20. Bölüm: Bir EVETe sığan Geçmiş ve Gelecek

1076 Words
Üç ay… Tam üç koca ay geçti o dağ yolculuğundan bu yana. O gece ateşin başında Tuğrul’a sarıldığımda kalbimden taşanları fark etmiştim aslında. O günden sonra hiçbir şey aynı olmadı. Aramızdaki mesafe hızla kapanırken, sevgimiz daha da derinleşti. Artık Tuğrul değil sadece. “Aşkım”, “Hayatım”, bazen de şımarıklıkla “Bitanem” dediğim, kalbimin orta yerine oturmuş adam… İsimler kalktı aramızdan. Artık resmiyet değil, sevda var adımlarımızın arasında. Bugün içimde anlamını bile çözemediğim bir heyecanla uyandım. Tuğrul sabah aradığında, “Bu akşam sana bir sürprizim var Elif’im,” dediğinde kalbim heyecandan üç takla attı sanki. Elif’im… Nasıl da içimi titretiyor bu seslenişi. Akşamüstü beni almaya geldiğinde gözlerindeki ışığı gördüm. Tıpkı ilk defa görüyormuş gibi bakıyordu yüzüme. “Hazır mısın?” dediğinde kafamı bile sallayamadım heyecandan. Arabaya bindiğimde nereye gittiğimizi sormadım. Sadece sessizce elini tuttum, parmaklarını avuçlarımda hissetmek bile yetti bana. Bir süre sonra tanıdık bir yokuşa çıktık. Şehrin en güzel manzarasına hâkim, o yüksek tepeye… Orayı seviyorduk biz. Sessizliği, rüzgârı, yıldızları… Tepede küçük bir alan hazırlanmıştı. Yere serilmiş beyaz örtü, etrafı saran küçük ışıklar ve kır çiçeklerinden oluşan zarif bir demet… Ve bizden başka kimse yoktu. Sadece yıldızlar şahitti… “Ne düşünüyorsun hayatım?” diye fısıldadım, elim hâlâ ellerindeyken. O an bana döndü. Gözlerinde ciddiyetin ve duyguların en yoğun hali vardı. Diz çöktü… Evet… Gerçekten… diz çöktü. “Elif’im…” “Sen hayatımda en çok geç kalmaktan korktuğum sevgisin. Ama ne mutlu ki yollarımız yeniden kesişti. Şimdi ben senden bir söz istiyorum. Benimle bu hayatı paylaşır mısın? Ellerimden hiç bırakmadan.” Gözlerimden yaşlar aktığını hissettim ama silemedim. O kadar içtendi ki başımı usulca eğip, parmaklarımı yüzüne koydum. “Evet Hem de bin kere evet.” Sonra sarıldık. Sımsıkı. O anda dünya sadece ikimizden ibaretti.Yüzüğüm parmağımda, kalbim yerinde durmuyordu. O gece yıldızlar çok parlaktı ama inansın herkes benim parlayanım Tuğrul’du. SEHER: Üç ay… Dile kolay. Üç ay boyunca ne bir kelime, ne bir gölge, ne de bir nefes kadar yaklaştı bana. Sözünü tuttu Savaş. O veda da gözlerimin içine bakarak “Bir daha mecbur kalmadıkça karşına çıkmayacağım” demişti ya… Gerçekten de çıkmadı. Ne bir mesaj, ne bir tesadüf, ne de bir ihtimal… Ve ben her sabah uyanıp da yüzünü görmeyişime alışmaya çalıştım. Zor oldu. Ama alıştım mı, bilmiyorum. Özlemek öyle sessiz bir misafir ki, geldiğini bile anlamıyorsun bazen. Ama kalbinde bir yer hep yanıyor. Her sabah kahvemi alırken, motorumun aynasında gözümün takıldığı her silüette onu aradım. Ama o gelmedi. Can ve Derya’nın ilişkisi ise bambaşka bir güzelliğe evrildi. Derya artık daha güler yüzlü, daha kadın… Daha “aşık”. Can’ın sevgisi iyi geldi ona. Bazen yatıya geliyor artık. Üçümüz aynı evdeyken, evin havası daha sıcak, daha neşeli sanki üç kız kardeş gibi olduk. Can aramızda resmen tek başına reality show programı gibi zaten. Bugün günlerden pazardı. Evde hepimizin üzerinde o güzelim ‘tembellik’ hali Can mutfağı ele geçirmişti, “Siz oturun bebekler, bugün şef Can mutfakta” diyerek çırpma teliyle dans ediyordu. Derya kahvesini yudumlarken koltukta, ben de pencereden dışarıyı izliyordum. Kalbimin içindeki fırtınaları bastırmaya çalışır gibi… Kapı aniden çaldı. Can elindeki havluyu savura savura kapıya yöneldi. “Kim geldi ya, bu saatte?” dedi, gözleri merakla büyürken. Kapı açıldığında içeriye bir güneş doğdu sanki. Elif. Yüzünde güller açmış gibi… Gözleri ışıl ışıl, yanakları al al ve elleri arkasında saklı. Bir iki adım attı içeri. Can kaşlarını kaldırdı. “Elif ne oldu, kız evleniyor musun yoksa?” Elif birden kollarını öne uzattı. Ve o an gördük yüzük o zarif, parıltılı yüzük parmağında parlıyordu. “EVLENİYORUUUUUZ!” diye bağırdı Elif, neşeyle, kahkahayla ve bir anda evi çığlıklar bastı. Derya bir çığlık attı önce. Sonra gözlerinden yaşlar boşaldı. “Gerçek mi bu?” dedi, Elif’e sarılırken. Can, ellerini başına koyup dizlerinin üstüne çöktü. “Benim minnak kurabiyem evleniyor. Bittim ben! Nişan dansını ben yapacam kızım, bana bırak o kısmı!” diyerek Elif’in etrafında dönmeye başladı. Ben ise…Sadece gülümsedim. İçimde, ta derinimde bir yerlere bir mutluluk yerleşti. Elif’in gözlerindeki o ışığı görmek, bir insanın gerçekten sevildiğini, hak ettiği değeri gördüğünü hissetmek o kadar güzel bir duyguydu ki. Ayağa kalktım, usulca yanına yürüdüm. Ona sımsıkı sarıldım. “Çok ama çok mutlu ol Elif,” dedim. Kulağıma fısıldadı sonra, sesi biraz titrek ama çok gerçekti: “İlk kez biri bana bu kadar net sahip çıktı Seher. Ve artık kaçmak istemiyorum…” Can Elif’e sarılıp “Kızın çeyizi benden, damat takımını da ben alıyorum. Bu işin müzik organizasyonu da bende!” diye liste yaparken, Derya hâlâ mendiliyle gözlerini silip “Ağlamak yok dedim ama çok mutluyum” diye söyleniyordu. Ev uzun zamandır ilk kez bu kadar kahkaha doluydu. Ve ben kalbimde hâlâ bir yangın taşıyor olsam da… Dostlarımın mutluluğuyla iyileşmeye devam ediyordum. SAVAŞ: Üç ay…Zamanın nasıl geçtiğini sorsalar, cevabım olmaz. Saatler aktı, günler döndü, mevsim değişti. Ama kalbimde ne zaman ilerledi ne de hislerim eksildi. Sadece sustum. Verdiğim sözün ağırlığıyla sustum. “Bir daha mecbur kalmadıkça karşına çıkmayacağım.” Kendi ağzımla söyledim çünkü onun gözlerinde bir daha kırılmayı kaldıramayacağımı biliyordum.Ve bazen uzak durmak, en büyük sevgi şekli oluyor. Ama yalan yok hemde çok özledim. Deliler gibi, nefes almayı unutturacak kadar… Bir kahve kokusunda, bir şarkının ortasında, motosiklet sesinde, en çok da gecenin tam sessizliğinde onu düşündüm. Üç ay boyunca bir kez olsun görmedim Seher’i. Adımlarımı ona çıkan yollardan uzak tuttum. Ama aklım hep onun olduğu yerdeydi. Bir sabah Tuğrul geldi karargâha. Üzerinde o her zamanki sivil kıyafetleri ama bu sefer başka bir ışık vardı gözlerinde. Dudaklarında saklayamadığı bir tebessüm. “Savaş,” dedi otururken yanıma, “Ben Elif’e evlenme teklif ettim. Kabul etti” Bir an sustum. Sanki o cümlede zaman durdu. Sonra kalbimde sıcacık bir şey hissettim. Tuğrul yıllardır içinde sakladığı, kimselere söylemediği bir duyguyu sonunda yaşamıştı. Ve Elif o da ona aynı duyguyla karşılık vermişti. Başımı kaldırıp baktım ona. “Helal olsun kardeşim,” dedim. Sesim net, bakışlarım gururluydu. “Çok mutlu olun Gerçekten, yürekten diliyorum bunu.” Tuğrul gözlerime baktı. “İlk defa hiçbir şeyden korkmadan bir yola çıktım Savaş. Bu sefer kaçmak yok.” Gülümsedim. “Kaçacak bir şey yok artık,” dedim. “Aşık olmayı seçtin. Bu, en cesur karar.” Tuğrul gidince bir süre yalnız kaldım karargâhta. Duvardaki saate baktım. Saniyeler akıyordu ama benim içim hâlâ üç ay önceki vedadaydı. Seher’i bir daha göremeyeceğimi düşünmek her sabah o ihtimali yok sayarak uyanmak zordu. Ama bir yanım onun mutlu olduğunu bilmenin huzurunu taşıyordu. Ona zarar vermeyiyom . Onu kırmıyorum . Artık sadece uzaktan seviyorum. Ve içimden geçirdim her gün: “Eğer bir gün yeniden karşılaşırsak Bu sefer Seher kendimi sana affettirecem.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD