Berlin...
Agit'in içini delip geçen, onu düşündüğünde beyninin kıvrımlarının yandığı kız. Babası dün Amy tarafından öldürülmüştü.
Genç adam ne bekliyordu bilmiyordu ama Berlin'in gözüne tek damla yaş düşmemişti. Gerçekten umursamıyor muydu yoksa güçlü durmaya mı çalışıyordu?
Bugün onu yani Lorenzo’yu kimsesizler mezarlığına gömecekti ve Mert, Agitten, genç kızın cenazesi için gelip gelmeyeceğini öğrenmesini istemişti.
Ne diyecekti?
"Senin babanı öldürdük şimdi de gömüyoruz katılmak ister misin?"
Agit uzun bir zamandır Berlin'in odasının kapısında bekliyordu.
Dün gece geldi aklına.
Berlin’in gece operasyonu yapılırken tüm gece pencerenin pervazında gözyaşı dökerek beklediğini biliyordu.
Lorenzo’yu arabasının bagajında kanlar içinde eve getirirken genç kız da hissetmiş gibi kapıyı açıp çıkmıştı dışarıya.
Onu depoya götürüp bağladıklarında da sesi çıkmamıştı ta ki Agit onun önüne gelene kadar.
Sonrası Agit için çok farklıydı.
Berlin’in nefes alamadığını anlayınca çok korkmuş ve istemsizce kızı sarsarak nefes alabileceğini düşünmüştü ama genç kız daha beter olunca bir saniye bile düşünmeden dudaklarını kızın dudaklarına yapıştırmıştı.
Aklına o anlar geldiğinde tüyleri diken diken oluyordu her seferinde.
Sonra ise Lorenzo’nun yanına gitmek için izin istemişti kendisinden genç kız. Agit ona hayır diyememiş ve götürmüştü babasının yanına.
Ama büyük bir pişmanlık duymuştu çünkü babası olacak pezevenk genç kızı utandırmış ve üzmüştü.
Bu yüzden Berlin orayı terk ettikten sonra iyice dövmüş hıncını biraz olsun çıkarmıştı.
O bu düşüncelerle boğuşurken genç kızın kapısı bir anda açılmış ve Berlin’le göz göze gelmişlerdi.
Agit, bir süre anlamsızca kızın dudaklarına baktı ve tek kelime edemedi. Berlin ise kendisinden son derece emin bir şekilde odasından dışarıya adımlamış ve Agit’le karşı karşıya gelmişti.
“Hayır, baba demeye bile utandığım o adamın cenazesine gitmeyeceğim Agit.” Dediğinde Agit şaşkınlıkla genç kızın kararlı gözlerine baktı.
Ne dese boş geleceği için kısaca kafasını sallamış ve gitmesi gerektiğini bilerek geriye adımlamıştı ama ayakları ona ihanet edercesine yavaş hareket ediyor hatta gitmek istemiyorlardı. Son kez kıza bakmak için döndüğünde Berlin onu durdurmuştu.
“Agit… Senden bir şey isteyebilir miyim?”
Agit hevesle durmuş olsa da bunu belli etmeden yine sadece kafa onayıyla beklemeye koyulmuştu.
Genç kız önce gözlerini kaçırdı ama sonra tekrar gözlerini gözlerine kavuşturdu. “Beni, annemin mezarına götürür müsün? Onu çok özledim.”
Genç adam duyduğu sözlerle içinin eriyip biteceğini hissetmişti sanki. Elinden gelse o an onun bu isteğini yerine getirmek için elinden geleni yapardı ama önce babasını gömmesi gerekiyordu bu yüzden sözüne net bir şekilde başladı.
“Şu an olmaz işim var ama öğleden sonra müsait olmaya çalışırım.”
Genç kız duyduğu cümleyle buruk bir şekilde gülümsedi.
“Teşekkür ederim… Bana nefes olduğun ve beni umursadığın için…
Bu sefer burukça gülümseme sırası Agit’e geçmişti. “Rica ederim. Başka bir şey yoksa?”
“Yok, Allah’a emanet ol.”
“Sen de.”
Agit arkasını dönüp giderken içindeki hissiyatlar boğazına oturmuş ağzını çölde susuz kalmış gibi kurutmuştu.
***
Arabasından indiğinde diğer adamlarda pikaptan indiler ve hemen arkada ki kazma kürekleri alıp en son da Lorenzo’yu çıkardılar.
Kefenlememişlerdi.
Normal de yakılması gerekiyordu Hristiyan olduğu için ama onlar gömeceklerdi. Agit rica etmişti Mertt’en, Berlin için.
Onun Müslüman oluşunun hatırına.
Bu yüzden şimdi kimsesizler mezarlığına gelmiş İtalya’nın ısınmaya başlayan havalarında bir ceset gömeceklerdi.
Adamlarına işi bitirmeleri için acele etmelerini söyledikten sonra. Etrafı kolaçan etti. Bir tane görevli vardı ama zaten o da parayla susturulmuştu.
Tehlike arz eden bir durum söz konusu değildi. Bir saatin sonunda Lorenzo pisliğinin cüssesine uyan bir mezar kazılmıştı. Üç kişi ancak kazabilmişti zaten. Saat çoktan öğleyi vurmuştu bile. Lorenzo’yu kaldırıp çukura yerleştirmelerine yardım ettikten sonra üstüne toprak atma görevini üstlendi genç adam.
İşleri bittiğinde Agit Arabasına atladığı gibi malikaneye gitmiş ve kısaca bir duş almıştı.
Hızlıca çıkıp Berlin’in odasının önüne geldi ve kapıyı tıklattı. Ama ne bir ses ne de bir hareketlilik olmamıştı.
Durumdan şüphelenen genç adam hızlıca kapının kolunu aşağı indirip içeriye dalmıştı ve gördüğü şeyle nefesi kesilmişti.
Berlin sırtı ona dönük şekilde yerde oturmuş namaz kılıyordu. Kaç yıldır namaz kılan birini görmüyordu acaba… Yıllar olmuştu sanki.
Annesini hatırladı, babasını…
Kurban Bayramı için sabahın beşinde kalkıp camiiye gitmelerini, onlar namaz kılarken arkadaşlarıyla camiiyi ayağa kaldıracak kadar çok eğlenmelerini…
Tuhaf işti doğrusu!
Kim derdi ki Diyarbakır’ın göbeğinden kopup İtalya’nın en ünlü mafyasının sol kolu olacağını! Ama olmuştu işte!
Buradaydı.
Ne yapacağını bilemeden daldığı odada beklemeye başladı genç kızın ibadetinin bitmesini. Kendisi kılsa namazı bu kadar zevk alabilir miydi bilmiyordu. Ama içi bir hoş olmuştu onu böyle tesettürle görünce.
Genç kız selam verdikten sonra gülümseyerek arkasını dönmüş ve gözlerini buluşturmuştu hemencecik.
“Hoş geldin.”
Agit, bu sefer konuşmayı başararak cevapladı genç kızı.
“Hoş buldum.”
“Ben hazırım.”
“Ben de. Çıkalım mı?”
“Olur.”
Bu kısa diyalogdan sonra önce Agit sonra Berlin odadan çıkıp salona ilerlediler. Genç adam her zamanki gibi üniformasıylaydı. Simsiyah kargo pantolon ve siyah tişört.
Ama genç kız her zamankinin aksine siyah şal yerine beyaz takmış ve upuzun beyaz çiçekli bir elbise giymişti. Her haliyle güzeldi ama bu kadar beyazlığın içinde yüzündeki solgunluk çok açığa çıkmış ve genç kızın zayıflığını iyice belli etmişti.
Agit’in arabasını getirdiklerinde arabaya binmişlerdi. Agit ilk iş emniyetini takması için genç kızı uyarmıştı.
Zarar görmesini istemiyordu.
Kız da hemen onu dinlemiş ve takmıştı. Agit arabayı çalıştırdıktan sonra Berlin’e döndü.
“Seni nereye götürmemi isitersin Berlin.”
Berlin, kısa bir an durup genç adama baktıktan sonra içine kaçmış bir sesle konuştu.
“Bizim evin bahçesine… Annem orada.”
Dediğinde genç adam şaşkınlığını gizlemeden ona bakmıştı.
Genç kız içi sıkılarak konuştu güç bela.
“Ben… Babam annemi vurduktan sonra onu taşıyıp arka bahçeye gömdüm.”
Agit, artık karşısındaki kıza ne diyeceğini bilemiyordu. Bu nasıl bir acıydı. Genç adam arabayı ilerletti ve bir süre sessizce beklediler. Duydukları tek şey yanlarından geçen arabaların sesiydi.
Ama genç adam kendisine engel olamadı daha fazla.
“Kaç yaşında yaptın sen bunu?”
“Dokuz… Dokuz yaşımda annemi temizlikçi bir adam ve bahçıvanla gecenin bir yarısı gömdük. Babam annemin ölüsünü çok aradı. Her yeri didik eti ama bir iz bulamadı çünkü kameraları kapatması için bir güvenlikten yardım istedim. Ve böylece annemin ölüsünü babamdan koruyabildim…"
"Dirisinin aksine.”
Berlin, cümlelerini bitirip camı açarken Agit’ten hiç beklemediği bir şey duydu.
“Aferin sana! İyi ki korumuşsun şimdi onu layık olduğu gibi bir yere götürebiliriz ve istediğin zaman onu ziyaret edebilirsin. Eğer Lorenzo onu alsaydı yerini bulamayacaktık!”
Genç kız gözleri dolmasına rağmen minnetle gülümsedi adama doğru ve tekrar hiçbir şey demeden yüzünü cama doğru döndü.
Ama içinin ne kadar ferahladığını kimse bilemezdi. Annesinin mezarına herkesin basıp geçmesi, babasının ayaklarının altında ezilmesi yıllarca genç kadını yakıp kavurmuştu.
Yanmış olan evlerine geldiklerinde Berlin hiçbir şeyi umursamadan sadece arka bahçeye doğru ilerlemiş ve çok küçük olan bir tepeceğin önünde durmuştu.
Çoğu insan onun bir mezar olabileceğine bile ihtimal vermezdi çünkü hiç belli olmuyordu üstelik her yer yeşilliklerle doluydu.
Genç kız yavaşça yere çöktü ve toprağa dokundu. Sonra geri dönüp Agit’e baktı.
Agit ne demek istediğini anlamış ve hemen telefonunu alıp adamlarına haber vermişti.
***
Üç saatin sonunda Berlin’in annesinin artık bir mezar taşı vardı. Ve hatırı sayılır bir kabristan ’da yatıyordu.
Berlin, tüm bu işler olurken göz yaşlarına hakim olamamıştı. Annesi eski yerinden çıkartılırken Agit onu alıp arabaya bindirmiş ve annesini öyle görmesine izin vermemek için elinden geleni yapmıştı.
Adamlar yanında getirdikleri kadınlarla birlikte merhumu onlara teslim etmişlerdi ve kadınlar onu kefenleyip tekrar adamlara teslim etmişlerdi.
Sonra da yeni yerine gömüp gitmişlerdi şimdi mezarın başında kızı annesi için dualar ediyor, göz yaşı döküyor ve onunla konuşuyordu.
Agit’te annesi için bir Fatiha okuyup ona destek olmuştu. Genç kız konuşmasını bitirdiğinde yavaşça yerinden kalmış ve Agit’e dönmüştü.
Agit, kızın bir şey söyleyeceğini anlayarak ona bakmış ve diyeceği şeyi beklemişti ama duyacağı şeye asla hazırlıklı değildi.
Berlin derin bir nefes aldıktan sonra Agit’le göz temasını kesmişti.
“Ben, daha doğrusu nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama ben, senin bana geleceğini hep biliyordum Agit.”
Genç adam kaşlarını çatarak genç kıza bakmıştı ama o hala aynı yere gökyüzüne bakmaya devam ediyordu.
“İnanır mısın bilmem ama bundan tam iki yıl önceden beri seni bekliyordum ben, her sabah, her akşam, her an…Beni o cehennemden kurtarmanı bekliyordum."
“Nasıl?”
Genç kız adamın sorusunu duymamıştı bile. O kadar farklı bir ruh halindeydi ki şu an.
“Benim annemin doğum günüydü, öleli 19 ay olmuştu. Çok kötüydüm ama İslam’la tanıştığım için umutluydum da. O günün sabahı Müslüman olmuştum. Benim için unutamayacağım bir zamandı."
"Neyse, sonra ben namaz kılmayı öğrendim, Kur’an okumayı öğrendim derken bir gece beni kurtarması için Allah’a yalvardım. Gözyaşlarım seccadeyi geçip halıyı sırılsıklam etmişti.”
Birkaç saniyelik bir susukunluktan sonra devam etti, hâlâ gözleri gökyüzünü dolaşıyordu.
“Sonra uyuyakalmışım, rüyamda bir adam gördüm. Sadece bana bakıyordu. Bense evim de zincire vurulmuştum. Adam hiçbir şey yapmadan öylece bekliyordu. Sonra uyandım, korkmuştum ama anlamsız gelmişti."
"O benim anlamsız dediğim rüyayı her gece görür oldum. Yavaş yavaş bana yaklaşıyordu, her gün biraz daha. Sonra bir gün tüm yüzünü gördüm."
"Çok yakışıklıydı ama gözlerindeki hüzün beni çok acıtıyordu. Zincirlerimden dolayı ona gidemiyordum da! Çok çaresizdim. Rüyam da bile...”
"Sonra bir gece pes ettim. Artık o adama bağırıp yardım istemiyordum, konuşmasını beklemiyordum, hepten umudum kesilmişti. Çok üzgündüm. Ve o gece babam beni dövmüştü, evden kaçmaya çalıştığım için…"
"İşte o gün… O adam benimle konuştu. Tek bir cümle söyledi bana ve ben o cümlenin hatırına bir yıl bekledim onu, inandım ona."
“Ne dedi biliyor musun? Sen, sakın korkma Berlin, ben senin için geleceğim!”
Genç kız cümlelerini bitirdikten sonra kafasını çevirdi Agit’e doğru.
Genç adam hala çattığı kaşlarla ona bakıyordu, gülümsedi kız.
“O sendin Agit. Bana teselli veren, ümit veren Allah’ın benim için seçtiği o kul sendin…”
Agit’in kaşları önce şaşkınlıkla havaya kalkmıştı. Sonra gözleri büyümüş ve ağzı açılmıştı.
Anlaşılan o adamın o olabileceğini düşünmemişti.
Genç kız onun bu şaşkınlığından yararlanıp bir cümle daha kurdu korkusuzca.
“Benim bahtsız annemi bir yuvaya kavuşturdun, benim de sana kavuşmama izin verir misin?”