2

726 Words
"Başlayalım mı?" ☘️☘️☘️ Hançer gibi zihnime batan soğumamış kinim, o soğuk geceyi hatırladıkça ortaya çıkıp bana riyakârca gülüyor, acizliğime kelepçe vurmak ister gibi ihtilalini hatırlatıyordu. O günün parçasını taşıyan her riyakâr, benim içimdeki hadsiz öfkeyi harlayan bir ateşti. Ve hiç şüphesiz bu okul, o cehennemi içinde taşıyan günahkârların en nankörüydü. O lanet gün... Yıllar önce bir leyl vakti... Dilim lâl olmuş susarken, gözümden akan her yaş dilhunca düşüyordu içime. Konuşamadığım her kahrolası saniyenin acısı, gözlerimden su olup akan, yüreğimi ateş olup yakan gözyaşlarımda gizlenmişti sanki. Silahlar ardı arkası kesilmeden ateş saçıyor, kulaklarımı çaresizlik içinde parçalayan patlama seslerini duydukça bacaklarım deli gibi titriyordu. Yedi yaşında bir çocuktum. Çok küçüktüm. Korkuyordum. "Seni koruyacak kimse yok." Zevahiri tehlikeli olan adam, ağzımı eliyle kapatmış ve hareket etmemem için silahını alnıma dayamış bir şekilde, bana yanlızlığımı hatırlatıp hadsizce acizliğime gülüyordu. İşte bu yalan dünya, o gün ahval olmaz pençelerini çıkartıp melanet etmişti bana. Ve ben, o gün harebeye dönen çocukluğumdan sonra parçalara ayrılıp matem tutan kalbimle hiç kimseyi sevemez oldum. Dünya sillesini yüzümde patlattı, ben gülmez oldum. Ben o gün var ya... Ben o gün darmaduman oldum. Ama attığım çığlıkları kimse duymadı. Dejavu hissi melankolik duygularıma iyi gelmemişti. Sanki şuan migrafonun önünde değilmişim de yıllar önceki o günün pençesine takılmış gibiydim. Bedenen burda, ruhen ise içimde ağlayan altı yaşındaki küçük çocuğu teselli etmeye çalışıyordum. Çünkü o çocuğu seven kimse yoktu. Evet, beni benden başka sevecek kimse yoktu. Zihnimde bir film perdesi gibi geçen anılar içime vehm gibi yerleşti o an. Koskoca konferans salonundaki bütün hava bana dar geliyormuşçasına bir soluk çektim içime. Çünkü ne zaman o kahrolası güne karşı dejavu yaşasam nefesim kesiliyordu. Geçmişteki anılar nefesimi kesiyordu. Kelimeler, zihninin bataklıklarını pençelerken hayatım boyunca küfretmeyen ben, bugün burada herkese tek tek sövmek istiyordum. Ama yapmayacaktım. Bana yakışmazdı. Yine de bu, beni nefretimi kusmaktan alıkoymadı. "Birkaç ay önce... O ismini anmak istemediğim adamla hepinizin gözü önünde kavga etmiştim. Cinayete teşebbüs suçundan polis, görgü tanığı olarak birkaç kişiyi sorguya çektiğinde benim haklı olduğumu bilmenize rağmen hiçbirimiz o kahrolası ağızlarınızı açıp tek kelime etmediniz." Alev almış harelerimle herkesi tiksinircesine süzdüm. "Siz, güçlünün yanında duran, adaletsizliği kendi çıkarlarınız hâline getiren riyakâr mahluklarsız. Hepinizden nefret ediyorum!" Cezbedici günahların soğuk yankısı, içimdeki intikam ateşinin tecellisi gibi ihtilal naraları atarak döküldü dudaklarımdan. Susmak istemiyordum artık. Ben aciz değildim. Ve burayı ateşe vermeden bu okulu terk etmeyecektim. "Siz o lanet olası ağzınızı açıp konuşmadınız... Korkaklığınız, günahlarınızın bedeli; içinde yanacağınız ateşin tecellisi olur da benim düştüğüm bataklıkta boğulursunuz umarım." Kin dolu bakışlarımı hırsla müdüre çevirdim. Alnından akan soğuk tere bakılırsa söylediklerim onu korkutmuştu. Sen görürsün, birazdan afaki şerefini yerle yeksan edeceğim kel kafalı haysiyetsiz. "Size gelirsek..." Sözlerimin hançer gibi batan hedefini ona çevirdiğimde müdür, buradan topuklayarak uzaklaşmak ister gibi bir ifade yerleştirdi bakışlarına. Bense onun celladıymış gibi bakıyordum perişan yüzüne. "Para için yapamayacağınız şey yok. O adamı okuldan kovmak yerine uzaklaştırma verdiniz. Okulda cinayete teşebbüs suçu işleyen birini okuldan kovmanız gerekirken uzaklaştırma vermek ne demek ya?" Müdür, nefretle karışık kin tutan namütenahi bakışlarıyla bana doğru yaklaştı. Onun suratının ortasına bir tane patlatıp ortayı kan revan hâline çevirmek istiyordum. Lakin elimde, kimseye dokunmamı sağlayan gizli bir kelepçe vardı ve ben bu adamın suratını dağıtamamanın derin matemini yaşıyordum içimde. Oysa ne güzel olurdu karnına sert bir tekme geçirseydim... Hayaller, hayatlar işte... "Eğer biraz daha konuşup o sesini kesmezsen, bahsettiğin kişiyi değil de senin eğitim hayatını bitiririm, haberin olsun." Sadece benim duyabileceğim bir sesle fısıldamıştı son sözlerini. Zihnimde birkaç kez tekerrür eden kelimerin ardından ağzımdan hadsiz bir kahkaha döküldü. Konferans salonundaki herkes ahvalime mana veremez gibi bana bakarken, ben cürretkâr harelerimi korkusuzca ona dikmiştim. "Beni eğitim hayatımla tehdit etmeniz ne kadar da gülünç bir hareket. Doğrusunu söylemek gerekirse siz, tahmin ettiğinden daha aciz, herkesin bildiğinden daha hilekârsınız." Onun aksine ben, kel müdürü bütün okula rezil edecek şekilde migrafonun önünde konuşmuştum. Şuan bana ateş saçan gözlerle bakan müdür ve ağzından zehir gibi dökülen tehditler zerre umrumda değildi. Yaptıklarımdan pişman değilim, aklım hâlâ yapamadıklarımda. "Üvey abinle geçmişte yaşadığın sorunların acısını benden ve bu okuldan çıkartma! Ben Batu'yu değil okuldan kovmak, senin gibi bir kızla uğraştığı için bile ona kupa verebilirim." Sertçe yutkundum. Müdürün sarf ettiği sözler, keskin bir ok gibi saplandı içime. Öfkeden ateş saçan gözlerimin feri söndü, dumura uğramış zihnim ise kelimeleri kendi cehennemine gömdü. Cenahları kırılmış bir kuş gibi yere çakıldım. Onun ismini duymak bana iyi gelmemişti. Batu benim üvey abimdi. Ve üvey abim, beni öldürmeye çalışıp cinayete teşebbüs eden kişinin ta kendisiydi. ☘️☘️☘️
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD