En çok kızılan, en çok hayal kırıklığına uğranılan,
Uğrunda en çok gözyaşı dökülendi.
Çünkü en çok sevilendi..
--------------------♡------------------
O adamın gidişinin yada benim bu odada enkaz gibi hareket edemeyişimin üzerinden ne kadar geçti bilmiyorum ama artık bu kasvetli alandan bir an önce çıkmam gerekiyordu.Son gücümü de kullanıp ayaklandığımda bakışlarımı odada
gezdirdim.Dikkatimi duvarın içindeki kasa çektiğinde merakıma yenik düşmemek için kapıya doğru yönlendim.Bugün artık bir stresi daha kaldıracak halim kalmamıştı.
Kapıyı açtığımda sanki kaç dakikadır bu anı bekliyormuş gibi sekreter kadın dibimde bitti.
"Neler oldu içerde öyle?? Ben kaç yıldır burda çalışıyorum Emir Beyi bu kadar öfkeli görmedim.Yani tamam normalde de son derece agresif ve sinirli ama bu....Ço-çok farklıydı."
Ellerini şakaklarına götürüp sıkıntıyla ovaladı.
"Kıvanç Beyi bağlamamı istediginde korkudan bayılacaktım nerdeyse.."
Sen daha dışardayken böylesin.Bide bazı şanslı kişiler gibi içerde olsaydın..Tabiki bunu içimden konuştum.Artık öyle bi hale gelmiştim ki sanki adam benim iç sesimi bile duyucak ve gırtlağıma sarılıcaktı.
Kadını geçiştirip adımlarımı çalıştığım odaya yönlendirdim.Saatime baktığımda 6 olduğunu görmek rahat bi soluk vermeme sebep oldu.Sanırım bugün beni mutlu eden yegane şeydi.
Eşyalarımı toparlayıp az önce yaka kartından okuduğum ve adı olabileceğini idrak ettiğim sekreteri yani Derya hanımı selamlayıp asansöre bindim.
Aşağıda kafeteryada beni bekleyen Aslının yanına gittiğimde yanında Burağı görmek suratımın düşmesine sebep oldu.Aslı asla çok rahat bir kız olmamıştı ama erkeklerle rahat konuşabiliyordu bazen.Arkadaşça konuşmanın zarar getirmeyeceği bilinci içerisindeydi.Onu kesinlikle kınamıyordum.Tam tersi çoğu zaman imrendiğim oluyordu.Öyle bir aileye rağmen nasıl sürekli kendisine dindar bir eş istiyo diye?
Herkesin içinde ahirete Allah'a dair arayışlar ve sorgular vardır.Ama kimi insanlar kulak verirken bu sese , kimileri bu sesi susturmak için kendisini gaflete atar.Ama bizim anlayamadığımız nokta bu dünyada hiç bir ses o içimizdeki sesi susturacak kadar yüksek değildir.Çünkü ölüm gibi bir hakikat gözümüzün önündeyken neden geldim? nerden geldim?nereye gidiyorum ? gibi sorular muhakkak herkesin aklına gelir.Bunu en iyi can dostumdan biliyordum.Bana çoğu zaman bu konularla ilgili sorular sorar sonra sıkıldığımı düşünüp konuyu değiştirir sonra yeniden başladığı yere dönüp farklı şekilde sormaya devam ederdi.Ona sıkılmadığımı istediği şekilde sorabilecegini benim de bildiğim kadarıyla cevap vereceğimi ifade ettiğimde bile zaten sıkıntıların çok bide ben seni bunaltıyorum deyip tekrar konuyu değiştirirdi.Aslı gibi değerli bir insanı kaderime dostum kardeşim olarak yazan Rabbime hergün şükrediyordum.Çünkü biz birbirimizin yaralarını saran ama asla iyileşmiycek yaralara sahip olan iki kızdık.Teselli ediyorduk belki de kendimizi geçmeyeceğini bile bile geçicek diyorduk.Merak etme geçicek...
Masalarına gittiğimde beni farkeden Aslı hemen ayaklanıp yanıma geldi.
"Noldu Hüma bembeyaz olmuşsun."
Bir anne edasıyla vücudumda bir hasar mı var diye beni kontrol eden arkadaşımı rahatlatmak amacıyla gülümsemeye çalıştım.
"Sorun yok ilk gün ya yoruldum sanırım."
Şüpheli bakışlarını biraz daha sürdürüp sonunda ikna oldu.
"Burak sonra görüşürüz.Hadi kendine iyi bak."
Ona sarılmak için yeltenen adamla bu kez sadece el sallayarak vedalaştı.
Kol kola işten çıktığımızda ikimizinde Aslında anlatacağı çok şey vardı ama kimsenin konuşmaya niyeti yok gibiydi.Durağa geldiğimizde sessizliğe dayanamayıp ilk ben konuşmaya başladım.
"Aslı neler oldu artık anlatıcakmısın?"
Rahatlamak için önce derin bi nefes aldı."Ya şu Selim denen adam benim sinirimi tepeme çıkarıyo.Sen gider gitmez ne yaptı biliyomusun? Gelip bizim masaya oturdu.Hiç konuşmadan Burağa bakıp durdu.Adamı resmen bakışlarıyla öldürdü."
Zaten Selimin Aslıyı kıskandığını farkettiğim için şaşırmamıştım.Şaşırdığım nokta Emir gibi bi adamın kardeşiyle nişanlı olupta ne cesaret başka bi kıza bu muameleyi yapıyordu?
Sevda peki ya görseydi o zaman üzülmüyecekmiydi?
Sorular sorular..
"E ben geldiğimde neden yoktu?"
Bu kez yüzünü korkmuş bir ifade kapladı.
"Ay sorma hüma.Sen gittikten bir süre sonra Emir Bey geldi yanımıza.Selimi alıp gitti.Adamın bir hali vardı ki düşman başına.Zebani gibi dikildi tepemize.Burnundan soluyodu.Arkasına bakmadım değil yani acaba sen mi bişey yaptın diye?
Neyseki seninle alakası yokmuş Selim işle ilgili dedi."
Selim ne kadarda doğru konuşuyordu böyle.Aslı acaba olanları bilse nasıl tepki verirdi? Hayır asla öğrenmeyecekti.Her ne kadar tehditle de olsa bir söz vermiştim.Ve kimseye söylemeyecektim.
Otobüsün geldiğini görmek ferahlamama sebep oldu.Artık o Emir denen adamla ilgili konuşmak yorum yapmak istemiyordum.O korku dolu anlar tekrar aklıma geliyordu.
Akıp giden yolu seyrederken bir yandan da kafamda ilk iş günü değerlendirmesi yaptım.Kim ilk iş günü mafyalalara karışıp tehdit almıştı acaba?Hemde bütün soyunun kurutulma tehditi.Alaylı bir gülümseme yayıldı yüzüme.Ne soy ama!Annesinin gidişini kabullenemeden babasını varken yok kabul etmek zorunda olan küçük Hümanın soyumu vardı sanki.Başına bir olay geldiğinde korktuğunda sığınmak için bir liman aradığında arkadaşları benim dağ gibi babam var deyip de bazen küçük kalbini kırdıklarında o sadece acı bir tebessüm yerleştirirdi yüzüne.Olgun ve acılarıyla yaşamayı öğrenmiş babasının ona hem anne hemde baba olmaya çalışıp onu prenses gibi yaşattığı hikayesini uydururdu çoğu zaman.Işıklı ayakkabılarını okula götürüp benim babam beni çok seviyor bakın bana neler aldı deyip ona neden baban hiç okula gelmiyo diyen arkadaşlarına birşeyleri ispatlamaya çalışmıştı bir keresinde.İlk o zaman anlamıştı küçük hüma yalan hiç bir zaman kazandırmazdı.Işıklı ayakkabılarının ışığı sönene kadardı çünkü herşey.
Derin bir nefes alıp dolan gözlerimi içime akıttım.Yüzüm ıslanmasın diye kalbimi ıslatmak en büyük adetim olmuştu küçüklüğümden beri.
Yetişkinlere göre yatsıya kadar süren ışık küçüklüğümde ayakkabının ışığıyla desteklenmişti bir kez daha.
Günlerce ağlamıştım annemin mezarına kaçıp yalan söylediğim için önce Allah tan sonra da ondan özür dilemiştim.Ve o günden sonra ilk kez bugün kaidemi bozmuştum.İyi olmadığım halde iyiyim demiş korktuğum halde her şey yolunda demiştim.Kendim için korkmuyordum asla.Aslı ve Emre için endişeliydim.Benim arkamdaki dağ da soyumda onlardı sadece.Onlara bir şey olma korkusu bu hayatta asla yapmam kaidelerimi bozabilecek yegane şeydi.Evet izin vermeyecektim.Ne olursa olsun asla onlara bir zarar gelmesine müsaade etmiyecektim.Kendi hayatımı onların hayatına siper edecektim.Tıpkı annemin bana yaptığı gibi...
Adımlarımı kapıya yönlendirdiğimde Aslıya el sallayıp apartmana girene kadar anahtarı aramaya koyuldum.Emrenin bugün kursu vardı ve muhtemelen geç gelicekti yine.En iyisi ona zeytinyağlı sarma yapayım diye geçirdim içimden.Belki biraz olsun sinirini alırdı.En sevdiği yemekti annemin sarmaları.Her ne kadar anneminki gibi olmasa da Emre biraz olsun annemi yanında hissetsin diye on yaşında öğrendiğim şeylerden biriydi.Şimdi de baya ustalasmış nerdeyse anneme yetişmiştim.
Mutlu bir tebessümle mutfağa girdiğimde mutfakta babamı görmemle tebessümüm yüzümde dondu.Yemek yapıyordu..Kaç haftadır yüzünü görmemiştim acaba? Bir hafta , iki hafta ya da bir ay.Haftaları aylara tamamlıycak kadar bizi umursamayan adam şimdi de mutfakta hiç bir şey olmamış gibi yemek mi yapıyordu?
Geldiğimi farkettiğini gerilen sırtından anladığımda hiç bir şey demeden masada ki suya yöneldim.Bardağa doldurduğum suyun sesi ortamda yankı yaparken daha fazla dayanamayıp bardağı sertçe bıraktım.
"Emreye vurmuşsun."
Hiç arkamı dönmeden söylediğim sözün onda bıraktığı etkiyi anlayacak kadar tanıyordum onu.
"Evet."
Sakin bir ifadeyle önüme dönüp alev çıkan bakışlarımı yıllar önce hissizlik perdesi indirdiği acımasız kahverengi harelerinde gezdirdim.Buz gibiydi.Hissiz ve sevgisiz.Oysaki en çok ona yakışırdı gülmek.Gülünce kaybolan gözlerine yakışırdı.
"Gitmek için yeterli bir sebep gibi görünüyo."
Kurduğum cümleyle gözlerindeki perde bir bir kalkarken korkuyla dudaklarını araladı.
"Bunu yapamazsınız."
Alayla gülüp ilk defa onda yakaladığım bu çaresizliği kullanmak için dudaklarımı araladım.
"Emreye el kaldırmanın karşılığında neler olacağını sana söylediğimi hatırlıyorum.Ben senin aksine her zaman sözümün arkasında dururum.Yoksa küçük yaşta söylediğim sözü unutucağımımı zannettin?"
İlk kez bana el kaldırdığında uyarmıştım onu.Küçük bedenim ama koca cesaretimle karşısına geçip eğer Emreye el kaldırırsa onu bırakıp annemin yanına gideceğimizi söylemiştim.Korkmuştu.Hala daha yüzündeki ifadeyi dün gibi hatırlıyorum deli gibi onu bırakıp gitmemizden korkmuştu.
Şimdiye kadar hiç dillendirmediğim bu zayıflığını ilk kez yine Emre için dillendiriyordum.Biliyordu çünkü.Bu evde yalnızca Emre için kaldığımı ona ne kadar çok değer verdiğimi.Beni onunla vurmamayıda öğrenecekti.
"Hak etmişti."
Ağzından çıkan cümleye karşı birden delirmiş gibi kahkaha atmaya başladım.Sinirimi gülerek attığımda ise alev çıkan bakışlarımı yüzüne yönlendirdiğimde ise artık bu saatten sonra ağzımdan çıkanın bir sınırı olmayacağının farkındaydım.
"Hak etmişti demek.Bu kadar basit mi yani?"
Ağzını açmasına fırsat vermeyip üzerine doğru yürümeye başladım.
"BU EVDE YILLARDIR BİR ŞEYLERİ HAK EDEN TEK KİŞİ VAR ODA SENSİN ASLAN BEY!! BABAMIZ BİZİ BIRAKIP YERİNE YENİ BİR ADAM GETİRDİĞİNDE, EMRENİN KÜÇÜCÜK YAŞINDA ALLAH IM BABAM LÜTFEN ÖLSÜN ONUN YERİNE ANNEMİ BİZE GERİVER DİYE DUA ETTİĞİNDE SEN ZATEN HERŞEYİ HAK ETTİN."
Soluklarım hızlandığında bakışları şaşkın bir hal alan adama baktım.Bu kez bağırma etkisi bırakacak bir ses tonuyla konuşmaya başladım.
"Küçücüktü be!!Daha konuşmayı yeni öğreniyordu.Sen bizim çocukluğumuzun kâbususun Aslan Bey!Annemiz öldü diye kabul etmiştik biz oysaki.Sen bizden ne istedin ki!"
Sonlara doğru kısılan sesimle yanaklarımdan süzülen yaşları o anda farkettim.Ağlıyordum.10 yıldır ilk kez bu adamın karşısında ağlıyordum.Alışamamışmıydım hala? Her şeye rağmen sevgisini yüssüzce bekleyen o aç gözlü küçük Hüma büyümüştü oysa ki..
Hırsla gözyaşlarımı silip uzun yıllardır ilk kez gördüğüm üzüntülü bakışlarına döndüm son kez.
"Gideriz.Yemin ederim Emreye bir daha dokunursan hiç hayatında olmamışız gibi ardımıza bakmadan gideriz.Bu sana son uyarım.Kardeşim den uzak durucaksın!!"
Hızlı adımlarla mutfaktan çıkıp odama geldiğimde kapıdan hırsımı almak ister gibi sertçe çarptım.Yatağıma uzanıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığımda içten içe Emrenin evde olmayışına şükrediyordum.Çünkü ağlamam lazımdı.Gülmek istiyorsam daha çok ağlamam lazımdı.
Yaklaşık yarım saat sonra sesli ağlamam sessiz iç çekişlere dönüştüğünde tavanı seyretmeye başladım.Onuncu kez beni arayan Aslının telefonunu açmak için bu kez kulağıma götürüp boğazımı temizledim.Eğer bir kez daha açmazsam evime geleceğinin farkındaydım.Ve bu ikimiz içinde iyi olmazdı.
"Efendim bal böceğim "
Bu herşey yolunda Aslı demenin telefon açma şekliydi.
"Hüma neden telefonlarıma cevap vermiyosun?"
Sesimi bir kez daha kontrol edip dudaklarımı araladım.
"Uyuya kalmışım.İlk iş günü baya yorulmuşum herhalde."
Daha ne kadar bu ilk iş günü meselesinin arkasına sığınıcaktım bilmiyorum ama inşaallah bir daha hayatta en sevmediğim şeyi yapıcak yalan söylüyecek durumda kalmazdım.
"Bende annemler evde yok bize gel birşeyler yapalım dicektim ama madem yorgunsun başka zamana erteleyelim."
Yarın görüşürüz deyip telefonu kapattığımda zoraki ayakalanıp aşağı indim.Gitmiş olmasını temenni ederek etrafta gözlerimi gezdirdiğimde boş olan kat rahat bir soluk vermeme sebep oldu.Emrenin gelmesine çok az vardı.En azından makarna yapabilirdim.
Üst dolaptan tencereyi alıp suyu ocağa koydum.Su kaynayana kadar biraz instagramda gezebilirim diye düşünüp hesabıma girdim.Bir sürü takip isteği vardı.Hepsini es geçip arama motoruna Emir Kaplan yazdım. Ne yapayım sabahtan beri merakımdan kudurmuştum.Değişik değişik tiplerin arasından adamı bulamayınca pes ettim.Sonuçta hesabı olsa bu tiple baya takipçi kasardı.Bulmakda kolay olurdu haliyle.Demekki yoktu.Zaten nedense şaşırmamıştım.Öyle bir adamı bu tür şeylerle uğraşırken hayal edemiyordum.Daha çok işten güçten nefes almaya bile vakit bulamayan bir adama benziyordu.Kendi ailesine bile yeterince vakit ayırmadığı belliydi.Nedense Sevdanın ondan çok çekindiğini farketmiştim.Bugün herşey üst üste geldiği için durum değerlendirmesi yapamamıştım ama kız resmen öz abisinden korkuyordu.
Aklıma gelenle hemen Aslıyı aradım.İkinci çalıştan sonra açılan telefondan uykulu bir şekilde arkadaşımın sesi geldi.
"Alo"
Anlaşılan bakmadan açmıştı.Yoksa onu o çok kıymetli uykusundan uyandırdığım için bana karşı bu kadar kibar olacağını düşünmüyordum.
"Aslı sana çok önemli anlatıcaklarım var.Hemen o sıcak yatağından çıkıp bize geliyosun.Hem senin sevdigin soslu makarnadan yapıyorum."
Benim sesimi duyunca sinirle homurdanan Aslı soslu makarna lafını duyunca tamam deyip telefonu kapatmıştı.
Hiç tevazu gösteremicem.Elimin lezzeti çok iyiydi.
Telefonumdan müzik açıp kaynayan suya makarnayı salıp tavada sosunu yapmaya koyuldum.Bahaharatlarıda ekleyip karıştırıp altını kapattım.Makarna da piştiğinde saate baktım.Sekiz olmuştu.Emre nerdeyse gelirdi.Zil çaldığında makarnanında altını kapatıp kapıyı açmak için mutfaktan çıktım.Kapıyı açtığımda karşımda Aslı ya da Emreyi beklerken tanımadığım bir adamı görmek afallamama sebep oldu.Neyseki üzerim müsaitti de tanımadığım adam yüzünden pişman olucak bir durum yaşamamıştım.Tek kaşımı kaldırıp konuşmasını beklerken adam elindeki zarfa bakıp "Aslan Soydanın evi burasımı?" dedi.
"Evet buyrun kızıyım"
Elindeki zarfı bana uzattı.
"Bu babanıza gönderildi.Teslim alındığına dair şuraya imza atın lütfen."
Ne olduğuna dair anlam veremeyen bakışlarla imza atıp zarfa baktım.Adamın arkasından gelen Aslı ve Emre de anlamsız bakışlarla adamı süzüyolardı.Uzaklaşan adamın ardından bana ve elimde ki zarfa baktılar.Bilmiyorum dercesine omzumu silkip "Heralde işle ilgili hadi ne bekliyosunuz makarnalar soğudu." deyip kapıyı açtım.İçeri girdiklerinde tabaklara makarnaları koyup masaya koydum.Hızla içeri girip nefessiz makarnaya saldıran arkadaşıma gülümseyerek baktım.
Bir tabağını ben daha sofraya oturmadan bitirip ikinciyi doldurmam için uzattı.Emre elinde kaşık donmuş bir şekilde Aslıya bakıyordu.Hallerine kahkaha atmaya başladığımda Emre de bu sefer bana katılıp gülmeye başladı.Aslı kazağının koluyla salçalı ağzını silip utanmış ve kızmış bir ifadeyle bize baktı.
"Aslı abla Allah aşkına kaç yıldır makarna yemiyorsun?"
Bu sefer daha da sinirlenip çocuk gibi kollarını bağlayıp arkasına yaslandı.
"Ne yapayım kimse Hüma gibi güzel makarna yapmıyor."
Gülümseyip ikinci tabağını doldurup bende yanlarına oturdum.
"Eeee sen bana ne anlatıcaktın?"
Kaşımla gözümle bütün vücut azalarımla Emre yi işaret ettiğimde neyse ki anlamış ve çenesini kapatmıştı.
"Yok ya ne anlatıcam öylesine bugün neler yaptın dicektim."
Emre de sanki aklına yeni geliyormuş gibi hızla başını kaldırdı.
"Abla benim tamamen aklımdan çıkmış.Bugün senin ilk iş günündü nasıl geçti?Bi sorun yok değil mi?Bak eğer varsa hemen çık ben başımızın çaresine bakarım."
Tedirgin ve endişeli haline karşı sanki herşey yolundaymış ve tek abartan Emreymiş gibi bir ifade yerleştirip gözlerinin içine baktım.
"Boş yere tedirgin oluyosun.Ben gayet mutlu ve rahatım.Hem bulmuşum mis gibi işi bırakır mıyım hiç?"
Söylediklerimle şüpheli bakışları kaybolmuş yerini mahcup bir ifadeye bırakmıştı.
"Sana yük oluyorum."
Ağzından çıkan cümleyle kaşlarım çatılırken sinirle ve hayal kırıklığıyla Emre ye bakmaya başladım.Nasıl böyle bir şey düşünebilirdi?Nerde hata yapmıştım.Kardeşimin böyle hissetmesine sebep olucak tek etken bendim.Acaba farketmeden kalbini mi kırmıştım? Annemin yokluğunu ona çok mu hissettiriyordum?
"Annem hayatta olsaydı ona böyle birşey söylermiydin?"
Nereye varacağımı anlamış gibi bakışlarında pişmanlık tohumları filizlendi.
"Abla ben-" hızla cümlesini kesip elimi kaldırdım.
"Sadece soruma cevap ver."
Sessiz kaldı.Çoğu zaman evet demezdi.Sessiz kalışı çünkü onun her daim kabulleniş kelimesi olurdu.
Gözlerimi acıyla yumup dudaklarımı araladım.
"Beceremedim değilmi?Sana anne şefkati vermeyi hiç bir zaman beceremedim.Sen haklısın aslında.Annelik öyle küçük yaşta sarma sarmayı öğrenmekle olmazki.Çünkü ben hep tencerenin dibini yakardım.Anneler hiç dibini yakmaz mesela.Yada soğanları doğrarken gözleri yaşlandı diye yemeği soğansız yapmaya kalkmaz.İnce Înve bir sanatçının eserine özendiği gibi özenir ailesi için yaptığı herşeye.Sabahları kalkmayı unutmazlar.Ben hep unutuyordum dimi? Doğru söyle kaç kere öğretmeninden azar işittin benim yüzümden? Ütü yapmayı beceremediğim için arkadaşların seni kaç kere aşağıladı?"
Dolu dolu gözlerle kardeşime bakıp sessizce mırıldandım."Özür dilerim."
Kardeşim küçük yaşına tezat babamdan aldığı koca cüssesini sandalyeden kaldırıp yanıma geldi.Beni kollarına sarıp gözlerimin içine bakıp konuşmaya başladı.
"Senin küçük yaşına rağmen bana yaptığın ablalığı çoğu anne kendi çocuğuna yapmadı abla.Her yemek yapışında yaktığın ellerini ,sabah beni uyandırıcaksın diye gece saat başı uyanıp saati kontrol edip yorgunluktan uyuya kaldığını benim için ancak bir annenin yapabileceği fedakarlıklari yaptığını görmediğimimi sanıyorsun.Sen bu fedakarlıkları yalnız anneler yapar kaidesini bozan benim tanıdığım tek insansın.Eminim bir çok kişinin de öyle " deyip Aslıya döndü.Dolu dolu gözleriyle Aslıda yavaşça başını onaylar bir şekilde salladığında minnetle ikisine bakıp gülümsedim.Rabbime en büyük şükür sebebim beni onların varlıklarıyla ödüllendirmesiydi.
Duygusal ortamların düşmanı Aslı hızla yanımıza gelip bizi ayırdı.
"Hadi yeter artık bu kadar duygusallık.Emre sen koş derslerine çalış.Biz de buraları toparlayalım.Sonra beraber film izleriz ne dersiniz?"
İtiraz etmek için ağzını açan kardeşime fırsat vermeden mutfaktan gönderip bulaşıklara giriştik.
"Sen bana ne anlatıcaktın.Valla Emrenin yanında soramadım da.Meraktan çatladım."
Aslının sorusuyla sabahtan beri önemli olaylardan dolayı unuttuğum ayrıntıyı hatırladım.
"Aslı şok olacaksın.Sevda Emir Beyin kız kardeşiymiş."
Gerçekten de dediğimi doğru çıkartırcasına ağzı şokla aralandı.
"Neeee o melek yüzlü kız o despot herifin kız kardeşimiymiş??"
Benzetmesine kahkaha atıp onaylarcasına başımı salladım.
"Çok garip.Sevdanın Selimin nişanlısı olması sonra o adamın arkadaşı olması şokunu atlatamadım zaten.Bide kardeşler diyosun.Bu nasıl bir bilinmezlik böyle."
Benim zehir gibi arkadaşımın çözemediği olayı ben zaten çözemezdim.O yüzden hiç yanaşmıyordum bile.Bulaşıkları yıkadıktan sonra Aslının ve Emrenin ortaklaşa seçtiği benimse asla fikrimi almadıkları korku filmini izlemiştik.Daha doğrusu izlemişlerdi.Çünkü ben genelde abur cubur getirme bahanesiyle mutfakta oyalanmıştım.Ne yapayım korkuyordum.
Aslı gittikten sonra salonu toparlamaya başladım.Gözüme bugün adamın getirdiği zarf çarpınca elime alıp babamın göreceği bir yere koymaya kadar verdim.İşle ilgili önemli bir şey olabilirdi.
Uzun zamandır pek ugramadığım odasına adımlarımı yönlendirdim.Küçükken en çok vaktimi evin o odasında geçirirdim.Annemle babamın ortasına yatmak en büyük zevkimdi.Babam eski düzenini bozmamıştı odanın.Dolaplarda annemin kıyafetleri hala daha aynı düzenini koruyordu.Bazen çıkarır baştan sona yıkardı onları.Yıkadıktan sonra kokusunu alacağı zannettiği kıyafetlerde sadece yumoş kokusu almak en büyük hayal kırıklığı olmuştu.Bir keresinde onun oturup da odanın ortasında çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağladığını görmüştüm.Bir yandan alamayacağını bile bile annemin en sevdiği örtüsünü tekrar tekrar kokluyor diğer yandan söyleniyordu.
"Zeynebim kendin gittin en azından kokunu bıraksaydınya odanda.Ben şimdi nasıl kendimi teselli edeyim."
Bizle demek istemiştim babama.Biz sana annemin emanetleriyiz onun hatırasıyız.Gel bize sarıl belki onun kokusunu bizde alırsın demek istemiştim ama tek yaptığım odama girip yorganımın altında ağlamak olmuştu.
Şimdi açtığım odada gördüğüm aynı düzen ister istemez beni maziye götürmüş yeniden üzülmeme sebep olmuştu.En çok da özlememe....
Derin bir iç çekip elimdeki zarfı komidine koydum.Birden arkasındaki yazı ilgimi çekince okumanın bir zararı olmayacağını düşünüp elime aldım.
Özel Kaplan hastahanesindenmi??
Allah Allah babamın bir sağlık sorunumu vardı??
Telaşla zarfı yırtıp içindekini okumaya başladım.
Okuduklarımla dizlerimin bağı çözülmüş yere yığılmıştım.
Babamın ciddi bir rahatsızlığı vardı.Bizi çaresiz bırakacak kadar ciddi....
Nasıl olur diye içimden geçen bütün inkâr seslerini susturan çok önemli bir belge vardı elimde.İliklerime kadar işleyen çaresizlik nefes almamı zorlaştırır hale getirdi.
Benim babam hasta olmazdı ki..
Bi kere o yılda bir kere grip olur onda da annemin bütün ısrarlarına rağmen sadece bir gün dinlenir asla doktora gitmezdi.Şimdi buda neyin nesiydi??
Hayır hayır kesin bir yanlışlık olmuştu.Kesin başka birinin test sonuçlarıyla falan karışmıştı.Yoksa aksi mümkün değildi.
Sakinlesmek için aldığım nefes ciğerimde kendine yer bulamamış gibi daha çok sıkıştırdı kalbimi.Elimi götürüp geçer umuduyla kalbimi ovalamaya basladim.
Evet hatırlıyordum bu duyguları..Annem ölmeden kısa süre önce minik kalbime saplanan duyguların aynısıydı.İnkar edilmek istenen ama çoktan tahtını kuran acımasız duygular..
Yoksa varlıklarından şikayetçi olduğumuz kişilerin yokluklarıyla imtihan oluncamı değerini anlıyorduk şu kısa hayatta?
Bizim hayatımızda kapladıkları yeri boş bıraktıklarında mı farkediyorduk?
Hayat kısaydı ve biz ebedi beraber yaşayacakmışız zannına kapılmıştık...
KAPILMIŞTIMM.....
***************