Hasta Adam
Hani bir atasözü vardır, ‘dedesi koruk yer, torununun dişi kamaşır’ diye. Aile büyüklerinin yaptığı hataların bedellerini çocukları ve torunları çekebilir. Bu hata o ailede kuşaklar boyu GRİFT bir hal alabilir. İyi okumalar…
Devran her zaman ki tavrıyla şıklığını ve yakışıklılığını kontrol etmek için odasındaki boy aynasından kendine bakıp hiç gerekli olmadığı halde gömleğinin yakasını iki eliyle çekiştirerek düzeltti. Evden çıkmak için hazırdı.
Arabasına doğru yürürken son anda vazgeçti. Bugün yine formundaydı en yakın arkadaşı Poyraz'ı uyandırmak için onun evine doğru yürüdü. İçinden geçtiği bahçe kendisi gibi bakımlı ve temiz, kıştan yeni uyanmak istercesine yeşillenmeye çalışıyor, harika görünüyordu.
Elinde bir çapa ile büyük çınar ağacının sağına soluna bakınan bahçıvana doğru elini kaldırarak ''kolay gelsin Ahmet amca'' dedi. Sesini duymamış olmalı ki cevap vermedi yaşlı adam. Umursamamış görünüyordu. Hedefine doğru emin adımlarla yürüdü. Dedik ya bugün havasındaydı, madem arkadaşı evin camlarını açık bırakmıştı o da oradan girecekti. Tek sıçrayışta çift kanatlı büyük pencerenin üstüne çıktı. Ayaklarını önden sarkıtıp atladı içeri. Odaya girdiğin de hala uyuyordu. Düzensiz bir hayatın getirisiydi bu herhalde.
Yavaş hareketlerle geniş yuvarlak yatağın kenarına ilişip uyandırmaya çalıştı, korkutmaya gönlü el vermedi. Koluna dokunarak ''Poyraz! Poyraz!'' dedi ama Poyraz hiçbir tepki vermedi.
Devran sonunda dayanamayıp dürterek ''saat sekiz buçuk sence de uyanma zamanın gelmedi mi? ''diye yüksek tonda sitem ederken arkadaşının uykuda gülümsediğini fark etti.
''Heyy! rüya mı görüyorsun? Uyansana!''
Poyraz, birden ellerini tuttu. Muhtemelen o da onunla kafa buluyordu. Ama Devran bu defa acımadan sarsarak ''kalksana kim sandın beni, sevgilin falan mı?''
Gülerek yastıktan ayırdığı başını sağa sola çevirip ağrıyan boynunu rahatlattı ve ''of.... of! Bir gün de normal insanlar gibi kapıdan giremez misin sen?''
''Kapıyı çaldım duymadın hem sen beni tanıyamadın mı? Her neyse öğlen oldu uyan artık, gideceğim!''
''Çalmış olsan duyardım!'' Yüzü koyun yattığı yerden şınav pozisyonuna geçerek sıçradı ''Tamam kalktım gitme! sana göstermem gereken bir şey var.''
Meraklı gözlerle arkadaşını süzüp ''Neymiş o?'' diye sordu. Fakat pis pis gülen Poyraz'dan ses çıkmadı.
&&&&
Genç kız, yatağından çevik bir hareketle doğrulup karşısındaki duvar saatine baktı. Gözlerine inanamadı ''Ne? Saat sekiz buçuk mu? Kahretsin geç kaldım, sınavlara çok çalışıp haftalarca kendini uykusuz bırakacak ne vardı sanki, zaten son dönemimdi. Bugün harcı yatırmazsam ve harç için imzalı belgeleri yetiştiremezsem son dönemi de zor görürüm artık. Hiçbir sınav beni kurtaramayacak! '' yattığı yerde debelenirken kendiyle iç muhasebesini yapıyordu. Yine Defne’liği üstündeydi ama hemen hazırlanmalıydı.
Pantolonunu üstüne geçirirken ''Ağabey! Ulaş, neden uyandırmadın?
Neredesin?
Beni duyan var mı?
Baba!'' diye bağıra bağıra konuştu ama boşunaydı. Henüz evde kimsenin olmadığından bihaberdi.
''Allah'tan ev iki oda bir salon yoksa sürekli birbirimizi kaybedeceğiz. Evde kimse yok mu? Neden cevap vermiyorsunuz?''
Olmayan ev halkıyla tartışırken sırtına geçirdiği gömleğinin de düğmesi koptu geldi mi hepsi üst üste gelirdi zaten. Neyse saçlarını taramasa da olurdu, okul bitince kimse saçını taramamış demez ama bitmezse...? Çok konuşulurdu ardından da yüzüne karşıda...
Kendisini evden dışarı atar atmaz hemen ağabeyinin dükkanına doğru koştu, koştu dediğime bakmayın bir alt sokaktaki dükkana adeta ışınlandı. Şimdi dükkanın önünde boş boş duran motoru habersizce almalıydı yoksa yetişemeyecekti. Randevusuna kırk beş dakika kaldığına ve ağabeyi de onu uyandırma zahmetine girmediğine göre bunu hak etmiş sayılırdı değil mi? Sessizce dükkana girerek her zaman sehpanın üzerinde bulunan anahtarı çaktırmadan almaya çalıştı ama aynadan görüldüğünü fark etmemişti. Başını hafifçe sola çevirince ağabeyinin ona baktığını gördü, bu onu durdurmadı aksine daha hızlı hareket etmesine sebep oldu.
Her ne kadar ağabeyi ardından saydırsa da arkasına dahi bakmadan devam etti. İstediğini söyleyebilirdi bu onu yolundan alıkoyamazdı.
En son '' geri zekalı bu halde okula gidilir mi? Bari saçına bir fırça atsaydın da berber kardeşi olduğun anlaşılsaydı'' dediğini duydu başını eğip aynadan kendine baktı ''o kadar fark ediliyor muydu ya!'' dedi.
Ağabeyi arkasından elini kolunu sallarken ''Eh Defne! sen akşam eve gelmeyecek misin? Resmen motorumu çaldı ya!'' diye söyleniyordu.
&&&&&
Genç adam, dayanamadı daha fazla, elini arkadaşına doğru sallayıp ''Evet seni bekliyorum Poyraz bana ne göstereceksin?'' diyerek merakını hem hareketlerine hem diline yansıttı. Yeterince ilgi ve merak uyandırdığını anlayan Poyraz, daha fazla beklemeyerek;
''Seni yeni bir kızla tanıştıracağım'' dedi.
Duyduğuyla başını geriye atıp oflayan Devran ''bu muydu yani senin işin moda ve etrafın kızlarla çevrili zaten. Dünyaca ünlü modellerle çalışıyorsun. Bunun için heyecan yapmış olamazsın değil mi?''
Cevapsız kalan Poyraz tek kaşını kaldırarak sinsice gülümsedi. Onun da hazırlanmasıyla bu defa ikisi birlikte ortak bahçeden geçerek garaja doğru ilerlediler.
Yeniden karşılaştığı yaşlı adama, ''Kolay gelsin Ahmet amca! az önce seslendim cevap vermedin'' diyen Devran belli etmese de bu duruma fazlasıyla içerlemişti.
Yaşlı adam, mahcup bir tavırla ellerini iki yana açtı ''Seni cevaplamamak mümkün mü evladım? Kulaklarım artık ağır işitiyor duymamışımdır.''
Devran’ın duyduğuyla içi rahatladı, gülümseyerek ''bir ihtiyacın olursa mutlaka bana söyle tamam mı?''
Başını eğen yaşlı adam ''Sağ ol evladım hiçbir eksiğim, şikayetim yok lakin yaşlılığın çaresi yok'' derken kendisiyle yakından ilgilenilmesinin memnuniyetini yüzündeki tebessümle belirtmekten de kaçınmadı.
Poyraz, tek elini kaldırıp '' ben kaçtım! garaj da bekliyorum'' diyerek memnuniyetsiz bir ifadeyle yoluna devam etti.
Arkadaşının durumuna mana veremeyen Devran hızla ardından yürürken kafasındaki soru işaretlerine ''hey! Ne oluyor sana?'' diye soru sorarak son vermeye çalıştı.
''tamam çalışanlarımıza saygı göstermeyelim demiyorum ama şunlarla mesafeni biraz korumalısın ki, herkes yerini bilsin!''
''neden ya samimiyet iyidir hem Ahmet amca kaç yıllık emektarımız.''
''of! sen çocukken de böyleydin hiç değişmeyeceksin.''
Devran birden aklına gelmiş gibi bahçeye göz gezdirdi '' ya bu arada ben kız falan görmedim nerede bekletiyorsun? Yoksa garajda mı? '' derken şaşkınlığını koruyamayarak ''niye eve almadın oğlum?'' dedi.
Poyraz belli ki gizemi korumaya devam edecekti. Beraber garaja girince elindeki anahtarı sallayan Poyraz, bir anda Devran’a doğru fırlattı. Atılanı ani bir refleksle havada kapan Devran anlamsızca karşısındaki adama baktı.
Poyraz tek kaşıyla onun arkasını işaret etti. Geriye doğru dönen Devran son model, gösterişli, mavi bir spor araba ile karşılaştı.
''ooo! yeni mi? Bayağı güzelmiş, Aslan amca mı aldı?''
''Evet yeni, hayır ben aldım! son defileden sonra kendimi ödüllendireyim dedim.''
''Tebrikler! Hayırlı olsun da kız demiştin o nerede?'' nasıl bir kızdı ki Devran ile tanıştırılması bile eziyete dönmüştü.
Poyraz eliyle arabayı işaret ederek '' oğlum, görmüyor musun kız gibi araba! Hadi Devran uzatma da sürücü koltuğuna geç test et arabayı.''
Bu mu yani diye düşünmekten kendini alıkoyamayan genç adam ''Şimdilik kalsın Ahu’ya sözüm var onunla görüşmem lazım.''
''İnanmıyorum iki haftayı aşkındır o kızlasın, oysa en uzun ilişkin üç günlüktü senin'' neden bir kız için arkadaşına- kardeşine- böyle umursamaz davranmıştı ki?
'' Evet öyle hala birlikteyiz. Öyle de olacak!''
''Ne buluyorsun o sıradan kızda anlamıyorum.''
Daha fazla dinlemek istemediğini arkasını dönüp giderek belli eden Devran’ın ardından bağıran Poyraz '' peki sen bilirsin kendi arabamı kendim test ederim'' dedi ve son model iç eriten mavi arabasına atlayıp hızlıca uzaklaştı evden.
Hız sınırlarını zorlayan araba, tali yoldan aynı şekilde hızla gelen motoru son anda fark edip direksiyonu kırsa da kendisine çarpmasına engel olamadı. Çarpmanın etkisiyle motordan savrulan Defne, aniden yerinden kalkıp motorun hiçte iç açıcı olmayan haline korku üzüntü karışımı bir ifadeyle bakmaya başladı.
Poyraz, bir hışımla arabadan inip '' Ne yaptın sen ? Arabamı mahvettin, aptal mısın?'' dedi bağıra çağıra.
Kısa bir an şok yaşayan Defne, Poyraz’ın söylediklerini idrak ettiğinde başındaki kaskı çıkardı ve o da aynı hiddetle '' sağına soluna bakmaz mısın sen? İnsan hiç mi dikkat etmez? Bu ne hız?'' diye sorularını sıralamaya başladı.
Karşısında mankenlere taş çıkaran güzellikte olan, uzun boylu, beyaz tenli, koyu yeşil gözlü, uzun doğal kızıl saçlı oldukça biçimli bir vücuda sahip bir kızın etkisinden zorlukla çıkan Poyraz ancak ''sen kendi hızının farkında değildin herhalde'' diyebildi.
Yaşadığı olayın da etkisiyle bir anda gözleri dolan Defne, bir yandan özür dilerken bir yandan da yerdeki motorunu kaldırmaya çalışıyordu. Bu duruma istem dışı da olsa kayıtsız kalamayan Poyraz yardım ederek motoru yerden kaldırdı. Hatta birkaç deneme ile çalıştırmaya çalışsa da nafile çalışmıyordu.
Nihayetinde ''böyle olmayacak, acelen vardı herhalde? Seni gideceğin yere ben bırakayım'' diyen Poyraz' a yeni yeni bakan Defne karşısındaki oldukça erkeksi yüz hatlarına sahip, uzun boylu, kahverengi gözlü, siyah saç ve hafif kirli sakallı adamın güvenilirliğini ölçmeye çalıştı ama başka çaresi olmadığını hatırlayarak kabul etmek zorunda kaldı.
Az öncesinin aksine oldukça sessiz görünen kızın korktuğunu anlayan Poyraz '' tamam, sakin ol! Seni gideceğin yere bırakacağım, başka bir şey yok. Şimdi nereye gidiyoruz?''
''Kozanlı’lara gidecektim yani kaza olmasaydı.''
Genç adam, duyduğundan emin olmak için ''Nereye?'' diye sordu yeniden.
''Daha önce duymadınız mı?''
Şirket sahibinin komşusu-arkadaşı olduğunu belli etmeden alaycı bir tebessümle '' duydum da senin orada ne işin var?''
Geç kalması yetmezmiş gibi motoru da öylece arkasında bırakan Defne, yanındaki adamın yüz ifadesinden rahatsız olduğunu belli ederek '' senin yüzünden kaza yaptım, beş dakika içinde şirkete gidemezsem randevumu kaçıracağım, sen karşımda durmuş gülüyor musun?'' dedi.
Bu sözler üzerine adamın gülümsemesi yüzüne iyice yayılırken ''tamam sakinleş yetiştireceğim seni.''
Poyraz’ın vurdumduymaz tavırları Defne'yi çileden çıkarmaya yetmişti kendi kendine söylenmeye başladı ''randevum kaçtı, okulu bitiremeyeceğim, motor gitti ağabeyim de öldürecek beni, babamı saymıyorum bile... of! mahvoldum...Ne lanet bir gün?''
Aniden duran araba ile kendine gelen Defne’nin yetiştiğini anlaması geç olmadı. Derin bir nefes alıp etrafına bakınırken Poyraz'la göz göze geldi.
'' kendini yemekten fark edemedin galiba işte geldik ve yolda birilerini bile aradım motoru almaları için.'' Aramamıştı, sadece kızı deniyordu. Ve ''Teşekkür ederim'' deyip alelacele kapıyı açarak arabadan inen Defne durumu kabullenmiş görünüyordu. Kapıyı kapatırken, kendisine uzatılan kartla bir an duraksadı.
Adamın gözlerinin içine dik dik bakmaya başlayınca, Poyraz rahatsızca kıpırdanarak '' beni ara malum motorun çıkınca alman gerekecek. Bari tanışsaydık o kadar hukukumuz oldu! Ben Po...'' Adamın sözünü tamamlamasına müsaade etmeden uzatılan kartı alıp hızla ilerledi.
Defne, şirketin otomatik döner cam kapısından içeri girer girmez karşısında ki sekretere doğru koştu ve ona fırsat vermeden söyleyeceklerini sıralamaya başladı '' Fethi bey... Fethi bey ile görüşmem vardı saat onda geciktim biraz, odasın da mı? '' nefes almak için durdu nihayet.
Kendisini tanıyan etine dolgun, kısa boylu, orta yaşlı bayan ''Sakin olun hanımefendi, geçin şöyle oturun'' derken dikdörtgen masanın önündeki ikili siyah deri koltuğu işaret etti. Fakat Defne’nin heyecanı stresi karşısındaki hanımı duymasına engel oluyordu. Tekrar ''Fethi bey'' deyince durmayacağını anlayan sekreter sesini yükselterek '' size bu şekilde yardımcı olamam...Fethi Bey çıktı, yok!''
''Ama?''
''Neler oluyor orada?''
Daha baskın çıkan kaba tok sesle ikisi aynı yöne döndü ve sekreter durumu açıklamaya çalışırken Defne, biraz ötesinde bulunan uzun boylu, esmer ve son derece şık ve yakışıklı görünen adamın aynı anda heybetli ve asil duruşundan kim olduğunu çıkarmaya çalışıyordu.
Bir iki adım yaklaşan adam, ''merhaba ben Devran Fethi Beyin oğluyum'' elini uzatırken aynı anda karşındaki kızı süzüyordu. Her zaman gördüklerinin aksine bakımsız, makyajdan uzak temiz bir yüz, şekillendirilmemiş kabarık ama güzel saçlar ve üstünde vasat sayılabilecek kot ve kazağa rağmen bu kız dikkatini çekmeyi başarmıştı.
''Merhaba, Defne Öz randevum vardı ama sizde duydunuz Fethi Bey çıkmış diyor.''
Devran eliyle yolu gösterirken ''Buyurun odama geçelim ben size yardımcı olayım'' dedikten sonra beraberce yürümeye başladılar. Bir anda arkasını dönen adam, sekreterden de iki kahve istedi.
Odanın açık kapısından içeri girdi ve yan tarafında duran kıza bakıp '' şöyle geçin oturun lütfen '' derken masasının karşısında bulunan bej renkte tek kişilik genişçe deri koltuğu işaret etti.
Bir süre sessizce karşılıklı oturduktan sonra ''Sorun neydi Defne hanım?'' diyen Devran sessizliği bozdu.
Son derece geniş, ferah ve zevkli döşenmiş odaya göz gezdiren Defne, yöneltilen soruyla kendine geldi ''Ben babanızın burslu okuttuğu öğrencilerdenim, hukuk son sınıftayım bugün harç için onay almam gerekiyordu fakat yolda kaza oldu geç kaldım ve ancak yetiştiğimde de babanız çıkmıştı.''
Hafif tebessüm eden Devran ''siz her zaman böyle misiniz yoksa bugüne mi özel?''
Söylenenle çok konuştuğunu fark edince utanarak başını önüne eğdi genç kız.
''Tamam ben halledeceğim merak etmeyin ''kesinlikle kızın farklı bir enerjisi vardı ve Devran bunu en başından fark etmişti. Kapının tıklatılmasıyla kahvelerin geldiğini anlayan adam duruşunu dikleştirdi, sekreteri kibar ama tok bir sesle ''gel'' diyerek içeri çağırdı. Aynı nezaketle sekreterden burs verdikleri öğrencilerin dosyalarını istedi. Devran’ın güven veren bu tutumu Defne’nin rahat bir nefes almasını sağladı. Birkaç dakika sonra dosyalar gelince bir yandan sükûnetle kahvesini yudumlarken bir yandan da dosyaları incelemeye koyuldu. Bir anda kaşlarının çatılması Defne'yi endişelenmeye sürüklüyordu ki, dayanamayarak ''bir problem mi var?'' diye sordu.
''Sizin işlemler babamın bireysel hesabından, imzaya sadece onun yetkisi var'' dedi ve onun bunu unutması hiç normal değil diye düşündü.
''Peki şimdi ne yapacağım? Dönmez mi bugün?''
''Hiçbir bilgim yok! Size ben kendi hesabımdan aktarayım bu seferlik, öbür türlü yine imzası lazım.''
''Teşekkür ederim ama hayır, hak etmediğim bir şeyi alamam.''
''Ne fark eder aynı şirket ve Fethi bey babam.''
''Bu bursu almak için mülakata girdim ve onlarca öğrenci arasından seçildim. Şimdi bu şekilde alamam.''
''Son döneminiz, bunu borç olarak düşünebilirsiniz.''
Genç kız, ''Ödeyemeyeceğim borcun altına giremem ilginiz için teşekkür ederim'' odadan ayrılmak için ayaklanınca Devran kızı durdurdu.
Zor durumda olmasına rağmen asil duruşundan ve gururundan ödün vermeyen kız iyice etkilemişti Devran’ı ve onun için elimden geleni yapmalıyım diye düşünerek babasını aramaya karar verdi. Her ihtimale karşı sesin duyulma ihtimalinin en az olduğu yere, odanın en uzak köşesine doğru yürüdü. Sanki ilk defa konuşacakmış gibi telefonunu eline aldı, heyecanla ''babacığım'' diye kaydettiği Fethi Beyi aramaya koyuldu.
Açılan telefonla ''alo baba ner...'' söylediği ile hemen elini ağzına götürerek kapadı üstünü. Giriş cümlesi bu olmamalıydı diye düşündü ama söz ağızdan çıkmıştı bir kere.
''Fethi bey diyecektin herhalde! Kimse yokken bana baba dememen gerektiğini söylemiştim tekrar tekrar söylememe gerek yok sanıyordum. ''
Fethi bile her durumda bu sözü düzeltme telaşına nasıl düştüğüne şaşırıyordu. Ama elinde değildi Devran’ın ona baba demesine katlanamıyordu.
Devran üzüntüsünün sesine yansımamasını dileyerek boğazını temizledi ve duruşunu dikleştirerek konuşmaya başladı ''peki, bugün bir görüşmeniz vardı. Burs verdiğiniz öğrencilerden biri geldi...''
''E geldiyse geldi! Bununla da mı ben uğraşayım?''
Afalladı genç adam her şeyle babası mı uğraşıyordu? Ya onun bunca yıldır yaptıkları, şirkete kazandırdıkları? peki ya ödüller? Hepsi birer hiç miydi babasının gözünde?
''Hayır! hayır yardımcı olmaya çalıştım ama kişisel hesabınızdan karşılıyormuşsunuz, imzanız olmadan bir şey yapamıyorum. '' İşte bu hata senin der gibiydi. Unutmamalıydı randevusunu ya da kişisel hesabını artık her neyse? Hem bu kıza niye öyle bir ayrıcalık vermişti ki? Devran güçlüydü asla aciz bir adam olmayacaktı! Fethi beye karşı bile!
Fethi bey azarlar bir ses tonuyla ''şimdi bununla uğraşamayacağım Mustafa bey ölüyor dediler oraya yeni ...''
''Ne! dedem mi? çok mu kötü durumu?'' çok kötü bir durum olmasa babasının gitmeyeceğini biliyordu ama yine de ondan duymak istiyordu. Belki de telefonda dahi olsa babasıyla konuşuyormuş olma hissi iyi geliyordu genç adama.
''Bilmiyorum.''
''Bende geleceğim hemen.''
Babasının izin vermeyeceğini bile bile geliyorum demek pek akıl karı değildi doğrusu. Sahi en son ne zaman görmüştü onları? Gitmesi gerekir miydi?
Oflayarak konuşmaya başlayan Fethi bey ''sana verdiğim işleri yap uğraştırma beni'' diyerek telefonu Devran’ın yüzüne kapatıp ağır ağır konağa doğru ilerledi.
Fethi bey, kafasını kaldırdı. Daha da mümkünmüş gibi duruşunu dikleştirerek yılların eskitemediği konağın önünde durdu. Bir anda giremedi içeri. Başını milim milim çevirerek bahçeyi süzdü her şey yerli yerindeydi. Akasya ağacının altındaki ahşap masa, diğer tarafta kurulu hamak, gerçi oldukça yıpranmış görünüyordu ama oradaydı. Mevsimlik çiçeklerin ekildiği yerler bile aynıydı. Tıpkı yirmi yıl önce bıraktığı gibi ama sanki yıllarca kendisi burada yaşamamış gibi yabancılık çektiğini, burada bulunmayı garipsediğini de fark etti. Düşüncelerinden sıyrıldı. Son bir gayretle elini kapıya doğru uzattı ama çalmadan açıldı. Kapıyı açan yardımcının arkasına baktığında annesi Zehra hanımın kendisine doğru koşar adımlarla geldiğini gördü. Son birkaç yılın kadından çok şey götürdüğünü görünce istem dışı gözleri doldu Fethi'nin ,yaşına rağmen bayağı çökmüştü annesi.
Zehra hanım, oğluna sarılarak ''evine hoş geldin oğlum, gelmen için illa ölüm döşeğinde mi olmamız lazım?'' diye sitem etmeye başladı.
Fethi düz bir sesle ''Anne Mustafa bey ölmedi mi?'' Normal bir şey sorar gibiydi tavrı.
Duyduklarıyla şaşkına dönen kadın '' ağzından yel alsın oğlum! Hem ne zamandan beri babana ismiyle hitap etmeye başladın sen?'' sorgulasa da cevap alamadı. Yine de umursamamaya çalışarak emreder bir ses tonuyla ''Hadi! Babanın odasına götüreyim seni gel benimle.''
Annesinin isteğini görmezden gelemeyen Fethi, ister istemez kadını takip ederek ikinci kata çıktı evin her köşesi bıraktığı gibiydi. Demek ki Mustafa bey de hala aynı odadaydı. Sonunda odanın kapısına kadar gelmişti ama içeri girmek ayrı bir cesaret gerektiriyordu. Derin bir nefes alarak odanın iç tarafın da kapı önünde durdu. Tam karşısında eski koskoca yatağın yerine küçük tek kişilik hasta yatağının içinde eski heybetinden yakışıklılığından hiçbir eser kalmayan adama baktı. Avurtları çökmüş, neredeyse yüzünün iskeleti çıkmış, saçları tamamen dökülmüş etrafı çeşitli tıbbı aletlerle sarılı adamın yeri göğü titreten Mustafa bey ile uzaktan yakından alakası yoktu. Yine de zerre merhamet barındıramadı yüreğinde Fethi. Geçmiş yakasını bir türlü bırakmayacaktı ne kadar zorlasa da, her şeyi programlanmış gibi unutan beyin bunu bir türlü unutamıyor dolayısıyla affetmeyi imkansız kılıyordu.
''Torunlarımı da getir demiştim onlar nerede?''
Gelen sesle düşüncelerinden sıyrılan adam, annesine yöneldi. ''Torun? Gül’ü buraya getirebileceğimi nereden çıkardın?''
Zehra hanım, oğlunun umursamaz tavrına dayanamadı. ''En az Gül kadar Devran de benim torunum onu nasıl görmezden geliyorsun?''
'' Hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranmayı kes artık anne! Biz yirmi dokuz yıl önce normal bir aile olmaktan çıkmıştık. Şimdi buraya çocuklarla gelip sizinle evcilik oynamayacağım!''
İkisinin de yükselen sesi hasta odasında olduklarını unuttuklarına işaretti. Durumu fark eden anne oğlunu çekiştirerek arkalarında bir enkaz bırakıp odadan dışarı çıktılar. Tüm yaşananlar gözünde canlanan Mustafa bey, ''beni hiç anlamaya çalışmadınız!'' diyerek içinden de olsa konuşmayı başarmıştı.