bc

Aşk Tek Kullanımlık mı?

book_age16+
575
FOLLOW
3.1K
READ
comedy
sweet
lighthearted
like
intro-logo
Blurb

Erkekler ve hissettirdikleri milyonlarca yıl öncesinde kaldı. o çok ilkel zamanlarda. Çünkü kadın; öğrendi, yaşamayı , savaşmayı, acıyı, güçlü olmayı, bilgeliği, ayakta durmayı. Yalnızlığı. Tek olmayı.

Çektiği tüm zorlukları harmanladı.

O tada zehir karıştı. Artık arzudan daha çetin tutkudan daha öndeydi.

Gücünü simgelere bıraktı, topuk tıkırtısına, kırmızı ojeye, saçlarını rüzgara, dans etmeye, sıcacık gülümsemeye...

Eskisi gibi kalan tek duygusu sevgiydi. hep aynı sevdi KADIN...

kadının aklından geçen cümleler üzerinde ki keten beyaz elbise ayaklarında ki kırmızı topuklu sandaletler ve uzun dalgalı saçları eşlik ediyordu.

Pegasus dergisinin o koşturmacasının içinde yürüyordu. Etraf rengarenk, çalışanlar ise telaşla sağa sola koşuşturuyordu. Herkes o canlı derginin ruhunu yaşıyordu adeta.

Kadın mutluydu, özgürdü havalıydı,

Ayağı kayıp uçmadan önce de,

Bir daha asla ama asla bir erkeğe güvenmeyeceğini sayıklıyordu.

Q

Duru hem yaralı kalp taşırken bir yandan da da gizemli ve karanlık ruhlu bu adamı iyi etmeye çalışır. Ve onu hiç beklemediği bir yerde sobeler...

Acaba AŞK TEK KULLANIMLIK MIDIR?

chap-preview
Free preview
1. Bölüm
Bol köpüklü sade yapılmış Türk kahvesinden yayılan koku uyuşmak ve uyumakta ısrar eden hücrelerini harekete geçirmeyi başarıp baygın gözerine de can kattı Durun'nun. beyninde ki uyanma belirtilerine nazaran vücudu hale tembellikte ısrar ediyordu. Kocaman esneyip havuç yiyen tavşanlı pijamasından kısa kalan ve yuvarlak poposunu anca kapatan pamuk şortunun üstünden kıçını kaşıyıp boşta kalan eli ile de tezgahta kalan kahvesini burnuna kadar kaldırdı ve eşsiz kokuyu biraz daha duyumsamak için yakından kokladı. Bol köpüklü kahveden daha güzeli sabah yapılmış bol köpüklü kahveydi. Az önce ki cansız etki yerini güçlü bir toparlanmaya bırakınca kendi kendine mutlulukla şakıdı genç kadın. Harika! Sonra da dışardan esen ve açık mutfak kapısından içerisini havalandıran ve aynı zamanda tül perdeyi bombeli bombeli içeriyi dolduran rüzgarı hissetmek için popo kaşıma işlemini sona erdiren eli ile toparlayıp ayaklarında ki yaz gününe rağmen sabah serinliğinde iyi gelen uçları açık, beyaz renk, havlu terliğini kahve mermer zeminden oluşan balkona attı. Sağ tarafta küçük bir yüzme havuzu bahçeyi çeviren duvarları tamamen kaplamış yasemin kokusu onu karşılarken periyodik ve ritüel haline gelen göz tarama ile şirin bahçesinin çiçeklerine göz gezdirdi. Balkon korkuluğundan asılı duran menekşesinin canlandığını ve bir tomurcuk bıraktığını görünce heyecanla kahvesini masaya iliştirip ona doğru atıldı ve parmak uçları ile minik tomurcuğa ona zarar vermemek için korkuyormuş hassasiyeti ile dokundu ve ona bir anne şefkati ile konuştu, "Benim prensesim bana gülecek miymiş." Her çiçeğine ayrı bir özenle ve sevgi ile yaklaşıp hepsini ayrı seviyordu. Kocası Serkan onun bu naifliğine bayılıyordu. En yakın arkadaşı Gözde ise fazla duygusallık diyordu. Duru için duygusal olmakta bir sakınca yoktu, tıpkı spor salonu işletmecisi ve kick boks eğitmeni arkadaşının erkeksi tavırlarında bir sakınca olmadığı gibi. Çiçekle işi bitince masaya döndü ve çikolataya banmış bisküvinin birini ağzını atarken ahşap sandalyeye bağdaş kurup tünemişti. Arkasına yaslanmadan önce az önce iliştirdiği kahvesinden de bir yudum altı ve hala ağzında kalan çikolatanın lezzeti ile kahvenin sert ve keskin tadının her tat hücresine yayılışının keyfini çıkardı. Hazırdı işte haftalık yazı yazdığı gençlik dergisine yazacağı kelimeler beynine çoktan yol almış dans ederek sırasını beklemeye koyulmuştu. Duru önünde ki yıllara meydan okuyan laptopunun ekranını kaldırdı ve klavyesinin artık çalışmamak için isyan eden birkaç tuşunu ve aralarda ki küçük boşluklara kaçmış atıştırmalıkları aldırmadan açma tuşuna bastı. Bilgisayarını yenilemesi gerekiyordu artık fakındaydı ama nedense bu hurdayı atmak içinden bir türlü gelmiyordu. Onunla paylaştığı bağlar aşırı güçlüydü. Serkan'ın hediyesi olmasının yanında ilk yazmaya başladığı andan itibaren hep yanındaydı ve onun tuşlarının içini okuduğunu hissediyordu. Bu çok saçmaydı evet ama yine de bunu hissetmekten kendini alıkoyamıyordu işte. Sonra bir şey oldu garip bir şey ekran açıldı ve serkan'ın onu öperken ve gülücüklerle dolu suratı bir anda karanlığa karıştı. Duru bir anlık afallama ile kedine geldi açma tuşunu fazla zorladığını düşündüğü için somurttu ve alınmış gibi konuştu, "Pardon tatlım seni zorlamam gerekirdi. Ama sen de inat etmesen mi ha?" tekrar tuşa bastı bastı ve olmadı. Beklediği gibi kocası ile olan görüntü ekranda belirmediği gibi bilgisayar açıldığına dair bir sinyal bile vermiyordu. Düşündüğü şeyin olmamasını diledi. Şuan da isteyeceği son şey bu hantal ama minnet duyduğu bilgisayarının onu yarı yolda bırakmasıydı. Tabi birazdan şahit olacaklarını bilse idi son şey için emin olmazdı. "Bunu bana yapma kızım." Yapmıştı işte. açılmıyordu. Birkaç güzel kelime ve ikna yöntemini şiddete yönlendiren sert hareketler. Pili bitmiş kumanda muamelesi hiç biri ama hiç biri yeterince işe yaramamıştı. Duru sonunda pes etti ve rahatlık içinde kurulduğu sandalyesinden kalkıp küçük çalışma odasından kocasının ruhsuz olarak adlandırdığı bilgisayarına yönlendi. Alınalı üç yıl olmuş ama hala gıcır gıcır ve hiç kullanılmamış gibi göründüğünden öyle diyordu Duru bilgisayara. Serkan aşırı işkolik ve temiz bir adamdı. Babasının yavaş yavaş üzerine yıktığı işlerden dolayı da sık sık seyahat etmekteydi şu ara. Kocası aklına gelince kokusunu duyumsadı ve nefesini içine çekti. tabi koca bir boş havadan başka bir şey elde edememiş olsa da. Özlem biraz daha tetiklenmişti. Kocasına sarılıp uyumayı özlemişti. Maalesef ki çarşambaya kadar da önünde dört gün vardı. Evde olduğu zamanlarda burada çalışan ve ondan izler taşıyan odadan dışarı atladı. İlk başta bu oda Duru'nun çalışması ve dergilere rahatça yazması için düşünülmüştü ama duru kendini buraya kapatmıyordu. Çalışmak için bir konfor aradığı da söylenemezdi. Türk kahvesi ve bilgisayarı olduktan sonra salonda ki koltuk, yatağı bahçede ki şezlong veya salıncak hepsi çalışmaya elverişli yerlerdi. Üstelik zihni açılıp ferahlatıyordu ve daha iyi iş çıkarıyordu. O yüzden bilgisayarı alıp tekrar balkona çıktı ve soğuyan ve henüz içemediği kahvesine bakıp kendine bu defa ilkinin aksine pratik bir kahve yaptı ve yetiştirmesi gereken yazıya odaklandı. Son tekrarlar ve rötuşlar da bitince mailini açıp enter tuşuna basıp keyifle yazısını yolladı. Ülkenin en çok satan haftalık gençlik dergilerine güncel ve popüler yazılar yazıyordu Duru. Mizahi ve şakacı tarafı ele alınırsa başarılı da sayılabilirdi ama onun için asıl başarı bu değildi tabi ki. Duru bir gün kendi dergisini yayınlamak istiyordu. Henüz bunun için yeterli cesareti gösterememiş olsa da. Aklında bir sürü fikir vardı. Gelinlik ve düğün önerilerinden tutunda makyaj ve moda trendlerini kapsayan onlarca müthiş düşünce. Tüm bunlara odaklanıp hayallere dalmışken bilgisayardan gelen bildirim sesi ile sıyrılıp bulutların üstünden indi. Çıkış yapmadığı mail sayfasına baktı ama okunmamış bir mail göremedi. Sayfayı yenilemek için F5 yaptı ama bu arada yine bir bildirim geldi. O anda sağ alt köşede ki Messenger bildirimini gördü. Serkan Facebookunu açık bırakmıştı. Gözlerini baydı ve şaşkın kocasına aşk dolu sinyaller gönderip, "Şapşal." Diye söylendi. Kendi aynı şapşallığa düşmemek için güvenli şekilde çıkış yaptı ve bilgisayarı kapatma anında kader ağlarını örmeye koyulmuş bulundu. Birden Messenger kutusu açıldı ve Duru'nun okumak niyetinde yokken ki hala okumuyordu çünkü gözü cümlelerin başında ki küçük resimde takılı kalmıştı. Seksi iç çamaşırı ve seksi bir kadın. O küçücük resim beyni tarafından zoomlanıp en ayrıntısına kadar hafızasının hiç ummadığı kanallarına yer edinmeye koyuldu ve gayr ihtiyari yazılanlara gözü takıldı. "Hafta sonu buluşma işi iptal oldu sanırım." Ve arkasından gelen ikinci mesaj, "Sana demiştim bu haftanı bana ayır diye." Duru bir süre olduğu yerde beton gibi kalıp kafasında ki düşünceleri ekarte ederek sakin kaldı yada girdiği şokla dondu kaldı. inanılır gibi değildi belki ama resmen kalp atışları sekteye uğrayıp beyni oksijensiz kalmış gibi bir bulanıklığa esir oldu. şuanda ruhunu teslim etse bunu bile hissetmezdi. Birden başını sallayıp cansız kirpiklerini kırpıştırdı ve emin olmak için bir daha okudu... bir daha ve bir daha.... Lanet olası hiçbir şekilde kaybolmayıp bir okus pokus bulutuna karışıyordu tam aksine her okuyuşunda bu gerçeklikle daha fazla yüzleşip emin oluyordu. İfadesiz bir şekilde ve hızlıca geçmiş konuşmaları da okudu bir çırpıda. Bazı yerlerde midesi kalkarak ve bazı yerlerde evli olmasına rağmen yüzü kızararak. Ama her cümlede etinden bir parça koparılmış gibi acı çekip bütün konuşma boyunca beynine ağır balyoz darbeleri inmişçesine dağılıp parçalanmıştı. bitirdiğinde koparılan yerlere tuz basılmışçasına yandığını hissederek. Ağzında zehirli bir tat ve gözlerinden akan yaşları ne zaman ve ne kadar süre sonra fark ettiğini anlamadan öylece oturdu. Hatta bağdaşını bırakmış ve burnu kızarmış, yüzü bembeyaz kireç gibi bir halde ayaklarını büküp dizlerine dayanarak bir süre daha ağlamaya devam etti. Boğuk mırıltısına kadar, "Aldatıldım mı yani?" Büyük bir aşkla bağlı olduğu ve kocasının da aynı duygularla ona ait olduğu düşüncesi koca bir yalan mıydı? Kocası konuşmada ısrarla karısına aşık olduğunu söylese de ve o kadının da evli bir adamla konuşmada ısrar etmesinden tiksinse de yeni bir şey fark etti. Bu hesap Serkan'ın hesabı değildi. Çakma bir hesaptı ve hesap adı çok ama çok basit, saçma hatta iğrençti de yada daha fazlası anlamlandıramıyordu Duru, Kobra serkan. Anlamlandırmamasının bir sebebi de küçük serkan kobra değildİ. Adı üstünde küçük Serkandı. Yada ufaklık. Duru birden dudağının kenarında belli belirsiz gülümseme geçti ama anlıktı. Çünkü içinde bulunduğu durum gülünesinden çok içler acısıydı. Yerinden kalktı ve birkaç tur atıp ayaklarını sabırsızca yere vurdu. Topuzundan çıkan saçlarını salıp canını acıtarak tekrar topladı. Sonra da düşünmeye çalıştı. Kendini düşünmeye teşvik etti. Düşün Duru! Sonra tekrar oturdu ve şimdiye kadar yazılmış onlarca kişiyle konuşulmuş onlarca mesajı tek tek okudu. Artık ağlama ve aldatılma çöküklüğünü bir kenara bırakıp ben buna mı layığım evresine geçip öfke nöbetine girmişti. Yemekten helak olan tırnağı canını acıtıp batınca hırsla telefonu alıp aşağılık kocasını arayıp bütün bunların hesabını sorup onu tek celsede boşayacağını söylemeye koyuldu. Beklediği ise sinyal sesinden sonra mesaj bırakın hiç değildi. Deliye döndü kocasını iş peşinde helak oluyor sanırken aslında adamın uçkur peşinde gününü gün ettiği düşüncesi kanını kaynatıyordu. Lanet olasıca şu kapıdan içeriye girse şuanda onu kasap gibi doğrayıp bahçeye gömmekten ve çiçeklerine gübre yapmaktan asla kaçınmazdı. Telefonu hırsla duvara çarptı ve etrafa saçılan parçalara aldırmadan oturup tekrar ağlamaya başladı. Yaşadığı ağırlık hayal kırıklığı kalbinin parçalandığı hissi çöküş ve daha nicesi. Duru bir nöbeti de atlatıp kendini banyoya bıraktığında gece yarısı olmuştu. Ne uyuyabiliyordu nede ağlamak için canı kalmıştı. Zorla kalkıp dolaptan bir ağrı kesici alıp kendini yatağa bıraktığında sonunda bedeni pes edip uykuya yenildi. Ertesi gün ise öğlene kadar uyumuş ve öğlen kalktığında başı şiddetle ağrıyordu. Sesi kısılmış kasları ise sıkılmaktan kasılmıştı. Canı yandıkça yanıyordu bir şekilde bu durumdan çıkış yolu bulmasını söyleyen iç sesi de güçsüzdü. Taki kapı zili ısrarla çalana kadar. Duru tembel adımlarla ve duvardan destek alarak merdivenleri inip kapıya ulaştığında çelik kapıya omuz darbeleri indiğini duyuyordu. Kapıyı açtığında ise panik içinde kalmış Gözde ile karşılaştı. Arkadaşının ilk sözü ise, "Duru iyi misin?" di. Sona doğru çıkan soru kaybolmuştu ve duru hiç iyi değildi ve olduğu yerde bayılıp kaldı. Gözde panikle Duru'nun sağını solunu kontrol etti ve başına veya vücudunun herhangi bir yerine bir darbe alıp almadığından emin oldu. hiçbir şeyi yoktu. İyi de bu kızı bu hale kim getirmişti? Sonra belli belirsiz sayıklamasını işitti. Anlamadığı için panik duygusunu bastırmaya çalışarak arkadaşına telkinde bulunmaya koyuldu, "Sakin ol bebeğim, her şey geçti. " gözde spor yaptığı için Duru'yu kaldırması zor olmadı ve kızı kucaklayıp koltuğa uzandırdı ve üzerine eğilip tekrar sordu. "Duru sana ne oldu?" panik'ten çok bu defa endişe vardı sesinde ve az önce toparlayamadığı o sözler şimdi bütünleşmişti. "Ben onun kokusunu özlerken o başkasının oldu." Gözde bunu anlamlandıramadı. Açık ve netti. O kocasını özlemle beklerken Serkan bunu umursamıyordu. Üstelik çoğu zaman işi yokken de keyfine bakıyordu. "Kim ne diyorsun?" demek istese de yine aynı cevabı aldı. Serkan Gözde'yi aramış ve Duru'ya ulaşamadığını söylemişti. Gözde koşarak eve geldiğinde kızın telefonunun parçalarını balkonda görünce hırsız diye paniklese de masada duran iki bilgisayar teorisini çabuk çökertmiş ama yerine büyük bir korku bırakmıştı. Kendi kendine birkaç kez durunun kelimelerini mırıldandı ve lambalar yandı. Serkan diye homurdandı. Kızı kolonya ile ayıltıp suyunu içirdikten sonra hiçbir şey söylemeden mutfağa geçip dolaptan çabuk çorba yapıp fincanı masaya koyup, İç emri ve içilinceye kadar da tek bir soru sormadı Gözde. Kendine biraz gelen arkadaşının berbat halinden gözlerini çalan telefonu ayırdı. Arayan Serkan'dı. Duru ile göz göze geldi. Ne demesi gerektiğini soran bir bakış attı, "İyi olduğumu söyle. Telefonum kırıldığını ve onu aramak için dışarı çıkarken karşılaştığımızı." Gözde kafasını sallayıp ona söyleneni yaptı ve arkadaşının kocasının sesini duyduğu andan itibaren sessizce akan göz yaşlarını anlamdır maya çalıştı. Erkan konuşmak için telefona istediğinde ise yalan uydurdu, "Tuvalette çıkınca konuşursun." Telefonu kapattıktan sonra dünyalar güzeli arkadaşına sarılıp, "Ne yaptı bu hayvan sana?" diye sordu. Duru hıçkırıklar arasında dağılmış birkaç kelime söyledi. "Şehir dışına iş için gitmemiş beni aldatıyor Gözde." Sona doğru bir hıçkırık dalgası geldi yine ve kelimeleri de kaybetti. Gözde kaskatı olurken yumruklarını sıktı. Serkan'dan oldum olası hiç hazzetmezdi ve onu ilk gördüğü yerde sağlam bir kick boks yumruğu hatta uçan tekme atmaktan kimse alı koyamazdı. Ama önce arkadaşını sakinleştirmesi gerekiyordu, Yine de bir küfrün firarına engel olmadı, "Sikik beyin." Sonra da arkadaşının sırtını okşayıp, "Boşa şu iktidarsızı." Dedi. duru'nun gözleri şaşkınlıkla açıldı. Tamam yakın arkadaşıydı Gözde ama ona hiçbir zaman özel konulardan bahsetmezdi. Serkan tam olarak öyle olmasa da bunun endişesini taşıyıp yıldızları göremeden nakavt olan bir adamdı. "Bunu nereden biliyorsun?" diye sordu şaşkınlıkla Duru. Gözde omuz silkti, "Aklı başında ve yeterli bir adam kendisini ve karşısındakini mutlu etmeyi bilir. Aldatmaz." Duru gözleri dolu dolu endişe ile, "Ya yetersiz olan bensem." Diye mırıldandı. Gözde söylediğinin buna yorulmasını beklemiyordu, "Saçmalama kızım. Sen şu vasat halinle bile bir erkeği kolaylıkla baştan çıkarabilirsin." Gerçekten de öyleydi, Duru adı gibi duru bir güzelliğe sahipti, beyaz teni yeşil gözleri minik burnu ve dolgun kirpikleri kestane rengi dalgalı saçları ve dolgun hatları ile tam bir fıstıktı. Ayrıca masum ve tatlı bir simaya sahipti ve sinirlenince de vahşi bir yırtıcı izlenimi verebiliyordu. "Yani Serkan öyle düşünmüyorsa." Gözde gözlerini baydı, "Kızım sizin ilişkinizde kim kendinden daha çok şikayet edip endişeye sahip." Duru düşündü. serkan'ın bazı basit durumları bile kafaya takması ve sürekli Duru'yu sorgulaması bazen bunaltıcı olabiliyordu. "Ağlamayı kes de ona hayatı zindan edelim." Dedi Gözde ve haince sırıttı. Duru o ana kadar ağlamaktan bunu aklına bile getirmemişti ama önceden aldatılırsam geyiği ne zaman dönse ona hayatı zindan ederimli cümleleri çok sarf etmişti. Ama hariçten gazel okuduğunun farkına bile varmamıştı. Daha ilk anda dinazorun ayakları altında kalıp ezilmiş kadar berbat ve kötü olmuştu. Gözde uyandırmasa da böyle nereye kadar devam edebilirdi bilmiyordu. Serkan sinir nöbetine denk gelip kesilip onu ortadan kaldırıncaya kadar da olabilirdi. Şimdi ise beyni gladyatör gibi işeyip intikam planını elinde şeytan tırmıklı kızıl giyimli kötülük kraliçesi haince sırıtarak vermişti. Hafta sonu kocasına randevu verip onu iş üstünde yakalayıp suratının aldığı şekli görmekten büyük bir zevk duyacaktı. Bakalım küçük Kobra Serkan ne halt edecekti...... Isim ve kapak değişebilir....  her zaman olduğu gibi seviliyorsunuz.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

HÜKÜM

read
223.1K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
519.7K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

AŞKLA BERDEL

read
78.9K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
1.8K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook