Gözde bir taraftan küfürlerini saydırırken diğer taraftan da Duru'nun küçük el valizine ihtiyacı olabileceği eşyalarını tıkıştırıyordu. Beyaz bornozu ile odada duru bitinceye kadar. Az önce ki sinirli kendisi değilmiş gibi Bal yanağına döndü,
Gözde hep bal yanak derdi Duru'ya onun yanaklarının yumuşaklığına bayılıyordu. Beş yaşında kreşte iri iri damlalar düşerek ağlayan kızın göz yaşlarını silmek için dokunduğunda keşfetmişti o pamuk yanakları. Emin olmak için yanaklarını avuçlayıp sıkıca sıkmıştı. Bir şey keşfediyor gibi kendi yanaklarını avuçlamış sonra tekrar bal yanaklara dokunup, şaşkın şaşkın,
"Ne kadar yumuşak yanakların var." demişti. Duru ise dolu dolu gözleri ile erkek çocuğu mu kız çocuğu mu olduğunu kavrayamadığı kişinin ne yapmaya çalıştığını anlamlandırmaya çalışıyordu.
"Hıııı."
Gözde tombik elleri tutup yanaklarına götürdü.
"Baksana benim ki sert. Senin ki ise pamuk gibi bal yanak."
"Bal yanak." Dedi Duru bu hoşuna gitmişti. Gözleri ışıldayıp gülümsedi.
Gözde bütün yaramazlığı ve merakı ile konuştu,
"Niye ağlıyorsun?"
Duru düşüp en sevdiği çiçekli elbisesini kirlettiği için ağlıyordu. Yine ağlamaklı konuştu,
"Düştüm ve üstüm kirlendi."
Gözde daha çok şaşırdı. O hep düşerdi ve hep üzeri kirli olurdu. Annesini delirttiği ve her akşam istisnasız azarlanarak banyo yaptırıldığı için ona bu normal geldi. Acaba bal yanağın annesi çok mu kızıyordu.
"Annen çok mu kızar?"
Duru'nun sığlaşan gözleri tekrar buğulanıp gözünden iri bir damla düştü,
"Annem yok ki."
Gözde neden yok diye soracaktı ama Duru yeşil gözlerini çevreleyen ıslak kirpiklerini kırpıştırıp.
"Melek olmuş." Dedi. Gözde Melek olmanın anlamını biliyordu babaannesi ve dedesi de melek olmuştu. Ama annelerin melek olabileceğini hiç düşünmemişti. İçi şefkatle doldu ve küçücük yüreği ile Duru'nun sırtını okşarken mırıldandı.
"Annen yoksa ablan var."
Duru beyaz ve tombiş elleri ile yanaklarını silerken sordu,
"Sen kız mısın?"
Gözde gururla bunun duymaktan çok hoşlanmış gibi sırıttı. Kıza benzetilmemesi hoşuna gidiyordu. Prensesler gibi büyütülmek istemiyordu.
"Evet!"
Onların arkadaşlık hikayesi de böyle başlamıştı. Gözde sadece abla olsa iyiydi. Dövüş merakı ve sonrasında profesyonel dövüşçü olması münasebeti ile çokça kez Duru'ya yaklaşan erkekleri dövmüş çıkardığı kavgalar ile başlarını belaya sokmuştu ama içgüdüsel olarak hep o yeşil gözlü bal yanak kızı korumayı bırakmamıştı.
Ama işte annesini kaybetmiş o kalbi küçük kızın hayatının en önemli parçası olmuştu. Ne yazık ki o hırbo Serkan'a yeterince göz dağı vermeyi başaramamıştı ki arkadaşı bu haldeydi.
"Bal yanak bende eşyalarını topluyordum."
Duru biraz açılmıştı bunda Gözde'nin ettiği küfürlerinde büyük bir etkisi olduğu su götürmez bir gerçekti. Gözdenin attığı bir yumrukla kırılan bir burunun çıtırtı sesi. Tam olarak buna ihtiyacı vardı. Hatta Gözde'nin Serkan'ın apış arasına indirdiği bir tekme de olabilirdi.
"Hiç rol yapma Gözde banyodan ne dediğini duydum."
Gözde şirin şirin sırıttı,
"O zaman birlikte hepsini gerçekleştirmeye ne dersin." dedi. işi şakaya vurup Duru'nun dikkatini dağıtmaya çalışıyordu. Duru bütün duygusallığı ve içgüdüsel olarak arkadaşının boynuna sarıldı.
"Hep yanımda olduğun için teşekkür ederim."
Gözde'nin çok duygusal olduğu söylenemezdi ama söz konusu Duru olunca boğazına düğümlenen yumruya mani olamıyordu.
"Ne demek bal yanak."
Duru'nun akmaya dünden razı göz yaşları yanaklarından süzüldü. Bal yanak sözü ile geri çekilip yanaklarını sildi. Gözde uzanıp yanağını sıktı. Sonra kendisininkini ve tek kaşını kaldırdı.
"Senin yanaklarını yerim." Deyip arkadaşının yanaklarına yumuldu. Duru keyifle kıkırdayınca Gözde geri çekildi.
"O sikindirik Serkan'a hayatının dersini sen vereceksin dayağını da ben atacağım."
Duru gülmeye devam etti. Serkan cidden Gözde'nin yumruklarından tırsardı.
***
Duru ve Gözde kapıyı kilitledikten sonra Gözde'nin siyah lamborghini sinin bagajına eşyalarını yerleştirirken elinde kekleri ile sitenin emekli ve meraklı sultanı Asiye Sultan sinsice yaklaştı,
"Kızlar nereye gidiyorsunuz, hayırdır?" asiye Sultan bir ellisekiz boylarında tombiş emekli bir kadındı. Akşama kadar balkonunda oturur yoldan geçenlerle konuşup mitten daha sağlam ağı olan dedikodu sistemi ile kendini bütün siteyi gözetlemeye adamış bir emekliydi. Boş kaldığı zamanlar da ise internet sörfü ile yetişiyordu. Her ay bütün mahalleyi toplar gün yapar kimin kocası hangi kadın yıldızı beğenmiş hangi kadın kaslı oğlanları like yapmış bilir ortaya dökerdi. Nasıl oluyorsa bu kadının dünyanın her yerine uzanan bir tandık akraba ve ahbaplık ağıda muazzamdı.
Birinin bir şehirde işi mi vardı hemen bağlantı kurup ay benim orada dıdımın dıdı vardı arayayım da sen onlarda kal. Ay kız işini hallederler aman rezil olma olayına girip sıcak bir yapısı da vardı.
Gözde hala arkası dönükken ve fırsatı varken gözlerini devirdi. Duru'da neredeyse suratının yarısını kapatan güneş gözlüklerinin varlığına şükretti.
"Kız meraklı asıl sana hayırdır kekler yapılmış kime gidiliyor kimden dedikodu koparılacak."
asiye Hanım Gözde'yi kınayan bir bakış atıp Duru'ya dönmeden geride kalmayıp lafını yapıştırdı.
"Münasebetsiz, erkek Fatma." Deyip radarlarını Duru'ya odaklandırdı. Kızın gözlüklerini kapayamadığı teninin solmuş burnunun ucu kızarmış omuzları çökük hali ile bir şeyler ters gidiyor diye bağırıyordu. Kötü bir şey olmuş ağlamıştı sanki,
"Bende sana geliyordum Durucum. Kek yaptıydım da."
Duru elinde kalan son rol parçasını kullanmaya koyuldu.
"Ne zahmet ettin Asiye abla. Keşke sabahtan arasaydın benim bir iş seyahatine çıkmam gerekiyor." Çatlak sesi bir şeylerin tersine gittiğini haykırıyordu.
"Ay kız sen ağladın mı?"
Duru gülümsemeye çalıştı.
"Yo biraz üşütmüşüm de."
"Yaz günü ne üşütmesi ayol? Var sende bir şey. Aşk olsun ablandan mı saklıyorsun."
Gözde araya girdi.
"Hadi anacım çekil şöyle bizde sana malzeme yok. Geç kalıyoruz."
Kadın kül yutmamış gözleri ile hala Duru'yu inceliyordu ama Gözde'nin bakışları ve bir şey söylerse üzerine atlayacak zehirli dili ile ona tıslamaya hazır olduğunun bilincinden dolayı memnuniyetsiz de olsa geri adım atmak zorunda kaldı.
"Kız nere gidiyorsunuz onu bari de tanıdıklara söyleyeyim de oralarda kimsesiz kalma."
Gözde atladı,
"Tonga." Dedi. Pasifik okyanusun güneyinde monarşi ile yönetilen küçük bir ülkesiydi ve Gözde'ye göre bu paralel yapının değil orada tanıdığı adını bile duymadığına emindi.
"Kız geçen yirmi üç Nisan'da hala kızının torununa bir oğlancık tipli çocuk gelmişti dur arayayım da öğreniversin gı..."
Gözde Gözlerini baydı, içinden de küfür etti ama bu meraklıya pabuç bırakacak değildi.
"Ay ilahi Asiye gı, Tonga mı anladın sen Honga dedim ben."
Asiye bir afalladı.
"Gı ora nereki?"
"Ay hiç sana yakışıyor mu bebeğim koskoca Honga'yı bilmiyorsun. Aaaa." Deyip ayıplayarak bakıp devam etti. "Hemen f*******:'una gir ve arkadaş edin Duru'da uçakla inmeden önce pankartla karşılattır."
Asiye Sultan elinde ki keki Gözde'ye uzatıp kolundan geçirdiği çantasından telefonunu bulmaya odaklandı.
"İyi akıl ettin kız, kız kurusu falansın ama şeytana pabucunu ters giydirirsin."
Duru ve Gözde hazır boşluk bulmuşken sıvışıp arabaya atladılar.
"Honga nerde?" dedi Duru.
Gözde siyah bebeğini çalıştırmadan önce omzunu silkip,
"Salladım." Dedi.
"Bende dedim nasıl oldu da paralel yapı Asiye bilemedi."
"Aman ya kadın ebeme kadar kültürlü. Akşama kadar bulmaca i********: f*******: twitter. Onunla mı uğraşacağız birde."
Duru ufacık kıkırdadı. Gözde belli belirsiz belki de şüphe ettiği o gülücükle biraz olsun rahatladı.
Duru ise ufacık bir an evden kaçarcasına niye gittiğini unutup o anın büyüsüne kapılıp küçücük gülümsedi ama sonra gerçeklik beynine hücum edince geri çekildi.
***
Bir haftanın sonunda Serkan tuzağa düşmüş ve hazır karısı da iş seyahatinde iken kaçamak için fırsatı da varken fake hesabına düşen esmer afete bir ıslık çalarak tepki verdi. O sırada buzluktan çıkardığı Duru'nun yaptığı börekleri zıkkımlanıyordu.
Evren bu hadsizliğe çağrı olsun diye lokması boğazında kaldı. oh olsun! Öksürük krizleri bitince hemen yazmaya koyuldu. Tabi güneyde ki hareketlilik bu konuda etkili oluyordu.
Diğer tarafta Duru tırnaklarını kemirip dudaklarını yerken Serkan'ı aramamak ve bütün hırsını almamak için kendi ile savaşıyordu.
Mesajlar tanışma faslından cinselliğe dönmeye başladığında ise Duru nefes alamadığını hissetti. Belki ufacık bir affetme kırıntısı varsa da artık hepsi kaybolup gitti. arşa ulaşan boynuzları ise aşırı bir kaşınma içgüdüsündeydi ve Serkan'a toslayacağı zaman için sabırsızlanıyordu.
Böylece birkaç gün boyunca sürekli mesajlaşmaya ve yoğun bir konuşma trafiğine dönüştü gün dönüp sabah aydınlığı vurunca büyük güne vurmuştu. Duru bu dönemde kendini toparlamayı az da olsa başardı. En azından ilk şok ve düştüğü o boşluktan kurtuldu. Kafasında ne yapacağı be söyleyeceği her şey net bir haldeydi.
Bu netlikte ki en şeffaf olay ise artık hayatında Serkan'ın olmayacağı idi.
Kalktı gözde ile vedalaştı ve buluşacakları ve evlerine sadece yirmi dakikalık mesafede ki otele gelmişti. Hayvan ayağına kadar getirmişti yani. Ama bitmek bilmeyen yalanlarında yaşadığı yeri başka bir semt olarak söylemişti.
Odaya çıktı. Tamamen Serkan'ın seçimi olan ve lüks olmayan adayı inceledi. Aklında ise daha önce başka kadınlarla buraya gelmiş miydi?
Midesi bu düşünce ile allak bullak oldu ve kusmak için banyoya gitti. sabah Gözde'nin zorla içirdiği meyve suyu da artık yoktu. Soğuk suyun yüzüne bıraktığı serinlikten kaldırıp aynada ki yansımasına baktı ve günlerdir milyon kez tekrarladığı kelimeleri söyledi.
"Sakin ve soğuk kanlı."
*****
Duru hayatının belki de en önemli yüzleşmesini yaşayacağı dakikalarda Çağan Estela'nın mezarının başındaydı. Uzun bir veda konuşması ile birlikte,
"Beni aldattığına inanmıyorum. Hiçbir zaman da inanmayacağım. Hastalığının bir açıklaması vardı ve sen benden bunu sakladın Estela. " boğukça gülümsedi. Estala'nın en çok duymaktan hoşlandığı o ilk karşılaşma anlarını döndü.
"Fotoğraf çekiyordum parkta ve yaşımız henüz daha onbeşti. Müzikal bir gülümseme kulaklarımı doldurunca kendi ekseninde dönen sarı saçlı kızın elinde ki renkli balonları gökyüzüne bırakışını ve güneşi kıskandıran gülümsemesi muhteşemdi ve o anları yakalamak için can atan parmaklarım ve deklanşörün doldurduğu anlar. Resmini çıkarıp günlerce yüzünde ki gülümsemeye aşık olmuştum. Günlerce parka gelip seni bekledim. Tam beş gü sonra oradaydın ve yine muhteşem gülümsüyordun. Kalbim heyecan içinde kalmıştı. Yeni bir kaşif havasında atıyordu. Bir daha kaybetmemek için bu defa evine kadar takip ettim. " mutlu bir gülümseme oluştu Çağan'ın yüzünde. O zamana o anlara gitti, yaşadı ve gülümsedi.
Bu hikayeyi ne zaman anlatsa Estela sıcacık gülümsemesi ile dinler ve Çağan'ın sıcak dudaklarına ufacık bir buse bırakırdı.
"Niye sebebini söylemedin bilmiyorum ama hiçbir zaman buna inanmayacağım. Çünkü o sarı saçlı kalbi iyiliklerle dolu kadın bana değil hiç kimseye böyle bir şey yapmazdı."
Derin bir soluk verdi, konuşmak zorlamaya başladı, veda etmesi gerekiyordu.
"Sen kazandın gidiyorum." Diye mırıldandı. Söyleyeceği kelimeler anlamsızlaşıp kaybolmaya başladı. "Senide götürüyorum." Diye fısıldadı ve kalbinin üstüne dokundu. Canı bugün kazıttığı döğmeden dolayı yandı ama hissetmedi.
***
Çağan İstanbul'a indiğinde gece yarısı olmuştu. Taksiye atlayıp bir otele gitmek için yola koyulduğunda aracın camı açıktı ve hafif boğaz esintisi tuzlu kokuyu da taşıyordu. En son iki yıl önce gelmişti bu şehre iş için çekim yapması gerekiyordu. Kendi memleketi olsa da onbeş yaşında taşındıklarında arkada kalmıştı her şey. Bir daha geride dönmeyi Estela'yı tanıdıktan sonra unutmuştu.
Şimdi buradaydı ve içinde büyük bir boşluk buraya ait olmadığını fısıldıyordu. İki aylığına gittiği havai adaları ve Amerika seyahatinde hissettiği gibi.
Estala'ya söz vermese bu şehre hiç dönmezdi. Mavi gözleri ile,
"Ülkene dön İstanbul'a." Demişti. "Ben gittiğim zaman." İtiraz için aralanan dudaklarını narin ve artık hastalığın da etkisi ile cansızlaşan parmaklar susturmuştu.
"Bana Şehrinden bahsettiğinde hep gözlerin farklı bakıyor,Kız kulesinden, Galata'dan ve boğazda ki sıcak çaydan simitten Beyoğlu'nda ki barlardan bahsettin hep. İstanbul'un ne kadar muhteşem bir şehir olduğunu söyledin hep. Birlikte Galata'ya çıkacaktık ama olmadı. O şehre git ve yeniden aşık ol"
"Kimseyi sevmeyeceğim Estela"
"Seveceksin." Diye ısrar etmişti Estelya. O kelimeler ona nasıl bir acı verdiğini ve öldürdüğünü gizlemeye çalışsa da gözleri gitmekten nefret ettiğini Çağan'ı asla bırakmak istemediğini söylüyordu.
"Söz ver. İstanbul'a gideceksin ve tekrar aşık olacaksın."
"Söz." Dese de aslında artık hayatının son haftalarını yaşayan ve ayakta duracak takati bile kalmamış kızını teselli etmek için söylenmiş kelimelerdi.
"Söz verdin." Demişti Estela bu sözünü tuttuğunu öbür taraftan izleyeceğim der gibi.
Çağan ise sadece aralarında ki sihirli bir oyun kelime olarak o zamanlar bir türlü aksanını çeviremediği evet sözü ile cevaplamıştı. Peltek bir evet göndererek.
"Sı"
Şimdi kız kulesine bakarken buraya niye geldim? Diye düşünüyordu. Taksici küfür edene kadar.
"Niye durduk?" diye sordu düşüncelerden sıyrılıp.
"Ohhhooo görmüyon mu abi iki sarhoş karı trafiği tıkamış."
Çağan o iki sarhoş kadını görmek için dışarı baktığında Duru ve Gözde'yi gördüler. İkisi de sarhoş ikisi de küfürbaz ve oldukça cesurlardı.
Çağan esmek olanın kavga ettiği erkeklere karşı hamlelerinin kadın e kadar sarhoş olursa olsun profosyonel olduğunu görebiliyordu.
Kestan rengi saçları dalgalanan adın ise daha çok arkana dikkat et sağdan tekme gibi yön veriyordu. tam bu sırada yanlarından levye ile onlara doğru küfürler eşliğinde geçen adamı görünce,
"Yardım edelim." Dedi Taksiciye.
Taksici hiç umursamadan havaya karışan korno seslerine destek olmaya devam edip,
"Uğraşamam valla" deyince inip levyeli adamın peşinden koştu. Esmer kızın etrafı gittikçe kalabalıklaşmaya ve hepsini idare etmekte zorlanmaya başlamıştı.
Onlara ulaştığında ise esmer olan kızın dövüşte usta olduğu kadar küfür becerisinde de iyi olduğuna duyduğu küfürler kanıtladı.
Çağan Gözde'nin üstüne çullanan iki adamdan birini ensesinden kavrayınca kestaneli kız deli gibi bağırdı.
"Kahramanımız geldi Gözde."
Ve yumrukların konuştuğu harbede de Çağan!a arkasından gelen saldırıyı önlemek isteyen Duru çığlık atarak atlayınca Çağan'ın az önce ben bu şehre neden geldim sorusunun cevabı resmen kucağına düştü.
Duru!....