GİRİŞ
GİRİŞ-
Yalnız Kurttaki Ahenk'in nam-ı diğer Kızılın hikayesidir.

Üzerime giydiğim siyah görev tulumum üzerime yapışmış karanlık sokakta koşuyordum. Nefesim sessiz sokakta duvarlara çarpıp yankılanırken bir elimle kulağımdaki kulaklığa dokundum.
"Kurt ben Kızıl. Cevap ver." Diye bağırdım. Peşimdeki adamları nasıl atlatacağım günün sorusu iken arkama baktığımda bir ordu dolusu olduklarını yeni anlaşmıştım. Bunlar bu kadar hangi ara çoğalmışlardı ki? Lanet olsun.
"Kurt cevap ver. Lanet ya." Diye mırıldanıp koşmaya devam ettim. Durduğum anda çok kötü şeyler olacaktı.
Ciğerlerimdeki nefes azalırken rahat nefes alamadım. Bacağımda takılı olan silahımı çıkarıp elimde kalan son teçhizatımı kullanmaya başladım.
Ters bir şekilde koşarken indirdiğim adamların sayısı pekte azalmış gibi görünmüyordu. Peşimde ordu vardı!
Silahta mermi kalmadığında sinirle bağırdım ve koşmaya devam ettim. "Kurt cevap ver. Lanet olsun ya ne diye senin yaptığın kulaklığı taktım ben?" diye bağırıp bir şeyler bulmaya çalıştım. Ben koştukça onlar da peşimden koşacaktı. Zira ben bu kadar yorulmuşken onlar yorulduğuna dair işaret bile göstermiyorlardı.
Düşünmeliydim. Yapacağım tek hamle beni hayatta tutabilirdi ama almak için çırpındığım bir nefes için de ölebilirdim.
Koşmaya devam ederken sola saptım ve olabildiğince hızlı koşmaya başladım. Son kalan gücümle koşarken o anda hayata tekrar bağlandığımı hissettim. Kurtuluşum beni bulmuş, yaşayacaksın demişti.
Yağmurlu havada yere basışlarım pat pat ses çıkartırken kurtarıcım hemen karşımda belirdi. Açılan kapıdan dışarı çıkarken gümbür gümbür bir ses kulaklarımı sağır edercesine çalındı.
Karşımda gördüğüm başına hırkasını geçirmiş buz mavisi gözleri ile etrafına donuk bakan ve sportif takılan adamın kolundan tuttuğum gibi kulağına yapıştım ve fısıldadım.

"Beni şu adamlardan kurtaracak tek hamlede istediğin her şeyi yaparım." Diye fısıldayıp onların gelip gelmediğine bakındım. Adam kaşlarını çatıp bakarken gözlerimle 'hadi' dercesine işaret ettim. Çiseleyen yağmuru aldırmayıp başını kapattığı gri hırkasını çıkardı ve tek hamlede bana giydirdi.
Kırmızı saçlarımı tek seferde saklarken ıssız sokakta peşimdeki adamların sesleri yankılanmaya başladı. Panik dolu gözlerle karşımdaki adama bakarken yüzümü avuçladığı gibi beni öpmeye başladı. Şok olmuş bir şekilde yerimde kalsam da kurtuluşum olan hamleyi yok sayamazdım zira ya ölürdüm ya öldürülürdüm. Bundan dolayı kurtulacaksam bir adamı öpmek devede kulaktı benim için. En azından şu an için.
Soğuk dudaklar dudaklarımı bir girdap misali kendine çekerken adamın öpücüğünün etkisi altında kalıyordum. Lanet olsun Kızıl ne oluyor sana? Diye konuşan zihnimi es geçtim. Ölmek istiyorsam adama uymak zorundaydım. Ellerim benden izinsiz adamın yanaklarını avuçladığında yeni çıkan sakalları elimde tatlı bir dokunuş bıraktı.
Öte yandan peşimdeki adamlar bize dönüp bakmazken aynı ritimde koşmaya devam edip uzaklaşıp gittiler. Derin bir nefes alıp adamdan ayrıldığımda buz mavileri dolunaydaki eşsiz gecede heyecanla parlıyordu.
"Özür dilerim." Diye mırıldanıp burnuma eteri kapatıp ensemin arkasına vururken yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştum.
......