Yemekler afiyetle yenmiş, iş sofrayı toplamaya kalmıştı. Mahmut efendi homurdanarak yerinden kalktı. Ulaş her zaman kardeşine karşı merhametli olmuştu. Annesi öldüğünden beri her şeyden elini eteğini çeken babası Ulaş'ın hem anne hem baba rolünü üstlenmesine sebep olmuştu. Allah var bir günden bir güne şikayette etmemişti genç adam. Defne'yi okutmak istemeyen babasına karşı durmakta bir an bile tereddüt etmemişti.
Meraklı gözlerle sofrayı toplayan kardeşini süzdü. Bir gariplik vardı tavırlarında bir şeyleri gizlemek istercesine her işe koşuyordu kimseyle göz göze gelmiyordu, ne bir şikayet ne de homurdanma.
''Eee hala anlatmadın.''
Bu bir şeyler çeviriyorsun ve farkındayım demekti. Defne, ağabeyinin anladığını anlamıştı. Bu anı beklemiyormuşçasına sertçe yutkunarak '' telefonda anlatmıştım ağabey...”
''Öyle mi? baştan anlatmak istersin belki.''
İnanmamaya yemin etmiş gibi bu ne sorguydu böyle? Defne, el mecbur daha önce tüm söylediklerini aynen tekrarladı. Kuvvetli hafızası sayesinde tek kelime aksatmadan sıraladı cümlelerini. Ağabeyi ikna olmuşa benziyordu. Yine başarmıştı!
&&&&&
Fethi, sessizliğini koruyarak annesini dinlemeye devam etti. Kadının bu aşkı, saygısı; midesini bulandırsa da bir şeyler söylemesine engel oluyordu.
''Benimle gülümseyerek konuşmaya başladı o an sanki içimden bir şeyler koptu. Bir insan nasıl bu kadar güzel gülebilirdi? Tanıştıktan sonra birkaç gün yanına gidip geldim. Ben aşık olmuştum; gülüşüne, konuşmasına, işiyle itina ile ilgilenişine... o süre içinde bana karşı ne hissediyordu bilmiyordum. Gittim anneme anlattım durumu, o da haliyle babama. Ben hayatta kalmayı başaran tek çocuklarıydım ne istersem yapacaklarını çok iyi biliyordum. Babam, ikiletmedi sözümü gidip onunla konuştu. Kabul etti o da. Pamuk hasadına gelen dönemde düğün yapmaya karar verdik. O gün geldiğinde konağın ilerisinde ki tarla başına kurulan işçi çadırları özenle cam fanuslarla ışıklandırıldı. Her taraf ışıl ışıldı o gece hava soğuktu ama kimse oturmamış sabaha kadar halaylar çekilmiş yemekler yenilmişti. Sonra ki zamanlarda sırt sırta verdik yıllarca emek verip çalıştık, çabaladık. Hem iş arkadaşı hem eşi oldum. Zamanla onunda beni sevdiğini gördüm. Senin doğumunla dünya daha güzel görünmeye başladı bana. Ona o kadar çok benziyordun ki ikinci bir çocuk bana benzerse diye doğurmadım.''
Fethi, ''Ben ona benzemiyorum, benzemedim, benzemeyeceğim'' dişlerini sıkarak konuşması hayli gergin olduğunu gösteriyordu. Aklında söylemek istediği ama dillendiremediği o kadar şey vardı ki. İşte bu onu kıvrandırıyordu.
'' Sende benzediğini biliyorsun. Sadece bize öfkelisin, ondan böyle davranıyorsun! O seni cezalandırdı bende izin verdim cezalandırmasına. Senin yaptığın hatayı cezasız bırakmadığı için onu terk edemezdim.''
Annesinin alayla başını sağa sola çevirişine aldırış etmeden ''o seni sevdiği için değil paran için evlendi ve seni bırakamadı çünkü dedem akıllı adamdı. Biliyorsun değil mi?''
''Saçmalıklarını dinlemeyeceğim. Belki de hiç gelmemeliydin.''
Yine de vicdanına yenik düşen Fethi bey '' anne istersen benimle yaşaya bilirsin, burada ki her şeyi hatta şu yarı ölü adamı bile bırakabili...''
''Defol evimden çık! Babana saygı duymayı öğrenmeden de dönme. Nerdeyse otuz yıl geçti hatanı kabul et artık!''
Bu sözler üzerine iyice gerilen adam masaya yumruğunu sertçe indirerek evden çıktı. Artık düşüneceği bir annesi de yoktu.
&&&&&
Getirdiği bir şişe içkiyi bir başına hiç etmişti Poyraz. Devran 'Kusmasın sakın? Şimdi birde bunun saçmalıklarını dinlemek var' diye içinden geçirirken ''Devran biliyor musun çok güzel gözleri vardı. Hırçın görünüyordu ama çok masumdu.''
''Evet kardeşim kaç defa söyledin, tamam hadi seni evine bırakayım.''
Onu ayağa dikmeye çalışan arkadaşına ''Burada kalayım mı bu gece. Bir zararım dokunmaz sana kedi gibi şu koltukta yatarım söz'' kesik kesik zor konuşurken aynı anda kendini deri koltuğa bıraktı.
Oflayan Devran elini ensesine götürdü etrafına bakındı ''hadi ama kalk şuradan babam gelebilir bu durumları sevmiyor biliyorsun. Yahu madem beceremiyorsun içme şu mereti. Kaç defa söyledim ağzınla iç diye!'' Poyraz’ın kolunun altına girerek resmen sürükleye sürükleye evine kadar götürdü. O saatte Ahmet amcanın bahçede olması büyük bir şanstı.
''Ahmet amca şu kapıyı aç sana zahmet.''
''Hemen Devran bey oğlum.''
Açılan kapıyla Poyraz’ı kapıya yakın olan odasından içeri soktu ve resmen yatağına atıp, kaçarcasına evden dışarı çıktı.
''Sağ olasın Ahmet amca kahvaltıya misafirimsin itiraz kabul etmem'' diyerek evine, yatağına döndü. Ne zor bir geceydi ama? Sağına döndü soluna döndü yok bir türlü uyuyamadı. Kitap okumaya çalıştı ama nafile. Ne olmuştu da bu kadar zaman sonra tekrar etmişti bu durum. Sabah işi vardı ve uyumak için bir şeyler yapmalıydı. Kardeşine mesaj atmaya karar verdi.
''Gül uyudun mu?''
''Hayır ağabey bir şey mi oldu?''
Devran gördüğü mesaja sevindi ve hemen kardeşini aradı.
'' Hayırdır ağabey bu saatte, korkutma beni.''
''Önemli bir şey olsa telefon mu açar söylerim sana?''
''Ne bileyim korktum bir an! Ne oldu ne yapıyorsun peki?''
''Uyuyamadım hadi bana bir şeyler anlat yoksa uyuyamayacağım.''
''Yapma ağabey bu yaşta masal istemiyorsun değil mi benden?''
Sinirlendi genç adam ''Anlatmayacaksan kapat Gül'' diyerek telefonu kapattı. Bir iki saat oyalandı yatağında ve nihayetinde kendini uykuya bıraktı.
&&&&&
Gün Defne'ye gelen telefonun sesi ile başlamıştı. Zorda olsa çalan telefona uzanarak uykulu sesi ile cevap verdi.
''Günaydın uyanamadığına inanamıyorum hala, bugün provan var.''
Bu ses bir yerden tanıdıktı ama uyku sersemi olan Defne çıkaramadı.
''Kimsin?''
''Hey patronun var karşında eğer yarım saate atölyede olmazsan bozuşuruz.''
Evet ya bu oydu bu kadar kibirli biri başka kim olabilirdi ki?
''Peki, hemen geliyorum efendim''
Hemen yerinden fırladı ve o hızla hazırlandı genç kız.
Poyraz ise yatağında gerinerek Devran’ı aradı. Tamamen endişelendirmek için aramıştı kızı da. Biraz korkutmanın zararı yok diye düşünmüştü. Kızın o halini hayal ederek kendi kendine gülüyordu aradığı Devran’ın telefonu açtığından habersiz.
''Alo. Alo... Alo cevap versene! Ne oldu? Neden bu saatte aradın? ''
Sonunda daldığı hayalden ayılan adam ''ha! şey, şirkete giderken beni de bıraksana.''
Bunun için mi aramıştı yani, oflayarak başını geriye attı genç adam ''Senin arabana ne oldu? ''
Poyraz, altında ima aradı ama yoktu ''Dün gece anlattım ya sen mi içtin ben mi? ne çabuk unuttun?'' Doğru dün gece kaza yaptığını anlatmıştı adamakıllı dinlemezsen böyle olur ''unutur muyum? Sana da kız dayanmıyor'' bu söz kıvırmasını sağlamıştı herhalde.
''Bırak gırgırı da beni bırakacak mısın?''
''Tamam ben Ahmet amcayla kahvaltı yapacağım ondan sonra bırakırım seni.''
''Bahçıvanla?''
Bir an duraksayan adam cevap vermek zorundaydı. Aklına arkadaşını sinir edecek en gıcık cevabı getirerek '' evet, sende katılmaz mısın?''
''Hayır afiyet olsun size'' adamla bir derdi yoktu aslında ama bu samimiyet...
Devran başarılı olmuştu. Poyraz irdelemeden kapatmıştı telefonu, gülerek hazırlanmaya koyuldu.
&&&&&
Defne atölyenin adresini çıkaramadı bu yüzden koşuşturup durdu aynı mahallede bir aşağı bir yukarı, oraya ulaştığında epeyce yorulmuştu. Kapıyı üst üste çalarak açılmasını bekledi. Kapıda karşılayan adam güzelliğine dalmaktan kendini alıkoyamadı.
Defne boğazını nazikçe temizleyerek ''Poyraz beyin odası ne tarafta? Beni bekliyordu.''
Duyduğu ince naif sesle kendine gelen adam ''Poyraz bey henüz gelmedi, siz geçin şöyle bekleyin isterseniz'' diyerek odaya yönlendirdi.
''Ama...'' daha fazla saf olmaya gerek yoktu adam onu kandırmıştı anladı. ''Tamam beklerim.''
''Beklerken bir şeyler alır mısınız?''
Defne kafasını sağa sola sallarken ''hayır teşekkürler'' dedi öyle uyandırılmak ardından bekletilmek ağrına gitmişti.
Yerinden kalkarak odayı gözlemledi kayda değer hiçbir şey yoktu oda da, sade döşenmiş klasik bir odaydı işte. Tamam şıkta sayılabilirdi. Ama adamın zevkli olması kibirli ve kendini bilmez olmadığı anlamına gelmiyordu. Sehpanın üzerinde duran bir iki dergiyi alıp karıştırmaya başladı.
Devran nihayet kahvaltısını tamamlamış Poyraz'la yola koyulmuştu.
''Nereye, nereye? dur ben atölyeye değil tamirciye gideceğim.''
''Tamirci mi? neden bunu sen yapıyorsun?''
''Evet, gidemez miyim?'' daha önce böyle işlerle uğraşmadığı için söylediğini kendi de garipsemişti.
''Öyle diyorsan öyledir'' Devran bunu yememişti. Elbet ne çevirdiğini bulacağım senin diyen iç sesine tebessümle karşılık verdi.
''Ne?? Niye gülüyorsun?''
''Hiç yok bir şey ifadeni alırım bir ara bu gülüş yemedim demekti.'' İki arkadaş gülüşerek gidecekleri yere vardılar.
''Sen ne yapmayı düşünüyorsun bugün? ''
''Aslında da şirkete gitmem lazımda babam gelecekti o oraya geçmiştir. Ben de bu arada Ahu'yu görmeye giderim.''
''Hadi ya? Bir ara tanıştır tam manasıyla. Bende bu kızda ne var anlayayım.''
''Hadi canım güle güle'' öyle bir güzellik kardeşin bile olsa kimseyle tam manasıyla tanıştırılmazdı. Yanından ayrılan arkadaşının ardından hemen telefonuna sarıldı Devran;
''Günaydın hayatım uyandın mı?''
''Günaydın canım evet, hatta okula bile geldim.''
''Ahu! Sana inanamıyorum.''
''Neden? Gerçekten oradayım. Demiştim ya tez yazıyorum diye.''
Bu kadar saf mıydı bu kız diye düşünmeden edemedi Devran '' başka bir şey de demiştin unuttun mu? Hani bugün görüşecektik?''
''Hiii!! Çok çok özür dilerim unuttum cidden!''
''Bence sen benden kaçıyorsun ve bekle okula geliyorum'' karşısındakinin konuşmasına müsaade etmeden telefonu kapattı. Ne zor bir kızdı bu böyle?
&&&&
Poyraz’ın bindiği kaba motorun gürültüsü neredeyse atölyeyi sarsmıştı. Sesi duyan Defne şaşkın bakışlar arasında koşar adım dışarıya çıktı. Gördüğü manzara inanılmazdı. Poyraz motorun üstünde fiyakalı bir gülüşle Defne'ye bakıyordu. Defne koşarak motorunu kucaklarken karşısında ki adama minnet dolu bakışlarını sunmaktan da geri kalmadı. Tüm siniri geçmişti bir anda.
''Çok bekledin mi?'' diyen Poyraz’ın yüzünde manalı bir gülüş vardı kendisinin iki saat geç geldiğini elbette ki biliyordu.
''Artık hiçbir önemi yok.''
''Neyse iş beklemez hadi içeri gidelim.'' Daha prova edilmesi gereken bir elbise ve podyum da yürümeyi öğrenmesi gereken bir kız vardı. Ve sadece iki geceleri kalmıştı. Kızın gözü arkada adamın gözü ise kızda olarak atölyenin kapısından içeri girdiler.
Gördüğü kıyafetin ışıltısı genç kızın gözlerini kamaştırmıştı, çok beğenmişti ve bunu gizleyemedi. Ama bu elbise hiçbir şekilde giyebilecekleri arasında değildi. Beğendiğini fark eden Poyraz’ın ağzı kulaklarına varmıştı bile.
''Hadi giyin bir de üstünde görelim.''
''Bunu ben giyemem''
Genç kızı omuzundan tutup çevirerek öne doğru itti ''Hadiii '' dedi ve prova odasına gönderdi.
Elbise elde durduğu kadar genç kızın üstünde de muhteşem duruyordu. Son birkaç dokunuş lazımdı onu da Poyraz, kendi elleriyle yaptı. Artık göz alıcı güzellik herkesle paylaşılmaya hazırdı.