bc

BERLİN'İN KALBİNDE (MAFYA SERİSİ2)

book_age12+
18
FOLLOW
1K
READ
goodgirl
bxg
kicking
secrets
superpower
surrender
bodyguard
seductive
like
intro-logo
Blurb

GERÇEĞİN VEBASI ADLI KİTABIN YAN KARAKTERLERİ OLAN AGİT VE BERLİN'İN TUHAF AMA BİR O KADAR YÜREK ISITAN HİKAYESİ SİZLERİ BEKLİYOR.

"BERLİN... BENİM ADIM BERLİN!" DEDİ GENÇ KIZ KAPININ ARDINDAN, ADAMIN DUYMAYACAĞINI DÜŞÜNEREK.

ANCAK ADAMIN ONUN FISILTISINI DUYDUĞUNDAN HABERSİZDİ..

chap-preview
Free preview
BERLİN
AGİT'TEN Gece kadar karanlık BMW'nin içi, güneşin kavuran ışıklarıyla iyice cehenneme dönmüştü. İşin ilginç tarafı Agit, deli gibi terlemesine rağmen araçtan çıkmıyor ve kara kara düşünmeye devam ediyordu çaresizce. Laila, Danilo, ses dinleme cihazı... Tüm bunlar sadece Neslihan İtalya'ya indiği dakikadan itibaren iki saat içinde gerçekleşmiş ve bitmişti. Laila'yı kaçıranların Lorenzo Benri'ye ait araçları kullandığını ona söyleyen Amy'di. Bu yüzden şu an Mert ve ailesine ait kasabada yaşayan adamları ve ustalıkla sakladıkları silahları toplayıp Baron Lorenzo'nun mekanını, tabiri caizse inini basmak için o alev gibi arabanın içinde tek başına oturup plan yapıyordu işte. Planlarını Mert hariç hep kendisi planlar, adamlar sadece itaat etmekle yükümlü olurlardı, Agit kimseye güvenmezdi, hayatta ilk öğrendiği ve asla unutmasına izin verilmeyen bir kuraldı güvenmemek. Yıllar önce onu kandırarak kaçıran amcasıyla başlamıştı bu travma... Beş karışlık tarla için amcası onu küçücük bir dondurmayla kandırmış ve haftalarca ailesini görmesine izin vermemişti ve o zamanlar sadece dört yaşındaydı Agit. Ama onu üzen kaçırılmış olmak değildi. Açlıktan "anne" diye ağlayan çocuğa önüne gelen herkesin şiddet uygulaması ve ona bir paçavra gibi davranmalarıydı. Agit hepsini, her şeyi o kadar net hatırlıyordu ki! Amcasının babasına ettiği küfürleri, annesine ettiği hakaretleri... Agit nasıl unutabilirdi ki? Unutmamıştı işte! Günler haftalara karışıyordu ve Agit o zamanlar ailesi hemen onu gelip almadıkları için bir ara onlara nefret duysa da hissettiği özlem ağır basmış ve her gece dualar eşliğinde uyuyakalmıştı bir köşede. Babası ve annesi el mecbur geçimlerini sağladıkları araziyi amcasına vermiş ve Agit'i ancak o şekilde alabilmişlerdi, Agit annesine ilk sarıldığı andan itibaren günlerce hasta yatmış ve ateşler içinde inleyerek can çekişmişti. Küçük bedeni kaldıramamıştı o yaşta ana baba hasretini. Derin bir nefes aldı Agit, geçmişini hatırlamayı ve kendine acı çektirmeyi bırakması gerekiyordu. Şimdilik. Arabanın camı tıklatılınca irkildiğini belli etmeden düğmeye hafifçe dokunmuştu, pencere hızlı ve sessiz bir şekilde indiğinde karşında ona telaşla bakan genç genç çocuğa çevirdi başını. Alex'e soru sorar gibi baktığında çocuk konuşmaya başlamıştı hızlı nefesler eşliğinde; "Fratello, tutti sono pronti, ti aspettiamo! (Abi herkes hazır seni bekliyoruz.) Agit olumluca başını sallamış ve genç adama bakmadan aracını çalıştırmış bu sırada da emrini söylemişti . "Bellissimo. Lascia che i 4 veicoli procedano verso il luogo che ti ho mandato. Lascia che due persone siano i tiratori. Lascia che siano gli altri a trovare un modo per entrare. Se c'è un problema, spara a tutti." (Güzel. 4 araç sana gönderdiğim yere doğru ilerlesin. İki kişi atıcı olsun. Başkalarının içeri girmenin bir yolunu bulmasına izin verin. Sorun varsa herkesi vurun.) Alex, çevik bir şekilde onu onaylamış ve geldiği gibi gitmişti. Laila'yı kurtarmak zorundaydılar. O kız, Agit'e abisinin emanetiydi. Mattias'ın kıymetli kardeşi; Laila. Koca yürekli Mattias'ın. Laila. Zenci diye tabir edilen siyahi bir kadındı ama fiziği, güzelliği dillere destandı ve zekâsına diyecek yoktu. Ama bu akıllı kızın tek hatası Agit gibi bir adama karşılığı olmayan bir aşkla bağlı olmasıydı. Agit o geceyi hatırlamasıyla gözlerini yumup kafasını sıcaktan dolayı yanan direksiyona yerleştirdi umursamadan. Laila abisini kaybedeli üç sene oluyordu ve Mattias ölmeden önce Agit ve Mert'e emanet etmişti kardeşini. O zamanlar Mert'in başka dertleri olduğu için Laila ile ilgilenme görevini Agit üstlenmek zorunda kalmıştı, bu ilk başlarda onun da hoşuna gidiyordu. Hayatında hiçbir kadınla birlikte olmamıştı Agit, ne fîziken ne de ruhen bir kadına bağlılık duymamıştı ve ihtiyaç da duymuyordu. Ama o zamanlar Laila'nın tatlılığı ve masumluğu onun kafasını dağıtıyor ve gerçekten eğleniyordu. Yine de ona karşı herhangi bir şey hissetmekten uzaktı genç adam bu yüzden kıza umut vermemek adına onunla belirli sürelerde konuşup sonra kendisini geri çekiyordu ama bu Laila'yı yıldırmamış ve genç kadın yirmi beşine girdiği gün Agit'e olan aşkını onu öperek herkesin içinde ilan etmişti. Agit bu duruma çok sinirlenmiş ama onu kırmamak için sadece bir cümle kurmuş sonrasında bir yıl boyunca Türkiye' deki işlerle ilgilenmişti. "Ben, sana karşı hiçbir zaman bir şeyler hissetmedim Laila. Beni bu duruma soktuğun için seni asla affetmeyeceğim." Agit' in ilk öpücüğünü çalan Laila günlerce grev yapmıştı o gittikten sonra; yememiş, içmemiş ve uyumamıştı. Sırf Agit ona geri gelsin diye elinden geleni yapmış hatta intihara kadar ilerletmişti işi ancak Agit dediğim dedik bir adamdı bu yüzden bir kere bile gitmeyi düşünmemişti kızın yanına. Bir yılın sonunda Mert, onu mecburi olarak İtalya'ya çağırmıştı. Agit, İtalya da Laila'dan ustaca kaçabilmişti ancak Leo'nun Neslihan'ı getireceği gün mecburen aynı uçağa hatta aynı eve hapsolmuştu. Laila, onunla konuşmak için elinden geleni yapmış ama Agit buna izin vermemişti. Laila'nın pişman olduğu ve özür dileyeceği her halinden belliydi ancak Agit özür bile dilemesini istemiyordu ondan. Şimdi ise kaçırılmış olan kıza karşı ne hissettiğini bilmiyordu. Mattias' a verdiği söz onun elini kolunu bağlıyordu. Gerçi Mattias olmasa bile yılardır birlikte çalıştığı sadık arkadaşlarından biriydi Laila. Bu yüzden onu o piç kurusu Lorenzo'ya yem edecek değildi. Direksiyondan kafasını kaldırmak zorunda bırakan şey telefonun tanıdık sesiydi. Çağrıyı yanıtladı. Su gibi konuştuğu İtalyan aksanıyla sordu. "Evet?" "Efendim! Lorenzo mekânında ancak Laila' yı indirmediler araçtan. Ya da farklı bir şeyler var." Gözlerini yumup boştaki sol elinin uzun parmaklarıyla burnunun kemerini sıktı sertçe. Sakin kalmaya zorladı kendisini. "Tamam siz aracı takip etmeyi bırakmayın. Ben geliyorum mekâna." Bir şey olursa ara!" "Evet! Efendim." Telefonun kapanmasını beklemeden sağ koltuğa fırlatırcasına attı ve canavar arabasını çalıştırdı hızlıca. Yarım saatin sonunda Lorenzo'nun boktan beter kumarhanesine daha doğrusu lağım çukuruna ulaşmıştı bile. Belinde bulunan airsoft tabancanın susturucusu, göğsündeki cepteydi. Hazır olduğunu hissettiğinde araçtan indi ve önündeki siyasi parti bürosuna baktı. Evet, siyasi parti bürosuydu, Lorenzo eli kolu uzun bir adamdı. Hatta İtalya'nın İçişleri Bakanı'nın bile fişini çekebilecek kadar... İşte bu yüzden siyasi parti işlerinin yürütüldüğü düşünülen büronun mahzeninde ülkenin en büyük yasadışı faaliyetleri yürütülmekteydi. Alkolden kumara, uyuşturucudan fuhuşa, silah kaçakçılığından insan ticaretine kadar her halt vardı bu adamda. Üstelik bu pis işleri sadece İtalya'yla sınırlı değildi hem ülke de hem de yurt dışında birçok ini vardı bu pisliğin. Türkiye de bile... Onun mekânlarına "in" denilmesinin bir sebebi de ayıya benzemesiydi, diğer tüm İtalyan mafyaları ve baronlarının olduğu gibi ama bu adamı diğerlerinden ayıran şey "Lotta con l'orso" denilen ayı dövüşleri ile olan ünüydü. Dünyanın her yerinden kaçak olarak getirdiği ayılardan bir koleksiyon yapmıştı ve onları yüksek miktarda bahisle oynatıyordu. Sakatlanan ayıları anında öldürüyor ve en değerli misafirlerine ölen ayının postunu hediye olarak yolluyordu. Mert'in bu pis adamlarla işi yoktu, dört sene öncesine kadar, ama bulaşmıştı işte. Bazıları intikam derdi buna bazıları yoldan çıkmak bazıları aptallık derdi bazıları parayı katlamak... Kim ne derse desin bu leş çarkın içinde onlarda hamster'a dönüşmüşlerdi. Mert git gide değişiyordu, eskisi gibi değildi daha sabırsız daha zalim daha bencildi. Tıpkı o adamlar gibi insanları dövüştürüyor, birilerini öldürüyor hatta bazen kumarlar oynuyordu, saatlerce içip sızıp kalıyordu. Bir tek kadın konusunda farklıydı. Bir kere bile bir kadınla yan yana görülmemiş bir kişiye elini sürmemişti ama bunun sebebi bilinmiyordu. En çok nefret ettiği adamlarla oturup sohbet ediyordu. Kendisine bir ordu oluşturuyordu kasabadaki insanlardan. Agit onu anlayamıyordu. Bir sene de neler olmuştu? Neden bu kadar değişmişti bu adam? Agit bir tek kendini suçluyordu, sırf Laila’dan uzak durmak için kardeşini bok çukurunda terk etmiş gitmişti. Onun yaşadığı şeyleri o an umursamadığı için Mert'le arasına soğuk girmişti. Ama artık buradaydı kardeşini çekip çıkaracaktı her şeyin içinden. Vücudunu gererek kırık beyaz yapıya baktı, bu devasa yapının kolonları bile "Ben yıkılmam!" diye bağırıyordu resmen. Dışarıda bulunan korumalar ona engel olmak şöyle dursun yüzüne dahi bakmamışlardı bu demek oluyordu ki onun geleceğini önceden biliyorlardı. Böyle olması daha da kötüydü ama yapabileceği tek şey yürümekti. İçeri de bir sürü takım elbiseli adam oradan oraya koşturuyor, ellerindeki renk renk dosyalarla birbirlerine bir şeyler danışıyorlardı. Agit vakit kaybetmeden yolunu ezbere bildiği yangın merdivenin yan tarafında bulunan kapıya doğru ilerledi, şifreyi girdiğinde ahşap kapı yavaş hareketlerle açılmıştı önünde. Evet burası "in'e" girebilmek için yapılan gizli girişti. Nasıl yapıldığını bilmiyordu ama yapan kişiye duyduğu hayranlığı gizleyemezdi. Mükemmel bir fikirdi. Şifreyi girmeden kapıyı açtığınızda normal bir ofis karşılıyordu sizi ancak şifreyi girdiğinizde önünüzde yüz yirmi altı adımlık bir merdiven vardı. Merdivenleri bir bir inerken duvarlarda buraya ilk kez geldiği zamanlarda da olan resimlere takılmıştı gözleri. Her yerde ayı figürleri ve fotoğrafları vardı. Agit buraları hızlıca es geçti ve demirden kapının önünde beklemeye başladı, herhangi bir şey yapmasına gerek yoktu çünkü kapı yalnızca içerden açılabiliyordu. Bir dakikanın sonunda kapının diğer tarafından gelen klik sesiyle birlikte olduğu yerde dikleşerek beklemeye başladı. İçerden çıkan siyah takım giymiş adam onu küçümseyerek süzmüş sonrasında kaba sesiyle İtalyanca konuşmuştu; "Patron seni ofisinde bekliyor." Bu lafın üstüne Agit "Nerede? " demişti. Adam kafasıyla sağ tarafı işaret etmiş ve " Orada asansör var -5'e bas ve bekle!" diye emir vermiş ve kapıyı Agit'in yüzüne kapatmıştı. Agit sessizce ettiği küfürler eşliğinde önüne uzanan karanlığa doğru adımlar atmış ama karanlık dışında bir şey göremeyen gözleri onu daha da sabırsızlaştırmıştı. Telefonunun ışığını yakıp ilerlemeye devam ettikten sonra karanlığın içinde beliren küçük kırmızı ışığı görünce oraya doğru dikkatli bir şekilde ilerlemiş ve kırmızı noktanın etrafında parmaklarını dolaştırmıştı. Bulduğu düğme benzeri şeye bastığında kırmızı ekranda 0'ı görmüştü birkaç saniye sonra karanlığın ortasında bir kapı açılmıştı bunun asansör olduğunu anlaması kısa sürmüş ve düşünmeden içine girmişti bile. Direkt olarak -5 e basmış ve kapı hızla kapanmıştı, asansör aşağı doğru inip tekrar açıldığında Agit karşısında gördüğü manzarayla ağzından istemsizce bir küfür savurdu. Her yerde çıplak kadınlar vardı. Tamamen çıplak olan bu kadınların hepsi de halinden memnun bir şekilde şuh kahkahalar atıyorlardı. Bu görüntü midesini bulandırırken gözlerini yere indirmek zorunda kalmıştı. İçeriye adımladığında burun deliklerine dolan uyuşturucu ve ağır alkol başını ağrıtmıştı anında. Ama çaktırmayarak içeri girmiş ve kadınlar birden üstüne üşüşmüşler orasına burasına dokunup genç adamı iyiden iyiye rahatsız etmişlerdi. Agit her birinin elini sertçe ittikten sonra simsiyah duvarlarla kaplı odanın tam ortasında durdu. Geniş olmasına rağmen çok basık olan bu odada fazla zaman harcamak istemiyordu. Etrafına hızlıca göz attıktan sonra gördükleri onu şaşırtmamıştı. Karanlık odanın her yerinde striptizci direkleri vardı, yine siyah renkte on adet kolon ve her birinde çıplak kadın motifleri vardı. Karşısına baktığında ceviz ağacından yapılma, verniklenmiş ve oldukça parlak olan bir masa bulunuyordu, bu masa dikdörtgen şeklinde ve kocaman duvarın yarısından fazlasını kaplıyordu. Siyah duvarın üzerinde Lorenzo'nun geçmişten bugüne kadar fotoğrafları bulunuyordu, tek sıkıntı fotoğraf çektiği herkesin şu an ölü olmasıydı. Ve onu mahveden şey Mert'in de onunla bir fotoğrafının olması ve en üstte bulunmasıydı. Masanın arka tarafında deriden yapılma büyük bir koltuk bulunuyordu ama koltuğun sırtı ona dönüktü. Agit gözlerini bir kez açıp kapatmış ve tekrar açmasıyla " Lorenzo!" demesi bir olmuştu. Sesi odadaki çıplak kızların inleme sesleri çıkarmasına sebep olunca kendisinden tiksinse de beklemeye devam etmişti. Birkaç dakikalık sessizlikten sonra Lorenzo sonunda tek kişilik koltuğunu ağır bir şekilde döndürmüş ve bayık gözlerle ona bakmıştı. Bir şeyler çektiği belli olan bu keş, karşısındaki ellisine merdiven dayamış olan bunaktı. Bu yüzden yüzü gözü bir tuhaf olmuş ve gözünü bile açamaz hale gelmişti. .Ama yüzündeki gevşek sırıtış hala yerli yerinde duruyor ve Agit'i sinirlendirmeye yetiyordu. Ağzını yayarak konuşması ise tam bir imtihandı. "Bakın kim gelmiş benim küçük sürtüklerim(?)" diye bağırmasıyla genç kadınlar çığlıklar eşliğinde kahkahalar atmışlardı. Yaşlı bunak bir anda ciddileşerek konuşmuştu "Ne istiyorsun küçük beyin? Patronun neden gelmiyor? Yoksa korkuyor mu? " "Onun için o kadar önemli değilsin baron bozuntusu!" demesiyle yaşlı adam takma dişlerini gıcırdatmış ve kırışık ve buruş buruş olan yüzünü biraz daha beter hale getirmişti. "Demek öyle? Peki o zaman madem önemli değil, kızı öldürebilirim ha? Ne dersin?" Diye bağırması odaya derin bir sessizlik çökmesine sebep olmuştu. Tam o sırada kadınların arasından biri tiz bir sesle ayaklarını yere vura vura gelmiş ve baronun kucağına oturup sakallarıyla oynamaya başlamıştı. Lorenzo kadını zerre umursamadan gözünü Agit'e dikmiş ve tekrar konuşmaya başlamıştı. "Kızı istiyorsanız buna değecek bir şey vermelisiniz, boşuna kaçırmadım onu öyle değil mi Kürt? Agit son kullandığı kelimeyle hırlayarak öne doğru bir adım attığında az önce birbirleriyle şakalaşan bütün kızlar nerelerinden çıkardıkları belli olmayan silahlarla, çakılarla ve bıçaklarla Agit'in etrafını sarmışlardı Agit bu duruma çok şaşırsa da elinden geldiğince mimiklerini sabit tutmuş ve karşısındaki piçe bakmıştı ama o yaşlı bunak bir pisliğe yakışır şekilde gülmüş ve kırmızı, çökük gözlerini kısarak ona odaklanmıştı. "Sakin olun bebeklerim!" Demesiyle tüm kızlar eski hallerine geri dönmüş ve gülmeye devam etmişlerdi . Agit sabırlı olmak zorunda olduğunu bilerek sordu: " Ne istiyorsun?" "Mert'in ölü bedenini!" Bu cümle Agit'in tüylerini diken diken ederken elinde olmadan bağırmıştı "Seni şerefsiz!" Lorenzo kahkaha atarak "Şaka yapıyorum canım! Kızma! Eğer o siyahi fıstığı canlı almak istiyorsanız Mert denen herif bana on milyon dolar verecek. Tabi bu kız o kadar eder mi bilmem? Ne de olsa Mattias artık gebermiş bir moron öyle değil mi? "Oruspu çocuğu!" "Efendim Kürt dölü?" Agit'in tek yapabildiği yumruklarını sıkmak olmuştu. Yaşlı adama onu öldürmek ister gibi bakarken karşıdaki piçten bir nida yükseldi. "Kızlar! Yolu gösterin şuna!" demiş ve kucağında ona aptalca sürtünüp duran kadını saçlarını yolarcasına çekip boynunu yalamaya başlamıştı. Agit gerginlikle odadan çıkarken sinirden deliriyordu. Asansöre ilerlerken bedeni zangır zangır titriyordu. Hızla 0'a basıp kapı kapandığında aklına gelen şeyle tekrar düğmelere baktı ve bir kez bile düşünmeden -4 e bastı. Bu piçin canını sıkmadan gitmeyecekti buradan. Asansör durur durmaz silahını belinden çıkarıp göğsündeki susturucuyu da hızla silaha takmıştı. Bu kat diğerleri gibi karanlık değildi aksine ev gibi döşenmişti ve bir sürü kapısı bulunuyordu. Bu beyaz kapıların hepsine girip illaki bir haltlar öğrenecekti sağ eliyle silahını tutarken sol eliyle soldaki ilk kapıdan başladı ama kilitliydi bu sefer bir kaç adım ötedeki sağ kapıya gitti ama o da kilitliydi yine de devam etti. Bu katta toplam 6 oda vardı; 3 sağ ve 3 solda. Agit sağdaki son kapıya ilerledi büyük ihtimal bu kapıda kilitliydi ama yine de kapının kolunu tutup sessizce aşağı indirdi, kapı açılmadı omuzlarını düşürerek elini çekti ve arkasını döndü tam o sırada kapı gıcırdayarak çok az bir şekilde aralandı. ve Agit hızla arkasını dönüp silahını doğrulttu. Kimse yoktu ama kapı açılmıştı, kilitli olmadığını anladığında temkinli bir şekilde kapıyı iteklemiş ve içeriye doğru ilerlemişti. Bir, iki, üç, dört. Dördüncü adımda odanın içini dolduran loş ışıkla beraber gözlerinin önüne bir yatak serildi. Evet bir yatak, odanın ortasında çift kişilik bir yatak ve içinde de gencecik bir kız vardı. Takriben yirmilerinde gösteren bu genç kız derin bir uykuda olduğunu belirtircesine hafif nefesler eşliğine huzurla uyuyordu. Agit nutku tutulmuş bir biçimde kıza bakarken olduğu yerde donmuş ve siyah saçlı, buğday tenli kıza şaşkınlıkla bakmıştı. Bu kız neden burada uyuyordu? Kimdi? Acaba Lorenzo piçinin sürtüklerinden birisi miydi? Gözüne çarpan şeyle bedeni elektro şok verilmiş gibi irkildi; ahşap komodinin üstünde kızın yanı başında bir resim vardı Lorenzo ve uyuyan kıza çok benzeyen otuzlarında bir kadın ve kızın bir iki sene önceki hali. Agit Lorenzo'nun kızı olduğunu öğrenmenin şokunu atlatamadan mırıldanma sesini duymasıyla kıza çevrilen gözlerini masmavi gözler karşılamıştı. Oysa Agit yüzme bilmezdi ama bu küçük kızın gözlerinin içinde yüzüyordu şimdi. Genç kızın çığlık atmasını veya bir şeyler demesini bekledi. Kız onu gördüğünde gözleri parlamış ve dudakları gerilerek yanaklarında iki küçük çukur oluşturmuştu. Agit dilini yutmuş gibi kıza bakarken kız sanki hep Agit'i bekliyormuş gibi gülümsemişti ama sonra eli saçlarına gitmiş ve aniden yataktan doğrulmuştu bu hareketi yüzünden Agit iki adım geriye gitmiş ve hemen silahını kıza doğrultmuştu ama kız onu umursamayıp korkmak yerine yatakta bir şeyi aramaya devam etmiş ve bulduğu şeyle gülümseyip Agit'e bakmıştı. Elinde tuttuğu şey... Bu bir yazmaydı. Genç kız o yazmayı alıp başına örttüğünde Agit neredeyse şaşkınlıktan tetiği çekilmiş silahı sıkacaktı, son anda elini indirmiş ve gizleyemediği ifadesiyle kıza bakmıştı kızsa onun bu haline kıkırdamıştı. Evet bu kız az önce ona silah doğrultan adama kıkırdamıştı. Bu kız tesettürlü müydü yani? Lorenzo pisliğinin kızı Müslüman mıydı? Bir şok dalgası daha Agit'i sararken genç kız ağır hareketlerle üstünü düzeltmiş ve yatakta oturur bir şekle gelmişti şu an kızın görebildiği tek yeri yüzü olan genç adam karşısına baktığında kız ona o kadar yumuşak bakıyordu ki Agit hayatında ilk defa bir kadına sarılmak istedi annesinden sonra. Bu düşünce beynini yakarken kaşlarını çatmıştı genç adam. Neler oluyordu? "Merhaba..." bu kedi miyavlamasına benzeyen İtalyanca kelime Agit'in ensesindeki tüm tüyleri dikeltmiş ve onu uyarmıştı. Agit az önce "çıplak bedenler korosundan" çıkarken bile böyle hissetmezken cılız bir sesin onu bu kadar etkilemesine ayar olmuştu. "Merhaba?" Agit'in dikkatle soru sorar gibi yanıtı genç kızı daha da güldürmüş ve mavi gözlerinin kısılmasına sebep olmuştu bu da Agit'in okyanuslarda boğulması demekti. "Kimsin?" Sanki cevabını bilmesine rağmen öylesine, alelade sorduğu bir soru gibiydi bu. Agit sağ elindeki silahla komodindeki fotoğrafı işaret ederek gözlerini kızınkilerle buluşturdu ve çekinmeden yanıtladı sorusunu. "Babanın düşmanıyım!" Genç kızın siyah ve orta kalınlıktaki kaşları şaşkınlıkla kalkmıştı Agit onun korkmasını veya çığlık atmasını bekledi yine. Ama bu sefer de kız sol eliyle ağzını kapatıp kıkırdayınca genç adam kaşlarını çatmıştı. "Öyle mi? Ben de!" demesiyle genç adam irkilerek ona bakmıştı, genç kız dudaklarındaki küçük gülüşle yavaşça ayağa kalkmış ve Agit'in karşısında dikilmişti, ona ilgiyle bakan genç kızın gülüşü yavaşça silinmişti, Agit onun bu kadar dikkatli bakmasından rahatsız olmuş bir biçimde ayakta dikilirken ilk kez bir kızı süzmüştü; uzun siyah bir eteğin atında küçük bir çift ayak onu karşıladı önce. Sonrasında eteğin göbek kısmına gelince uzun kollu yine siyah bir badi vardı üstünde. Göğüsleri ne çok küçük ne çok büyüktü. Başına taktığı yazma omuzlarının iki yanından uzanıyordu, kızın yüzüne baktığında küçük sivri çenesinin üstünde dudakları karşıladı adamı. Alt dudağı üst dudağına göre daha dolgun olan genç kızın burnu yüzüyle orantılıydı, yanakları yoktu ama güldüğünde elmacık kemikleri ve gamzeleri belirginleşiyor yüzüne çok yakışıyordu. Kirpikleri ok gibi ve simsiyahtı tıpkı mercan gibi mavi incilerini saklıyorlardı genç kızın, boyu en fazla bir altmış olabilecek olan kız, boyuna göre biraz zayıftı . "Yüzün bana Yusuf Peygamberi hatırlatıyor. " Genç kızın dudaklarından dökülen cümle Agit için milat olmuştu. Hayatında bin bir çeşit iltifat alan genç adam hep bel altı oldukları için kendinden tiksinecek raddeye gelmişken bu iltifat onun kalbini rayından çıkmış bir hız treninin içinde gibi hissettirmişti. Agit ne diyeceğini bilemez bir şekilde genç kıza bakarken genç kız, minicik bir adım daha atmıştı ona doğru. Agit, burnuna dolan gül kokusuyla sarhoş olabileceğini anlamıştı, belki de çoktan sarhoş olmuştu bile. Genç kız derin bir nefes alınca onun da kokusunu içine çektiğini anlaması uzun sürmemişti. Ve çok geçmeden genç kız kafasını geriye atmış ve yine miyavlamıştı; " Güzel yüzlü, güzel gönüllü bir adama göre fazla pis kokuyorsun, babamın yanına mı gittin?" Genç adam, kıza şaşırmaktan gebermek üzereydi. Hiçbir şey diyemeden kıza alık alık bakmaya devam etti. "Babam bir kızı kaçırdı bu sabah, onun için mi geldin?" Demesiyle Agit bir anda transtan çıkmış ve hızla kafasını sallamıştı İtalyanca; "Evet nerede o?" Genç kız bir iki kere kirpiklerini kırpıştırmış ve etrafına bakınmıştı, komodini açıp içinden aldığı siyah kalemle Agit'e dönmüş ve tekrar gülümsemişti. "Elini verir misin?" Agit'in kalbi çok hızlı atıyordu, her şeyle dalga geçebilecek potansiyele sahip olan birisiyken, şimdi bir komutandan emir almış gibi sorgulamadan kıza uzattığı elini tutmasını bekledi ama genç kız onu şaşırtarak ona dokunmadan eline bir şeyler yazmaya başladı. Agit, gül kokusundan deli olacaktı bu kokunun kaynağına ulaşmak için ne yapmalıydı? Gözleri istemsizce kapanmış ve onu beklemeye koyulmuştu. Kız, işini bitirip kendisini geriye çektiğinde hızını kaybetmeden İtalyanca konuşmaya başladı. "Babam bu adresten bahsediyordu bu sabah, en fazla beş koruma olacak bu adreste eminim, çünkü bugün başka bir misafir geleceği için korumalara ihtiyacı var." Diye fısıldamasıyla Agit eline baktı, bu şehir dışında bir adresti. Tam neden ona yardım ettiğini soracakken dışarıdan gelen adım sesleri ikisini de germişti. Agit tam silahı kaldırmıştı ki genç kız silahın önüne geçip parmağını dudaklarına götürüp sus işareti yaparak genç adamı durdurdu. Sonrasında odasının kapısını kapatıp eteklerini tek elinde toplayıp fısıldadı. "Beni takip et lütfen, seni çıkaracağım!" Sonra Agit'in hiç dikkat etmediği odada bir kapı olduğunu fark etti. Bu onun için kötüydü çünkü bu kız tüm dikkatini dağıtmış ve iyi ir gözlemci olan adamı kör etmişti. Genç kız kapıyı açtığında uzun, küf kokulu ve tek bir insanın geçebileceği bir koridor çıkmıştı karşısına. Genç kız hiç vakit kaybetmeden koridora adımladığında hareket sensörlü lambalar sırayla yanmaya başlamışlardı. Beş dakikanın sonunda yine bir kapıyla karşılaştıklarında genç kız kapıyı açmış ve ara sokaklardan birisi onları karşılamıştı. Agit şaşkınlıkla etrafa bakarken genç kız gerilemiş ve Agit bir adım öne çıkmıştı. Agit ne diyeceğini bilemeden kıza baktığında genç kız dolu dolu gözlerle adamla göz göze gelmişti. Agit nefes alamadığını hissetmişti kızın ağladığını görünce. Ağzını açacakken yine kız lafını tıkamıştı. "Şimdilik bu kadar yardım edebilirim." Agit söyleyecek bir şey bulamadığı için hızlıca onaylamış ama yerinden kıpırdamamıştı, kaç dakika orada öylece bakıştıklarını bilmese de doyamıyordu bakmaya. Ara sokağın arkasından gelen sesle birlikte kendilerine gelen ikili son kez birbirlerine baktılar, Agit arkasını döndüğünde duyduğu şeyle yerine mıhlandı. "Agit..." bu ses genç kıza aitti ama ona adını söylememişti ki?! Dehşete düşmüş bir şekilde arkasını döndüğünde bir anda olmuştu her şey. Boynuna doğru uzanan genç kız tam şahdamarının üstüne bir öpücük kondurmuş ve ağlarken ona "Tekrar görüşünceye kadar kendine dikkat et!" deyip hızla kapıyı genç adamın yüzüne kapatmıştı. Adam, kasılan bedenini saniyeler sonra kapının pervazına gitmiş ve içine kaçan sesiyle kapıya fısıldamıştı; "Sen.. Peki ya senin adın ne küçük deniz kızı?" Bunu Türkçe dile getirmek zorunda kalmıştı. Genç kızın gittiğine emindi, gitmemiş olsa bile Türkçe bildiğini düşünmüyordu. Tam elini kapıdan çektiği sırada kapının ardından bir ses yükselmişti. Hem de Türkçe! "Berlin... Benim adım Berlin."

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

MİLYONER BEBEK

read
43.1K
bc

ARAF ~ KAYBOLUŞ

read
1.8K
bc

Kod adı :Buz

read
6.1K
bc

KARANLIK ATEŞ

read
24.6K
bc

DERİN ACI (+18)

read
28.4K
bc

Operasyon "Şafak Vakti"

read
3.2K
bc

Puma

read
222.2K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook