"Ölmeden ölmek zormuş."
Oğuz atayın tutunamayanlar kitabına yazdığı bu cümle hayat bulmuştu sanki. Ya da zaten her vardı ama biz görmemiştik. Diyorum ya her zaman dünyayı baktığımız kadar zannediyoruz. Bir tutunamamışlık vardı halinde. Yıkılmışlıktan çok gerçek bir fakirlik.. Fakirlik neydi sahi? Varlığı olanların yokluğuydu.Yaşarken yaşamaması, hatta belki de yaşamamasını arzu ettiklerimizin en yakınımız olmasıydı.. Çehresinde yorgunluk, bakışlarında ise güç hakimdi. Bitkindi ama güçlüydü.Bu şeydi sanırım..Çocukken yaşlanmak.. Yaşlanmadan yaş almak, yaşantının zamanın önüne geçmesiydi.
Salondaki herkes titredi.Kimisi şoktan, kimisi heyecandan, kimiside korkudan..Korkudan titreyen Timuçin halbuki beş dakika önce güç sendeydi. Demekki güvenmemek lazım. Dünyada yaşadığımız müddetçe mutluluğa ve huzura kanmamak lazım. Ne zaman ki bizde zannederiz gider, ne zaman ki gitti zannederiz gelir. Dünya bu?. Ters köşeleriyle meşhur. "
Aymira."
Eymen'in titrek fısıltısı çok şeyi saklamıştı içine. Küçük bir çocuğun en kötü günü gibiydi. Annesi şeker yedirmediği için ağlayan çocuğun yalancı hüznü çökmüştü üzerine. Ağlaması bile bir çok kahkahadan daha fazla mutluluğa yakındı. Koştu ve aylardır hasretini çektiği kardeşine sarıldı. Annesini aradı gözlerim ama bunca olana rağmen bir anneye göre fazla pasifti. Halbuki iyi bir kadına benziyordu ve Aymira onu çok severdi. Sevdiklerimiz ne zaman bizi sevenlerle aynı kişiler olucaktı çok merak ediyordum. Timuçin'in yüzündeki korku günlerdir buz gibi olan maskesinin çatladığını gösteriyordu.Baktı..Salondaki herkese tek tek bakarken, sanki hareket etsek gidecekmiş, nefes alsak bu rüyadan uyanacakmışız gibiydik
. "Katil!". Fısıltısı zehir etkisindeydi.Bir çok kelimenin gerçek acılardan daha acıtıcı olduğunu biliyordum. Babasının gözlerine bakarken elleri yanlarında yumruk olmuştu.Çok şey demek, belki çok şey yapmak istiyordu. Öfkesini çok başka şeyler besliyordu çünkü. Acının beslediği öfkeden korkmalıydık. Zira çekilecek olan çekilmiş, belki de artık çektirmenin zamanı gelmişti. Saniyeler önce onun katilinin hükmü verilirken, saniyeler sonra belki de onun sayesinde çok başka şeylerin hükmü verilecekti. Nefes aldı. Nefesi bile zayıf bedenine fazlaymış gibi acıyla yüzünü buruşturdu. Ona neleri çok görmüşlerdi böyle. O gülen, sıcacık ve kaygısız çehresinin altında ne acılar barındırmıştıda gören gözler kör, duyan kulaklar sağır olmuştu. Çünkü bizler acının bize dokunmadığı ilk anda başkalarının hüznüne kayıtsız kalmayı tercih ederdik. "Evimi aldı benden." Keskin gözleri sadece babasındaydı. "Kolumu kanadımı kırdı." Kırılmış gibiydi. Tek vazifesi uçmak olan minik bir güvercin, sanki erken yaşta kanatlarını kaybetmişti. Nefes alıyordu ama yaşamıyordu. Yaşamak için mânâ kazanmak lazım.. "Ne diyorsun kızım?" Hakimin gözleri tecrübesine tezat şaşkınlıkla doluydu. Biraz önce kızının katilini arayan adamın, kızı tarafından suçlanmasını anlamlandırmaya çalışıyordu. "Bu adam benim annemi öldürdü!" Sessizliğe bomba gibi düşen cümleyle, titredim. Eymeni buldu gözlerim. Kardeşinin varlığının şokunu atlatamadan, annesinin katilinin babası olduğunu öğrenmişti.Varlıklar yokluklar da getirir beraberinde. Sabahlar anlaşılmaz zira, eğer geceler karanlık olmasa. " Aymiram. " Eymen sanki şoktan yeni çıkmış gibi hızlı adımlarla aralarındaki mesafeyi kapattı ve kardeşini kolları arasına aldı. Kokusunu içine çekti."O değildi.An-" durdu. Tekrar yaşanmışlığın ağır acısı çöktü ruhuna. "Annem beş yıl önce bizi terketti." Aymira sanki transa girmiş gibi sürekli başını olumsuzca iki yana sallıyordu."Hayır o öldürdü." Eymen yavaşça geriye çekildi. Acılı hareleriyle karşısındaki yıkık enkaza baktı. Sanki neresinden tutsa elinde kalacaktı. "Eymen Bey yerinize geçin Lütfen." Kardeşinin gözlerinde bizim görmediğimiz ne gördü bilmiyorum ama olduğu yere çakılmıştı sanki. Şimşek hızında ki bakışları babasını buldu. Ve tekrar Aymira'ya baktı.İçinde ki seslerle konuşuyormuş gibi başını sağa sola sallayıp birşeyler mırıldandı. Kendini kandırmaya çalıştı belki de bir süre. Yıllardır üstünü örttüğü ve işine öyle geldiği için inandığı yalanlar, şimdi gerçek olup ayaklarına dolandı. Sizler sessizliği sesi olan insanları bilirmisiniz? Herkesin konuşamıyor zannettiği, iki kelimeyi bir araya getirmekten aciz insanlar sandığı o kişileri bilirmisiniz? Halbuki içinde ki haykırışı dil söylemekten utanmış hâyâ etmiş. Kulak duymadı diye söylemedi zannetmiş. Keşke herşey göründüğü gibi, duyulduğu gibi olsaydı. O zaman hep kolaya kaçmayı seven bizler zafere ulaşmış olurduk. Yargı ve önyargı bu zaferin üzerinde tepinir dururdu. "12 yaşında annesi babası tarafından öldürülmüş, ve beş yıl boyunca onun yasını tutmak yerine terkedildi zannedip ölen annesine kızan biriyim ben." Yanaklarımdan süzülen yaşlar en çok ta kendime olan kızgınlığımdandı.O neşeli gülüşlerinin altında sakladığı acıları ne çok büyükmüş meğer. Benim bencilce kendime odaklandığım yıllarda o hüzünle büyümek zorunda kalmış. Olgunluğu surat asmak zannetmiştim. Halbuki olgunluk herşeye rağmen gülümseyebilmekmiş. Dik duruşuna, gücüne baktım hayranlıkla. Elinde sıktığı şey her neyse dolu gözlerle avuçlarının içine baktı."Zeynep Bolat ve Aslan Bolat'ın katili benim babamdır."yüzündeki tiksinen ifadeyle son kez baba kelimesini kullanmanın vicdan azabını çekti."Kendisi evli bir kadına aşık olduğunu iddia eden ve bu yüzden hem onların ölümüne sebep olup öğrendi diye de karısını öldürecek kadar zalim bir adamdır." "Kes sesini lan.! " saldırmaya hazır adamı durduran çehresinde saf öfke ve tiksintiyle suratında patlayan yumruğun sahibi Karandı."Bu süreçte öz abimden farksız Karan Bolat bana yardım etti ve hatrı sayılır delillerle bu adamın işini bitirmek üzereydik." Şaşkınlıktan çenem aşağı düştüğünde karışan olaylar zihnimde hayat buldu. Karan ne zamandan beri öz amcasının anne ve babasını öldürdüğünü biliyordu. Yine mi bilinmez sırlar önümüze taş koydu dedi küçük Alin..Ama benim takılıp düşmeyeceğime ikimizde emindik nedense. " Timuçin Bolat'ın herkese katil diye anlattığı Aslan Özdemir o gece yengemi kurtarmaya çalışırken yaralanmış." Pür dikkat dinleyen hâkim neden sonra bir kaç kelime söylemek için dudaklarını araladı."Delilin var mı?" Aymira kendinden emin bir tavırla başını salladı.Ve eğilip ayakkabısını çıkardı.Karan'a baktı.Sonra dönüp bana..Gülümsedi..Onun sıcak tebessümü benim çehremede yansıdı. Parmaklarımın ucu sızladı.Onu sarmalamak için hevesle sırada bekliyorlardı. Yine benimle ilgili birşey söylememişti. Yine ve yine beni korumaya çalışıyordu. Yoğun bakışlar altında ayakkasının tabanını kendine çevirdi. Ve diğer cebinden çıkardığı küçük bıçakla kesti. Ayakkabısından küçük bir kart çıktığında benim gibi salondaki herkesin şokla büyüdü gözleri. Timuçin'in yüzündeki ifade ise, hafife aldığı kız tarafından gafil avlanmasının öfkesiydi. Son bir kez elinde ki karta baktı dolu gözlerle. Ne gibi bir hikâyesi yada uğrunda neleri feda etmişti bilmiyorum ama sular bulanmadan durulmaz sözünün bulanma kısmı biraz ağır bedeller ödetmişti sanırım. Yanına gelen adama kartı verdiğinde içim içimi yiyordu. Ne gibi birşey vardı da korumak için kendi hayatını dahi hiçe saymıştı gerçekten çok merak ediyordum.Az sonra kalabalık ama çıt çıkmayan salonda bir kadının sesi yankılandı. "Onları öldüren sendin değil mi? " Çok duygu barındırıyordu içinde. Bir vazgeçmişlik sezdim. Bu ayağının altındaki tabureyi kaydırmaya saniyeler kalan Alin'in sesine benziyordu. İpin ucunda ve kopmasına saniyeler olan birinin yalancı cesareti hakimdi. Hayattan kopmasına saniyeler kalan birisi...Aymira'nın annesi... Annelere yakışmaz sanırdık öyle değil mi vazgeçmek. Peki ya vazgeçtiği sebepler kalmak için olanlardan daha ağır basmışsa? "Kes sesini Gönül.Ben kimseyi öldürmedim." Timuçin'in haddinden fazla soğukkanlı olan sesi artık beni şaşırtmıyordu nedense..Kimi insana kötülük ne çok yakışıyordu. Şeytanın bir köşeye geçip şaşkınlıkla insanoğlunu izlediği saniyelerde, kimileri ondan daha gayretli vekilliğini yapmakla meşguldü. Vekillik diyorum Timuçin bolat..Sana ve senin gibilere ne çok yakışıyor.Karanlığınız da harmanlıyorsunuz kötülüğü. "Sizi duydum Timuçin.O adamla konuşurken sizi duydum." Her zaman yumuşak ses tonunu kullandığına emin olduğum kadın, her kelimesin de haykırdığında şeytani bir gülümseme yerleşti çehresine ve yavaşça sandalyesini geriye itti. "Evet ben öldürdüm.Hemde bunu yaparken biran bile düşünmedim.Zeynep beni seçmemesinin bedelini ödedi." İtirafları mahkeme salonunda yankılandı ve hâlâ köşede bizi izleyen şeytan, içten bir kahkaha attı. Sesi tavırları ve mimikleri..Bu adam saf kötüydü. Birini öldürmek, birilerine iftira atmak, ve birilerinin hayatına mâl olmak büyümeden yaşlandırmak, belki yaşarken öldürmek umrunda olmamıştı. Karan Bolat..Seni ve beni aynı yolda yürüten sebebin, acılar olması ne kadar ilginç öyle değil mi? Hemde küçük kalplerimizin aynı acılara ev sahipliği yapması, tesadüf değil tevafuk olmalı. Sen büyüdün mü bilmiyorum ama ben hâlâ küçülmekle meşgulum. Çünkü bir çocuk zamanında büyüyemezse, sonrasında hep küçülür dedi küçük Alin. Sözlerinde her zaman ki yaşam tecrübesi hakimdi. Şimdi herşey sona ermiş olmalıydı.İşte acılar sonsuza kadar bitti öyle değil mi diyen iç sesime gülümsedim. Her zaman benden güçlü görünmesine tezat, kalbi oldukça kırılgan, bakışları fazla pembemsiydi. Bir acı sonlanmışsa eğer, bu yeni bir acının başlangıcının habercisidir. Çünkü her son yeni bir başlangıç, her başlangıç yeni bir sondur.