Sözleşme

2250 Words
Devran oldukça rahatsızdı ne kuş tüyü çift kişilik rahat yatak ne de her zaman huzur bulduğu müzik onun sinirlerini yatıştırıyordu. Koca evin içinde bir sağa bir sola kendini bilmez halde gidip geldi. Komodinin üstündeki fotoğrafa baktı oldukça güzel bir yüz, masum ve ağlamaya her an hazır güzel gözlere baktı. Fotoğraflarda olmasa hiç hatırlamayacaktı belki, unutmuş gibiydi de. Ta ki bugün aynı gözlerle kendine bakan kızı görene kadar. Alnına bir tane indirdi genç adam, yeni tanımıştı. Annesinin gözleriydi o gözler. Nasıl olmuştu da tanımamıştı, yardım edememişti? Kızın, onun yanından eli boş dönmesine müsaade etmişti. İlk defa gerçekten başarısız olmuştu hem de Fethi bey'in söylemekten çekinmediği gibi... Poyraz kazayı unutmuştu sabah hevesle bindiği araç kazada zarar görmüştü ama daha güzel bir şey kazanmıştı. Heyecanlıydı ve tarifi imkansızdı yaşadığı şeyin, ilk defa böyle hissediyordu. Bu heyecan uykusunu kaçırmaya yetmişti. Ne zamandan beri yalan söylüyordu kendi bile anlamamıştı. Ne demişti? Önemli parça, farklı yüz. Evet vakit kaybetmemeliydi hemen çalışma masasına kuruldu ve star parçayı çizmeye başladı. Çizerken Defne yanındaymış gibi hayal etti. Defne ise kimsenin kabus olarak yaşamak istemediği bu talihsiz günü yaşamıştı ve hala yaşamaya devam ediyordu. Şüphesiz bu kötü günle beraber elinde hiç iyi bir şey kalmamıştı. Belki ağabeyi... ne kadar anlaşamasa da çoğunda kendisinin suçlu olduğunu biliyordu. Sahi o ne düşünüyordu şimdi? En değerlisini ezmişti Defne. Birde şu modellik işi vardı tabi, kabul etse bir dert etmese ayrı dert... Bir çare bulmalıydı ama nasıl bir çare? Günün verdiği yorgunluk ve stresle en erken uykuya teslim olan Defne olmuştu. &&&&& Fethi bey sabahı uykusuz karşılayan tek kişiydi o gece. Yıllar hiçbir şeyi mi değiştirmezdi? Bu odadan sadece kıyafetlerini alarak ayrılmıştı. Ayna, kitaplık, duvardaki posterler, yatak örtüsü nevresim sahi onlar bile aynı kalır mıydı bunca yıl? Annesi bunu nasıl başarmıştı? Bunları düşünürken sabahın nasıl olduğunu anlamamıştı. Kahvaltıya tıpkı yirmi yaşında olduğu gibi saat tam yedi de inmişti. Karşılaştığı kahvaltı sofrası, kendisinin bile aynı olduğunu söylüyordu. Annesi Zehra hanım masa da her zaman ki yerinde oturmuştu, tam karşısında da Mustafa bey varmış gibi servis açılmıştı, bu durum Fethi'nin yüzünde alaycı bir gülüşe neden oldu. Kendisi için ayarlanmış sandalyeye kuruldu. Dinç, oldukça yapılı görüntüsünün aksine pek iştahlı bir insan değildi. Özenle hazırlanmış masada gözleri her zamanki gibi yeşil zeytini aradı. Tabağına aldığı üç beş zeytin ve bir dilim ekmek dışında bir şey yememesi annesin dikkatinden kaçmadı. ''Oğlum yıllar senden hiçbir şey götürmemiş hala tek tip besleniyorsun.'' Fethi gözlerini annesinin gözlerine dikerek ''Sen de yarı ölü bir adama masada servis açtırıyorsun, görüyorum ki o yıllar senden de bir şey götürmemiş!'' böyle kışkırtıcı konuşursa annesiyle geçmişine bir yolculuğa sebep olabilirdi belki de. ''Küstahlığa devam edeceksin anlaşılan baban o senin neden bu kadar nefret ediyorsun? '' ''Benim nefret edecek nedenlerim var, sen neden bu kadar seviyorsun?'' ''Sebeplerin var öyle mi? Benim de sevmek için sebeplerim var yardımsever, geleneklerine bağlı, ne yaparsa yapsın çocuğunu her dem koruyan kollayan ve en önemlisi sadık bir eş.'' ''Sadık? Anne kendi babanı anlatıyorsun galiba?'' Zehra hanım, Fethi’nin bu sözleri karşısında şaşırdı kısa bir an duraksadı oğlu neler söylüyordu?. &&&&& Güne erken başlayan iki kardeş ne yapacaklarını tartıştılar. En önemlisi nasıl kabul edeceklerdi bu modellik işini babaları duyarsa hiç iyi olmazdı, okul bitmezse de iyi olmazdı. Kardeşini koruması gerekiyordu her ne kadar motoruna zarar verse de! Ulaş, cesaret edemedi bu işe girişmeye. ''Yapma sonunu bilmediğimiz bir işe atılmayalım. Bilmediğimiz tanımadığımız insanlar bunlar.'' Defne başını sallayıp kabul etti ve ''Peki dediğin gibi olsun. Ama okul ne olacak?'' düşünmesi gereken bir okulu olduğunu göz ardı edemezdi. ''Buluruz bir çaresini elbet. '' Ulaş, söylediğine kendisi bile inanmadı o kadar parayı nereden bulacaktı? Sonuçta dükkanın geliri de ortadaydı. Defne düşünmeden edemiyordu. Hayır! Riske atmamak lazımdı bu işi Ulaş iyi niyetli olabilirdi, parayı bulmak da isteyebilirdi ama nasıl halledebilirlerdi ki? Genç kız düşüncelerde boğulmuşken Poyraz, onun kendisini arayacağından emin bir şekilde çizimlerini tamamlamış sabahın erken saatlerinde tek katlı, fazla büyük olmayan, üç beş çalışanın bulunduğu son derece sade ve şık döşenmiş atölyesine gelmişti bile. Elbisenin defileye yetişmesi için aceleci davranıyordu; rengi, modeli, kumaşı, duruşu, tavrı sezona damga vurmalıydı. Ama en çokta Defne'ye yakışmalıydı. Gerçi o gözlere her şey yakışırdı. Bu erkencilik ve heyecan çalışanları korkutmaya yetmişti. Detaylara fazla takılan, başarılı, mükemmeliyetçi birazcık da kibirli bir adam... Gerçekçi olmak gerekirse biraz falan değil, kibirli olan bu adamla çalışmak zaman zaman katlanılmaz oluyordu. Fit görünümlü genç yaşta ki, ''Günaydın efendim, erkencisiniz bir problem mi var?'' diyen adama 'günaydın' demek yerine kafa sallamakla yetindi Poyraz. Günaydın diye karşılık vermek bu kadar zor muydu? Hayır ama Poyraz için gereksizdi. ''Evet var bir problem! Dün akşam defilenin en önemli parçasını çizdim iki güne kusursuz bir şekilde önümde istiyorum'' diye emrini verip odasına yöneldi. Tam o sırada çalan telefonu keyfini yerine getirdi. Her şey istediği gibi ilerliyordu. ''Merhaba teklifini düşündüm, kabul ediyorum.'' diyordu kız. 'Bu bir sürpriz değil' diye içinden geçirdi ''tamam detayları görüşmek için nerede buluşalım.'' Bir saat sonra görüşmek üzere anlaştılar. Poyraz kolay olacağını biliyordu ama hayır deme olasılığı vardı ve bu olasılık bile korkutmuştu genç adamı. Ama korktuğu başına gelmedi. Devran yardım edememişti demek ki. Yine önüne geçmişti onun. Defne, okuduğu kağıtları imzaladı, tek defile karşılığı istediği ücreti aldı. Aldı almasına ama yine de içindeki korkuyla beraber aldığı çeki, okula teslim ederek okulunu garantiledi. Oradan çıktıktan sonra ağabeyi ve yabancı bir numaranın ısrarlı aramalarını gördü telefonunun ekranında, ağabeyini şimdilik atlatmanın iyi olacağına karar verdi. Tanımadığı numaraya dönüş yaptı. Alnını kırıştırarak ''merhaba '' diyen sesi tanımaya çalıştı olmadı ama arayan şüphesiz ki Devran idi. ''Merhaba?'' Sen kimsin sorusunun merhabaya sığınmış hali vardı bu soğuk selamlaşmada. Bunu fark eden adam nedensiz gerginliğini bir kenara bırakarak kendini tanıttıktan sonra ''Babamla görüştüm uğrarsanız burs işinizi hal edebiliriz.'' Yardımcı olacaksa eğer biraz yalan söylemekten de zarar gelmez herhalde diye düşünüyordu. Defne, yanaklarını şişirerek ofladı. Nasıl yani bir saat önce aramış olsa olmaz mıydı? Olmadı dünkü lanet katlanarak devam ediyordu, onun nazarında. ''Teşekkür ederim, halloldu o iş. '' Dişleriyle olmayan bıyıklarını kemirdi Devran “Yine de herhangi bir ihtiyacınız olduğunda arayın lütfen'' sözleri uzun bir sessizlikten sonra döküldü dudaklarından. İçerlemişti bu duruma, sesine de yansımıştı üzüntüsü ve yardım edememenin ezikliği. Acaba nasıl halletmişti? Umarım yalan değildir diye içinden geçirdi. Son söylediklerini Defne’nin kulakları duymadı. Bundan sonrası nasıl olacaktı? Ne yapacaktı şimdi? Ağabeyini de aramalıydı o da meraklanmış olmalıydı. Aradı. '' Ağabey, merak etmene gerek yok, Fethi bey aradı burs işi halloldu. Artık kafana takma! '' Ardı ardına yaptığı konuşmalarla Ulaş'ı önce susturmayı sonra da sevindirmeyi başarmıştı. Bu zaferinin ardından habersiz iş çevirmenin üstünü örtmek istercesine bir şeyler yapmayı düşündü. Ne yapabilirdi? Bir hediye? Hemen aklına gelen düşünceyi kovdu. Ağabeyi sorgulamaya kalkabilirdi. Pazara gitmeye karar verdi aniden, ağabeyine en sevdiği yemeği yapacaktı. Bu kadar düşünecek ne vardı ki? Normalde yok temizliği yok kokusu diyerek, yapmamak için ürettiği türlü bahaneler bugün yoktu. İçinden gelmişti yapmak. Ve bu balıktan başka bir şey olamazdı. Gerekli malzemeleri aldıktan sonra evin yolunu tuttu. İçinde hala suçluluk duygusu vardı ama başka bir çözüm yolu da yoktu o an için. Derin düşüncelerle vardığı evin kapısından içeri girdiğinde evde kimsenin olmayışı büyük şanstı huzur içinde yemek yapabilecekti. Yaklaşık bir saat gibi kısa sürede hazırladığı sofra hem göze hem damağa hitap ediyordu. Belki yaptığı şey tatlıya bağlanır diye helva bile yapmıştı. Öyle ki hiçbir eksik olmamalıydı, Ulaş'a borçlu hissediyordu kendini. Karanlık çöktüğünde evin bireyleri art arda içeri girdiler. Ulaş hızla masaya doğru ilerledi, gördükleri gerçek olamayacak kadar güzel görünüyordu bunu neye borçluydu acaba? Öğrenecekti ya da o öyle sanıyordu. Mahmut efendi burnuna gelen kokuya şaşırsa da belli etmekten kaçındı her zaman ki gibi. Sanki normal insanlar gibi davransa tüm saygınlığı otoritesi yok olacakmış gibi. Defne şanslıydı yine de en azından kendisine ait bir odası vardı gün içinde de okul. Ama zavallı Ulaş, gündüz babası tarafından sürekli ziyaret edilmesi yetmezmiş gibi birde gece aynı oda da kalmak zorundaydı annesi öldüğünden beri. Sahi yaşasaydı bir şeyler değişir miydi? &&&&& Fethi bey annesiyle sabah ki konuşmasından- tartışmasından- sonra tekrar odasına çıkmıştı uykuya ihtiyacı vardı. Kısa bir süre de olsa ağrıyan başımı dinlendireyim derken, normalde kalmaya tahammül edemediği bu evde neredeyse ikinci geceyi geçirecekti, endişeyle uyandı. Neyse ki uçuşa daha üç saat vardı. Üstüne başına çeki düzen verdikten sonra seri adımlarla taş merdivenlerden aşağıya indi. Yine annesi ve üç kişilik yemek masası ile karşılaştı. Ne gülebiliyor ne de ağlayabiliyordu bu duruma, çok garip davranıyordu annesi...hep böyle miydi acaba? ''Oğlum bende seni bekliyordum. İyice dinlendin mi? '' ''Neden anne? Yoksa sabah ki soruma cevap mı vereceksin?'' imalı bir gülüş yerleştirmişti yüzüne. Oğlunun gözlerine bakıp ''Peki istediğin gibi olsun konuşalım. Önce otur senin için hazırlattıklarımı ye'' diyen annesi de pes edecek gibi durmuyordu. Fethi çaresizce önünde ki tabağa birkaç şey aldı. ''Ben yerken de dinleyebiliyorum, iki saatim var ne kadar erken başlarsan o kadar iyi.'' '' Bundan elli bir yıl önce ilk defa pamuk ekmişti babam. Bu yöre de ekilmezdi. O da pek anlamazdı pamuktan ama denemek istemişti. Her şey iyi gitmişti başlarda. Ama temmuz ayı sonlarına doğru pamuk tarlalarımızda bir hastalık peyda oldu. Babam ne kadar uğraşsa da bir çare bulamadı kaç tane mühendis getirdiyse boş. Tüm bitkilere haşlanmış su dökülmüş gibiydi bir çare bulunmazsa o sene hasatta vahim görünüyordu. Çok araştırınca yeni bir mühendisin şehre atandığını öğrendik. Hem de ihtisasını pamuk üzerine yapmış biri. Hemen ona ulaşıp getirttiler. Bakıp dolanmış koca alanda, bir şeyler önerdi. Babamda yaptı! Tarla kendini topluyordu o gördüğünden beri. Nasıl olduğunu sorduğumda tek tek bitkilerle ilgilendiğini söylediler, gidip kendim görene kadar inanmadım ama sonra günün çeşitli saatlerinde onu durmaksızın çalışırken görüyordum oldukça çalışkandı. Yakınına gidip tanışmak istedim uzaktan da olsa boy bos, tavrı, duruşu beni benden almaya yetmişti. Tüm cesaretimi toplayıp yanına gittim, görmedi beni ya da görmezden geldi. Ta ki babam yanımıza gelip' kızımla tanıştın mı?' diye sorana kadar o an ilk defa gözlerime baktı.'' Fethi kadını dinlerken içten içe üzülüyor aynı anda şaşkınlık yaşıyordu bu kadar yıl sonra bile nasıl aşkla, sevgiyle bakabiliyordu? &&&&& Devran sıkılıyordu yapacak bir şey yoktu. Ne takılacağı kardeşi vardı ne de her zaman kendisini yiyecek gibi bakan babası. Onu seviyordu Devran hatta içten içe babasının da kendisini sevdiğine inanıyordu. Onu karşılaşacağı her türlü zorluğa hazırladığına inanıyordu. Bu yüzden kendisine olan tavırlarını hiç yargılamamıştı. Gün gelecek o da oğlunun kıymetini anlayacaktı. Bugün Ahu'yu da görememişti. Özlüyordu bu kızı ararsa acaba görüşür müydü bu saatte? Uzandığı yerden doğruldu. Aldı telefonu eline ve aradı. Kendi kendine gülümseyerek ''Canım neler yapıyorsun ? Özledin mi beni?'' dedi, şimdi heyecandan dili tutulmuş olan bu kızın yüzünü görmek isterdi. İşaret parmağının tırnağını ağzına alan kız ''Şey! Galiba.'' Bu denli garip cevap verdiği için içinden kendine kızmayı ihmal etmedi Ahu. Durumunu fark eden ev arkadaşı kıs kıs karşıdan ona bakıp gülüyordu. Arkasındaki kırlenti fırlattı kıza doğru nafile! Sesin yükselmesinden başka bir işe yaramadı. Devran sese kulak kesildi ve ''Hey ne oluyor orada?'' ''Yok bir şey canım film izliyorduk ona gülüyoruz.'' ''Eğlenceli bir şey herhalde. Beni de aranıza alsanıza çok sıkıldım tek başıma hem seni de özledim.'' ''Bu akşam olmaz canım tez yazıyorum.'' ''Hani film izliyordun?'' 'Nereden uydurdun ki film izlediğini şimdi Devran’ı kırmadan hallet hal edebilirsen Ahu hanım' sessizce kendini azarlama işini bir kenara bırakarak; '' filmin son dakikalarındaydık özür dilerim! Çalışmaya geçeceğim söz yarın görüşeceğiz, öptüm.'' 'Öptüm mü?' Nasıl söyleyebildi ki bunu şaşırdı kendine. Devran Ahu'nun istem dışı bunu söylediğini bildiği için ''Peki öyle olsun bakalım bende öptüm '' biraz kızarsın bakalım dedi kendi kendine. Bu kapıda yüzüne kapandı genç adamın. Ahu reddetti görüşmeyi bunlar hep öğrenci sevgili bulmanın cezası. Gerçi konuştuğu için mutluydu ama hala yemek yiyecek birini bulamamıştı. Yalnızlık canını daha da sıkmadan aklına gelen en iyi ikinci fikirle telefonunu aldı eline. ''Poyraz, bu akşam yemeği beraber yiyelim mi?'' ''Ne o Ahu seni terk mi etti?'' Poyraz işin iç yüzünün bu olmadığını bilse de takılmak hoşuna gidiyordu. Oflayan Devran'a '' tamam kabul ediyorum senin kadar vicdansız değilim yirmi dakikaya sizdeyim yemekler senin ellerinden.'' ''Tamam tamam yine her şeyi üstüme yık sen'' derken, içten içe 'şeytan diyor hemen gelmemesini söyle, heves ettiğiyle kalsın ama gel gör ki yakışıklı olduğum kadar vicdanlıyım' demekten de alıkoyamadı kendini. Neyse bu soğuk gece de yenilebilecek ne varsa hemen hazırlamaya koyuldu Devran. Her şey hazır bir tek arkadaşı yoktu derken kapıda çaldı. Elindeki içki şişesini sağa sola sallayıp ''merhaba kardeşim!'' diyerek içeri girdi. Gece uzun olacağa benziyordu. Salona gidip masayı kontrol etti memnuniyetle kafasını sallayarak ''Oo kardeşim neler yapmışsın böyle!'' Devran da ''Maharetli bir adam olduğumu biliyorsun'' derken gülümsüyordu. Gülmek ne kadar yakışıyordu bu adama. İnci gibi sıralı bembeyaz dişleri bir anda görsel şölen sunuyordu güldüğünü görene. Masaya otururken zaten bilineni tekrar etme gereği duydu ''Elindekini içmeyeceğimi biliyorsun değil mi?'' ''Yapma Devran çocuk değilsin hem Fethi amca da yok muhabbetle iyi gider, konuşmaya ihtiyacım var.'' '' Sen konuşurken içmeye ihtiyaç duyabilirsin, ben dinlerken değil.'' ''Her neyse zorla içirecek değilim sana!'' ''İyi bakalım anlat derdin ne?'' '' Ben dün bir kızla tanıştım'' Devran’ın kaşları ima ile havalanınca, dünü hatırlayan Poyraz '' yok be arabadan bahsetmiyorum sahici kız '' diye başladığı cümle kızı övmekten bitmek sonlanmadı bir türlü. Olayı baştan sona anlatırken Devran’ın aklına da sadece Defne'nin gözleri geldi, bu karşısında oturan adam onu anlatıyordu resmen. Poyraz'ın son söylediklerini duymadığını söylesek yeridir. Kız ne yapmıştı acaba? Parayı gerçekten bulabilmiş miydi? Aklında sadece bu sorulara cevap arıyordu. Elini gözlerinin önünde götürüp getirirken ''hey beni duyuyor musun?'' diyen Poyraz'dan başkası değildi. Başını hafif sağa sola sallayarak arkadaşının elini itip kendine gelen adam'' evet, sorun yok, kulağım sende'' İnandırıcı değildi kesinlikle. ''Her neyse, önümüzdeki cumartesi defilem var diyordum, kimseye söz vermiyorsun! Yerinizi ayırdım. Gül de gelir değil mi?'' Gül ismiyle iyice kendine gelen adam ''evet tabi ki geleceğiz ama üç kişilik yer isterim''. Poyraz ''O kızı mı getireceksin?'' dedi, alaylı ve şaşkın bir tavırla. ''Evet bir sakıncası mı var?'' Poyraz mı değişiyordu Devran mı? kestirmek oldukça güçtü. Git gide uzaklaşıyordu birbirlerinden fikirleri. ''Hayır kardeşim istediğin gibi olsun.''
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD