Kaçış.

4988 Words
Keyifli Okumalar. "Yatağıma daha erken girmek istediğini bu kadar belli etmemen gerekiyordu." dedikten sonra alt dudağımı dudaklarının arasına aldı. Öpmedi ve ya ısırmadı. Öylece durdu. Benim kalbim de durdu. Bu basit hareket bile, vücudumda dalgalanmalar yaratmaya yetmişti. Kalbim deli gibi çarpıyordu, sanki göğüs kafesimden çıkacakmış gibi. Gözlerimi kapattım ve dudaklarımın üzerindeki sıcaklığı hissettim. Nefesim hızlandı, içimdeki karmaşa büyüdü. "Bırak." dedi sesim titreyerek. Nefesim dudaklarına çarpmıştı. "Artık çok geç yavrum. Çok geç." dedi alçak ama kararlı bir sesle. Boğazımdaki düğümü yutkundum. Allah`ı vardı; Demir Arslanlı beni zorla alıkoymuş olsa da yakışıklı bir adamdı. Onun cazibesine kapılmak normaldi. Ben ise, boşanmış da olsam seks hayatının ne olduğunu bilmeyen toy bir kadındım. Beni bu şekilde etkilemesi doğal olmalıydı. "Geç olan ne?" diye diye sordum. Elini yavaşça belime doladı ve beni kendine çekti. Vücudumuz birbirine değdiğinde, içimdeki titremeler daha da artmıştı. Dudaklarımın arasındaki dudağımı bırakıp, yüzümü ellerinin arasına aldı. "Seni istiyorum Meryem. Hemen. Şimdi!" Sesi kararlıydı. Ürperdim. Geri çekilmek istedim ama izin vermedi. "Ben istemiyorum. Bırak beni lütfen. Odama gideyim. Doydum." dediğimde yüzünde ürpertici bir gülümseme belirdi. Bana sanki mümkünmüş gibi daha da yaklaştı. "Ben acıktım ama. Hem de kurt gibi." Tüm bedenim gerildi. Belki doğru dürüst seks hayatım yoktu ama imadan da anlıyordum. Beni istiyordu. Hem de hemen. Bundan nasıl kurtulacaktım bilmiyordum. Kurtulacak mıydım onu da bilmiyordum. Ben susup içimde muhasebe yaparken kulağımın dibinde sesini duydum. "Aras salonda çık ve kapıyı kilitle." dediğinde geri gitmek için hamle yaptım ama Demir beni sıkıca tutuyordu. Bu sefer akıllı davrandım ve asilik etmedim. Onun asi kadınlardan hoşlandığını anlamıştım. "Tamam Patron." Aras benim yalvaran bakışlarıma aldırmadan salondan çıktı. Saniyeler sonra salonun çift kanatlı kapısının kilit sesini duydum. Ses tüm uğursuzluğu ile beynimde yankılanmıştı. Demir beni kendiyle beraber uzun masanın ayak kısmına götürmeye başladığında çırpındım. Ondan kurtulmaya çalışıyordum. "Senin Allah`ın yok mu be adam? Bıraksana beni." diye bağırdım. Demir kahkaha attı. "Allah buralara uğramaz benim asi Kölem. O yüzden ondan değil benden merhamet bekleyeceksin. Ben ise merhametin sadece sözlükteki karşılığını biliyorum." dedi. Beni ters çevirirken ona elimden geldiğince direndim ama o benden çok güçlüydü. Bedenimin üst kısmı masaya dayandı. Hala ayaklarımla onu tekmelemeye çalışıyordum. Demir iki eli ile belimi kavradı ve kendini kalçalarıma dayadı. Alnımı masaya vurdum. "Bak sen böyle yapmaya devam ettikçe ben daha da sertleşiyorum. Bir iki saate bitecek işimizi sabaha kadar uzatıyorsun haberin olsun." konuşurken kendini kalçalarıma sürtüyordu. "Allah belanı versin!" dedim dişlerimin arasından. "Cümlemizin verecek zaten." Bu son konuşmamız olmuştu. Ondan sonrası utançtı. Demir eteğimi belime kadar sıyırdı ve çamaşırımı parçalayarak çıkardı. Çamaşırı parçalarken hiç de nazik değildi. Etimi kesmişti. Acıyla hafif inlemiştim. Çamaşırım bedenimden çıkınca onun soyunma seslerini dinledim. Bir dakika sonra parmakları içimdeydi. Çığlık attım, o ise karanlık bir keyifle güldü. "Daha girmedim kadın." parmaklarını içimde hareket ettirdi. "İçin sıcacık ve beni al diye haykırıyor. " Masanın kenarlarını kavradı. Göğüslerim masa ile benim aramda eziliyordu ama umrumda değildi. Şu an tek umursadığım yaralanacak olan ruhumdu. Demir beni hazırlamadan içime girdiğinde çığlık attım. O hareket etmeye başlayınca en ağır ihanete uğramıştım. Çünkü bedenim benden bağımsız bir şekilde onu içimde sıkıştırdı. Bunun karşılığını Demir`den inleme olarak almıştım. Demir’in her hareketiyle bedenimdeki arzunun yoğunluğu artıyordu. İçimde bir yangın gibi büyüyen bu his, beni kontrolsüz bir şekilde esir almıştı. Onun kuvvetli ve sert dokunuşları, içimde karmaşık duygular yaratıyordu. Direnmek ve ona boyun eğmek arasında sıkışmıştım. Göğüslerim masanın soğuk yüzeyine bastırılmışken, Demir’in hareketleri daha da sertleşti. Her seferinde içimdeki zevk ve acı dalgalar halinde yükseliyordu. Bu ikilem beni yıpratırken, onun her dokunuşunda içimde patlayan zevk beni tamamen savunmasız bırakıyordu. "Bırak beni," diye fısıldadım, sesim kırılgan ve kararsızdı. Demir'in kahkahası yine odada yankılandı, beni daha da güçlü bir şekilde kavradı. "İtiraf et," dedi nefes nefese, "Bundan zevk alıyorsun. Bedenin bana yalan söyleyemez." Cevap vermedim. Cevap zaten belliydi. Zihnim ise içimdeki bu karmaşaya teslim olmuştu. Demir’in her darbesiyle, bedenim daha fazla zevkin ve acının karışımına bürünüyordu. Bu zıtlık, içimdeki tüm duyguları bir fırtına gibi savuruyordu. Demir’in nefesi boynumda hissedilirken, onun sıcaklığı içimdeki tüm dirençleri eritiyordu. Ellerini daha sıkı belime bastırdı ve beni kendine daha da yaklaştırdı. Onun her hareketiyle, içimdeki zevk dalgaları daha da yoğunlaşıyordu. Acı ve zevk arasındaki bu ince çizgide, onun her dokunuşu beni daha da derinlere çekiyordu. "Seninle işim bitmedi," dedi, sesi karanlık ve tutkuluydu. "Bu gece çok uzun olacak." Sözleri, odanın sessizliğinde yankılanırken içimdeki korkuyu ve arzuyu daha da yoğunlaştırdı. Dediği gibi gece gerçekten çok uzun sürdü. Salonda birkaç kez içime boşaldıktan sonra beni yukarı çıkardı. Onun güçlü kollarında taşınırken, içimdeki karmaşık hisler birbirine karışıyordu. Daha önce görmediğim bir odaya girdik. Demir beni tamamen soydu, kıyafetlerim tek tek üzerimden sıyrılırken tenimde hissettiğim soğuk hava, içimdeki ürpertiyi daha da artırıyordu. Çıplak bedenim, onun merhametsiz dokunuşlarına maruz kaldı. Her hareketi, her dokunuşu, bedenimde derin izler bırakıyordu. Ellerini bedenimde gezdirirken, tenimde bıraktığı izler acı ve zevkle karışıyordu. O gece, bedenim onun işkencelerine maruz kaldı. Derinlemesine, acımasızca ve şehvetle. Kollarım, bacaklarım, her bir parçam onun kontrolü altındaydı. Tenimde hissettiğim her acı, içimdeki arzuyu daha da artırıyordu. Her bir dokunuşu, her bir darbesi, bedenimde ve ruhumda derin izler bırakıyordu. Yalan yok, zevk alıyordum. Her ne kadar ruhum bu durumdan kaçmak istese de, bedenim ihanet ediyordu. Kalbim ve mantığım bu durumdan iğreniyordu, ama bedenim onun her dokunuşuna, her hareketine yanıt veriyordu. **** Ertesi sabah yatağımda yalnız uyandım. Elbette onca şeyden sonra Demir’in benimle uyumasını ya da sarılmasını beklemiyordum. Bakışlarımı pencerenin ardından yansıyan cıvıl cıvıl hayata diktim ve hareketsizce yatmaya devam ettim. Kalkıp kendimi temizlemem gerekiyordu ama kolumu kaldıracak halim bile yoktu. Örtünün altında çıplaktım, ama bunu umursamıyordum. Derin bir nefes aldım ve camdan dışarı bakarken, kapının açılıp kapanma sesini duydum. Kim olduğunu görmek için dönmedim. "Demir şey yani Demir Bey, hazırlanıp aşağı kahvaltıya inmeni istedi." Sesini duyunca kafamı ona çevirdim. Genç bir kadındı, yirmili yaşlarında, tıpkı benim gibi. Uzun sarı saçları ve ince bir fiziği vardı. Üzerinde sade, temiz bir elbise taşıyordu. "Demir Bey’ine söyle, elindeki çatalı kıçına batırabilir," dedim, bakışlarımı tekrar cama çevirerek. Onun yüzüne daha fazla bakamamıştım çünkü gözlerinden bana nasıl acıdığını okuyabiliyordum. Muhtemelen çok kötü görünüyor olmalıydım. Ben düşüncelerimde boğulurken onun gittiğini düşünmüştüm ama o yaklaşarak cam ile arama girdi. Bakışlarım yüzüne doğru çıktı. "Ne istiyorsun?" diye sordum. "Buradan gitmek ister misin?" diye sordu doğrudan. Gitmek mi? Ne diyordu bu kadın? Yerimde doğrularak üzerimdeki çarşafı göğsümde sabitledim. Önünde bir de çıplak kalmak istemezdim. "Gitmek derken? " diye sordum. Derin nefes aldı. Sanki söylemek isteyip te tereddüt ediyormuş gibi bir hali vardı. "Senin buradan kaçmak istediğini biliyorum. Ve ben sana yardım edebilirim." dedi nihayet. Kaşlarımı kaldırarak ona baktım. "Bunun bir oyun olmadığına nereden emin olabilirim?" diye sordum. Sesimde şüphe vardı. Bana doğru geldi ve yatağa oturdu. "Bak Meryem. Ben Ece ve üç yıldır buradayım. Sen şimdi sadece kendini burada hapis olarak görüyorsun ama Demir Arslanlı`nın beş kadınlık haremi var burada. Sen altıncısın." Sözleri beynimde yankılandı. Duyduklarımı hazmetmek biraz zaman alacaktı. Bu manyak kendine bir harem kurmuştu. Lanet olsun! "Harem kurmuş derken?" diye sordum. Beynim bunu algılamakta zorlanmıştı. Ece kapıya kısa bakış attı. Sanırım burada uzun kalamazdı. Tedirgin olduğu her halinden anlaşılıyordu. "Beğendiği kadınları paranın gücü ve ya zorla alır buraya getirir. Canı istediği gibi kullanır. Hevesi geçtiğinde ise bir köşeye atar. Ama asla özgür bırakmaz. Çünkü canı yine eski oyuncakları ile oynamak isteyebilir. Biz onun modern çağda köleleriyiz." dediğinde beynim durdu. Ona gözlerimi kırpıştırarak baktım. "Şu an sürekli seninle çünkü yenisin ve çok hırçınsın. Ben dahil herkes ona ilk günden boyun eğdi. Ama sen hala onunla mücadele ediyorsun. Ve bu onun hoşuna gidiyor." Söyledikleri gerçek olabilirdi ama ben Ece`de farklı bir şey sezmiştim. Ne olduğunu şimdilik bilmiyordum ama sadece bir histi. "Sen de bana kaçmam için yardım mı edeceksin?" diye sordum. Kafasını salladı. "Peki ben sana nasıl güveneceğim? Beni tuzağa düşürmeyeceğini nereden bileceğim?" Ece omur silkti. "Bilemezsin. İçindeki sesi dinle ve hala özgür kalmak istiyorsan iki gün sonra yanına geldiğimde söylersin." "Peki sen neden kaçmıyorsun? Diğer kızlar nerede? Onlar ne olacak?" Sorularım art arda gelince Ece sakince bitirmemi bekledi. "Biz yıllardır buradayız ve gidecek başka yerimiz yok. Senin ablan var." Ece'nin sözleri, içimde bir yerlerde kalan son umut kıvılcımını yeniden canlandırdı. Odanın loş ışığı altında, yüzündeki kararlılığı ve gözlerindeki çaresizliği görebiliyordum. Odaya yayılan sessizlik, Ece’nin söylediklerini düşünmem için yeterliydi. Kalbim hızlıca çarpmaya başladı, içimdeki korku ve umut birbirine karıştı. Onunla kaçmak, özgürlüğe kavuşmak fikri beni heyecanlandırsa da, aynı zamanda büyük bir risk taşıyordu. Demir’in zalimliği ve gücü, bu planın tehlikelerini daha da artırıyordu. "İki gün sonra," dedim, sesimde kararlılık ve şüphe aynı anda yankılanıyordu. "O zaman ne yapmam gerektiğini söyleyeceğim." Ece, başını sallayarak onayladı. "Bu fırsatı kaçırmamalısın." Üstünde durmamıştım ama Ece sanki rahatlamıştı. Neden böyle davrandığını en derindeki gerçekleri öğrenmeme fırsat vermeden "Ben gideyim. Demir burada uzun kaldığımı öğrenmemeli." dedi. Acele ediyordu. Kapıya doğru hızla yürüdüğü sırada ona seslenerek durdurdum. "Ece?" Bana doğru döndü. "Efendim." "Ben her zamanki odada değilim. Burası neresi?" diye sordum. Gülümsedi. "Yeniler katındasın. Demir`in yatağını ilk kez paylaştığı kadınlar ilk bu odada kalır. Eğer ki kalmaya devam edersen seni gözdeler odasına alacak. O odaya girersen buradan sadece cesedin çıkacak demektir Meryem." dedikleri tüylerimi ürpertti. Dehşete düşmüştüm. Burada olup da bu saçmalıkları yaşarken hala şaşırabiliyordum. Buna da ayrı şaşırıyordum. "Peki sen ve diğerleri hangi kattasınız?" diye sorunca kapıyı açtı ve çıkmadan önce "Zemin kattaki Kıdemliler katındayız. Orada ömrümüzü geçirip Demir`in bizi ne zaman yatağına alacağını bekliyoruz." dedi ve hızla odadan çıktı. Oda, Ece'nin ayrılmasıyla tekrar sessizliğe büründü. Güneş ışığı pencereden içeri süzülüyor, yerlerdeki halı üzerinde yumuşak gölgeler yaratıyordu. Ece'nin söyledikleri, beynimde yankılanmaya devam ediyordu. Yeniler katı... Demir’in yatağını ilk kez paylaştığı kadınların kaldığı yer. Gözüm odanın sadeliğine, ama aynı zamanda içinde barındırdığı soğukluğa takıldı. Beyaz duvarlar, lüks ama soğuk mobilyalar, her şey özenle seçilmiş gibiydi ama içinde yaşanmışlık yoktu. Her şey birer dekor parçası gibi duruyordu. Ece’nin son sözleri beni derinden sarsmıştı. Gözde kadınlar odası... Oraya giren bir daha çıkamıyordu. Bu düşünce, içimde bir titreme yarattı. Gözde kadın olmak, Demir’in gözdesi olmak demekti. Özgürlüğümün sonu, ruhumun hapishanesi demekti. Kaçmak için, gerçekten kaçmak için bu iki günü iyi değerlendirmeliydim. Yataktan çıkarak çıplaklığımı umursamadan pencereye yaklaştım. Bakışlarım evin dışını taradı. Burası kale gibiydi. Evin etrafı koruma ordusu ile çevriliydi. Velev ki kaçtım evin metrelerce yüksek duvarlarının ardında canlı hayat değil vahşi orman vardı. Ece bana kaçmak istediğimi sorduysa kaçmanın bir yolunu da biliyordu demekti. Bana yardım edecekti. Ne için bilmiyordum ama edecekti. Çıplak halde banyoya girerken Ece’nin söyledikleri kafamda dönüp duruyordu. Zemin kattaki Kıdemliler katında, diğer kadınlarla birlikte yaşıyorlardı. Onların ömrü, Demir’in insafına kalmıştı. Ece’nin yardımıyla kaçmak, özgürlüğüme kavuşmak için bir umut ışığıydı ama aynı zamanda büyük bir riskti. Derin bir nefes alarak kararlılığımı topladım. Bu iki gün içinde dikkatli olmalı, Ece’nin söylediği her şeyi aklımda tutarak bir kaçış planı yapmalıydım. Hayatta kalmak ve özgürlüğüme kavuşmak için her şeyi göze almaya hazırdım. Bu kabustan uyanmanın tek yolu, cesur ve kararlı adımlar atmaktı. Duşa girdim, sıcak suyun vücuduma akışı biraz olsun rahatlamamı sağladı. Su damlaları, dünkü gecenin kirini ve acısını yavaşça bedenimden temizlerken, içimdeki korku ve kararlılığı birbirine karıştırıyordu. Suyun altında, Ece’nin söylediklerini tekrar tekrar düşündüm. Kaçış planı ve bu iki gün boyunca nasıl davranmam gerektiği, zihnimin bir köşesinde netleşmeye başlıyordu. Duştan çıktıktan sonra, kendimi temiz ve rahat hissettim. Dolaptan sade ama şık bir elbise seçip giyindim. Aşağı inmeye hazırlanırken, yüzümdeki ifadeyi kontrol etmeye çalıştım. Uysal ve itaatkâr görünmeliydim. Bu, Demir’in dikkatini dağıtmak ve kaçış planımı gerçekleştirmek için gerekliydi. Merdivenleri yavaşça indim ve büyük salonun kapısına doğru ilerledim. Dün gece tüm bedenimi dayayarak becerildiğim masaya gözüm takıldı. Hatıralar zihnimde tazeydi ama bu anıları bastırmalıydım. Masanın yanında durdum, dikkatli ve sakin bir şekilde bekledim. Demir kafasını kaldırdı ve bana baktı. Gri gözleri tüm bedenimde dolaştı. Bana olan aç ve tutkulu bakışları tenimi karıncalandırıyordu. Bakışlarının üzerimde gezinmesi, içimde istemsiz bir ürperti yarattı. Gözlerinde ateşli bir arzu vardı; o gece yaşananlardan sonra beni daha da kendine çekmek istiyordu. Bunu her haliyle belli ediyordu. Yüzündeki gülümseme ve gözlerindeki o yakıcı bakış, her hareketimi izlediğini hissettiriyordu. Onun karşısında sakin ve soğukkanlı görünmek için çaba sarf ediyordum ama içimde fırtınalar kopuyordu. Kalbim hızla çarpıyor, midemde bir düğüm hissediyordum. Masaya geçmem için işaret etti. Lütfettiniz paşa hazretleri. Masaya geçtim. "İyi sabahlar," dedi Demir, sesi keyifli ve kendinden emin bir tonla. Gözlerindeki ifade, geceyi güzel geçirdiğini ve bundan büyük bir zevk aldığını açıkça gösteriyordu. Pislik herif. "İyi sabahlar," diye yanıtladım, sesimdeki itaatkar tınıyı koruyarak. Onunla oyun oynamalıydım, gerçekte hissettiklerimi asla belli etmemeliydim. İçimde fırtınalar koparken, yüzümde sakin bir maskeyle onun karşısında durmalıydım. Tek konuşmamız bu oldu. Kahvaltıya başladım. O, ben geldiğimde zaten yiyordu. Kahvaltı masasında sessizlik hakimdi ama bu sessizlik, Demir’in bakışlarının ağırlığıyla doluydu. Onun gözleri üzerimdeyken, her lokmamı dikkatle çiğniyor, zorlukla yutuyordum. Canım pek bir şey yemek istemese de güçlü kalmak için yemeliydim. Kendi düşüncelerimden boğulurken Demir`in sesiyle girdiğim transtan çıktım. "Korunmuyorsun değil mi?" diye sordu. Sorusunu biraz geç anladım. Anladığımda kafamı iki yana salladım. "Hayır korunmuyorum." dedim. Panik aniden tüm bedenimi ele geçirdi. Demir tüm gece içime boşalmıştı. Prezervatif de kullanmamıştı. Elimdeki çatalı sıktım. Ya hamile kaldıysam? Bu adamın çocuğunu doğurmak istemiyordum. Hayır Allah`ım lütfen. Demir o an yüzümdeki korkunç paniği görmüş olacak ki, yanımda duran kutuyu işaret etti. "Al şundan bir tane iç. Ertesi gün hapı. Bundan sonrası için kalcı koruma yöntemi düşünürüz. Ben prezervatif kullanmıyorum. İçinde girdiğim kadının tadını almam lazım. O lastik şey buna engel oluyor." dedi imayla. İğrenç herif. Pislik. Elimdeki çatalı o yakışıklı yüzüne batırmamak için kendimi zor tuttum. "Ben de senden hamile kalmak istemem. Bu benim için felaket olurdu." dedim. Ve Demir`in yüzündeki aydınlanmayı görünce korkunç bir hata yaptığımı anlamıştım. Hayır, hayır lütfen. Kafasını keyifle salladı ve kahvesinden bir yudum aldı. "Eğer ki baba olmaya karar verseydim bebeğimin annesinin senin olmanı tercih ederdim hırçın güzelim." dedikten sonra masaya doğru eğildi ve gözlerime baktı. "Kim bilir, belki zamanla canım baba olmak ister." Kendimi kontrol altına alarak yüzümdeki kasları gülümseme eylemi için zorladım. "Zamanla göreceğiz." dedikten sonra olmayan iştahımla kahvaltıma devam ettim. Nah baba olursun sen sikik herif. Bende sana çocuk doğuracak göz mü var ulan? İçimden küfürler ederken dışımdan nazik bir kız gibi çayımı yudumluyordum. İki gün sonra... İki gün boyunca Demir`in bedenimle bir olup bana işkence etmesine katlandım. Yaptıkları öyle farklı şeylerdi ki, kendimden nefret etsem de deli zevk alıyordum. Az önce içimden çıkarak duş almış ve giyinen adamı izliyordum. Tüm bedenini utanmadan bana sergiliyor tembel hareketlerle giyiniyordu. Yeniler odasındaydım ve buradan diğer odaya Gözdeler odasına geçmekten korkuyordum. Onun gözdesi olmak istemiyordum. Altı numaralı kölesi olmayı hiç istemiyordum. İki gündür düşünüyordum ve an itibarile kararımı kesin olarak vermiştim. Ben içimde kendimle çatışırken Demir`in sesini duydum. "Kişisel eşyalarını hazırla." dedi. Kalbim bir anda titredi. Korktuğum şeyi demeyecekti değil mi? "Neden?" diye sordum. Sesimi düz tutmaya çalışıyordum. Gömleğinin düğmelerini iliklerken bana baktı. Yataktaydım ve çıplaktım. Üzerimde çarşaf olsa da o çıplak olduğumu biliyordu. "Başka odaya geçiyorsun. " dedi. Gri gözleri gümüş gibi parlamıştı. Benim bildiğimi bilmiyordu elbette ama ben geçmemi istediği odanın Gözdeler odası olduğunu biliyordum. Yutkundum. Bilmiyormuş gibi yaparak ona diklendim. "Benimle dalga mı geçiyorsun sen? Daha iki gün önce bu odaya geldim. Haftada kaç oda değişiyorsunuz siz? Satranç mı oynuyorsunuz?" diye çemkirdim. Saçmalıyordum ama bazen dilim ile beynim arasında iletişim kopukluğu yaşıyordum. Bile kaşınıyordum. Yüzünde memnun ifade ile ağır adımlarla yanıma gelen Demir üzerime eğildi. Ellerini iki yanıma dayadı ve bedeninin heybetini kullanarak bana üstünlük tasladı. "Bana her diklendiğinde seni altıma almak istiyorum hırçın güzelim. Hele acı dayanıklılığın, sana yaptıklarımdan zevk alman aklımı başımdan alıyor. Hele içinde benden nefret ederken bedeninin sana ihanet edip yaptıklarımdan zevk almasına bayılıyorum." dedikten sonra elini kaldırdı ve çarşafı göğsümden indirdi. Demir’in sözleri ve bakışları tenimi ateşe vermişti. Çarşafı göğsümden indirdiğinde, dolgun göğüslerim açıkta kalmıştı ve anında ürpermiştim. Göğüs uçlarım, soğuk havanın ve Demir’in bakışlarının etkisiyle sertleşmişti. Göğüslerim zayıf bedenime oranla iriydi ve dikkat çekiyordu. Spor sayesinde bedenim kaslı ve sıkıydı, İzmir’de hayattan soyutlanmak için yoğun şekilde spor yapmıştım. Popom ve göğüslerim bu spor sayesinde dik ve diri kalmıştı. Vücudum tamamen kastan ibaretti, ince belim ve belirgin kaslarım vardı. Eski kocam bedenimi sevmese de Demir bedenime özellikle göğüslerime hayrandı. Saniyeler sonra Demir’in boğuk sesi kulaklarımda yankılandı, "Sol göğsünü al ve beni emzir, hırçın güzelim." İçimdeki öfkeyi bastırarak itaat etmek zorunda olduğumun bilinciyle, ağır hareketlerle sol göğsümü kavradım. Göğsümün yumuşaklığını hissederken, onun bakışlarının daha da karardığını gördüm. Gri gözleri yine gümüş rengine dönüşmüştü. Beni izlerken gözlerindeki açlık daha da belirginleşti. Sol göğsümü ona uzattığımda, Demir dudaklarını yavaşça üzerine kapadı. İlk dokunuşuyla bedenim istemsizce titredi. İçimdeki tiksinti ve arzu arasındaki savaş, her saniye daha da büyüyordu. Demir’in dudakları ve dili, göğsümün etrafında geziniyor, beni daha da derinlere çekiyordu. Nefesim hızlandı ve vücudumun her hücresi onun dokunuşlarına karşı hassaslaştı. Beni kendine daha da yaklaştırarak, göğsümü daha sıkı kavradı. Emme hareketleri, bedenimdeki her siniri uyandırıyor, istemsizce içimdeki arzuyu körüklüyordu. Gözlerimi kapatarak bu anın geçmesini bekledim. Onun kontrolü altındaydım ve bu durumdan nefret etsem de, bedensel tepkilerimi engelleyemiyordum. Demir, beni daha da kendine çekerek göğsümü bırakmadan fısıldadı, "İçindeki ateşi seviyorum, Meryem. Ama unutma, bu ateş sadece benimle yanacak." Gözlerimi açtığımda, Demir'in bakışlarında belirgin bir zafer ifadesi gördüm. Gri gözleri, elde ettiği kontrolün verdiği hazzı yansıtırken parlıyordu. Dudaklarının kenarında alaycı bir gülümseme belirmişti. Göğsümden ayrılan dudakları, hala üzerimde dolaşıyor gibi hissettiriyordu. Dişlerimi sıktım. "Ne demek bu?" diye sordum. Demir benden uzaklaştı ve gömleğinin kollarına kol düğmelerini taktı. Düğmeler pahalı bir şeye benziyordu, altın renginde parıldayan zarif detaylarla süslenmişti. Önemsemedim. Zaten neden onlara dikkat etmiştim, anlamıyordum. Onun yüzüne odaklandım. "Bedenine benden başkası dokunamaz demek. Sen benimsin!" dedi, sesi otoriter ve kesin. Yataktan hızla çıkarak karşısına dikildim. Çarşaf, bedenimden kayarak yere düştü. Çıplak olmamı umursamadan, tek kaşımı havaya kaldırarak ona baktım. Gözlerim meydan okuyan bir şekilde parlıyordu. Demir, beni baştan aşağı süzdü, bakışlarında hem sahiplenme hem de arzunun izleri vardı. Karşımda duran adam, beni tamamen kontrolü altına almış olmanın rahatlığıyla hareket ediyordu. Gömleğinin düğmelerini yavaşça iliklerken, bakışları hala üzerimdeydi. Gömleğin düğmeleri, parmaklarının arasında zarif hareketlerle kapanıyordu. O an, bedenime olan hakimiyetiyle övünüyor gibiydi. Gövdesindeki kaslar, hareket ettikçe hafifçe belirginleşiyor ve gömleğin kumaşının altında kaslarının çizgileri seçiliyordu. Gri gözleri, meydan okuyan bakışlarımı yakaladığında, yüzündeki alaycı gülümseme daha da belirginleşti. "Bana meydan okumaya devam et, Meryem. Her diklenişin beni daha da çılgına çeviriyor." İçimdeki öfkeyi kontrol ederek, bir adım daha ona yaklaştım. Aramızdaki mesafe iyice kapanmıştı. Parmaklarımı, kaslı göğsüne doğru uzattım ve gömleğinin düğmelerine hafifçe dokundum. "Senin oyuncağın olmayacağım, Demir. Bunu aklından çıkar," dedim. Gözleri parladı. Parmaklarımı gömleğinin düğmelerinden çekmeden önce ellerimi tuttu ve sıktı. "Bunu zaman gösterecek, hırçın güzelim," dedi. "Ama unutma, bedenin artık benim." Beni serbest bırakmasıyla, derin bir nefes aldım. Yataktaki çarşafı yerden alıp hızlıca bedenime doladım. Kollarımı göğsümde kavuşturarak meydan okuyan bir ifadeyle ona baktım. "Siktir git!" Küfrüm onu sinirlendirmek yerine kahkaha atmasına neden oldu. Kahkahası odada yankılanırken, gözlerinde öfkenin gölgesi belirdi ve hemen geçti. Bana doğrudan bakarak, "Senin yerinde başka bir kadın olsaydı, şimdi ayaklarımın dibinde kanlar içinde yatıyor olurdu, güzelim. Kendini şanslı say," dedi. Sözleri mideme bir yumruk gibi indi, ama yüzümdeki ifade sert kaldı. "Şimdi de yaşıyor sayılmam. İradem dışında senin inindeyim." Onun yaklaşmasıyla adımlarımı geriye çektim, sırtım duvara dayanana kadar. Demir, yüzüme bakarak, ellerini iki yanımdaki duvara koydu ve beni köşeye sıkıştırdı. "İradenle oynayacak, seni eğiteceğim. Ama unutma, eninde sonunda benim olacaksın." Gözlerimi ondan ayırmadan, "Beni kontrol ettiğini sanıyorsun, ama yanılıyorsun," dedim. Demir'in yüzündeki gülümseme büyüdü. "Bu inatçı ruhunu seviyorum," dedi. "Az önce cevabını almıştın." dedim deminki küfrüme atıfta bulunarak. Demir, bana bir süre daha baktıktan sonra geri çekildi. "Hazırlan ve aşağı in. Kahvaltıda seni bekliyorum," dedi, odadan çıkarken yüzünde memnun bir ifade vardı. Onun gidişini izlerken, içimdeki isyan ateşi daha da alevlendi. Bu cehennemden kaçmanın bir yolunu bulacaktım, bunu kendime bir kez daha hatırlattım. Ece`nin beni bulmasını bekleyecektim. Beklerken de uysal bir kedi gibi hareket edecektim. Bugün karar günümdü ve onun yanıma geleceğini düşünüyordum. Umarım korkup vazgeçmemişti. Hızla duş alıp giyindim. Kendimi toparlayarak aşağı indim.Yemek odasına girdiğimde, Demir masanın başında oturmuş, beni bekliyordu. Yüzünde memnun bir ifade vardı. Ona bakmadım. Kahvaltı masası, çeşit çeşit yiyeceklerle doluydu, ama benim iştahım yoktu. Sessizce yerime oturdum. Bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Her hareketimi izliyor, her tepkimi değerlendiriyordu. Onunla savaşmak için hem fiziksel hem de zihinsel olarak güçlü olmalıydım. Demir, kahvesinden bir yudum aldıktan sonra konuştu. "Bugün senin için özel bir programım var. Hazırlıklı ol." "Ne programı?" diye sordum. Gözlerinde kurnaz bir parıltıyla gülümsedi. "Zamanı gelince öğreneceksin. Şimdi kahvaltını yap." Ona gözlerimi devirerek kahvaltımı yaptım. **** Kahvaltıdan sonra yukarı odaya çıkmak yerine etrafa bakınmaya karar verdim. Geldiğimden beri gördüğüm belli yerler vardı. Ev çok büyüktü ama ben sadece yemek odasını gezdiğim odaları biliyordum. O yüzden Ece`nin beni bulmasını beklerken biraz geziye çıkacaktım. Tabii nereden başlayacağımı bilemeden amaçsızca yürümeye başladım. Loş ışıklı koridora adım attığım an birinin sesi ile durdum. "Nereye küçük hanım?" Arkama döndüm. "Demir`in zebanisi Aras efendi." dedim alayla. Bana doğru geldi. "Nereye?" diye sordu. "Avluya. İzin var mı Aras Bey?" dedim imayla. Benim ne dediğimi elbette anlamıştı. "Burası hapishane değil Meryem." dedi ciddi sesle. Gözlerimi devirdim. "Zorla tutulduğum yer benim için hapishane." Aras kafasını iki yana salladı. Arkamda birine bakışları ilişince "Ece. Meryem`i odasına götür." dedi. Ece ismini duyunca kalbim pır pır etti. Onu gökte ararken yerde bulmuştum. Sevincimi belli etmemek için arkamı Aras`a döndüm. Ece bizi görünce yanımıza geldi. Aras`a itaatkar bir şekilde kafasını salladı. "Tamam Aras abi." dedi. Aras yanımızdan geçip gittikten sonra Ece ile beraber yukarı çıktık. Odaya girene dek sessiz kalmıştık. Kapıdan girer girmez ona baktım. "Seni arıyordum." dedim. "Ben de seni. Kararını kesin olarak verdin mi?" diye sordu. Ona yaklaştım. Ellerini kavradım. "Evet. Bana buradan çıkamam yardım et Ece. Sana ömür boyu duacı olurum." Gülümsedi. "En doğru kararı verdin Meryem." dedikten sonra cebine sıkıştırdığı kağıdı çıkarıp bana verdi. Kağıda merakla baktım. "Bu korumaların ve Aras abinin nöbet değişimi zamanı binanın etrafında bıraktıkları zaman boşluğunun çizelgesi. Saatini kendin seçerek kaçışını gerçekleştireceksin." Kağıtta yazılanları okudum. Bir sürü zaman aralığı vardı ama bana en uygun sabahtı. Gece bu kocaman ormanda yolumu hayatta bulamazdım. Kağıdı dikkatle katlayıp cebime koydum. Sonra içtenlikle gülümseyerek Ece`ye sarıldım. İlk başta donup kalsa da sonra karşılık verdi. Geri çekildiğimde gözlerime baktı. "Ne zaman gideceksin?" diye sordu. Sorusunu garip bulsam da cevaplamaktan kaçınmadım. "Sabah. Gece kaçamam. Ormanda kaybolurum." Orası hem karanlık ve korkutucuydu. Ece`nin bir anlık yüzü düştü ama hemen toparladı. "Demir sana bugün senin için programı olduğunu söyledi mi?" diye sorunca kaşlarımı çattım. Bu kız masada Demir ile özel konuşmamızı nereden biliyordu? "Sen nereden biliyorsun?" diye sordum. Bakışlarını benden kaçırdı. Bu merakımı körüklemişti. Koluna yapıştım. "Cevap ver Ece. Neler oluyor? Yoksa o planın ne olduğunu biliyor musun?" diye sorunca kafasını salladı. "Hemen anlat. Yüz ifadene bakılırsa o plan her neyse hiç hoşuma gitmeyecek." "Demir seni de bizim aramıza katarak grup seks yapacak. Bize seni tanıtma partisi gibi bir şey bu." dediğinde yumruk yemiş gibi geri sendeledim. Grup seks... Beş kadın ve ben. Bizden keyif alarak faydalanan Demir Arslanlı. Düşüncesi bile midemi alt üst etmişti. Elimi ağzıma görürdüm. Ece sakin bir şekilde bana bakıyordu. "Biz bunu tüm yeni kızlarla yaparız Meryem. Alıştık." Ona dehşet içinde baktım. Ne saçmalıyordu bu kadın? Demir`in benimle olması ayrıydı tüm o kadınlarla paylaşması ayrıydı. "Ben bunu kabul edemem." dedim. Ece omuz silkti. "Bu senin verebileceğin karar değil. Buranın sahibi o. Bizim sahibimiz o." Yüzümü buruşturdum. Hızla cebimden çıkardığım kağıda baktım. 1 saat sonra görev dağılımı vardı. Korumalar o aralıkta sadece 5 dakika postlarını boş bırakıyordu. "Size keyifli sikişmeler ben gidiyorum." "Gidecek misin?" "Evet. 1 saat sonra görev dağılımı var. Buradan kaçmam için bulunmaz fırsat." dedim sert sesle. Ece bana umutla baktı. "Ormandan korkmuyor musun?" diye sordu. Sanki benim vazgeçip geçmeyeceğimi test ediyordu. "O orman bile Demir Arslanlı kadar korkunç değildir emin ol." "Tamam. Sen nasıl istersen. Ben görevimi yaptım." Az önceki sıcaklık aramızdan çekilse de omuzlarını tuttum. Gülümseyerek "Her şey için teşekkür ederim Ece. Kendine dikkat et." dedim. Ece, yüzünde hafif bir gülümsemeyle, "Yolun açık olsun, Meryem. Sen her şeyin en güzelini hak ediyorsun," dedi. "Teşekkür ederim." Bir saat sonra dolaptan bulduğum kot pantolon ve kapüşonluyu giyindim. Ayaklarıma da spor ayakkabıları geçirdikten sonra hazırdım. Saate baktım. Zamanıydı. Odadan çıktım. Koridorlarda yankılanan sessizlik, kulaklarımda çınlayan kendi nefes alış verişlerim ve kalp atışlarımın gürültüsüyle bozuluyordu. Adımlarımı mümkün olduğunca sessiz atmaya çalıştım, ama içimdeki korku her hareketimde bir gölge gibi peşimdeydi. Zamanı dikkatlice hesaplamıştım; korumaların görev değişimindeki beş dakikalık boşluk, özgürlüğüme giden tek yoldu. Tam vaktinde, beklediğim an geldi. Kalbim sanki göğsümden çıkacakmış gibi atıyordu. Derin bir nefes aldım ve kendimi ileriye attım. Koridorun sonundaki yangın çıkışına doğru hızlı ve sessiz adımlarla ilerledim. Ayaklarımın altındaki halı, adımlarımı yumuşatıyordu. Her köşeyi dönerken, nefesimi tutup kimsenin olmadığını kontrol ettim. Koridorun sonuna geldiğimde, yangın çıkışının kapısını buldum. Ellerim hafifçe titriyordu ama kararlıydım. Kapının kolunu kavradım ve sessizce açtım. Soğuk metalin teması beni bir an için ürpertti, ama hemen toparlandım. Kapıyı açar açmaz dışarıdaki temiz hava yüzüme çarptı. Derin bir nefes aldım ve merdivenleri hızla inmeye başladım. Dışarı çıktığımda, ormanın karanlık ve gölgeli ağaçları beni bekliyordu. Geceydi ve ormanın içi karanlıktı, ama bu karanlık bana özgürlüğü hatırlatıyordu. Ece`ye kurduğum cümleyi "Bu orman bile Demir Arslanlı kadar korkunç değildir emin ol." kendi kendime tekrar ettim bu sözleri, cesaretimi toplamak için. Ormanın içine daldım, ayaklarımın altındaki yapraklar ve dallar çıtırdıyordu. Hızla ama dikkatlice ilerlemeye çalışıyordum. Arkama baktım; malikane artık görüş alanımın dışındaydı. İçimdeki umut dalgası büyüyordu. Adımlarımı hızlandırdım, her adımda daha da derinlere girdim ormana. Ormanın içi karanlıktı ama gözlerim yavaş yavaş alışıyordu bu karanlığa. Dalların arasından süzülen ay ışığı, bana yol gösteriyordu. Birkaç kez sendeledim, ama hemen toparlandım. Durmak ya da pes etmek gibi bir lüksüm yoktu. Kaçmak, kurtulmak zorundaydım. Birkaç metre daha koştuktan sonra yorgunluğumu gidermek için durdum ve sırtımı koca gövdeli bir ağaca yasladım. "Şu an bir bardak su için neler vermezdim." diye mırıldandım. Y Yanıma hiçbir şey almadan, sadece kaçma arzusuyla ormana dalmıştım. Demir’in eve geleceği saat yaklaştığında, kaçışımı gerçekleştirdim. Yanımda su bile almadığım için pişmandım ama artık geri dönüş yoktu. Ağaçların dibinde oturup biraz nefeslenmeye çalışırken, kafamda sadece kaçmak vardı. Ormanın derinliklerinde kaybolmak, bu kabustan uyanmak istiyordum. Fakat ne kadar derine gidersem, o kadar çok kayboluyordum. Karanlık, bilinmezliklerle doluydu ve her adımımda önümde ne olduğunu göremiyordum. İçimdeki korku büyüyordu, ama geri dönüş de bir seçenek değildi. Bir anda karanlıkta adımı yankılanarak duydum: "Meryem!" Demir’in öfkeli sesi, gecenin sessizliğinde yankılanıyordu. Adımlarımı hızlandırarak kaçmaya başladım. Kalbim delicesine çarpıyordu, adrenalin tüm bedenimi ele geçirmişti. Koştum, ama karanlıkta önümü göremiyordum. Ansızın ayağım kaydı ve büyük bir yarığın içine düştüm. Çığlık atarak yere çarptım, acı içinde bacağımı tutarak yerde kıvrandım. Bacağımın kırıldığını hissettiğimde, içimde bir şeylerin kırıldığını da hissettim. Umudum, bir anda yerle bir olmuştu. Acı gözlerimden yaşların süzülmesine neden oldu. Nefes almak bile zorlaşmıştı, ama pes edemezdim. Karanlık ve sessiz ormanda yapayalnızdım, ama hala bir çıkış yolu bulmalıydım. Sürünerek uzaklaşmaya çalıştım, her hareketim bacağımı daha da acıtıyordu. Ama pes edemezdim, etmeyecektim. İçimdeki özgürlük isteği acının önündeydi. "Allah`ım ne olur bana yardım et." dedim hıçkırarak. Yeniden onun eline düşmek istemiyordum. Onunla olmaktansa ölmeyi yeğliyordum. Gözlerimi kapatarak becerebildiğim kadar küçüldüm. Sanki küçülürsem beni bulamayacaktı. Ama kader bu umudumu da zevkle boşa çıkardı. Demir’in fenerinin ışığını ve sesini duyunca içimde bir ürperti hissettim. "Meryem, kaçamazsın, Buralardasın hissediyorum." diyordu. Yaklaşıyordu. Işık yarığın kenarına vurduğunda, onun öfke dolu bakışlarını gördüm. Kaçışım sona ermişti. "İşte buradasın," dedi zafer dolu bir sesle. Gözlerine baktım. Gözlerimde korku, çaresizlik ve tükenmişlik vardı. Demir, benim yanıma inip beni kollarının arasına aldığında, ona direnmek adına elimden geldiğince çırpındım. "Bırak beni pislik herif." dedi. Ben direndikçe daha sıkı kavradı. Acıyla çığlık attım. "Rahat dur ulan!" "Bacağım.." diyebildim hıçkırıklarımın arasında. Yürüdüğü yolda aniden durdu ve başını geri attı. Ağaçların arasından sızan ay ışığı yüzünü aydınlatarak sert profilini daha korkutucu yapmıştı. O sırada Aras yanımıza gelmişti. "Bacağını kırmış Aras. Arabayı buraya getir. Ve doktoru da eve çağır." "Hemen patron." Aras araba için giderken ben ona baktım. "Senden nefret ediyorum." dedim. Kafasını salladı. "Etmelisin de." dedi. Onu itmeye çalıştım ama o beni daha sıkı kavradı. Bacağımı bilerek daha sıkı tutmuştu. Acıyla inledim. "Beni o eve götürsen de seninle grup seks yapmayacağım Demir Arslanlı. Duydun mu beni?" diye bağırdım. Kaşlarını çatarak bana baktı. "Grup seks derken?" Bir de soruyordu şerefsiz herif. Aras araba ile yanımıza yaklaşınca konuşmamız yarım kaldı. Beni dikkatle arabaya bindirdi ve kendi de bindi. Acıyan bacağımı kucağına yerleştirerek "Gidelim Aras." diye emir verdi. Araba hareket edince bana döndü. "Sana grup seks yapacağımızı düşündüren nedir?" Omuz silktim. "Gizemli planının o olduğunu tahmin ettim." dedim. "Kaçmanda Ece`nin yardım ettiğini biliyorum Meryem. Bana onunla ne konuştuğunu anlat. Hemen!" Yerimde korkuyla büzüldüm. Her şeyi biliyordu. Acaba Ece`ye ne yapmıştı? "Ona bir şey yapmadın değil mi? O sadece bana yardım etmek istiyordu." Demir güldü. Eğilerek toprak bulaşmış yanaklarımı sildi. Elini ittim. "A benim saf hırçın güzelim. Sen Ece`nin sana özgürlüğün için yardım ettiğine inandın mı?" dedi. Ona garip garip baktım. "Benim senden kurtulmak istediğimi Sağır Sultan bile duydu. O da bana acıdı yardım etmek istedi. Olay bu kadar." "Tamam. Eve gidelim göreceksin kim kime yardım ediyormuş." **** Eve geldiğimizde Demir yine benim itirazlarıma rağmen kucağına alarak eve taşıdı. Salona geldiğimizde beni geniş koltuğa oturttu. Biz salona girince adamlardan biri Ece`yi kolundan tutarak salona getirdi. Onu görünce gözlerim doldu. Fena hırpalanmıştı. Ama o beni görünce yüzünde bariz tiksinti belirdi. "Kaçamadın demek beceriksiz." dedi. Kaşlarımı çatarak ona baktım. Kafasına fazla mı burmuşlardı bunun? Aklı gitmiş gibiydi. "Ne diyorsun Ece?" Demir diğer tekli koltuğa geçti ve bacak bacak üstüne attı. Ece`yi önümüzde diz çöktürdüler. Elleri bağlıydı. "Ona benim diğer kızlarla ve seninle grup seks yapacağımı sen mi dedin?" diye sordu. Sesinde bir celladın ayak sesleri yankılanıyordu. Ece ona hayranlıkla baktı. Ve o an benim beynimde bir ampul patladı. Ece`de garipsediğim şey işte buydu. Aşk. "Evet." Lafa girdim. "Neden?" diye sordum. Bana düşmanca bakış attı. "Sen gelene dek bizim küçük güzel dünyamız vardı. Düzenimiz vardı." Şokla sarsıldım. "Onun hareminde olmaktan ve yatağını diğer kızlarla paylaşmaktan zevk mi alıyordun?" "Evet. Sen geldin Demir bizi unuttu. Sürekli seninle ve yatağına bir tek seni alıyor." Ona inanmaz gözlerle baktım. Bu bacağımın kırılmasından bile acı vericiydi. "Alın Demir`inizi başınıza çalın. Gözü olanın gözü çıksın." Demir yine konuyu toparlamak adına konuştu. "Yeter bu kadar. Şimdi anlaşıldığı üzere, Ece seni kandırmış. Kızlarla grup seks falan yok. Ece bana aşık olduğunu düşünüyor ve senden kurtulmak istedi." Ece`ye soğuk bakış attı. Ece bakışının soğukluğu karşısında titredi. Demir koltuktan kalktı. "Sana aşığım Demir. Senin için yapamayacağım şey yok." Demir’in yüzü daha da karardı. "Demir Arslanlı ihaneti asla cezasız bırakmaz!" dedi ve tetiği çekti. Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Ece’nin kafasına sıkılan kurşun, beynimde yankılanıyordu. Her şey bir anda oldu. Ece yere yığıldı, kanlar içinde. Demir silahını indirirken, odadaki sessizlik sağır ediciydi. İçimde bir boşluk hissettim. Huhu uzun bir bölümdü. Bol bol yorum istiyuorum. Nasıl buldunuz bölümü? Sizce bundan sonra neler olacak? Saniyeler içinde oluşturduğum kurgunun bu hale gelmesi beni şaşırtıyor. Haydi arkadaşlar. Diğer bölüm görüşürüz. Seviliyorsunuz. 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD