Tecrübeler insana çok şey katar esasında. Fakat nasıl anladığımız, yorumladığımız ve tepkimizin nasıl geliştiği çok önemlidir. Çok şey yaşayanlar, yaşı daha büyük olanlar tecrübeli değildir aslında. Yaşadıklarından doğru anlamları çıkarabilenler tecrübelidir. Çok kişi gördüm yaş almış ama olgunlaşmamış yaşlanmamış zihni..Çok kişi gördüm yaşı küçük fakat tecrübeli.. Demekki neymiş? Rakamlar sadece oldukları yeri kaplar aslında.Bir mânâ vermez değerlerimize. "Şimdi ne olucak?" Herkesin kendi zihninde ki sesle mutlu ve huzura kavuştuğu saniyeler de, Aslının sesi güzel söylenen türkünün tam içimize işleyeceği anda detone olan melodiyi andırmıştı. Mahkemenin üstünden on gün geçmişti. Timuçin müebbet hapis cezasına çarptırılmış, bu süreçte elimizden geldiğince Aymira'yı toparlamaya çalışmıştık. Doğrusu bu hikaye de ve karede kim kimi toplamalı bilmiyordum ama, bizim sadece ruhumuz yaralı, onun ise fazla olarak bedeni de yaralıydı. Bizler kötünün iyisi olmalıydık. Herkes layığını buldu dedi zafer çığlıkları atan iç sesim. Ama mutluluğu uzun sürmedi ve kırık bir ses tonuyla ekledi. "Bir sen bulamadın.." Varlığımı o günden beri yoksayan adamın evinde kalmak zorunda olmak , zehirleneceğini bile bile havayı solumak hissi veriyordu. Nefes de nefessizlikte öldürüyordu. Ben ise sadece nasıl daha kolay ölürüm bunun peşine düşmüştüm sanırım. "Sensizlik öldürmüyor Karan Bolat..Sensizlik yaşatmıyor.Ne yaşamak ne de yaşamamak.." Ben araftayım. "Alin." Günler sonra sesinden adımı duyduğumda, annesinin bu son deyip tekrar elma şekeri aldığı çocuğun saf mutluluğu yerleşti kalbime. Bu sevgi iyileştiriyordu.. Aslında sevmek iyileştiriyordu. Kim bilir oda beni sevse ve ortak bir dil oluşturup buna da sevgi desek..Belki de hiç yaralar kalmaz, ve hiç yaralar sızlamazdı. Sevgisizlikle bile iyileşen kalbim, bir damlasıyla acılarını unuturdu sanırsam. Ben mi saftım? Yoksa sevgi mi fazla güzeldi? Bunun üzerinde düşünmeliydim sanırım.Sonsuza kadar.. "Efendim." Heyecanla ve hevesle atıldığım da kendime şaşırmıştım. Artık bana en çok yine ben şaşırıyordum. Küçük Alin'e karşı birazcık mahcuptum. Baktı.. Sanki oda özlemiş gibiydi. Yada artık ben git gide aynı romanlarda ki dizilerde ki aşıklara dönmüştüm de hayallerimde kendi kurduklarımı gerçek hayatta var zannediyordum. "Annen ve Baban birazdan burda olur." Soğuk sesiyle ağzından çıkan cümleyle beynime balyoz yemiş gibi hissettim. Titredi bedenim. Çığlık attı ruhum.Fakat dilim yine ona layık olan vazifeyi hakkıyla yaptı. Sustu...Beni her sorunu halledene kadar evinde tutmuştu.Şimdi de aynı onun önüne paçavra misali atıldığım o gün gibi oda beni birilerinin önüne atıyordu. Fazlaydım.. Fazlalıktım. 50 kiloluk bedenim koskoca dünyada hiç biryere sığmıyordu. "Zayıflarım." Sessiz sandığım düşüncelerimin arasından bir kelime kulağıma ulaştığında başımı önüme eğdim. "Ne dedin Alinkuşum?" Aymira'nın sıcak sesiyle asık suratımdan utanıp sadece ona saniyelik gülümsedim. Ve ona döndüm. "Bunu bana önceden söylemen gerekmiyor muydu Karan?" Hiç bozulmadı sert ifadesi. Çehresinde herhangi bir pişmanlık aradım belki biraz da sevgi. Ama yoktu. Sadece başımı salladım. "Neden geliyorlar peki?" Aldığı nefesle göğsü inip kalktı. Bir zamanlar beni teselli ettiği sıcak göğsü. Şimdilerde kış gelmişti sanırım. "Seni almaya." Bir eşya gibi alınıp verilmem daha ne kadar sürecek diye düşündüm. Büyüyünce geçer sandığım herşeyin katlanarak artması beni dibe batırıyordu artık. Elimden tutuyormuş gibi yapan herkesin, beni tekrar o kuyuya itenlerle aynı kişiler olması, beni değil Küçük Alin'i üzüyordu. Yarama üfle geçsin dediği herkes bir kesik daha atmıştı. O akıllanmıştı da ben hâlâ akıllanamamıştım. Seviyordum sanırım ben düşmeyi. Düştüğüm yerde kalmayı.. "Bunu bu şekilde yapmak zorunda mıydın Karan Abi.?" Beni anlayan, beni her daim benden daha fazla düşünen kızın kızgın sesiyle gözlerim doldu. "Karın o senin." Unutulan gerçeği birinin ağzından duymak garip hissettirmişti. Halbuki birisi tarafından unutulan demek daha mantıklı olurdu. Onun tarafından hiç hatırlanmayan, benim tarafımdan hiç unutulmayan.. Bir odanın için de, bir kâğıdın üstünde birbirimize ait kılındığımız ama biran bile ait olmadığımız evliliğimiz..Nasıl yeryüzünde ve gökyüzünde bu kadar değerli olan kutsal bir bağ, biz insanlar tarafından degersizleşti ki? Şaşırmamak lazım.. Güzel olan herşeyi çirkinleştirmeye, değerli olan herşeyi değersizleştirmeye meraklı bir toplumuz sonuçta. Amacımıza ulaşmak bizi üzmemeli. "Kağıt üstünde karımdı." Kelimelerini bastırarak söylediğinde sanki beni birşeylere hazırlamaya çalışıyor gibiydi. "Zaten en yakın zamanda boşanıyoruz. Ben davayı açtım. Anlaşmalı olarak en kısa sürede bitsin bu evlilik." Yutkundum sadece. Deprem olmuştu sanki az önce. Ve ben enkazın altından sesim duyulsun diye umutsuzca çırpınıyordum. "Peki." ******* İnsan olmak, konuşmak değildi. İnsan olmak, bizim tercihimize bırakılan şıklar arasında doğru olanı seçebilmekti. Ama bunu yaparken, durabilmek..Durduğun yeri bilmek ve kimsenin hakkına girmemek, kalbini kırmamak..Alanını çizerken içine başkasının alanını almamak... İnsan olmak , insaniyeti kazanmakla mümkün. Şimdiler de düşünüyorum da sanırım insaniyeti kazanmak isteyenler bana denk gelmiyordu.. Küçük çantama baktım. Aynı benim gibiydi. Cismi küçüktü ama içine sığdırdıkları bir hayattı. 20 yıldır kendine konucak dal bulamayan bir kızın hayatını sinesinde saklıyordu. Özetliyordu beni.Yerimi bildiriyordu. Aslında yersizliğimi... Ondan bir çöp bile almamıştım yanıma. Almazsam eğer atacağını söylemesi de işe yaramamıştı. Geldiğim gibi gidiyordum işte. Kimsesizliğimi kıyafetlerle örtecek kadar aciz değildim. Henüz.. Ama yaşadıklarım beni aciz olmaya itiyordu. Düşmemek için direnmek, belki de sadece biraz daha zaman kazanmaktı. "Merak etme herşey çok güzel olucak." Dizimde hissettiğim eliyle parıldayan harelerine baktım. Varlığını her gördüğüm de olduğu gibi huzurla iç çektim. "-Neyi bekleyeceğiz, Zeze?" Gülümsedi ama hüzünlü bir tebessümdü bu. Halbuki onun gülüşünde bile burukluk olmamalıydı. "-Gökyüzünden güzel bir bulutun geçmesini." Kalp sevmişse yıllar öncesi bile bugündür. Zihinlerde taze bir anı olarak korur varlığını. Dünü hatırladık, ondan öncesini ve şimdiyi.Zaman aramızda ufak bir yanılsamaydı aslında. Bizim her günümüz bugün, her gecemiz sabahtı. "O güzel bulut geçti Aymiram. Bundan daha güzeli olamaz." Dolu gözlerle daha fazla dayanamayıp beni kucakladığın da sıkı sıkı sarıldım ona. Amacımı gerçekleştirmenin ıhlamur kokulu varlığı sarmıştı her yanımı. Bana gerçekleşmeyen hayallerimin hüznünü yaşamadan, elimde olanların mutluluğunu yaşamayı öğretmişti. Esasında mutlu olmak, uzaklara değil elinde olana bakmakla mümkündü. Verilmeyenlere değil, zaten vâr olanlara şükredebilmekti. ***** Dünya ne değişik bir yerdi. Bir gün bizi sıcaktan kavururken, diğer gün zemherisiyle dondurabiliyordu. Bazen hem beden , hemde kalp mevsim geçişlerinde üşütüp hasta olabiliyordu. Bu aralar biraz kalbim üşümüştü sanırım. Burnunu çekip duruyordu. "Geldiler sanırım." Kapının önünde ki hararetli konuşmalar evin içini doldurduğunda derin bir iç çektim. Kalbimin gereksiz hızı işleri daha da zorlaştırıyordu.Ne hissedeceğimi bilmemek, üzülmekten bile daha kötüydü sanırım. Boşluk... Karanlık ve dipsiz bir kuyuya düşerken, korkmuyordum. Çünkü ben anormal bir hayat yaşamış ve anormale karşı normalleşmiştim. "Yani istenen normal tepkilerin ortadan kalkmasıydı. " Viktor E. Frankl'ın sığınma kampında yazdığı sözler zihnime çalındığın da, hayatı kendime sığınma kampından daha acımasız bir hale nasıl getirdim bunu sorguladım. İnsanları acımasız zannettiğim bu süreçte, acaba ben bana ne kadar acımıştım? "Kızım?" Hayal kadar güzel, gerçek kadar yakın sıcak ses beni sarmaladığında yavaşça başımı yerden kaldırıp, kulağım gibi gözlerim de nasiplensin diye sesin sahibini aradım. Ve o kadını gördüm. Bana benden daha çok benzeyen, yakınlığımıza tezat uzaklığımızın yıllar boyu yol gidilse bitmeyeceği kadına baktım. "An-" kelime takıldı bir yere. Ve yabancı olmanın verdiği ürkeklikle tekrar geri gitti. Sen ve ben..Siz ve ben neyiz tam olarak? Yıkılmak üzere olan kadını yanında ki adam tuttu kolundan ve destek oldu. Dağa benzettim ben bu adamı.Kadın ne zaman yıkılsa, o izin vermeyecek gibiydi. Ve kulağına birşeyler fısıldadı. Söylediği bir sürü kelimenin arasından bir kaç cümle duyabildim yalnızca. "Sakin ol lütfen. Onu korkutmayalım." Ama ben korkmam ki diyemedim. İlk defa korkmak istedim çünkü. Korkmak ve birine sığınmak..Nasıl bir histi sahi? Ama direnen kadın artık zincirlerinden yeni kurtulmuş bir kuş mutluluğunda yanıma adeta uçtu. Ve titrediğimi zayıf bedenimi kolları arasına aldığında anladım. Dünya da bazı anlar vardır. Belki saniyedir ama yılları unutturur zihne. Öyle güçlü ve öyle güzel hislerdir ki, yılların yalnızlığı geçmişe hafif bir tebessüm bırakır. Bitti der..Artık geçti. Geçti mi sahi? Yoksa ben bu rüyadan uyanıp dünyanın kâbusuna bir kez daha dönersem belki sonsuza kadar uyumak isteyebilirim. "An-an.." Hıçkırdığımı farkettim. Oysaki kolları arasında olduğum kadın öyle çok ağlıyordu ki, ben ona ait sanmıştım. "Yavrum.." saçımı kokladı. Eğer kollarını biraz gevşetse arasından sızıp yok olacakmışım gibi sıkı sıkı sardı her yanımı. Her yanımı diyorum küçük Alin. Sana ve bana ait olan tüm boşlukları varlığıyla doldurdu. Şimdi birazda olsa huzur buldun mu gittiğin yerde? Ben huzurluyum çünkü. Belki huzurlu olduğum çok dakika oldu. Ama ilk defa huzur doluyum. Birinin daha varlığını hissettim yanıbaşımızda. İşte şimdi dedi oralarda bir yerde düşük çenesine tezat dakikalardır suskunluğa çekilen iç sesim. İşte şimdi tam oldun. Şimdi tamamlandın. Güçlü kollar her yanımı sarmaladığında bugünü tarihe not düştüm. Çünkü bugün ben doğmuştum. Sevgiyle tanıştığım ilk gün yeni bir ben doğmuştu. Sevgiyi tanıyordum. Ama tanışmak sanırım sadece koşulsuz sevgiyle mümkündü. Yalnızca anne ve babada olan koşulsuz bir sevgiden bahsediyorum. "Sizde çocuklarınızı sevgiyle tanıştırın olur mu? Geç kaldım demeyin. Bilmiyorum demeyin..Bana da göstermediler demeyin.. Yalnızca sevin..Ve gösterin.. Onların doğmalarına izin verin." Zira doğmak yalnızca güneşle mümkündü. Şimdilerde güneş gibi kalpleri nurlandıracak sevgiden mahrum kalmanın zifiri karanlığını yaşıyoruz. Kalpler karardı azizim..Kalpler sevgisizlikle karardı..