Ben, sıkıcı bir film gibiydim. Yada sıkıcı bir kitap. Hiç olay akışı olmayan, monoton hayatı olan bir kızdım. Genellikle insanlar beni sıkıcı bulurdu, bu yüzden hayatım boyunca hep yalnızdım. Dertlerim küçümsenirdi, bu yüzden kimseye derdimi anlatmazdım ve hep içime atardım. Geceleri yastığıma sarılarak ağlardım, babam sesimi duymasın diye yüzümü yatağa bastırırdım. Diğer gün ise hiç bir şey olmamış gibi gülerdim.
Her şey yolundaymış gibi.
Onca kalabalığın bir parçası gibi dursam dahi, yalnızdım.
Hayalet gibiydim, insanlar bana bakardı ama görmezdi. Şimdi ise bambaşka bir haldeydim. Değişik bir şekilde etrafım insanlar tarafından çevrelenmişti.
Sıkıcı olan hayatım, monotonluğunu kaybetmiş, yıllardır hayal ettiğim hayatı yaşamaya başlamıştı.
Oturduğum sandalyede gerginlikle hareket ettim ve derin bir nefes alarak, birbirine boğa gibi bakan Ceyhun ile Alaz'a baktım.
Bu boks maçı değildi, kafes dövüşüydü. İstersen öldür, yine de kimse durduramazdı. Bunu bildiğim için endişeliydim, endişemin en büyük sebebi birbirlerini öldürme ihtimalleriydi.
Ne Alaz, ne de Ceyhun bu tarafa dönüp bakmıştı. Ikisinin de bakışları birbirinden başkasını görmüyordu.
Bir adam kafesin içine girip ikisine bir şeyler dedikten sonra çıktı ve kilidi takarak üst kata çıktı. Üst katta bulunan dedi koltuklara oturan adama bakarken, bir yumruk sesi duyduğum an yerimde sıçrayarak önüme döndüm.
Ceyhun ilk yediği yumrukla geriye yalpaladı. Burnunda ki kanı eliyle silip, Alaz'ın yeniden atak yapmasına izin vermeden karın boşluğuna yumruk atmasıyla, öne doğru bükülen Alaz ile, dirseğini sırtına geçirdi. Alaz, Ceyhun'dan bir darbe daha yemeden, kafasını Ceyhun'un karnına dayayarak, eliyle de güç alıp kafesin parmaklıklarına itti.
"Hep böyle midir?" Diye sordum yanımda oturan Şebnem'e.
"Nasıldır?" Dedi anlayamadığım bir ses tonuyla. "Yani... Birbirlerini öldüreyecesine sürekli sürekli yumruklarlar mı?"
Şebnem'in gözlerinde bir hüzün gördüm. Yas tutuyordu, neyin yası olduğunu bilmiyorum, ama simsiyah gözleri hüzünle doluydu. Yavaşça yutkundu, "Aslında bu normali. Alaz'ın da, Ceyhun'un da ameliyata girdiğini biliyorum."
Gözlerim şaşkınlık içinde büyüdü. "Birbirlerinden bu kadar mı nefret ediyorlar?"
Yanımda oturan Toprak'ın sesini duydum. "Bu konulara hiç girme, girersen çıkamazsın." Dedi ve Şebnem'e uyarırcasına baktı. Daha çok tehdit gibiydi, tehditten çok yapma diyordu, söyleme.
Şebnem ile benim aramda Aktan'ın yüzünü görmem ile çığlık atıp kalbimi tuttum. Bu sırada gözüm kafese kaydı. Benim sesimi duyan Alaz ilk önce etrafa bakındı ve gözleri bana değdi. Gözleri ve ağzı şaşkınlıktan açılmışken, çenesine yediği yumrukla kendine geldi.
Gerçi bu kadar gürültünün içinde sesimi nasıl duyduğundan emin değildim. Insanlar hayvan gibi bağırıyor, tepiniyordu.
Aktan sırıtarak, "Çeneme yumruk attığında nasıl acıdığını anlamıştır pezevenk" deyince Toprak kafasına vurdu.
"Alaz pezevenk dediğini öğrendiğinde başka yerlerinde acımasın kardeşim." Dedi imalıca.
Aktan korkarak aramızdan çekildi ve Toprak'ın yanına oturdu. "Şaka yapmıştım kardeşim." Dedi "Vallahi."
Onlar aralarında atışırken Şebnem omzuma dokunarak ona dönmemi sağladı. "Aslında hiç böyle değillermiş. Eskiden çok iyi arkadaşlarmış ama ne olduysa bir gün mahallenin ortasında birbirlerine girmişler. Ardından durum gördüğünden hallice."
"Ne olmuş ki?"
"Bilmiyorum. Bize bile söyleyemediği bir şey... " dedikten sonra ayağa kalkarak "Lavaboya gidiyorum." Dedi.
Şebnem kırgın bir kızdı. O güçlü görüntüsünün ardında çok kırgın bir kız yatıyordu. Bunu gözlerinde ki matemden görmüştüm. Bir anda gitmesinin nedeni, aslında Alaz'ın onlara güvenip de bir şey anlatmamasıydı.
Gözüm tekrar kafese dönünce korkuyla ayağa kalktım. Ikisinin de gözü dönmüştü. "Birbirlerini öldürecekler!" Diye haykırdım. Toprak kolumdan tutarak sertçe sandalyeye oturttu.
"Saçmalama kızım! Dikkat çekiyorsun." Dedikten sonra etrafı kolaçan etti.
"Birbirlerini öldürmelerini mi izleyeceğiz?"
Omuz silkip "Onlar böyle istiyor." Deyince gözlerimi devirdim. "Çok saçma." Diye homurdandığım sırada, Şebnem'in sandalyeye oturduğunu gördüm.
"Sen saçmayı falan bırak da, Ceyhun ile ne işin var? Oh be! Vallahi içim rahatladı." Dediğinde kısaca olup biteni anlattım.
Şebnem kolumdan tutup beni iyice kendine çekti. "Bak, sana aramızda seçim yapmamızı isteyemem. Ama... " cümlenin devamını duyamadan, bir adamın "Yeter!" Diye bağırması ile dikkatimi o yöne verdim.
Kafesin kapısını kendi elleri ile kitleyen adamın bağırışı, Alaz ile Ceyhun'da bir etki uyandırmamış aksine daha sert savaşır olmuşlardı.
Alaz'ın yumruğu ile yere düşen Ceyhun ayağa kalkmadan, Alaz onun üstüne oturup ardı ardına daha yumruk atmaya başladı. Neredeyse on yumrukta sonra yüzü kandan görünmeyen Ceyhun ile kusmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Aniden, Ceyhun atağa geçip Alaz'ı altına aldı. Sert yumruklarının sesini duyarken artık daha fazla dayanamayarak hızla ayağa kalktım ve Şebnem'in az önce gittiği koridorda koşmaya başladım.
Büyük ihtimalle Aktan veya diğerleri fark etmemişti, çünkü kafese o kadar odaklanmış görünüyorlardı ki fark etmeleri imkansızdı.
Tuvaleti hala bulamadığımda bir duvara yaslanarak derin nefes aldım. Buraya başlı başına gelmem hataydı şimdi ise ceremesini çekiyordum.
Öyle kan falan tutmazdı, ama bu kadar görünce kendime hakim olamamıştım.
"Hey! İyi misin?" Omzuma dokunan bir elle kendime geldim ve kim olduğuna baktım. Dudaklarında kıpkırmızı bir ruj vardı, saçları aynı benim gibi kumraldı ve tahminen 40 yaşlarında bir kadındı.
"İyiyim teşekkürler, lavaboyu arıyordum." Dedim fısıltıyla. "Bu koridordan sonra sola dön, görürsün yabancı." Dedikten sonra omzuma iki kere vurup topuklu ayakkabıları üzerinde yürümeye başladı.
Yabancı demesinin üzerine ona bakarken, aniden arkasını döndü ve esrarengiz bir tonla, "Yabancı olduğunu bu kadar belli etme. O yabancı insanları sevmez. Dua et bugün iyi günümdeyim de seni ispiklemedim çocuk." Lafını bitirir bitirmez kahkaha attıktan sonra yoluna devam etti.
Arkasından bir süre anlamsızca baktım. Bu kadında kimdi? Ve ben nereye düşmüştüm.
Ceyhun bana boks maçından bahsetmişti. Kafes dönüşünden değil. Burası neresiydi? Bu kadında kimdi?
Başımı iki yana sallayıp kadının tarif ettiği yolu izledim.
Tuvaleti görür görmez kabinlerden birine girip kusmaya başladım. Yüzümü buruştururken, derin bir nefes aldım. Cidden şu an hiç iyi değildim. Böyle şeyler bana göre değildi.
Bir süre bekledikten sonra ayağa kalkıp sifonu çektim ve aynanın karşısına geçip ellerimi yıkadım. Ellerim ile lavabonun kenarlarını sıkıp bekledim, aynaya baktığımda solmuş yüzümü görmem ile yüzümü buruşturdum. Berbat haldeydim.
Yüzümü yıkarken "Sen istedin kızım." Diye homurdandım. "Aptal Elis."
Lavabodan çıkıp aynı yere dönerken, etraf oldukça sessizdi. Alana girdiğimde boş görmeyi beklemiyordum. Tabii koltuklarda oturmuş yüzlerine biz tutan Alaz ile Ceyhun'da beklediğim son şeydi.
Büyük ihtimalle benden sonra ayırmışlardı.
Ceyhun benim geldiğimi görmesiyle başına tuttuğu buzu kenara fırlattı ve üstüme yürümeye başladı. Dövecek gibi bakarken bir adım geriledim. "Sana ayrılmamanı söylemiştim." Dedi sinirle.
"Lavaboya gittim." Derken sakindim. "Altına sıçman gerekirdi, tuvalete gitmen değil." Diye homurdandı ve tekrardan sandalyeye oturup başına buz tutmaya devam etti. "Birileri görmedi değil mi?"
Bir an kadından bahsetmeyi düşünsem de vazgeçtim. Herhangi biriydi sonuçta değil mi?
"Hayır."
"İyi."
Yanına oturdum ve Alaz'a bakmaya başladım. O da bana bakıyordu ki gözlerimiz kesişti. Yüzünde kandan eser kalmamıştı, Ceyhun'un yüzü ise hala kan revar içindeydi. Büyük ihtimalle Şebnem halletmişti.
"Senin burada ne işin var?" Diye sordu.
"Ceyhun---"
"Bana o pezevenkin adını söyleme. Sana burada neden olduğunu sordum." Dedi. Aramızda sanki elektrik santralleri vardı, bana kızgındı. Oldukça kızgın.
Aktan gerginliği yok etmek istercesine, "Yüzü vatan kan ağlıyor ahaahahaha"
Sadece baktık. Mimiğimizin bile oynamadığını görünce bozulup "Aman siz ne anlarsınız" dedikten sonra Alaz'ın yanağını öptü. Alaz bir anda ayağa kalkınca, Aktan bunu bekliyormuş gibi hıza kaçtı. "Buraya gel senin gelmişini geçmişini ---" ardı ardına küfürler ederken Toprak'ın Şebnem'in kulaklarını kapattığını gördüm, bir anda kulağımda eller hissettiğimde yana döndüm. Ceyhun sırıtıyordu. Ellerini itip iki koltuk ileri oturdum. "Neyin tribi bu kızım?"
"Trip atmıyorum." Gözlerini devirdikten sonra ayağa kalktı ve beni de kaldırdı.
"Biz gidiyoruz gençler. Sizin sohbete doyum olmaz." Derken sesi alaycıydı.
Alaz, Aktan'ı hırpalamayı bırakıp bizim yanımıza geldi. "Nereye? Konuşacağımız önemli şeyler var. Elis'in burada ne bok yediği gibi. Senin amacın ne oğlum?" Dedi.
Gözlerimi kıstım. Elis'in burada ne bok yediği gibi derken neyden kastediyordu. Çünkü şu an burada istenilmeyen birisi olarak gururum kırılmıştı.
"Bilmem. Vardır bir bildiğim." Deyip omzuna silkti.
Yangına körükle gitme Ceyhun.
"Dayak az mı geldi?" Deyince, Ceyhun iyice sırıtarak "Sen benden dayak yemiş olmayasın?" Dedi. Alaz yayvanca gülüp konuşacaktı ki Şebnem araya girdi.
"Yeter! Artık şuradan çıkalım. Sonra konuşuruz."
"Arkadaşını dinle." Diyerek beni çekiştirmeye başladı. Bir anda diğer kolumdan çekilmem ile savruldum.
Birisinin göğsüne kafamın çarptı. "Elis bizimle. Sen siktir git."
Bu sesi tanıyordum. Oldukça yakından.
Alaz Özkan.
Diğer kolumdan çekilince bu sefer o tarafa savruldum. "Kız benimle geldi, benimle gidecek." Diyen Ceyhun'du.
İkisinin arasında durmuş kocaman gözlerle onlara bakarken bir ağlama sesi ile Aktan'a döndük.
Sahte gözyaşlarını silip karnını okşadı. "Alaz... Beni 10 aylık çocuğum ile terk ettiğin kadın bu muydu? Bu kadına mı aşıksın? En yakın düşmanın da mı ona aşık? Ah ne trajedi ama... Bundan 10 sezonluk dizi çıkar."
Hepimiz ona şaşkın şaşkın bakarken, bana burun kavurup "Eyşan" dedi. Ona, onu öldürmek ister gibi baktım. Sonra da kolumu iki aptalın elinden kurtarıp kollarımı birbirine kavuşturdum.
"Aktan." Dedi Şebnem ciddi bir tonlamayla. "Mal mısın?"
"Hepiniz susun. Gidiyoruz. Elis de bizimle geliyor."
Ceyhun karşı çıkacaktı ki kafa atmasıyla yere düştü. Ben çığlık atarken Alaz kolumdan tutarak götürmeye başladı. Gün yüzüne çıktığımız an kolumu kurtarıp "Sen ne yapıyorsun?!" Diye bağırdım.
"Ne yapıyormuşum?" Diye bağırmama karşılık verdi.
"Orada ne arıyormuşmuşum da yok bilmemneymiş! Sana ne? Ceyhun'dan ben istedim. Sana bir kaç defa yardım ettim diye bu kadar afra tafraya gerek yok!"
Sinirle dediğim şeylerle durgunlaştı. "Bu sana özel değil. Buraya giren bir daha çıkamıyor, o hatayı ben yaptım, başkasının yapmasını istemiyorum. Bu Ceyhun bile olsa istemiyorum." Derken gözleri birkaç kere Şebnem'e değdi.
"Zaten sizi kan revan içinde görmeye meraklı değilim." Diye homurdandım ve yüzümü buruşturdum.
"Ceyhun'la konuşma."
"Tek neden bu mu?" Başını iki yana salladı. "Emin ol, bu gördüklerin hiçbir şey."
"Tamam." Dedim pes eden sesimle. Gerçi Alaz ve diğerleri ile de görüşmeye meraklı değildim. Bundan bir hafta önce deli gibi görmek istediğim insanlardan biraz olsun uzaklaşmak istiyordum.
"Sana teklifim, bir piyaniste hala ihtiyacımız var. Gelmek istiyorsan gel, uzaklaşmak istiyorsan uzaklaş, gördüklerin için özür dilerim. Unutmanı sağlayamam ama bir süre kafanı dağıtabilirsin." Dedi fısıltıyla. Diğerleri duymasın diye mi kısık konuşuyordu yoksa, teklifini red edeceğimi düşündüğü için mi?
"Gidelim."
Hepsi motorlarına bindi, Alaz kaskını bana uzattı ve arkasını gösterdi.
Tek başıma dönemeyeceğimi bildiğim için kaskı alıp kafama taktım.
Evimin adresini söylerken bir sokak geride bırakmasını istemiştim. Dediğim yere geldiğimiz geldiğimiz motordan inip kaskı Alaz'a uzattım.
"Teşekkür ederim."
Kafasını önemli değil manasında salladı.
Gecenin karanlığı içinde yürürken Alaz'ın "Elis!" Duy seslendiğini duydum.
"Sana kelebek vadisi vaad ediyorum, tarla farelerine kapılma."