4.Bölüm

2195 Words
Hislerini hissizlikle soyutlamak, yaşanmışlıklara perdeydi belki de... Görmesinler, üzülmesinler, Üzüpte üzmesinler... --------------♡-------------- Annem öldüğünden beri garip bir şekilde onun artık dönmeyeceğini kabullenen ben ilk defa yanımda olmasını istiyordum.Yanımızda olmasını.... Bana benim küçük afitabım demesini küçük kardeşimi sıcacık ve güvenli kollarına alıp kimselere vermemesini. Bu sefer canım çok farklı yanmıştı.Önceden babam canımı yaktığında gidip Emre'ye sarılır, onun hiçbirşeyden habersiz masum mutluluğu benim yürek yangınımıda söndürürdü.Şimdi ise ona sarılı kollarım ilk defa içimdeki yangını söndürmemiş daha çok alevlendirmişti. "No-noldu peki??" Derin bir nefes alan küçük kardeşim acaba bana daha ne yalanlar söylüyecekti? "Hiç bir şey.Sadece artık ona eve gelmemesini benim ikimizede bakabileceğimi söyledim." Evet söylemişti.Bunu kaçırmadığı gözlerinden kararlı bakışlarından anlıyordum.Ama neden söylemişti? "Emre olayın başından anlatmaya ne dersin?" Sorumun gerçekten soru olmadığını ikimizde biliyorduk.Kaçış olmadığını anlamış olmalı ki dudaklarını araladı. "Senin eve geç gelmeni garip bir şekilde sorun etti.Bi an senin için yani bizim için telaşlanabileceğini bile düşündüm.Yani ne bileyim normal bir baba gibi.Sonra beni anlık girdiğim rüyadan uyandırırcasına evde bağırmaya başladı.Yok efendim o akşama kadar biz gezelim diye mi çalışıyomuş.Neden bu saatlere kadar dışarda para harcıyomuşsun öyle saçma şeyler söyledi.Bende kendimi tutamayınca tokat attı." İşte şimdi hiç birşeyin dönüşü yoktu.Babam ve Emre'nin ilişkisi şimdiye kadar hep fırtına öncesi sessizlik gibiydi.Şimdi kardeşim asla babamın parasını kabul etmeyecek part time çalışmak isteyecekti.Hoş bu saatten sonra zaten babam bize para vermek istemezdi. Yıllardır bu evde süre gelen Allah'ım ben şimdi ne yapıcam sıkıntısını yeniden yaşarken bir yandan da kara kara düşünmeye başladım.Aklıma gelenle bir çıkar yol bulmanın rahatlığıyla yüzümde tebessüm oluşurken olaylar zincirinin tamamlanmasıyla tebessümüm yüzümde dondu. Tam şuan neden Emir beyin teklifini kabul etmediğimi içten içe sorgularken kardeşimin sesiyle ona döndüm. "Merak etme abla.Ben sana bakarım.O adama muhtaç etmem." Yüzümde ki kaygılı ifadenin artık babamın bize bakmayacağından kaynaklandığını sanmıştı anlaşılan. "Emre aslında bende seninle başka bişey konuşucaktım." Meraklı bakışlarla cümlemin devamını beklerken daha fazla uzatmadan konuya girdim. "Bugün bizim okula iş adamı Emir Kaplan geldi." Her zaman hislerini bakışlarına taşımayan kardeşim şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. "Abla sen ciddi misin?O adam asla şirketinden dışarı çıkmazdı." Bu sefer şaşırma sırası bendeydi.Kardeşim demi bir Emir Kaplan fanıydı yoksa?? "Sen nerden tanıyorsun Emre Allah aşkına??" Sorumda hem merak hem de bezmişlik vardı.Çünkü sabahtan beri süregelen Emir Kaplan muhabbetinden artık bıkmıştım. "Okuldan bir arkadaşım bahsetmişti.Adamın hayat hikayesi benim tuhafıma gitmişti aslında o yüzden hakkında biraz araştırma yapmıştım." Hayat hikayesimi???Bu çocuk ne hikayesinden bahsediyo diyen Emir Kaplanın gizemli tarafını her daim keşfetmek isteyen yanımı bu sefer dinlemek daha cazip gelmişti. "Ne hikayesinden bahsediyosun?" Ses tonuma kattığım sanki sormak için soruyormuş havasını neyseki kardeşim ona yansıtmak istediğim şekilde anlamıştı. "Çok küçükken ailesi bunu yetimhaneye bırakmış bir süreliğine.Neden bıraktığı hakkında basına hiç bir şekilde bilgi sızdırılmamış.İflas falan da etmemişler.Bana da garip geldi." Allah Allah!Yetimhaneyemi bırakmışlardı?? Çok garip bir kişiliği vardı zaten.Böyle birininde ailesinin normal olduğunu düşünmek saçma olurdu. Aslında bu tür adamları bile yargısız infaz yapmamak gerekiyordu.Çünkü bi çocuğun kişiliğini ve karakterini oluşturan en büyük etken zaten Anne baba değilmiydi? Parası ve gösterişi çok olanların mutluluğu az olur derdi annem her zaman.Bana en son bu cümleyi arkadaşım da görüpte neden benim de yok diye kıskandığım ışıklı ayakkabılardan istediğimde kullanmıştı.Halbuki bir sürü ayakkabım vardı ama sevgiye yeterince doyan küçük hüma sanırım o zamanlar hazımsızlık çekiyordu. Durumumuz da kötü değildi hiç bir zaman ama Annem "Sende olan birşey yüzünden başka bi çocuk anne ve babasını aynı senin gibi üzerse sen mutlu mu olacaksın benim küçük afitabım" derdi ve benim küçük kalbim hemen yumuşardı.O olaydan sonra babam dayanamamış gidip bana ışıklı ayakkabı almıştı.Annem de sadece evin içinde giymem şartıyla izin vermişti.Hala daha saklıyordum o ayakkabıları.Ama artık ışıkları sönmüştü.Tıpkı Annemin gidişinin ardından sönen mutlu yuvamızın ışığı gibi.... "Annemimi düşünüyorsun yine?" Ben Emrenin aksine her zaman duygularımı bakışlarımda taşırdım.Harelerimde şekillenen özlemi görmek zor değildi o yüzden. Sessizce başımı sallayıp hiç bu konu açılmasın Emre daha çok üzülmesin diye hemen yarım kaldığım konuya giriş yaptım."Neyse işte bu afilli ve gizemli adamımız Emir Kaplan bana iş teklifinde bulundu." dediğim de Emre hızla yerinden sıçradı. "Ne işi abla ciddimisin sen?" Yüzünde gördüğüm ifade ufak bir heyecan kırıntısımıydı bana mı öyle gelmişti? "Stajımı şirketlerinde yapmayı teklif etti." Aynı benim gibi buna anlam veremeyen kardeşimin yüzünde şüpheli bir ifade şekil aldı. "Neden sen onu anlayamadım.Hayır beni yanlış anlama senin zaten puanların çok iyi.İyi bir yerlere geleceğin muhakkaktı ama bu biraz erken geldiği için belki de şüphe oluştu içimde." Bende senin gibi düşünüyorum dememek için kendimi zor tuttum.Hata düşünmekle kalmadım gittim adamın yüzüne haykırdım diyemeyeceğim için lafı biraz dolandırdım. "Boş yere tedirgin olma.Hem şuan irdeliycek bir konumda değiliz.Yarın konuşup teklifi kabul ettiğimi söylücem.Senin de hala şüphelerin olursa gelip çalıştığım yeri görür rahatlarsın." Derin bir nefes alıp yanağını okşamaya başladım.Tam yaralandığı yerden öpüp sıkıca sarıldım. "Özür dilerim Emre.Hepsi benim suçum.Seni koruyamadım.Oysa anneme söz vermiştim." Derin bir acı kalbimde yeniden yeşerirken hiç de yerini yadırgamamıştı.Zihnimde yankılanan fısıltı hep aynı şeyi söylüyordu."Sözünü tutamadın hüma!" Annemi bir kez rüyamda görmüştüm.Emrenin ondan aldığı karamel rengi saçlarına beyaz örtü örtmüştü.Kar beyazı bir elbise giymiş bana gülümsüyordu.Sanki gitmemişçesine her akşam gelip babamla önce ben kızıma sarılıcam kavgasını hala daha yapıyormuşçasına...Tatlı ve huzur veren tartışmalar.. Hesap sormak özledigimi ağlayarak ona anlatmak için yanına gittiğimde ise sanki onun güzelliği karşısında dilim tutulmuş tek kelime edememiştim.Yeşil gözleri daha bi canlanmış yanakları renklenmiş gamzeleri daha bir belirgin olmuştu.Bu görüntü annemin son halini bana unutturmuş babamın ağlayarak sarıldığı cansız yüzü hemen hafızamdan silinivermişti.Benim annem iyileşmişti. Bana sıkıca sarılıp kokumu içine çekmişti.Afitabım diye fısıldamıştı yine kelimenin manasını saçlarında taşıyan kadın.Halbuki bilmiyormuydu bu kelime en çok ona yakışıyordu. Sonra kulağıma tekrar fısıldamıştı gitmeye hazırlanan annem. "Kardeşin sana emanet.Ailemiz sana emanet benim küçük afitabım." Gitme demek istemiştim anneme.Bu emanet benim küçük omuzlarıma ağır gelir demek istemiştim ama diyememiştim.O bana son kez bakıp tebesümün en güzel halini simasına yaydığında ise "Söz" diye bağırmıştım.Ve artık onun gelmeyeceğini tamamen kabullenen küçük hüma o gün annesine son kez fısıldamıştı; "Sen yeter ki olduğun yerde mutlu ol annem ben herşeyi yaparım." Ama yapamamıştım işte.Ailemizi emanetimi koruyamamıştım. Beni teselli etmenin artık senin bir suçun yok cümlelerinde olmadığını bilen tek ailem, annemin emaneti, kardeşten öte kimsesizliğim çocukluğum herşeyim nasılda biliyordu konuşmanın bir fayda etmeyeceğini.Bazen konuşmaktan çok sarılmak iyi gelir insana.Sıkı Sıkı sarılıp varlığını hissettirmek ben hala burdayım artık üzülme demek.Tek bir hareket ama çok söz ifade eder sarılmak. Tıpkı şuan bana sarılıp ta sessizce görmediğimi düşünüp gözyaşlarını omzuma akıtan kardeşim gibi... ************** Derin bir nefes alıp kapıyı çaldım.Sabah kalktığım gibi Aslıya olanları özetlemiş ve soluğu rektörün odasında almıştım. "Giiirr" Kapıyı açıp içeri girdiğimde başını bilgisayardan hiç kaldırmayan rektör kimin geldiğini umursamamışa benziyordu.Zaten bu adam hep böyle despot herifin tekiydi.Resmen iş adamına tiyatro döndürmüştü. "Emir Kaplanın teklifini kabul ediyorum." Hızla başını kaldıran rektör beni görünce baya şaşırdı.Kim şaşırmazdı tabi.1 gün önce resmen terör estiren ben şimdi kalkmış tükürdüğümü yalıyordum.Gurur yapmanın hiç sırası değildi.Her şey kardeşin için unutma diye fısıldadı iç sesim bana güç verircesine.Evet herşey onun içindi. Yüzünde memnun bir gülümseme oluşan adam bana imalı bakışlar atmaya başladı.Bizim dedigimize geldin sonunda bakışları.Sinirden yumruğumu sıkıp bir şey dememek için kendimi sıktım.Gıcık herif.Zaten şu adamı oldum olası hazetmezdim. "Demek düşünüp taşınıp sonunda mantıklı bir karara vardın.Ama zaten senin ateşinin çabuk söneceği belliydi.Emir Beyin dediğine gelmen biraz fazla kısa sürdü sanki." Alttan imalı bakışlar.Küstah sözler.Bu adamı gerçekten sevmiyordum. "Dün, dünkü söylediklerimi gerektiriyordu.Bugün, bugün ki söylediklerimi." Afallamış bir şekilde yüzüme bakan rektör sanırım yürek yediğimi falan düşünmeye başlamıştı. "Efendim??" Biraz fazla gerilmişti sanki.Ne demiştim ki ben. "Diyorum ki insanların bir günü diğer gününü tutamayabilir.Mesela siz dün daha bir mutluydunuz sanki." Sözlerimin doğruluğu adamı dumura uğratmıştı.Evet kesinlikle dün daha mutluydu. "Bana bugün gergin olduğumumu söylemeye çalışıyorsun?" Yüzüme sinir bozucu bir tebessüm kondurdum.Aynı o buz bakışlı adamınkinden.Bu gülüşle söylenen sözler daha bi afilli duruyordu sanki. "Söylemeye çalışmıyorum söylüyorum.Her gün farklı şeyler yaşarız ve farklı kararlar alırız.Buda ateşimizin sönmesinden değil dünün ve bugünün kaderinin farklı yazılmasından kaynaklanır." Boğazını temizleyip sinirden gözleri kararan adam hiç bir şey demeden bir süre bana baktı.Sonra telefona uzanıp bir numara tuşladı.Ve beklemeye başladı. "Emir Beye Hüma Soydanın teklifi kabul ettiğini söyle." Bu nasıl bir giriş konuşmasıydı böyle.Selamsız sabahsız.Sanki Emir Bey oturduğu yerde sabahtan akşama kadar benim cevabımı bekliyordu. Daha fazla bu adamın sinirli bakışlarına tahammül edemeyeceğimi anladığımda tam ağzımı açmıştım ki rektör araya girdi. "Kaplan holdinge gitmek için yarım saat sonra şirketlerinin gönderdiği arabaya biniceksin." Ne yani şirket benim için araba mı gönderiyordu?? Daha fazla bu konu üzerinde düşünüpte kafamı karıştırmanın bi faydası olmayacağına göre bir an önce bu odadan çıksam iyi olurdu. "Peki iyi günler." Adamın cevabını beklemeden hızlı adımlarla odadan çıkıp kapıyı kapattım.Karşımda bana büyük bir merakla bakan Aslı yı görünce içeride tuttuğum soluğumu rahat bıraktım.Anlaşılan meraklı arkadaşım yine dayanamamış dersten çıkıp buraya gelmişti.Koluna girip bi yandan rektörün dediklerini anlatıp diğer yandan adımlarımızı bahçeye yönlendirdim.Zaten bu saatten sonra ilk derse girmenin bi manası yoktu.En iyisi temiz hava alıp rahatlamaktı. "Birazdan şirket araba göndericekmiş." dediğimde Aslı kafasında tartıp hızla araya girdi. "Bende geliyorum.Seni orda yalnız bırakamam." Hayır gerek yok demenin bi faydası olmayacağını bildiğim için sessiz kaldım. Aklıma gelenle sinsi bakışlarımı Aslıya çevirdim."Yoksa Selimimi görmek istiyorsun.?"Sorum üzerine Aslı kolumu cimcikleyince ufak çaplı bir çığlık attım. "Şeytan görsün yüzünü.Bana şunu hatırlatıp durma valla bak sinirim tepeme çıkıyo.Öyle bi havalar hareketler.Sanki anadan doğma sosyete.Ne çabuk unuttu acaba beni şahinle mozot patlata patlata gezdirdiği günleri.Ama ben onun parasını değil yüreğini sevdim." Aslının efkarlı efkarlı konuşmasıyla kahkaha atmaya başladım. "Yemin ederim kamyon arkası yazısı gibi oldu.Parasını değil yüreğini sevdim.Dırım dırım dırım." dediğimde Aslının beni azarlamak için açtığı ağzı kapatan egzozu bile pahalı kokan son model bir Bmw nin önümüzde durmasıydı.İkimizde şaşkınlıkla gözlerimizi kırpıştırmaya başlayınca ön koltuktan bir adam inip yanımıza geldi. "Hüma Soydan?" Adam adeta filmlerden fırlamış gelmiş kulağında kulaklık sesinde gizemli bir hava ismimi sesleniyordu.Ajan falan olmasın bu diyen iç sesime kulak verip kemerinin orlara göz gezdirmeğe başladım.Kesin buralarda bi yerde silah vardı. Adam geldiğinden beri dürte dürte bacağımda oyuk açan Aslı benim yerime adama cevap verdi. "Buyrun hüma o" Adamda Aslının cevabı üzerine başını sakince sallayıp arka kapıyı açtı. "Buyrun sizi şirkete ben götürücem." Adamın sözleriyle ister istemez şirkete olan merakım daha bir artmıştı.Basit bi staj yapacak öğrenciye bile böyle bir araba gönderiyorsa kim bilir bu Emir denen adam ne kadar zengindi.Benim bişey dememe fırsat vermeden hızla kolumdan tutan Aslı ikimizide ayaklandırıp arabanın içine soktu.Ajan kılıklı adamda kapımızı kapatınca arabanın içine göz gezdirmeğe başladım.Hayatımda ilk defa böyle pahalı bir arabaya biniyordum.Bizimde arabamız güzeldi ama bu araba resmen makam arabası gibiydi.Hem annemin vefat etmesinden sonra babam işleri bir süre boşlayınca arabayı satmak zorunda kalmıştık.Aslının sessizliğine karşı ona döndüm.Şok olmuş bir şekilde arabayı ve ajan kılıklı herifi süzüyordu.Haline gülümseyip kafamı pencereye çevirip akıp giden yolu izlemeye başladım.Yarım saat sonra araba durduğunda adam hızla ön koltuktan inip kapımızı açtı.Arabadan inip kafamı kaldırdığımda gökdelen gibi üzerinde KAPLAN HOLDİNG yazan binayı görmemle şaşkınlıkla aynı benim durumumda olan Aslıya fısıldadım "Aslııı biz nasıl birşeye bulaştık böyle?" Gözlerinde ilk defa benimle aynı fikirde ifade gördüğüm arkadaşım eliyle bizi almaya gelen aynı ajan kılıklı gibi etrafta olan adamları gösterip oda fısıldadı. "Emin ol bende bilmiyorum." Şirketten içeri girdiğimizde bizimle gelen adam "Emir Beyin odası 17. Katta " deyip yanımızdan ayrıldı.Asansörle gitmekten başka bir çaremizin olmayacağına göre adımlarımızı asansöre yönlendirdik.Şirkete girdiğimizden beri kimse bizi takmamış herkes kendi yoğun temposuna devam etmişti.Anlaşılan buradakiler girene çıkana oldukça alışkındı.17. Kata bastığımızda asansör kapısı kapanınca Aslı derin bi nefes aldı.'Allah'ım inanamıyorum.Adamların asansörü bile benim odamdan güzel.Kızım düşünsene evi nasıldır kim bilir??" dediğinde kıkırdayıp Aslıya döndüm. "Bizene adamın evinden.Normal evdir işte." Bu sefer sözlerime inanmayan sadece Aslı değildi.Hem mantığı savunan hemde duygularıyla hareket eden iki iç sesimde Aslıya katılmıştı.Evet tamam normal bir evi olma olasılığı yoktu.. Asansör durduğunda inip etrafta gözlerimi gezdirmeye başladım.İleride oturan kadını görünce adımlarımı oraya yönlendirdim. "Emir Kaplanla görüşücektim ama" Başını bilgisayardan kaldıran kadın üstten bir bakış attı.Sen kimsin de görüşüceksin tarzı.Küstah bir ifadeyle dudaklarını araladı. "Randevunuz varmıydı?" Sorusu üzerine "Hayır ama-" dediğimde kadın lafımı tamamlamama izin vermeden "Öyleyse neden beni meşgul ediyorsunuz.Randevusuz giremezsiniz.Burası sizin öyle elinizi kolunuzu sallayarak gireceğiniz bir yer değil." dedi. Sinirden kıpkırmızı olduğuma emindim.Bir şey dememek için derin bir nefes verip sakin bir ifade takınıp tekrar konuşmak için dudaklarımı araladım. "Beni zaten kendisi çağırdı Hüma Soydan derseniz tanıyacaktır." Lafımı tamamlamamla kadının yüzünde ki ifade hemen yerini mahcup bir ifadeye bıraktı. "Kusura bakmayın.Geleceğinizden haberim vardı ama yoğunluktan bi anlık aklımdan çıkmış." Hiç bir şey demeyip başımı salladığımda kadında telefona uzandı."Emir Bey Hüma Soydan geldi" karşıdakini bir süre dinleyip "Peki efendim" deyip telefonu kapattı. "Buyrun Emir Bey sizi bekliyor." Aslıya döndüğümde hala daha aynı ifadeyle kadına baktığını gördüm.İnşaallah ben içeri girince burda savaş falan çıkmazdı.Kapının önüne geldiğimde üstünde afilli bir şekilde Emir Kaplan yazısını görmemle bir an heyecan bastırdı.Ben şimdi bu adama ne diyecektim.Kusura bakmayın dün biraz size kaba davrandım ama bugün teklifinizi kabul ediyorum falan mı dicektim?? Bir gün gerçekten de biraz hızlı olmuştu sanki.Rektörün haklılık payı olduğu kesindi. Kapıyı tıklattığımda içeriden gelen "Gir" sesiyle kalbimde bir hareketlenme oldu.Heyecandanmı korkudan mı karar veremediğim kısa anda fazla düşünmeden hızla kapıyı açtım.Allah'ım sen bana güç ver diye dua ede ede içeri girdim.Son derece lüks bir odada boğaz manzaralı pencerenin orda koltuğunda oturup keskin elalarıyla buz bakışlarıyla bana bakan adam yüreğimin bir kez daha sıkışmasına sebep oldu. Bu halim kesin korkudandı.Evet Evet kesin korkuyordum. Çünkü hayatımda ilk defa böyle bir ifadesizlik görmüştüm.Duvar gibiydi.Belki de bu herkesten farklı bakışları haram saniyeler geçirmeme sebep oluyordu.Sanki hiç birşey umurunda değilmiş gibi..Hiç bir şey onu üzemez kıramaz ve hiç birşey ona zarar veremezmiş gibi.. En önemlisi ise sanki bu dünyada sevgi namına bir duygu tatmamış gibi....Acaba maskesimi çok kuvvetliydi?? Yoksa gerçekten bakışlarına taşıması gereken bir duygu içinde mi yoktu???
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD