2

1725 Words
"Bebeğim biraz sakin mi olsan?" Adımlarımı bir anda durdurup sinirle Chin Sun'a döndüm. Şaka mı yapıyordu? Benden bu durumda nasıl sakin kalmamı bekliyordu? "Adam beni işten attırdı işten! Yalnızca işimi yaptığım halde bana saygısız dedi. Üstelik gerçekten sabırlı bile davranmıştım." Chin Sun, bana doğru yaklaşıp genişçe gülümsedi ve ellerini omuzuma koydu. "Anlıyorum bebeğim ve haklısın da ama böyle kendini üzüyorsun sadece." "Doğru benim o manyağı üzmem lazım." Ellerimi belime yerleştirip gözlerimi kısarak Chin Sun'a baktım. "Ne yapsam yatına bir kova fare mi atsam?" "O kadar fareyi nereden bulacaksın?" Birkaç saniye düşünüp kafamı aşağı yukarı salladım. "Doğru. Hem ben fareden korkarım. Yılan?" "Yılan da bulamayız." Tekrar kafamla onu onaylayıp otelin lobisinde dolanmaya devam ettim. Bir ileri bir geri yürürken aklıma bir fikir gelmesini bekliyordum. O manyaktan intikamımı almam gerekiyordu. "Kriz varmış ?" Hoseok'un sesini duyduğumda bakışlarım otelin giriş kapısına kaydı. "Bana fare ya da yılan bulabilir misin?" Merakla ona baktığımda kafasını ağır ağır iki yana salladı. "Young, biliyorsun ki ben sadece bir çiçekçiyim." Bıkkın bir nefes verip ileri geri yürüme işlemime devam ettim. Hoseok, Chin Sun'un yanına gittiğinde ikisi de fısıldayarak konuşuyordu ama buna gerek yoktu çünkü benim hakkımda konuştuklarını zaten biliyordum. "Böcek de mi bulamayız ya?" Elim belimde adımlarımı durdurmuş onlara bakarken ikisi aynı anda kafasını iki yana salladı. Göz devirip bıkkın bir nefes verdim. "Bir sike yaradığınız yok." Tekrar yürüme işlemine dönüp kafamı çalıştırmaya çalıştım ama sadece çalıştım. O manyaktan nasıl intikam alacağımı hala bulamamıştım. "Çıldıracağım. Ben burada kafayı yiyorum o embesil yatta karıları yiyor!" Bağırarak konuşup ikisine döndüm. "Adalet mi bu?" İkisi yine aynı anda kafasını sağa sola salladığında ağlamaklı bir ses çıkarıp kendimi tekli deri koltuğa attım. "Ne yapacağım. Bakın hem işimden oldum, hem artık hiçbir tur şirketi beni işe almaz hem de hakaret yedim. İçimin soğuması için bir şey yapmam lazım." "Bence önce biraz kafamızı dağıtıp sakinleşelim. " Hoseok, bana doğru yaklaşırken çekingen adımlar atıyordu. "Sonra aklımıza mükemmel bir fikir gelir. Ne dersin?" Elimde değildi ki. Yapamıyordum. Aklımdan çıkmıyordu. Dünden beri bir türlü sinirlerim yatışmıyordu.  Chin Sun'un zoru ile bir sürü saçma meditasyon yapmıştım, sabah koşusuna çıkmıştım, yemek yapmıştık, tüm gece içmiştik ama hala o manyağı öldürmek istiyordum. Takıntılı bir insan olduğumu asla inkâr etmiyordum ve bu bazen beni çok yoruyordu. Otel kapısından içeriye genç ve oldukça yakışıklı takım elbiseli bir adam girdiğinde oturduğum yerden kalkıp ruh halimi anında toparlayarak gülümsedim. "Merhaba hoş geldiniz." "Jung Young ile görüşecektim." "Benim." Merakla adama bakarken gülümseyerek bana doğru yaklaşıp elini uzattı. "Merhaba ben Park Jimin." E yani dememek için kendimi zor tutarken gülümsedim. Kredi borçlarını düzenli olarak ödüyordum ve haciz gelmediğine emindim. Adam zengin bir adama benziyordu ve bu otelde konaklamak için de gelmediğini tahmin ediyordum. Elini sıkıp boş olan koltuğu işaret ettiğimde teşekkür ederek oturdu. Tam karşısındaki deri koltuğa oturup merakla yüzüne bakmaya başladım. "Ben aslında Jeon şirketinden geliyorum." Söylediği şey ile gözlerim kocaman açılırken devam etti. "Şirketin finans müdürüyüm. Daha önce şirket temsilcilerimiz sizinle görüşmek için geldiler fakat anlaşamamışsınız sanırım. Bu nedenle bir de ben gelip konuşmak is-" "Satmıyorum." Sinirimi kontrol altına almaya çalışırken alayla güldüm. "Satmıyorum kardeşim satmıyorum. Ne kadar vereceğin de umurumda değil. Satmıyorum." "Anlıyorum." Zoraki bir şekilde gülümsedi. "Eğer manevi bir değeri varsa tesisin bu kısmına kurulacak alana otelin ismini verebiliriz." Sinirle kahkaha atıp oturduğum yerden kalktım. "Bana bakın bunu kaçıncı kez söylüyorum inan bilmiyorum ama satmıyorum, satmayacağım. Aynı dili konuşuyoruz değil mi? Beni anlıyorsun?" Bozulduğunu belli etmemeye çalışarak gülümsedi ve o da oturduğu yerden kalktı. "Aslında daha sakin bir şekilde konuşursak anlaşabiliriz gibi?" Elimi belime koyarak kaşlarımı çattım. "Sen bana bir baksana. Sence anlaşabilecek gibi mi duruyorum?" "Bir yemek yesek?" Gözlerini kısarak konuştuğunda gözlerimi yumup derin bir nefes aldım. Sakin kalmam gerekiyordu fakat başaramamış ve adamın kolundan tuttuğum gibi kapıya doğru sürüklemeye başlamıştım. "Yürü git, satmıyorum. Manyak bunlar ya." Adamı kapıdan çıkardıktan sonra kapıyı yüzüne kapatıp şaşkınlıkla bana bakan arkadaşlarıma döndüm. "Bunları bana sayı ile mi veriyorlar? Hayır ben manyak mı çekiyorum ya?" İkisi can güvenliklerini düşünerek sessiz kaldıklarında hızlı adımlarla müdüriyete ilerledim ve kendimi babamın odasına kapattım. Derin derin nefesler alıp sakin olmam gerekiyordu. Ben ölene kadar bu otelin yıkılmasına izin vermeyecektim. Her yerde annemin ve babamın anısı vardı. Burayı beraber inşa etmişlerdi. Her köşesinde emekleri vardı. Burada onların da benim de çok mutlu anılarım vardı. Bakıldığı zaman bir beton yığını olarak gözükse de burada benim çok mutlu geçirdiğim çocukluğum vardı. Buradayken hala annemle babam yanımda gibi hissediyordum ve bu hissi kimsenin elimden almasına izin vermeyecektim. ... "Bunu yapmak istediğine emin misin? Adam şikayet ederse başımız belaya girer." Hoseok, söylenerek peşimden gelirken omuz silkerek yürümeye devam ettim. "Gelmeyin. Size gelmeyin dedim zaten." "Seni nasıl bırakalım? Saçmalama." Chin Sun, elini omuzuma koyduğunda elimdeki kutu düşmesin diye sıkıca kavradım. "Marinada güvenlik var. Nasıl olacak?" "Sen marinanın girişinde Chin Sun ile kavga edeceksin. Güvenlik size müdahale edecek ben de o arada halledeceğim." Planımı Hoseok'a anlattığımda kafasını belli belirsiz sallayıp derin bir nefes aldı. Beğenmediği belliydi ama şu şartlar altında en iyi plan buydu. Marinanın girişine geldiğimizde Chin Sun ve Hoseok'tan ayrıldım. Onlar ikisi yüksek sesle kavga etmeye başladığında tahmin ettiğim gibi iki güvenlik de onlara doğru yaklaşırken karanlıktan faydalanarak sessiz adımlarla marinaya girdim ve iskele boyu yürüyerek aradığım yatı bulmaya çalıştım. Gece yarısı saat dörttü ve marina oldukça sessizdi. Aradığım yatı bulduğumda yüzüme genişçe bir gülümseme yayıldı ve yata doğru yaklaştım. Önce elimdeki kutuyu yata koyduktan sonra uzun bir adım atarak kendimi yata attım. Yatın ışıkları kapalıydı ve kimse olmadığını düşünüyordum. Yine de yatın girişinde kutuyu bıraktım. Şimdi geriye yalnızca kutuyu açıp böceklerin etrafa saçılması kalmıştı ama korkuyordum. Buraya kadar gelmişken asla vazgeçemezdim. Tek yapmam kutuyu açmak ve arkama bile bakmadan kaçmaktı. Dudaklarımı birbirine bastırıp düşünmeye başladım. Kutunun ağzını açıp yatın arkasına doğru fırlatsam kutudan bir böcek fırlayıp üstüme düşer miydi? Bence düşerdi. Derin derin nefesler alarak kutuyu elime aldım ve merdivenlere koydum. Hızlı karar vermem gerekiyordu çünkü Chin Sun ve Hoseok daha fazla idare edemezdi. Gözlerimi yumup derin bir nefes aldım ve kutuyu tekrar elime alıp bandı yavaşça açtım. Bence kutunun ağzını açmama gerek yoktu. Bandı çıkarmıştım ve kutuyu ileri doğru fırlatınca kutu düştüğü zaman ağzı açılırdı. Aslında bunun için yata çıkmama da gerek yoktu. İskeleden çok rahat halledebilirdim. Kafamın sonradan çalışmasına bir ara sinirlenirdim ama şu an hızlı hareket etmem gerekiyordu. Geriye doğru bir iki adım atıp kutuyu yatın üst katına doğru fırlattım ve arkamı dönüp ne olduğuna bakmadan hızla yattan indim. "Kim var orada?" Duyduğum tanıdık ses ile gözlerim kocaman açılırken yine de durmadım ve koşmaya devam ettim. "Siktir bu ne?" Sürprizimi görmüş olmalıydı ve eminim çok beğenmişti. "Bekle! Kimsin?" Bana bağırdığını düşünerek gülerek koşmaya devam ettim ve karanlıkta görmese bile elimi havaya kaldırıp orta parmağımı gösterdim. Hoseok, Chin Sun ve çok değerli güvenlik görevlileri bana bakarken hızla koşarak yanlarından geçtim. "Yakalayın şunu!" Güvenlik görevlileri aldıkları talimat ile peşimden koşarken Hoseok ve Chin Sun da bana katılmıştı. Az ileride bisikletlerimiz vardı ve onlara ulaştığımız an bizi bok yakalarlardı. Öyle de oldu. Biz bisikletlere binip kahkahalarla oradan uzaklaşırken onlar sadece arkamızdan bakmak ile yetinmişti. ... Jungkook'un anlatımından... Önümdeki ekrana boş boş bakarken odanın kapısı açıldı ve Jimin içeriye girdi. Sandalyemi geriye doğru iterken dikkatli bakışlarım onun üzerindeydi. "Bulabilmişler mi?" Jimin, kafasını iki yana sallarken masanın önünde duran tekli koltuğa oturdu. "Güvenlikler iki kadın bir erkek görmüş. Kutuyu yata atan kadınmış." Bıkkın bir nefes verip şakaklarımı ovaladım. "Tek bildiğimiz bu mu yani? Manyağın biri yatıma bir kutu dolusu böcek atıyor ve tek bildiğimiz bu mu?" "Yani işte karanlık olduğu için güvenlikler de net görememiş. Tarif ediyorlar ama bir sikim çıkmaz." Kafayı yiyecektim. Gerçekten kafayı yemek üzereydim. Bu lanet yerde iş yapmaya başladığımızdan beri başıma gelmeyen kalmamıştı. Arsaların tamamını almadan projeyi onaylayan aklımı sikmek istiyordum. İşle ilgili sıkıntılar yetmiyormuş gibi bir de manyaklarla uğraşıyordum. "Gerçekten mükemmel. Buraya geleli bir hafta oldu ama her türlü saçmalık benim başıma geliyor." "Tur rehberi konusunda sana pek katılmıyorum yalnız. Orada kızın pek suçu yokmuş gibi geldi bana." Jimin, rahat bir ifadeyle konuştuğunda göz devirdim. "Hareketleri saygısız geldi. Ortaklardan biri ile resmen flört etti. Asla tahammülüm yoktur iyi bilirsin." "Kız belki de sadece sohbet ediyordu?" Bıkkın bir nefes verip ayağa kalktım ve arkamdaki cama döndüm. "Bariz flört ediyordu. İş yapmaya geldiği yerde yapılacak bir hareket değil." "Güzel miydi bari?" Ellerimi cebime koyup kafamı belli belirsiz salladım. Fakat belirsizliğe hiç gerek yoktu çünkü kız gerçekten güzeldi. Güzeldi ama tam bir manyaktı. Bu durumda güzelliğinin pek kıymeti kalmıyordu. Asi kadınlardan nefret ediyordum. Daha doğrusu ben ilkelerime ters düşen hareketler yapan herkesten nefret ediyordum. "Bugün yine otele gidecek misin?" Omuzumun üzerinden Jimin'e baktığımda kafasını anında iki yana salladı. "Asla gitmem. Kadın resmen beni kolumdan tutup kapının önüne koydu. Parayla çözülecek gibi değil. Satmayacak." Derin bir nefes alıp önüme döndüm ve marinayı izlemeye devam ettim. O oteli almamız gerekiyordu. Bölgedeki her yer bizimdi tabi orası hariç. Orayı da alıp tesise eklememiz gerekiyordu aksi halde proje tam olmayacaktı. Ayrıca lüks otellerin arasında kalan bir butik otel bölgenin değerini düşürüyordu. Orayı ya alacaktım ya alacaktım başka şansım yoktu. "Sen mi gitsen acaba?" Bedenimi Jimin'e dönüp alayla güldüm. "Ben? Arsa almak için görüşmeye mi gideceğim? Bu şirkette neden bu kadar insan çalışıyor o zaman?" "Ego kasma." Göz devirip oturduğu yerden kalktı. "Ciddiyeti anlar belki diye ne bileyim. Hem sen belki ikna edersin?" "Ne inatçıymış arkadaş." Homurdanarak konuşup odanın çıkışına ilerledim. Kadın anladığım kadarıyla manyaktı. Otelin değerinin üç katı fiyat teklif etmiştim ama yine de kabul etmiyordu. İşi inada bindirmişti anladığım kadarıyla. Ya da daha fazla para almak için naz yapıyordu. Fakat o arsaya zaten değerinin çok fazlasında para teklif etmiştim, fazlası imkansızdı. "Ya aslında var ya kız çok güzel." Jimin, hızlı adımlarla peşimden gelirken adımlarımı durdurup ona baktım. "Yani kızı ikna etmek için cazibeni kullansan?" "Neden sen yapmadın?" Alayla gülüp yürümeye devam ettiğimde hemen yanımda yürüyordu. "Beni çok beğenmedi herhalde ya da ters bir zamanına denk geldim bilmiyorum ama sen yaparsın kesin. Hem güzel de yani takılırsın biraz." Jimin'in söylediklerini düşünürken otelden çoktan çıkmış ve otoparka gelmiştim. Aslında kıza bir iki iltifat etsem yemek falan derken kafalamak mümkündü ama iş ahlakına uymuyordu. Benim için iş bambaşka bir yerdeydi ve ilkeler vardı. Özel hayatım ne kadar rahat isem iş hayatımda bir o kadar dsiplinliydim. Yine de düşününce o oteli almaktan başka şansım yokmuş gibi görünüyordu ve her yolu deneyebilirdim. "Ne diyorsun?" Jimin, merakla bana bakarken arabanın kapısını açtım. "Bilmiyorum. Önce bizi marinada bekleyen hatunların gönlünü yapalım. Sonra bakarız." Jimin, gülümseyerek beni onayladığında arabaya binip otelden uzaklaştık. Dün geceki böcek vakasından sonra yat ilaçlanmıştı ve bu gecelik partimizi Jimin'in yeni yatında yapacaktık. Hem yatı kutlamış olurduk hem de güzel kadınları güzel ağırlamış olurduk. Vote 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD