"Acılarım kaç gün sürecek Portuga ?
- 40 gün.
- 40 gün sonra geçecek mi?
- Hayır, alışacaksın."
Alışmak rahatlatmadı, alışmak zorunda kalmak hergün daha çok acıttı. Kimsenin duymadığı sesi duyurmak için çığlık atmadım bu sefer sustum sadece. Çünkü sükût kelimenin kalmadığı zamanlarda en büyük haykırıştı. Titreyen dizlerim yere yığılmak için çok hevesli olmasına rağmen, ona uymayarak yavaş adımlarla gittim yanına. Varlığına sevinemeden hâli derin bir acı olarak saplanmıştı yüreğime. Sararan yüzünü ellerimin arasına aldım.
"Aymira.."
turuncu saçlarını tozlar bile kirletememiş. Ihlamur kokunu küf kokusu bile bastıramamış. Sen buraya ait olmayacak kadar güzel olan kız.. Dünyanın karanlığı en çok ta seni kirletti. En çokta sana bulaştı. "Alinkuşum" geçmişten süzülen kelime artık gelecekte hayat bulmuştu. Açamadığı gözleriyle beni nasıl görmüştü anlamasamda, onun seni görmek için göze ihtiyacı yok ki diyen iç sesim bile titredi. Hâli ağlatamadı bile bizi. Ağlamak güç kazanmaktı çünkü. Bizim o gücü kazanıcak halimiz yoktu..
********
Zaman, onun dünyasında yavaş, bizim dünyamızda hızlı geçiyordu. Varlığına sevinemeden yokluğuyla imtihan olmak üzereydik.
"Çok güzel."
Aslı'nın hayran dolu sesi bile kulağıma çok uzaklardan geliyordu sanki. 24 saattir gözünü açmamış öylece uyuyordu. "Vücuduna verilen uyuşturucu çok yüksek dozda. Birden yükleme yapıldığı için de şoka girmiş. Şuanda yaşaması bile bir mucize. Beklemekten başka yapabileceğiniz hiçbirşey yok." Gerçekler bir kez daha acımasızdı. Hergün mü acımasız olmak zorundaydı? Arada es geçemezmiydi bizi?
"Peki Dayı teşekkür ederiz. Ben geçireyim seni." Peşinden ayaklandığında ikiside salondan çıktılar. Elini tuttum. Üstüne örttüğümüz battaniyeye rağmen buzgibiydi hâlâ. Sobanın yanındaki kovadan odun alıp tekrar attım. İçerisi oldukça sıcak olmasına rağmen bir türlü ısınamamasından kendimi suçlu buluyordum. "Çorba yaptım yavrum. İçinde içiniz ısınsın biraz."
Zehra Teyzenin şefkatli sesiyle artık yer kalmayan sobaya odun atmaktan vazgeçip, tekrar kovaya geri koydum. "Sağol Zehra Teyze.İçmiyeceğim ben." Zorlasamda içim almazdı zaten. "Dün geceden beri gözünü kırpmadın Alin. Hasta olucaksın." Kollarını göğsünde bağlayıp başını duvara yaslayan kızın gözleri benim ve Aymira'nın arasında gidip geldi. Ona hiç cevap vermeden tekrar eski yerime ayakucuna oturdum. Simasını seyrettim. Yıllar sonra onunla karşılaşma hikayemizin bu kadar hüzünlü olacağı ikimizin de aklına gelmezdi oysa ki.
Demekki kader bizim adımızın yazılı olduğu çok sırlar saklıyordu içinde. Bize ait değil ve gelmeyecek sandığımız herşeyi, kendimizi mutlu bir sonsuzluğa hazırladığımız ve acılardan uzak zannettiğimiz herşeyi şuan yaşamakla meşgulduk. Olsun yaşıyor en azından diyen iç sesim beni teselli etmek istemişti. Buna yaşamak denirse tabi.. Farklı bir araf noktası bu. Yaşamakla yaşamamak arasında kararsız kalınan noktada şuan uyuyordu.
Gözlerini tam olarak nereye açacağını bilmiyordum. Ama onu iki kere kaybetmeye dayanamazdım sanırım. İçimdeki boşluğu tamamlayamamanın yarım kalmışlığını yaşıyorum. Bu farklı bir his.. Bu farklı bir kimsesizlik.. "Yarın mahkeme var." Zaten zihnimde ki hiç susmayan sesi, bu kez kulaklarımda duysun diye dillendiren kızla derin bir iç çektim. Acıyı duymayan organım kalmamalıydı öyle değil mi? "Sen gerçeklere sağır olmak istiyorsun" diyen iç sesime gülümsedim. Sağır olmak değil bu. Zaten yeterince dolu olan bardağa bir damla daha atmamak sadece. Duymak istememek esasında. Tamamen sese kapatmak değil benliğini, sadece kendine zaman vermek.
*******
Soğuk bir rüzgar esti mahkeme salonunda. Ve bu rüzgar sadece bizi üşüttü. Timuçin ise kendinden emin bir halde ikinci zaferini bekliyordu. Zafer neydi sahiden? Haksızlıkla ve kötülükle kazanılan şeyler zafer değil, zulüm olmalıydı halbuki. Bugün bir kez daha herkesin yaptığı gibi dünyanın dengesini değil, insanların kötü kalplerini sorguladım.
Evladını öldürmeye teşebbüs etmiş bir adama göre fazla soğukkanlı olması tüylerimin diken diken olmasına sebep oldu. Tiksinti yerleşti çehreme.Ve onun direk bana bakan zifiri harelerine suratımı buruşturarak baktım. Nefret ettim o an.Ondan değil onun gibilerle aynı dünyada nefes alma hissinden.. "Karar!"
Herkes ayağa kalktığında Cihatta sanki az sonra verilecek karar kendisiyle ilgili değilmiş gibi umursuz bir halde ayağa kalktı. Bilmiyordu..Güneşinin battığı yerde batmaya hevesli ruhu, hâlâ daha doğduğunu bilseydi belki de bu kadar gitmeye hevesli olmazdı. "Son durum değerlendirilerek Şüpheli Cihat Karaca'nın evinden çıkan kan izinin Aymira Bolat'a ait olduğu tespit edilmiştir." Bu nasıl? Hangi ara böyle bir hamle yapmıştı? "Sanığın Türk Ceza Kanunun 82. Maddesini kasten ve bilerek ihmal ettiğine, 17 yaşında olan Aymira Bolat'ı öldürdüğüne bundan tevellüt 25 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırılmasına-" Ve o an dursun istedim. Zamanı..Yaşama dair olan herşeyin durmasını istedim. Mahkeme salonuna destursuz birhalde giren adamla hakimin elinde ki topuzu havada kaldı.Öfkeli bakışları son derece şık giyimli ve iyi bir makam sahibi olduğu belli olan adamda yoğunlaştı. Ama o hiç umursamadan hızlı adımlarla Hâkimin yanına gitti ve kulağına birşeyler fısıldadı. Gözlerinden geçen şaşkınlık perdeleri, böyle şeyleri çok görmüş bir adama göre fazlaydı. Ve o an bir ses yankılandı salonda. Herkesin zihnine ilmek ilmek kazınan, ve sanki bu âlemde değilde uyur uyanık bir halde yakaza alemindeymişiz gibi hissettiren o ses çok değerli üç kelime fısıldadı. "
"TANIK AYMİRA BOLAT!"