Model

1679 Words
Defne, üzgün ve ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette karşısındaki adamdan medet ummayı bırakıp odadan çıkmıştı bile. Şirketten çıkarken de çarptığı adamın yüzüne bakmadan özür dileyerek yanından geçti. ''Beni fark etmemiş olamazsın değil mi?'' diye arkasından seslenen adama arkasını döndü fakat hiçbir tepki vermedi tanıdığına dair. ''Sakın beni tanımadığını söyleme! Hadi ama, az önceyi unutsan bile neredeyse tüm dünya tanıyor beni. '' Defne, ağlamaklı bir tonla ''tanıdım da neden hala buradasınız?'' diye sordu. Poyraz, heyecanını kontrol altına alarak ''O kadar telaşlıydın ki seni bekledim, görmeden gitmek istemedim'' derken birden ağlayan kızla afalladı ne yapacağını şaşırdı. ''Tamam tamam! Öncelikle sakin ol! Ne oldu içeride? Anlatmak ister misin?'' cevap alamayan adam iyice endişelendi. Korkulu gözlerle kızı inceledi ''peki anlatma şu yakınlarda bir yerde oturalım mı? Sadece sakinleş! Bu şekilde eve gitme istersen.'' Defne, sadece başını aşağı yukarı salladı '' sanırım bu evet demek'' dedi Poyraz, zoraki bir tebessümle. Son derece güzel spor arabanın içeri gömülmüş kapısını açarak Defne'yi içine aldı. Yol boyu Poyraz sessizce yanında iç çeke çeke ağlayan kıza bakıp durdu. Bir şey yapamamak, teselli verememek dokunuyordu genç adama. Kısa bir süre sonra nihayet gidecekleri yere vardılar. Oturdukları yerde sessizliği yine Poyraz bozdu ''ne olduğunu anlatacak mısın? Gerçekten korkutuyorsun artık.'' Aklına geç gelenle gülümseyen adam elini uzatarak '' önce tanışmamız gerekiyor sanırım, ben Poyraz.'' Uzatılan ele elini uzatarak tokalaştı ''ilk yapmamız gereken oydu sanırım. Bende Defne'' dedi ama bu adamla niye buradayım diye düşünmeden de edemedi. Öyle ya da böyle kızı konuşturmayı başaran adamın mutluluğu yüzüne yansıdı. Aydınlandı bir anda. ''Artık konuşmanın zamanı gelmedi mi?'' Her zamanın aksine lafı dolandırmadan konuşan Defne, bir çırpıda ''sanırım okuldan atıldım'' dedi. Ve daha sonra karşısındaki adamı daha fazla merakta bırakmamak için tüm olanları tek tek anlattı. Poyraz, Defne’nin güzelliğinin yanı sıra hal ve tavırlarından da etkilenmişti. Sevinci, hüznü, merakı, telaşı her şeyi gözlerinden okunuyordu bu kızın; farklıydı. Kızın susmasıyla kendine sıra geldiğini anladı. ''Ee şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?'' ''Hiç bilmiyorum, bugüne Fethi bey sayesinde geldim. Önemli bir şey olmasaydı bugün beni yüz üstü bırakmazdı kesinlikle.'' O kadar güvenilir bir adam olduğuna kendini ikna etmek ister gibiydi konuşması. Son dönemde onu ortada bırakacağına inanmak istemiyordu. ''Peki ben yardım etmek istesem?'' Ofladı Defne, buda mı ondan yardım dilendiğini sanıyordu yani? Adamın gözlerinin içine bakarak ''Hayır!'' dedi. Poyraz, geriye yaslanarak kollarını kavuşturdu. Kızın zor durumdayken bile dik durmaya çalışması hoşuna gitti. Yüzünde alaycı bir tebessümle ''Hemen itiraz etme! Bende parayı yerden toplamıyorum. Karşılıksız vermem kimseye hiçbir şeyimi, bir iş teklifi bu.'''' Defne’nin sinirden gerginleşen alnı merakla açıldı. Öne doğru eğilip ellerini masaya koydu ve; ''Nasıl bir iş?'' ''Az önce de belirttiğim gibi dünyaca ünlü bir adamım ben, modacıyım ve ay sonu yani iki üç güne tanıtımım var.'' ''Şu halime baksana ne anlarım ben modadan, dikişten?'' Konu iş olunca adam bambaşka bir şeye dönüşüyordu ''Lafımı kesmeden dinle!'' diye uyardıktan sonra ''en iyisi sensin! daha önce görülmemiş bir yüzsün fiziğinde çok iyi. Son ve en önemli parçayı senle tanıtırız. İstediğin bursu sen böyle alırsın ben de farklı bir güzelle defile de çıtamı bir adım daha yükseltirim'' derken gülümsüyordu belli ki bu kız kesinlikle kabul edecek diye düşünüyordu. ''Ben anlamam o işten hem ailemden izin alabileceğimi de sanmıyorum.'' İşaret parmağını kıza yönelterek ''Düşünmelisin! Sürekli bir iş değil tek elbise! Hem sen niye kendi kararını veremiyorsun da izin peşindesin yoksa ünlüler gibi gazete ve televizyonlara çıkacağını falan mı sanıyorsun?'' bu dediğine kendi bile inanmamıştı. Ama ikna edici konuşuyordu. Defne kararsız görünüyordu ''düşünmem lazım'' dedi. Düşünmesi gereken bir babası vardı onu görmezden gelmeyi göze alamazdı. ''Peki yarına kadar bekliyorum unutma! İkimizde bu işten karlı çıkacağız'' derken Defne ayaklanmıştı bile teşekkür ederek uzaklaştı. Babasıyla konuştuktan sonra hem üzülen hem de gerilen Devran ne yapacağını bilmeden amaçsızca oda da dolanıyordu. Kızın odadan çıkmış olduğunu çok geç fark etti. Şimdi Defne'ye karşıda bir mahcubiyeti vardı. Gerçekten yardım etmek istiyordu farklı bir amaç gütmeden bu kızın farklı bakışları vardı hem tanıdık hem uzak ama nereden? Sonra kendisiyle çelişerek madem gerçekten çok ihtiyacı vardı neden kabul etmemişti Devran’ın teklifini? Derin düşüncelerinden gelen telefon sesi ile sıyrıldı. Telefon ekranında gördüğü isimle keyfinin yerine gelmesi yetmişti. ''Oo! sen bizi arar mıydın Gül hanım?'' ''Yapma abi neredeyse her gün görüşüyoruz, üstelik hafta sonları evdeyim.'' ''Olsun aynı evde yaşamak gibi değil hem ne vardı sanki ayrı eve çıkacak?'' ''Daha üç ay oldu ayrı eve çıkalı ve bir dönem kaldı okulumun bitmesine ne kendi başıma çalışmama ne de başka bir yerde staj yapmama izin vermezsiniz zaten. Bari buna karışmayın. '' Sol ayağı tamamen yerde sağ ise hafif havada olacak şekilde masanın ucuna koydu kalçasını ''Aklından bile geçirmiyorsun değil mi? Senin gibi tuttuğunu koparan bir çalışana en çok bizim ihtiyacımız var'' diyerek kardeşine takılırken aynı anda mesajı da iletmişti. Gül, alındı bu sözlere ''Tamam anladım seni, özlediğim için aramıştım ama görüyorum ki iyi günündesin yine!'' diyerek telefonu kapattı. Gün yine karma karışık duygularla ilerliyordu Devran için Ahu ile konuşmaya ihtiyacı vardı ama daha sabah görüşmüştü. Bu yüzden bahane de bulamazdı ki! En iyisi yine çalışmak belki bir şeyleri unuturdu. &&&&& Annesiyle odadan çıkarken babası ile gözleri kesişen Fethi, adamın bakışlarında zerrece pişmanlık görmemişti. Ama kendinde de bir şeylerin farkına vardığını anlaması geç olmadı. Yaşlı adama karşı hiçbir şey hissetmiyordu ne öfke ne kin ne de merhamet, nefrette etmiyordu artık. Hayatını tek gecede mahveden bu adama tabiri yerindeyse nötrdü duyguları. O kadar garipti ki kendi vicdanını sorgulamasına sebep oldu bu durum. Ama kendi kendine dahi olsa düşüncesinde bile taviz vermedi kendinden. Geniş ferah salona doğru ilerledi aheste aheste. Gençliğinde olduğu gibi cam kenarında bulunan mavi beyaz berjere oturdu. Annesinin sesi ile ona taraf döndü. '' Biraz konuşalım mı?'' Bacaklarını üst üste attı ''Hangi konuda?'' fazla umursamaz görünüyordu zaten öyleydi de. ''Olanlar, tüm bu yaptık...'' Sükunet ile salladığı ayağını hırsla durdurdu, ''Hayatım, benim hayatım! Ve artık kendi kararlarımı verecek yaştayım anne! Artık bana biçtiğiniz hayatı yaşamıyorum'' oldukça sert bir ses tonu ile konuşuyordu. Belli ki yılların birikimi ona çok ağır gelmişti istemese de patlayacaktı bu gece hem de bulunmak istemediği, her şeyin başladığı bu yerde. Ona doğru yürüyerek ''Yaşadıklarından bizi sorumlu tutmaktan vazgeç oğlum, yaptığın hatanın başka telafisi yoktu'' diyen annesi gerilimi tırmandırıyordu. Yerinden hışımla kalkan Fethi; ''Yeter anne! Hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranmaktan vazgeç sende'' diyerek dış kapıya doğru yöneldi. ''O öldüğünden beri bir kere bile bizi merak etmedin, gelmedin, çoğu aramalarımıza cevap bile vermedin'' bu kadın gerçekten hiçbir şey bilmiyor olamazdı değil mi? Durmak nedir bilmeden konuşuyordu bir de. ''Tek çocuğumuzu kaybettik ölü ile aranda ne fark var Fethi? Çocukları göndermeni bekledik onu da yapmadın. Ne kadar zamandır seni burada görmeyi arzuluyoruz ancak gelmiyorsun özlüyoruz farkında değil misin?'' Eli dışa açılan kapının kolunda olarak ''Yirmi yıl'' diye kendi kendine fısıldadı Fethi. ''Tamam bu gece evde kal bu konuşmada bitsin'' dedi Zehra hanım. Fethi bey aşağı yukarı kafasını usulca salladı sanırım bu çaresizce 'tamam' demekti. &&&&& Sokağın başında korkuyla berber dükkanını kontrol etmeye çalışan Defne, hala açık olmasını ümit etti. Ama ne var ki şans, sabahın ilk ışıklarıyla yanında olmayacağını müjdelemişti. 'Başka gidecek yerim olmadığına göre er ya da geç o eve gireceğim hem geç gidersem eziyet iki katı olacak ' diye düşündü zaten telefonlara da bakmamıştı. Ayakları geri geri giderken nasıl olmuştu da kapının önünde bulmuştu kendini. Resmen kendi ayakları ile celladına gitmişti. Çalmadığı kapının birden bire açılmasıyla kendine geldi. ''Ağabeyy! Ne yapıyorsun? Yoksa kardeşini kapılarda mı karşılamaya başladın?'' birazcık yumuşatmadan zarar gelmezdi herhalde bir yandan soruları sıralarken bir yandan da çaktırmadan odasının kapısına kadar gelmişti, temkinli davranmakta fayda vardı demek ki. ''Sen ne yapıyorsun canım kardeşim?'' 'ağabey mi? kesin bir şeyler olmuş' iç sesinin kendisini yanıltmış olmasını dilerken önünde durduğu kapının birden açılıp yüzüne kapatılması ile lanet okudu, nasıl kaçırmıştı elinden? Kendini rahatlatmak istedi en kıymetlisi biricik motoru, hayır hayır sesi gelmedi diye hatta kapıya gelmedi diye illa bir şey mi olacaktı? Dükkanın önüne bırakmıştı belki. Koşarak berber dükkanına kadar gidip geldi. Yoktu! Kapının hızla çarpması Defne'yi iyice ürküttü. 'Atlet olsa bu kadar kısa sürede gidip gelemezdi nasıl başardı bunu? Saf olma Defne adamın çocuğunu öldürdün resmen!' sırtını kapıya dayayıp adamın içeri girmesine engel olacağını düşünürken iç sesiyle tartışmaktan geri kalmadı. Kapıya inen yumrukla düşüncelerinden sıyrılan Defne, kendine geldi ''ne yaptın motoruma?'' diye bağırıyordu Ulaş. Dudağını dişleyerek işin sonunun nereye varacağını bekledi. Ulaş da konuşmasına fırsat vermiyordu zaten, konuşup duruyordu. ''Hemen dışarı çıkıp anlatmazsan babama anlatmak zorunda kalırsın. Üstelik ben yanında değil karşındayken. Birrr, ikii...'' derken kapı açıldı. Açılan kapıdan evvela Defne’nin kafası çıktı, vücudun çıkması birazcık daha cesaret gerektirdi. O da şu an yoktu. ''Ne yaptın? Neler çeviriyorsun?'' Her şeye cevabı olan, burnunun dikine giden, bildiğini okumaktan kaçınmayan bu kız konuşmuyor üstelik ağlıyor muydu? Ulaş, göğsünde kavuşturduğu kollarını çözdü ''Tamam sakinim ne oldu anlat dinliyorum.'' ''Bursu kaçırdım.'' Aklına gelenle göz bebekleri büyüdü ''Ve gidip motorumu sattın!'' dedi. Ulaş' ın canından can gitti o an, resmen kan beynine sıçradı. Bir insanın aklına ilk bu gelmemeliydi Defne'ye göre , ''hayır, kaza yaptım'' sözleri kadar tavırları da rahattı artık. ''Ne dedin?'' motora ne olduğu düşüncesiyle beyni uyuşan adam 'kaza' sözü ile tavırlarının farkına vardı. ''Yapma Ulaş hala motor mu diyeceksin? Kaza yaptım, bursum kaçtı, hayallerim yok oldu, hayatım karardı...'' Bu kızın kapatma düğmesi falan yok muydu aklına gelen diline gelmemişti neyse ki genç adamın. ''Yok ya ne motoru canın sağ olsun, sen nasılsın? Nasıl oldu tüm bunlar?'' Defne tüm olanları başından sonuna kadar eksiksiz anlattı. Rahatladıktan sonra oturduğu koltukta belini dikleştirdi ve ''Sen nereden anladın motorun başına bir şey geldiğini?'' diye sordu. Zorda olsa gülümseyen adam ''O benim çocuğum gibi başına bir şey gelse hissederim! dememi beklemiyorsun değil mi? Tabi ki bana ağabey demenden anladım bir haltlar karıştırdığını, bunlar hep saçını taramadan ortalıklarda dolandığından'' dedi ciddi bir tavırla ama Defne'yi güldürmeyi yine başarmıştı. Belli etmese de bunun için uğraşmıştı genç adam. İki kardeş ne yapabiliriz diye düşünürken otoriter duruşu ve son derece sert bakışlarla onları süzen babaları Mahmut efendi girdi içeri. Bir anda sus pus olan kardeşler odalarına çekildiler. Herkes için oldukça garip bir gün olmuştu. Sonunu kimse kestiremiyordu. Acaba bugün kafasını yastığa rahat koyabilecek olan kimse var mıydı? Kimi arabasından, kimi motorundan, kimi okulundan, kimi ise ailesinden oluyordu. Ya da yeni biri ile tanışmanın heyecanı uykuyu kaçırmaya, belki de daha rahat bir uyku çekmeye sürükleyecekti birilerini bu gece. Yeni gün bu insanlara kim bilir ne getirecekti? Sevinç, hüzün, heyecan, umut... ya da hiçbiri.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD