Nefesim kesildi. Ellerim ayaklarımdaki kan çekildi sanki. Beynime şiddetli bir darbe almışım gibi. Gözümden yaş aktı. Yutkundum. Yanlış duydum. Doğru değildi yanlış duydum ben. Benim sevgilim iki gün önceye kadar sapa sağlamdı biz çılgınlar gibi eğleniyorduk. Dağa tırmandık. Bungge jumping yaptık, dağda bisiklet sürüşüne katıldık ve çok daha fazlası tüm bunları yaparken çok iyiydi enerjikti bu sadece iki gündür oluşan basit öksürüktü kalp yetmezliği ile ne alakası vardı? Saçmalık ötesiydi. yanılıyordu doktor.
"Şa-Şaka yapıyorsunuz değil mi? Ha-hayır bu olamaz. Olamaz. Hayır" diye bağırdım ve hıçkırıklarımın kopmasına izin verdim. Gerçek olamazdı bu.
"Özür dileriz ama elimizden gelen ancak bu kadar. Bizim yapabileceğimiz bir şey yok." dedi doktor.
Hıçkırarak ağlıyordum ve vücudum titriyordu. Elinden gelen bu muydu? Ne yapmıştı hiçbir şey koca bir hiç. Bulut gelip bana sarılmaya çalıştı kendime gelmem için ama bir şey fark etmedi. Göğsünü yumruklamaya başladım.
"Elinizden gelen bir şey olmalı. Olmalı." Diye çığlık atıyordum.
Doktor bana yöneldi.
"Bakın sakin olun."
"Sakin olamam. Sakin filan olamam. Sevgilim, hayatım, aşkım ölüyor. Ölüyor." Dedim diye bağırmaya başladım. Ölmemeli yalancıydı bunlar kabul etmemeliydim şimdi Aras'la birlikte bunlara güleriz biz.
"Bakın biz kendimiz elimizden gelen her şeyi şuan için yaptık ama bu sadece şuanlık bir çözüm. Kalbi ritimsiz atıyor ve kalp nakli yapılması olanaksız. Vücudu gerektiği gibi kan pompalamıyor. Bu saatten sonra ölümü beklemekten başka çaresi yok."
Çok öfkelenmiştim. Ölümü beklemek ne demekti? Kim evinde oturur da sevdiği adamın ölümünü bekler? Delirmiş bu benim beklemeye falan niyetim yoktu. Üşütmüştü o basit bir üşütme ve eminim başka hastanede birkaç ilaç verip gönderirler. Doktorun saçmalıklarına öfkelenmiştim.
"Sen sen ne saçmalıyorsun o daha 25 yaşında bu aptallık. Daha yaşaması gereken onca şey var. O ölmeyecek. Bi yolu olmalı. Hasta değil o üşüttü sadece"
"Bakın ne zaman öleceği bile belli değil öksürükleri kalp ritminin düzensizliğini arttırıyor ve yavaşlatıyor. Onun bir iki hafta daha yaşamasını istiyorsanız mutlu edin ölecekmiş gibi davranmayın. Hasta zaten kalp hastalığı olduğunu biliyormuş. Sistemden diğer hastanedeki belgelerine baktık. Yani bu hastalığın onu öldüreceğinin farkında. Son anları. Üzgünüm vücutta birçok organ zaten artık işlevsizleşmeye başlamış bile.
Ne demek biliyordu Aras bilse bana söyler. Hangi hastanede ben neden bilmiyorum? Lanet olsun her şey kafama aynı anda hücum etmeye başlamış birden fazla şeyi aynı anda düşünmeye başlamıştım. Mutlu edin diyordu. Ölecek diyordu. O hayat doluydu zaten çok mutluydu. Allah'ım kötü bir kabus olmalı.
"Bugün hastanede kalsın yarın çıkar belki."
Dizlerimin üstüne çöktüm doktorun ayaklarına kapandım.
"Size yalvarırım kurtarın onu bir yolu olmalı değil mi? Sonuç olarak her şeyin tedavisi vardır. Benim kalbimi alın lütfen ben ona kalbimi veririm. Yalvarırım o ölmesin lütfen."
Doktor eğildi.
"Ayağa kalkın lütfen. Keşke kalp nakli olanağı olsaydı ama gerçekten hastalık en son evrede."
İtekledim.
"Yalancı."
Odadan çıktım Gamze ve Bulut arkamdan geldi.
"Masal sakin ol."
"Sakin olayım öyle mi. Sana Bulut'un iki hafta içinde öleceği söylense sakin olur muydun?"
Ellerimle yüzümü kapadım. Yere çöktüm. Bağıra bağıra ağladım. Benim sevgilim ölmezdi beni asla bırakmazdı bizim onunla yaşayacak milyon tane anımız vardı. Beni kimsesiz, kendinden mahrum bırakamazdı. Kahrolurum onsuz yarım, eksik bir şeye yaramam.
"Hepiniz yalancısınız. Benim sevgilim çok iyi. Hasta değil. Ölmeyecek ki. Ölemez."
Hemşire geldi. Sakinleştirmeye çalıştı.
"Bulut daha Atlanta'ya gideceğiz biz sen biliyorsun. Sonra sss Ormanlarına daha dün konuştuk bunları beni bırakmaz değil mi?"
Bulut'ta ağlamaya başladı. Gamze ağlıyordu. Kolumdan tutup oturttular.
"Bulut Amerika'ya gidelim. Orada tedavi olur."
"Masal bak doktor çok az zamanı kaldı dedi o zamanlarını da hastanede geçirmesin bence."
Kafamı salladım. Kalmadı az zamanı falan kalamaz!
"İnanmıyorum ki o doktor yalancı aptalın teki benim sevgilim ölmeyecek. Beni bırakmaz. O ölürse bende ölürüm."
Beni tüm gece sakinleştirmeye çalıştılar. Aras'ın yanına almadılar. Vücudu çok yorgunmuş. Tüm gün uyuttular benim sevgilimi. Gece boyunca uyumadım zaten uyku kimin umurunda olurduk ki? Ben sevdiğim adamla el ele gülerek çıkmak istiyorum. Bunlar saçmalıktı. Koca bir saçmalık. Hava aydınlanmak üzereydi. Aras hala uyku halindeydi onu görememek beni delirtiyordu. Doktoru bekledik gelir belki dün bir karışıklık olmuş sevgiliniz gayet iyi derdi bana öyle olmalıydı. Geldi. Ağzından beklediğim cümleler çıkmadı.
"Hasta bugün çıkabilir. Lütfen ona olabildiğince moral verin."
Gözlerimin altı şişti konuşmuyordum bile. Yorgunluktan nefes almaya dermanım kalmamıştı. Aras'ın odasına girdim. Yatağın üstünde oturuyordu. Koştum sarıldım.
"Şiştt tamam sakin ol."
Hıçkırıklar içinde ağlıyordum. Gözyaşlarım akıyordu ve ben engel olamıyordum.
"Sevgilim tamam iyiyim. Sakin ol. Derin nefes al."
Kafamı kaldırdım yüzüne baktım. Bir günde solmuş bitanem, canım. Yüzünü okşadım. Öpücük kondurdum yüzüne. Rengi solmuş gözaltları çökmüş. Dudakları bile kurumuştu.
"Nasılsın sevgilim ağrın var mı?"
"İyiyim. Çıkarıyorlarmış hastaneden."
Kafa salladım. İyice sarıldım ona kokusunu çektim içime belki... Belki de bir daha böyle sarılamayacaktım. Üzerini giydirdik çıktık hastaneden. Yorgundu Allah'ım ben nasıl fark edemedim. Ne kadar aptalım gözümün önünde erirken onu fark etmedim. Arabaya geçtik biz arka koltuktaydık. Kafamı onun omzuna koydum.
"Öğrendin değil mi?"
"Neyi?"
Buruk bir gülümseme yerleştirdi yüzüne.
"Kalp hastalığımı."
Gözümden yaş aktı
"Ağlama. Senden bu yüzden gizledim. Geçen yıl öğrendiğimde zaten oldukça gecikmiştim. İlaçlar kullandım ama fayda etmedi. Nakil sırası da gelmedi o süreçte. Artık nakilde imkansız ilaçlar yetersiz. Ben kabul ettim ölümü. Sana söylersem bunun yüküyle daha zor olacaktı keşke hiç öğrenmeseydin."
"Son evresi değil. İyileşeceksin eminim. Sen güçlüsün."
Gülümsedi yüzüme öpücük kondurdu.
"Keşke sevgilim keşke iyileşmek için küçücük şansım olsaydı ama yok."
Doktor haklıydı belki de şu son günlerini iyi geçirmesi için çabalayacaktım. Allah'ım şaka gibi. Sevdiğim adam günler sonra ölecek olamaz. Kafayı yemek üzereyim. Gözümden akan yaşı sildi.
"Ağlama ne olur."
Gözyaşlarımı sildim. Derin bir nefes aldım. Gülümsedim. Dudaklarına öpücük kondurdum. Huzurum canımın içi beni bırakma ne olur. Kimsesiz bırakma beni. Eve geldik Bulut'lar da bizimle çıktı. Aras'ı üçlü koltuğa geçirdim. Battaniye verdim.
"Sana şimdi mantar çorbası yapacağım."
Kafasını salladı. Mantar çorbasına bayılırdı. Ne zaman mantar çorbası yapsam diğer yemeklere ağzını bile sürmezdi. Gamze ile mutfağa geçtik. Mantarları yıkadım. Doğramaya başladım. Mantarları doğradıktan sonra tencereye atıp kavurmaya başladım. Diğer malzemelerini ekledim. Çorba olurken Gamze'ye döndüm. Gözleri yaşlı onunda. Birden ona sarıldım ve ağlamaya başladım. Ağzımı kapatmıştım içeri ses gitmesin diye. Sandalyeye oturdum.
"Gamze nasıl dayanacağım?"
Elimi tuttu.
"İnan bu durumda vereceğim bir tavsiye yok Masal. Söylediğim kelimeler anlamsız kifayetsiz kalır."
Gözümdeki yaşları sildim. Kalkıp çorbaya baktım. Tuzunu attıktan sonra biraz daha karıştırıp söndürdüm. Kaseye koydum. Ekmek dilimledim ve tepsiyle içeri götürdüm.
"Çorbamız hazır." Dedim gülümseyerek
Gözleri parladı. Tepsiyi önüne koydum o sıra Bulut esprili şekilde.
"Tabi manita beslensin hiç arkadaşını düşünme."
Gülümsedim.
"Sevgilime özel o çorba."
Bir kaşık aldı çorbadan. Ardından.
"Şu çorbanın tadı yani insan içtikçe içesi geliyor."
"Afiyet olsun bitanem."
Çorbasını içti. Bir ara öksürük tuttu yine su filan verdik ama etki etmiyordu tabi. Elini kalbine götürdü tetikte bekliyorum bende sanki hemen gidecek bırakacak beni.
"İyi misin?"
Kafa salladı. Yorulmuş gibiydi.
"Uyumak ister misin.?"
"Aynen ben odaya geçsem iyi olacak. Sen gelme ben kendim giderim."
"Ama."
"Masal çocuk değilim giderim."
Aras odasına gitti. Bulut o sıra
"Ağva'ya gidelim mi? Arkadaşımın oteli var orada inanılmaz güzel. Nehir manzaralı. Şöminesi de var. Tekne gezisi de yaparsınız. Orası daha temiz hava hem iyi gelir. Çok uzaklaşmamış oluruz aynı zamanda.”
"Olur süper olur."
"Tamam o zaman biz gidelim eşyaları filan ayarlayalım sende Aras'ın kendinin eşyalarını ayarla artık yani orda kalırız."
"Ölene kadar diyeceksin değil mi? On belki on beş gün."
Elimi tuttu Bulut.
"İçim öyle parçalanıyor ki ama dik durmam gerek Aras için senin için herkes için. Senden önce tanıyorum onu kardeşim o benim şimdi kardeşimin öleceğini öğrendin."
Sarıldım. Ağlamadım ama içimde hıçkırıklar çoktan koptu.
"Tamam yarın görüşürüz."
Gittiler. Bende odaya geçtim. Aras uyuyordu. Canım sevgilim. Yanına yattım yüzüne öpücük kondurdum. Sonra kollarımı ona sarmaladım beni hissedince oda sarıldı. Kokusunu içime çektim ve gözlerimi kapadım.. . Bu koku bana kendimi hatırlatan kokuydu.
Sabah erkenden kalktım Aras için kahvaltı hazırladım sonrasında eşyalarımızı hazırladım ve Aras'ı uyandırdım. Gözlerini açtı. O kadar solgundu ki terlemiş gece. Hemen temiz kıyafet çıkardım ona.
"Bunları giy sonra kahvaltı yapacağız ardında Ağva'ya gidiyoruz mükemmel bir otel varmış Bulut ayarlayacak."
Kafa salladı. Banyoya girdi üzerini değiştirdi. Kahvaltı masasındaydık. Ilık ballı süt hazırladım ona
"Bugün kahve değil süt mü var?"
"Evet havalar soğudu malum bende süt içiyorum hasta olmamak gerek."
"On gün içinde ölecek adam için hasta olmanın önemi yok aslında."
Duymazlıktan gelmeye çalıştım. Öleceğini bilip es geçmeye çalışmak inanmazsam gerçek olmayacağını düşünme fikrim beni ele geçirmişti. Gözyaşlarımı akmaması için zorlarken güç bela ağzımdan
"Portakal reçeli harika değil mi? Organik pazardan aldım bunu. Yesene."
Ekmeğine reçeli sürdü ve koca bir ısırık aldı. Sonra sütünü yudumladı. Lütfen Allah'ım sana yalvarırım onu benden alma. Yalvarıyorum bir mucize olsun ya da ben daha önce öleyim. Telefonum çaldı. Bulut arıyor.
"Alo."
"Canım aşağıdayız hazır mısınız?"
"Sayılır beş dakikaya geliyoruz."
Hemen masayı topladım yatak odasına geçip küçük bavulu aldım. Elimde montlar. Aras'a uzattım. Montunu giydi boyunluğunu taktım. Elinden tuttum. Son kez bu evdeydi. Son kez hissediyordum nefesini bu evde. Biz Masal ve Aras olarak son kez bu evde birlikteydik. Kapının önünde durdum parmak ucumda yükselip dudağına bir öpücük kondurdum onu bu evde ki son öpüşümdü. Allah'ım nasıl bir acı bu. Sarıldım ona. Bir şey demeden sadece sarıldım oda sarıldı hepimizin içi acıyor hepimiz avaz avaz bağırmak istiyorduk aslında. Asansöre binip aşağı indik Bulut çantaları aldı.
"Naber dostum."
"İyi yine kaçamak yapacakmışız."
"Biliyorsun kızları memnun etmek gerek yoksa dır dırları bitmez."
Kahkaha attık. Sahteden! Arabaya geçtik. Yol boyunca resimlerimizi videolarımızı çektim. Sarıldım. Öptüm. Kokladım. İçime ağladım. Evet şu iki günde içe ağlamayı öğrendim göz yaşlarım içime oluk oluk akıyordu adeta. Ağva'ya geldik. Görünümü çok güzel bir odaydı harika nehir manzarası vardı.
"Aras baksana çok güzel."
"Evet."
İçeri girdik oda mükemmeldi şömine. Her detay harikaydı. Koltuğa geçtim.
"Kitap getirdim burada geceleri okuruz. Uykun gelmezse tabi."
"Olur tabi kahvede yaparız her zamanki gibi."
"Süper." Dedim el çırptım.
O gün odada vakit geçirdik. Akşama doğru hep birlikte yemek yedik sonrasında Aras ile dediğim gibi kitap okuduk on on beş sayfa anca okuyabildik sonra soluk almakta güçlük çektiğini hissettiğimde uykum geldi deyip yarım bıraktım. Ona kendini kötü hissettirmek istemiyordum. Ona sarıldım ve kokusu ile uykuya daldım.
Gözlerimi onun inlemesi ile açtım. Yatakta acıdan kıvranıyordu.
"Aras. Sevgilim."
"Ölüyorum bu acı çok fazla."
Elimi ağzıma götürdüm. Canım çok acıyordu bir şey yapamamak. Beynim olanları anlayacak kadar sağlıklı değildi. Beni bırakmasını istemiyordum. Nasıl davranmalıyım bilmiyorum. Biraz sonra kendisine geldi ama o an onu kaybetmekten korktum. Acısını hafifletecek bir şey yoktu bu inanılmaz acı veriyordu bana da. O gün hiç odadan çıkmadık. Nehir manzarasına baktık. Konuştuk. Güldük. Yemek yedik. Bulut ve Gamze yanımıza gelmediler hiç baş başa kalmamız için. Akşam yine biraz kitap okuduk sonra birbirimize sım sıkı sarılıp uyuduk yeniden.
Ertesi gün erkenden uyandım. Odaya kahvaltı gelmişti. Perdeyi açtım ışık içeri dolunca gözlerini açtı.
"Uykucu hadi kaldır poponu kahvaltıda sonra yürüyüş yapacağız."
Gülümseyerek uyandı. Yüzünü yıkadı. Yanıma geldi arkadan sarıldı. Boynuma yüzüme öpücük kondurdu. Saçlarımı kokladı ve kollarını daha sıkı sardı.
"Seni yiyerek başlasam ya öğüne."
"Belki düşünebilirim bunu ama şimdi kahvaltını yap."
Kahkaha attı. Bende gülümsedim. Kahvaltımızı yaptık. Bulut ve Gamze'de geldi. Odadan çıktık. Hep birlikte yürüyorduk. Boylu boyunca ağaçlarla dolu nehir kenarında güzel bir yürüyüş yoluydu. Gözünün alabildiği kadar yeşil ve temiz hava. Aras birden çimlere uzandı. Hava soğuktu yerlerde, çimler nemliydi büyük olasılıkla.
"Üşüteceksin."
"Boşversene hadi gel bulutları izleyelim."
Bulut o sıra kendince espri yapmaya çalışıp
"Ben bu taraftayım kardeşim."
Hepimiz iğrençsin bakışları attık ona sonra yanına uzandım. Parmağı ile gökyüzünü işaret etti.
"Sonsuzluk işaretine benziyor değil mi?"
Bunu duyunca birden ağlamaya başladım. Neden ağladım bilmiyorum ölecek birinin bir şeyi sonsuzluğa benzetmedi içimi acıttı. Kafasını çevirdi bana baktı. Gözyaşımı sildi. Gülümsedi.
"Hadi sende bak. Sen neye benzetiyorsun?"
Gökyüzüne baktım.
"Hiçbir şey ." dedim boğuk bir sesle.
"Yapma hadi bana ne gördüğünü söyle."
İyice baktım anlamsız şeyi kafamda bir şeye benzetmeye çalışıyordum.
"Bir bebek." Dedim zoraki bir tonla
"Oyuncağı ile oynayan bir bebek az ilerisinde ise bir canavar. Bebek ve canavar birleşiyor ve sonra bebek kayboluyor."
Kahkaha attı.
"Benim hatun ayak üstü Supernatural'a bir sezonluk konu çıkardı." Dedi yüzümden öptü.
Buruk şekilde güldüm. O espiriye vuruyordu bende ona ayak uyduruyordum. Oradan kalkıp nehir kenarında kahve içtik. Pasta yedik. Akşama doğru odalarımıza çekildik yine. Şöminenin önündeydik. Onun dizine yattım. Saçlarımla oynadı bana şarkı söyledi. Sesi... Allah'ım bu sesi bir daha duyamayacak mıydım ben? Aşığı oldum bu sese… Umarım bende ölürüm Aras ile bende o an ölürüm. Yürüyüş onu yormuştu biraz ve o yüzden yine kalp ritmi düzensizleşmiş olmalı ki derin derin nefes almaya başladı. Su getirdim. Onu içti yatağa geçti. Yanına gittim hemen. Sarıldım.
"Bugün kitap okumayalım."
"Aslında benim kitap heyecanlı bir yerde kalmıştı." Dedi
"Olsun. Uykum geldi uyuyalım."
Sım sıkı sardım kollarımı ve gözlerimi kapadım... Bu kez o benden önce uyanmış beni uyandırdı. Kahvaltımızı yaptık. Bulut ile konuşmuş bisiklet turu ayarlamış. Kahvaltıdan sonra hep birlikte bisiklet bindik bir ara hırslanıp benle yarış yaptı ama onu geçmeye bile çalışmadım efor sarf etmesini istemedim numaradan.
"Ama sen çok hızlısın ben yetişemiyorum." Dedim ve dudak büzdüm.
"Minik bir sincap olmasaydın yetişirdin."
Beni yendikten sonra da bilerek mızıttım durdum. Sonrasında Bulut bize mangal yaktı. Aras için sucuk ve köftede yapmıştı. Mutlu gözüküyordu. Hep birlikte resim çekindik. Bulut ve Aras şarkı söyledi. Güldük, eğlendik bir sürü video çektik. Sanki sonrası için anılar biriktirdik. Mutluydu iyiydi şuan yanımda sapa sağlamdı nasıl ölebilirdi ki. Ölmemeliydi.
Sonra ki iki günde onun seveceği aktiviteler yaptık. Geceleri kitabımızı okumaya devam ettik. Soluk alışları zorlaşmaya başlamıştı... O uyuyordu. Uykusunda onu izliyordum. Sankş uyursam başına bir şey gelirdi korkusu ile manyağa bağladım. Güzel yüzü solmuşta olsa yakışıklığından bir şey kaybetmiyordu. Gözlerini açtı beni görünce gülümsedi. Oturur pozisyona geçti.
"Günaydın Masal perim."
"Günaydın Masal Prensim."
"Çok güzel bir rüya gördüm."
"Neymiş?"
"Senle benim olduğumuz bir ev vardı. Kocaman güzel ve yuva kokan bir ev. Sanırım beş yıl sonrası filandı. Evlenmişiz. Mutfakta yemek pişrirken seni izliyordum."
Yine sıktım kendimi. Ağlamamak için güldüm ağlayamadığım için kahkaha atarak güldüm.
"Evlenme teklifini karambole getirmeye çalışıyorsan yanılıyorsun canım"
Bu kez o gür bir kahkaha attı devam ettim.
"Harika bir rüya. Zaten benimle evlenmezsen canına okurum senin."
Yüzüme öpücük kondurdu. Kocaman gülümsedi. Sağ yanağının kenarındaki çukur belirginleşti yine. Gamzesinden öptüm onu. Gamzesine öpücük kondurup.
"Benim neden yok."
"İhtiyacın yok ki. Sen bu halinle zaten kusursuz bir peri kızısın."
Dudaklarını dudaklarıma bastırdım.
"Bugün tüm gün bu yatakta seninle olmak istiyorum."
Olur anlamında kafa salladı. Film açıp izledik. Mısır yedik. Hunharca çikolata yedik. Şakalaştık. O mutlu olsun diye güldüm... Saçlarıma dokundu sonra yüzüme öpücük kondururken karşılık verdim. Üzerimdeki kazağı çıkaracağı zaman elini tuttum sevişmek efor sarf etmek demekti ve onu yoramam. Bunu istemedim.
"Dinlen istersen."
Yüzüme dokundu.
"Benimle sevişmek istemiyor musun yoksa?"
İstiyordum. O benim ilkimdi ve sonum olacaktı. Vücudunun her zerresi başka bir duyguydu. Öpüşünün her biri başka bir anlam. Yeniden buluştu dudaklarımız. Hafif çıkan sakallarına dokundum. Gömleğinin düğmelerini açmaya başladım kendi kazağımı da üzerimden çıkarıp attım öpüşü boynuma inerken pantolonunu çıkarıp elimi önünde oluşan kabarıklığa koydum muzip bir gülümsemenin ardından yeniden dudaklarımı birleşti. Pantolonumu o çıkarırken artık sadece iç çamaşırlarımla kalmıştım. Arkadan sarılıp sütyen kopçamı çıkardığında sırtıma öpücükler kondurdu. Alev alev dudakları her tenime değdiğinde hem zevk alıyorum hem de bir daha onun olmayacağını bilmenin hüznünü yaşıyordum içimde. Son kez birlikte oluyorduk işte yaptığımız her şey birer sondu aslında. Sırt üstü yatırıp göğüslerimden başlayarak göbeğime kadar öpücük kondurdu. Eliyle vajinamı okşarken zaten nemli olan iç çamaşırım aldığım zevkle daha da ıslanmıştı. İç çamaşırımı da çıkardığında artık ikimizde çıplaktık. Yeniden dudaklarımız birleşti. Öpüşmeye devam ederken girmişti içime. Gözlerimi kapadım bu adam benim ilk seviştiğim adamdı belki şimdi son kez sevişiyorduk ve zaten sevişmek bundan sonra benim için cezbedici bir olay değildi... Biriyle yaşanması gereken bir şey olmayacaktı artık. Ben Aras’tan sonra bir hiçtim.
O duştan çıkınca hemen ardından ben girdim. Duşta ağlayabildiğim kadar ağladım çok ağlayan biri değildim neredeyse çok az ağlardım ben dram filmlerinde bile nasılsa film der avuturdum kendimi nasıl sulu göz oldum şimdi. Duştan çıktığımda o çoktan uyumuş. Bende yanına kıvrıldım ve yattım. Ne olur onu benden alma Allah'ım o çok iyi bir insan bizim yaşayacağımız bir sürü anı var ben onsuz yapamam onsuz nefes alamazdım ki. Elim, kolum, gözüm, nefesimdi o. Şimdi insan bunlar almadan nasıl yaşardı. Eksik olurdu, yarım kalırdı tamamlanamazdı.