesisteki ilk haftasında kahve almak için uğradığı mutfakta asistan kız yolunu keserek ona elindeki tableti uzattı. Tek kaşını kaldırarak bakan Peri, genelde insanların çekineceği bir dış görünüşe sahipti. Kırlaşmış saçlarını boyatmayarak omzunun hemen üzerinde bir kisalıkta tutar, yüzündeki kırışıklıklara hiçbir işlem yaptırmadan doğallığını korumaya çalışır, sert bakışlarıyla karşısındaki insanın ondan çekinmesini sağlar ve kırmızı rujunu asla eksik etmezdi.
"Efendim ben Profesör İan'a gösterdim ancak size de göstermek istiyorum vaktiniz varsa. Kendi yazılım sistemimi oluşturdum ve Saylob'ların ana bilgisayar dışında benliklerini kazandığını tespit ettim" asistan kızın bir çırpıda söylediği sözlerle şok olan Peri, çatık kaşlarla kızın elindeki tableti alarak detaylıca inceledi. İncelemesi bittiğinde bakışlarını kızın gözlerine çevirdi. Peri, hayatı boyunca kimseyi küçümsemez, herkesin fikrini dinlerdi. Bazen hiç olmayacak insanlardan öyle fikirler çıkardı ki cevherleri keşfetmek onun için bir hobiydi. Yeri geldiğinde 3 yaşındaki bir çocuğu bile oturup dinler, hatta onlara fikir bile sorardı.
"Peki, elde ettiğin bilgileri bugün deneyelim. Eğer dediğin gibi bir sorun varsa büyük ses getirerek tüm dünyada yankı uyandıracak. Bölgeler bu iş için servetleri harcadılar. Dua et ki senin yaptığın ölçümler yanlış olsun" şokla gözlerini açan kız, Peri hocadan asla böyle bir karşılık beklemiyordu. Evet, kendi verilerine çok güveniyordu ancak yine de hiç umudu yoktu.
"Pe-peki efendim çok teşekkür ederim" bocalayarak Peri hocanın kahvesiyle yanından uzaklaşmasını izlerken üzerindeki şok ve heyecanı atamamıştı. Dünyaca ünlü koskoca Peri Seçkin'le aynı tesiste görev yaptığı yetmiyormuş gibi az önce ona kendi yazılımını göstermiş ve olumlu bir karşılık almıştı. Giden kadının arkasından adeta zıplayarak koşarak yetişti ve saylob ana merkezine doğru birlikte ilerlediler.
***
"Acil tesise gelmen lazım asistanlardan birinin bulduğu bir veri doğru çıktı. Yazılımı bir yere kadar kontrol ediyorum ama veri akışı çok hızlı. O kıçını koltuktan kaldırıp hemen buraya gel Ali!"
Peri Seçkin kulakları sağır edecek şekilde telefon hattının diğer ucundaki yazılım mühendisi arkadaşına bağırırken, tüm tesis çalışanları seferber olmuşçasına ekranlarda yeşil renkte akan kodlara odaklanmış durumdaydı. Saylob'lar gerçekten de kendi benliklerini alttan bir dosya açarak kazanmışlar ve ana bilgisayara yakalanmadan bunu başarmışlardı. Üstelik ana bilgisayara da ufak ufak virüs sızdırmaları da cabasıydı. Asistan kızın farkettiği durum için oldukça geç kalınmış gibi duruyordu.
Bu bir felaket demekti.
Sadece Saylob üretiminde harcanan emek ve servetten çok bu başlı başına bir kıyamet demekti.
Saylob yazılımı, ana bilgisayara neden virüs yollamıştı?
Ana bilgisayar tüm savunma sistemini içeriyordu. Oraya sızan ve kurtarılamayarak her tehdit bölge için de tehdit demekti.
Bu bölgedeki birçok model uçak, jet, helikopter, özel araba, taksi, şebeke hatları, askeri tanklar ve bütün askeri araçlar, uçaksavar, füze... aklınıza gelebilecek tüm sistemlerde sorun olması ve çalışmaması demekti.
Bu gerçekten de felaket demekti çünkü az önce saydıklarım sadece hikayenin iyi kısmıydı.
Kendi benliğine kavuşan Saylob'ların ne yapacağı kestirilemeyen bir gerçekti. En gelişmiş makine olan Saylob'lar, kötü niyetle davranırsa önüne çıkan her şeyi yok eder demekti bu.
"İan, Bana hemen bu lanet makineleri manuel olarak nasıl kapatacağını göster. Bıktım otomatik olan her şeyden" Peri'nin bağırmasıyla ekrandaki veri kodlarından gözünü ayıran Profesör İan, asistan kızı dinlemediği için kendi kendine sövmekle meşguldü. Belki o zaman dinleyip önlem alsaydı ufak bir pürüzle sorunu çözebilirlerdi ancak şimdi virüs her yere yayılmış gibi duruyordu.
"Omuriliklerinde elle kapatma düğmeleri var Peri hocam" bir çırpıda konuşurken sandalyesinde ok gibi fırlamıştı. Peri Seçkin ile akademik olarak aynı statüde olsalar da kıdem farkları vardı ve açıkçası ondan deli gibi korkuyordu.
"Bu makinenin omuriliğine nasıl yaklaşabilirim seni aptal? Kumandası yok mu?" Sinirden deliye dönen Peri Seçkin, profesörü boğmak istiyordu. Saylob'lar kendi benliklerini kazandıkları için yanlarına hangi aptal yaklaşabilirdi?
"Efendim, bu dosyada yazan malzemelerle Saylob'ların görüş açılarına girmeden yani kendinizi fatkettirmeden yaklaşarak omuriliğindeki kapatma tuşuna basabiliriz. Ürettiğimiz MYP, manuel kapatma güvencesi." İan'ın eline tutuşturduğu dosya ve küçük bir cihaza bakakaldı Peri Seçkin. Bir telefon ölçülerinde olan cihazın hiçbir tuşu yoktu.
"MYP nedir tam olarak?" O esnada teknikerlerden birini yanına çağıran Profesör Ian, MYP'yi adamın eline tutuşturarak tüm Saylob modellerini manuel kapatmasını emretmişti. Görevi anlayan tekniker, Myp cihazıyla camekanlı bölmeye geçerek yaklaşık 300 Saylob'u tek tek kapatmaya başladı. Geri kalan 7 bin küsür saylob, tesisin deposundaydı.
Kendine ait bilinç kazanan Saylob'ları camekanın ardından izleyen Peri hanım, tekniklerin odaya girmesiyle Saylob'ların adamı asla fark etmemesini şaşkınlıkla izledi. Sanki adam orada değilmiş gibi tepki vermiyorlardı ve adamdan tarafa bakmıyorlardı.
"Gördüğünüz gibi o küçük cihaz sayesinde Saylob'lar sizin varlığınızı algılamıyor ancak seslere karşı oldukça duyarlılar. Manuel Kapatma Prosedürü yani Myp sırasında ses çıkarmamak çok önemli. Tekniker sorunu çözdüğünde yazılım güncellemesi yaparak fabrika ayarlarına geri dönüşüm yapacağız. Bu gece burada sabahlayacağa benziyoruz."
İan'ın sözleriyle teknikerden bakışını ayırıp elindeki dosyayı inceledi Peri Seçkin. Myp yapımını anlatan bir dosyaydı bu. Teknoloji iyi olsa da bazen eski kafalı olmak ve aletlerle manuel kapatma tuşu koymak gerçekten günü kurtarıyordu.
"Daha dikkatli olsaydınız sabahlamak zorunda kalmazdınız profesör. Herkes işinin başına dönsün" diyerek asistan kızı buldu gözleri.
"Sen, adın ne demiştin? Bundan sonra benim asistanim sen olacaksın"
...
Aynı saatlerde Conk bölgesi
-LİNA KORAL-
"Kahvaltı hazır meleğim, hadi uyan bakalım" Oğuz her zamanki gibi sabah uykusundan uyanmak istemiyordu. Biraz daha keyif yapmaya devam ederse okula geç kalacaktık. Bu aralar yeni çıkan sanal gözlükle çok fazla zaman geçirmeye başlamıştı ve artık bir yasak koymanın zamanı gelmişti.
"Bugün tatil değil mi anne ya!" Gözlerini açmadan söylendiğinde tebessüm ederek oğlumu izledim.
"Hayır küçük bey bugün okul var. Hemen o yataktan kalkıp tuvalete gidiyor, ardından kahvaltıya geliyorsun" kıpırdanmaya başladığında odasından çıkarak mutfağa doğru ilerledim. Yatak odasının önünden geçerken hâlâ su sesinin kesilmediğini farkettim. Kocam Ahmet hâlâ banyodan çıkmamıştı ve acele etmezse bugünkü toplantısına kahvaltı yapmadan yetişmek zorunda kalacaktı. Gerçi Ahmet defalarca kahvaltı yapamadan evden çıkmak zorunda kalmıştı çünkü bakımına çok özen gösterirdi. Saçının bir tutamını bile şekile sokmak için dakikalarını aynanın önünde geçirip o tutama kilitlenirdi. Halbuki spreylemeden doğal bıraksa bence çok daha hoş oluyordu ama o uğraşmayı seviyordu.
Kahvaltıyı hazırlayarak son tabağı da masanın üzerine koyduğumda kapıda Oğuz gözükmüştü. Üzerini giyinmiş ve çantasını da elinde tutuyordu.
"Akşam maçım var unutmadın değil mi anne?" Masaya otururken söylediği sözlerle tebessüm ederek sıktığım portakal suyunu onun önüne koydum ve ben de masaya oturdum. Su sesi kesileli dakikalar olmuştu ama Ahmet hâlâ ortada yoktu.
"Unutmadım tabii ki canım. Senden dikkatli olmanı istiyorum."
"Merak etme anne olurum. Hocalar da var zaten biliyorsun" diyerek ağzına yumurtasından bir lokma aldı. Hızlıca çiğneyerek tabağındaki diğer kahvaltılıklara da başlayınca, bakışlarımı mutfaktan koridora doğru çevirdim çünkü yatak odasından yüksek bir gürültü sesi gelmişti.
"Ahmet?" Diyerek ayağa kalktım. Oğuz'da benim gibi koridora bakıyordu. Yatak odasından Ahmet'in sağlam bir küfür savurduğunu duyup gözlerimi büyüttüm. Oğuz varken küfür etme dikkat et desem de beni hiç dinlemiyordu. 'Erkek adam küfür etmeyi bilir Lina, sen anlamazsın' diye cevap verirdi ve ardından aramızda sorun çıkardı. Ben, bence sonuna kadar haklı olsam da Ahmet bir şekilde beni bastırarak kendini haklı göstermeye çalışırdı. Aslında beni bastırazmadı ama Ahmet tartışma sonucu genelde kırıcı olmaya ve bana kötü sözler söylemeye başladığı için susmak zorunda kalıyordum. Bunu haklı olduğunda da haksız olduğunda da yapıyordu.
"Ahmet iyi misin?" Seslenerek Oğuz'a yemeğine devam etmesini işaret ederek yatak odasına doğru yürüdüm. Ahmet, ayağını komidinin alt kısmına çarpmış sinirle yatağın üzerinde oturuyor ve bana söyleniyordu.
"Bu evin hâli ne ya ne biçim kadınsın! Biraz derli toplu düzenli ol ayağımı vurdum senin düzensizliğin yüzünden!" Ahmet konuşurken odaya göz gezdirdim. Hiçbir dağınıklık yoktu ve dün deli gibi temizlik yapmıştım. Gerçi ne yapsam Ahmet'i memnun edemez ve bir şekilde laf yemeyi başarırdım.
"Odanın ne düzensizliği var Ahmet?" Kafasını kaldırıp bana öyle bir bakış attı ki sinirden gözü döndüğü belliydi. Ona cevap vermeme aşırı sinir oluyordu biliyorum ama bende onun ithamlarına susamıyordum artık. Bazen sabır taşı olsam çatlarım diye bile düşünüyordum. Ahmet her defasında bana 'seni benden başkası çekmez Lina' cümlesini kullanırdı. Kendimi defalarca sorgulamıştım. Hatta öyle ki eskiden olduğum kızı tanıyamıyordum bile. Ahmet beni sürekli eleştirdiği için yaptığım her şeyde yanlış yapmış gibi hissediyor ve kendimi yetersiz görüyordum.
Anneliğimi de sorguladığı çok olmuştu. Kimsem olmadığı için beni ezmeye kalkmış hatta kalkmakta kalmayıp direkt üstümden geçmişti. Oğuz'un bebeklik ve çocukluk dönemlerinde neredeyse hergün ağladığımı bilirdim. Ahmet, "Bu çocuk aç neden yemek vermiyorsun? Neden televizyon izlettin? Senin tek işin çocukla ilgilenmek onu bile beceremiyorsun" ve daha nice sözleriyle oğlumu çok şükür 10 yaşına kadar getirebilmiştim. Tabii o günleri bir de bana sorun!
Ahmet'ten boşanmayı çok düşünmüştüm. Yıllardır onunla aynı yatakta yatmıyordum bile ve bunu o da sorun etmemişti. Evliliğimiz dışarıdan çok mükemmel gibi dursa da içten içe yıkıntılar çok fazlaydı. Ahmet ile olan kavgalarımız sırasında boşanma kelimesini dile getiren hep o olmuştu ve artık beni çekemediğini defalarca söylemişti. Bu teklife anında zıplayarak onu onayladığımda ise Oğuz'u ondan asla alamayacağımı ve burada onunla yaşayacağını kesin bir dille belirtmişti. Yani bu demek oluyordu ki bu evden giden ben olacaktım. Evi satın alan zaten Ahmet'ti ve burası için hep 'benim evim' ifadesini kullanırdı. Bana bu evde hiçbir zaman aitlik hissettirmemişti.
Onunla boşansam ne gidecek bir yerim, ne bir maddi kaynağım ve işim vardı.
Üniversitede pilotaj eğitimini kazanarak yetiştirme yurdundan ayrılıp oradaki bir arkadaşımla eve çıktığım yıllardaki kızı anımsamak, sanki bir başkasının hayatını hatırlamak gibi geliyordu bana. O günlerdeki Lina güçlü, yenilmez, altta kalmaz ve tuttuğunu koparır bir kızdı. Tek başına pilot olmuş, ne bir anne ne bir baba, kardeş, akrabası olmadan sadece tek başına hayatta kalmış bir kızdı o.
Son senemde Ahmet ile tanışana kadar o kız oralarda bir yerdeydi ama Ahmet hayatıma girip ince ince beni köleleştirerek şu anki halime getirdi. Oğuz'un varlığı yüzünden ondan başlarda ayrılamadım. Oğlum için diyerek çoğu hakarete katlandım. Birazda gücümün olmaması yüzünden sessiz kalıp göz yumdum. Eskiden eleştirdiğim her şeyi tek tek yaşadım ve ağzımı dahi açamadan boyun eğmek zorunda kaldım. Ciddi bir şiddet görmedim ama ufak itip kakmalar da elbette yaşandı. Psikolojik şiddet zaten gerçek şiddetten beterdi. Ağlamaktan gözyaşlarımın tükendiği günlere şahitlik yaptım ve oğlum anlamasın diye o halimde bile gülümseyebildim. Eskiden şiddet gören her kadına ve haberlerde gördüğüm olaylara kızarak, neden boşanmadıkları için eleştirdiğim, kınadığım her kadını daha iyi anladım.
Bu öyle bir bataklık ki dışarıdan kimse sizi anlayamıyor. Sadece sizin yollarınızdan geçmiş kadınlar sizi anlayabiliyorlar çünkü kocalarının hastalıklı beyninden gerçekten korktuğunu dışarıdakiler bilemiyor.
Ondan boşanmam demek oğlumdan, canımdan koparılmam demek ki Ahmet'in ne kadat intikamcı olduğunu iyi bilirim. Oğlumu bana karşı defalarca doldurmaya çalışan adam boşandığımızda neler yapar. Evliyken yaşadığım olaylar bile daha masum kalacak ve ben bunu göze alabilecek kadar güçlü bir kadın değilim.
Ben zamanında pilot eğitimi alıp askeri helikopter dahi kullanabilen bir uzman olsam da, mezun olur olmaz Ahmet ile evlenip asla çalışmamıştım. Çalışmama Ahmet izin vermemişti ve evliliğimizin başlarında bunu tatlı dille söyleyerek beni manipüle etmişti. Yıllar içinde ev kadınına dönüşerek sigorta başlangıcım dahi olmadan anne olmuş ve bu yaşıma kadar gelmiştim.
Bu ay 29 yaşıma girecektim. Yaşasın!
Evliliğimizdeki yıllar boyunca yaşantımız hep böyle geçmiyordu elbette. Psikolojik şiddetin dozu bazı günler yok denecek kadar az bazı günler ise katlanılamayacak kadar fazla. Ahmet, bazı günler iyi ruh haline bürünüp bana espriler yaparak mutlu bir ailede olduğumu hissettirirdi. Düzelecek umuduyla geçirdiğim 11 koca sene. Umudu kaşıkla verip kepçeyle benden geri alması ve dayan sözlerimle geçen koca bir ömür.
Oğlumuzla ilişkisi ise bir baba oğuldan bile fazlaydı çünkü Oğuz'a aşırı düşkündü. 10 yaşındaki oğlumun hayatı boyunca Ahmet ona bir kere bile sesini yükseltmemiş, kırmadan her istediğini yapmaya çalışmıştı. Bana karşı ne kadar kırıcı ve çoğu günler aşağılayıcı olarak kendimi kötü hissetmemi sağlasa da oğlum bunlardan bi'haber mutlu bir çocuktu. Mutlu bir ailede yaşadığını sanan bir çocuk olarak büyümüştü. Açıkçası rolümüzü iyi oynamış oynamaya devam ediyorduk.