Aha! Çalıyor telefon.
*Güzel annem arıyor*
Güzel annesi mi? Alo diyemeden kapandı. Elime alır almaz yaa. Sen Mecidiyeköy'den Beylikdüzü'ne şarjsız nasıl gitmeyi umdun ki zaten? Yolda başına bir şey gelse kimseyi arayamacak. Şarj edebileceğim bir yer yok. Eve geçmeyi bekleyeceğim el kol mahkum. Bu ne sorumsuzluktu canım.
Buradan eğlenmeye gidecektik bara. Ben bu çantayla nereye gideyim? Hakkımda ne düşünürler? Arabada bıraksam? Çalınırsa ya? Telefonu, cüzdandaki yüz on sekiz lira doksan kuruşu, kimliğini, İstanbul kartını, vesikalık fotoğrafını, kredi kartını, birkaç tane fişi cebime alsam... Boş çantayı da bırakırdım arabada. İyi fikirdi.
Ben de annemi aramalıydım.
*Güzel Annem aranıyor*
"Efendim paşam?"
"Anne nasılsın? Hakan'ın nikahından gece mekana geçeceğiz. Geç geleceğim haberin olsun."
"Tamam paşam. Toplantı nasıl geçti çocuğum?"
"Döktürdüm anne toplantıda. Babam herkesin içinde puşt dedi bana aklında olsun. Mert arabamı getirsin anne oraya. Sen söylersen dinler. Konum atarım ona. Niye aldı ki benim arabamı zaten?"
"Onunki Seda'daymış. Tamam çocuğum söylerim ben, getirir. Baban ne diye böyle dedi sana?"
"Bir an toplantının derinliklerine dalmış gitmiştim. Projeyi nasıl daha aktif olarak, amaca nasıl daha verimli hizmet etmesini sağlayabiliriz diye düşünüyordum. Babam bana seslenmiş duymadım."
"Aferin paşam. Çalış çocuğum, hadi çok geç kalma. Yemeğini ye. Hava yağmurlu, dikkat et üşütme Melih."
Beni dinlediğini neden düşünmedim ki, acaba? Araba bu gece bana gelmeyecekti.
"Tamam güzel annem. Görüşürüz."
Biraz daha takıldıktan sonra hep beraber mekana geçtik. Çantayı arabada bırakınca daha iyi hissettim kendimi. Bir an önce geri vermeliydim. Hakikaten ben niye aldım ki çantayı? Zeynep Yaver'le tekrar bir araya gelince sinir zıplatıcı etkisinin aktif hale geleceğinden emindim. Bence de taksici dürüst bir adamdı. Biz ikimiz tartışırken müdahale etmeden beklemiş ben soru sorunca doğruca söylemişti. O sahibini bulup ulaştırabilirdi. Başıma dert aldım. Vardığım kanı zaman açısından yararıma değildi. Çanta bendeydi sonuçta. Sıçayım bacağıma.
İki üç saat hoplayıp zıpladıktan sonra da evlere dağıldık. Saat gecenin ikisi olmuştu, abim tabii ki gelmemişti. Tam piç. Bana ne, karına arabanı verdiysen benimkini üstüne mi yaptım? Hem katakulli yapıp alıyor hem de istediğim zaman getirmiyordu. Elinden hiçbir zaman vaktinde alamadım istediğim bir şeyi. Benden yedi yaş büyük diye beni asimile etmesine göz yummamalıydım.
Eve geçtiğimde saat üç oldu. Hakan beni bırakıp tekrar bir de kendi evine geçti. Ben soyunup dökünüp yatağıma yatacakken aklıma cebimdekiler geldi. Çanta da yine arabada kaldı. Hakan'ın arabasında. Off!
Telefonu farklı modeldi benimkinden. Şarj aleti almam gerekecekti açmak için. Şimdi alamayacağıma göre... Yattım ben de.
Uyandığımda saat ondu. Cumartesi günü beraber kahvaltı yapardık. Abimler gelirdi. Kahvaltıda bir ben yoktum.
"Guten morgen meine schöne familie."
(Günaydın güzel ailem.)
"Günaydın paşam. Gel hadi başladık biz."
"Feneri nerede söndürdün oğlum? Saat on oldu."
"Daha erken gelebilirdim arabam olsaydı. Hakan dönmek isteyene kadar kalmak hiç istemezdim. Aaa ama benim arabam vardı, değil mi? Niye getirmedin arabamı Mert?"
"Oğlum ben evli barklı adamım. Ne işim var diskolarda barlarda?"
"Gel içeri gir mi dedim? Arabamı getirsen de eminim Seda evli kalırdı seninle ben hiç sebebini anlamasam da. Yengemin bildiği bir şey vardır mutlaka, veya sana beslediği insan olabilme umudu."
"Sen Melih'ten mi aldın arabayı Mert?"
"Evet, Seda. Ne var ki bunda?"
"Ben işe taksiyle giderim dedim sana. Benimkisi tamirde diye illa benimkini al dedin. Bana Melih'in arabasını alacağım dememiştin. Bak ona lazımmış."
Aile faciasına yol açmamak için tartışmayı durdurmaya, abimle yalnız kaldığımızda bil hayr devam etmeye karar verdim.
"Sorun değil Seda. Ne zaman sana lazım olursa alabilirsiniz. Sadece abimin gerisin geri verdiğinden emin ol." diyerek göz kırptım.
"Alkollü alkollü gece nasıl kullanacaktın acaba getirsem de?"
"Ne alkolü abicim? Güzel annemin canım babamın yanında nasıl saçmalıyorsun sen böyle?"
Bu piçle hayırlı nasıl konuşulur ki? Bu burada kalamayacak Mert efendi. Ben tartışmayı durdurma kararı mı aldım? Dün takside karşılaştığım cadıdan sonra aldığım tüm kararlar yanlıştı zaten. Korteksime baskı vardı. Sanki sesi kör testereyle kesiyordu beynimin kıvrımlarını.
İner misiniz beyefendi, önce ben bindim.
Önce de indin ama ne haber? Keyfim gittiği gibi geldi. Çok uzaklaşmaz zaten yamacımdan. Sağ olsun.
"Tamam, uzatma Melih. Sanki bilmiyoruz içtiğini. Güzel annemmiş, canım babammış. Hakan içmedi mi? O nasıl kullandı araba?"
"İçmedi valla. Bekarlığa vedada içecek mecburen. Mert'e de en derinden küfürlü saygılarını iletti. Merak etme güzel annem seni işin içine kattırmadım."
"Arsız. Konuşmaya bak. Sen şımartıyorsun tepemize çıkartıyorsun bunu Makbule."
"Paşama laf yok. Dünkü toplantı nasıldı? Onu da söyle. Çok iyiymiş." Aslan annem benim.
"İyiydi. Melih dinlemiyormuş gibiydi; ama Fatih'i iyi gömdü. Mert görmeliydin sen de. Adam üç aya ikna oldu."
"Gerçekten mi? Bir yıldan açmıştı kapıyı. Altı aya zor indirmiştim. Aferin lan."
"Teveccühünüz canım ailem. Seda telefonunun şarj aleti yanında mı?"
"Yanımda Melih. Değiştirdin mi kendininkini?"
"Yok. Dün arabam olmadığı için taksiye bindim. Bir kadın çantasını unuttu. Aldım ben de. Annesi ararken şarjı bitti. Tekrar ararlarsa bir yerlerde buluşup verebilirim Zeynep'e."
"Zeynep mi? Çantasını mı karıştırdın oğlum elalemin?"
"Belki bir numara falan çıkar diye baktım, yoktu. İçine bakmadan nasıl ulaştıracağım kişi hakkında bilgi sahibi olabilirim ki, akıl küpü abim?"
"Yerinde bırakarak..."
Gerizekalı Mert. Yerinde doğru cümleler kuracak kadar, minik beynini hep babamın yanında çalıştırıyordu. Babam da sonra bu gerizekalıyı benden daha zeki, daha akıllı, daha çalışkan, daha veliaht gibi görüyordu.
"Aldım çantayı artık değil mi? Tekrar taksiyi bulmam daha zor. Durak ismine bakamadım yağmurda. Ben de çantanın sahibini arayıp bulacağım. Açıklamam tatmin etti mi seni Mert?"
"Boş işler kumpanyasının boş işler müdürü. Toplantıya bin bir bahane uydurup zor bela girer, çantayı birine vereceğim diye kaç zaman arar gizemli kadının birisini. Kız takside nasıl unutur orası başka mesele. Taksiden inerken ödeme yapmadı mı? Alt tarafı en fazla verdiği paranın üstünü alıp inmesi lazım taksiden. Çantayı unutması garip."
Ben şimdi buna desem ki; o gizemli kadını ben indirdim taksiden, o yüzden de aklı gitti başından, çanta aklına gelmedi diye, ailem bana ddt sıkmaya kalkardı.
"Al sen Melih şarjımı. Orada etejerin üstünde benimki takılı. Dolmuştur. Mert takılma sen de artık."
Gelenekselleştirilmiş, bilmem kaçıncısını düzenlediğimiz haftasonu kahvaltısını hep beraber yaparken yeğenlerim de amcaaaa diye kucağıma atladılar.
"Canavarlar, yine mi kocaman oldunuz siz bakayım? Geçen hafta görüşmüştük en son. Yemeklerinizi bitiriyor olmalısınız."
"Evet, amca bitiriyoruz."
"Aferin size. Ne kazanmak istiyorsunuz bu sefer benden?"
"Yapıştırmalı kitap."
"Seda sticker mı demek istediler? Öyle kitaplar mı var?"
"Evet, Melih."
"Tamam. Amcanızdan size tam beşer tane istediğiniz yapıştırmalı kitap. Yemeklerinizi yemeye devam edeceksiniz güzelce, bana söz verin."
"Söööööz."
Üç yaşındaki erkek yeğenim Altan ve beş yaşındaki kız yeğenim Alya, dünyanın en tatlı çocuklarıydı sanırım.
"Mert hayretler içindeyim bu çocuklar senin genlerini taşıdığı için. Bence yüzde elli asparagas haber. Bilim adamları yeni araştırma yapsınlar. Bu kadar şirin, insan canlısı olmaları beni çıkarsız sevmeleri mümkün değil."
"Her seferinde bir güzel tembihliyoruz oğlum Melih amcanız evlatlık, onu asla üzmeyin diye. Bizden başka kimsesi yok diyoruz. Çok acıyorlar lan sana, daha bu yaşta eq'ları çok yüksek."
"Oh! Bir an seninle gerçek kardeşiz diye çok korkmuştum."
Bu herif beni daha bebekken nefessiz bırakmaya çalışmadıysa ben de hiçbir şey bilmiyorum.
"Hahaha! Şaka bir yana Melih sen de artık şirkette boy göstermeye başlasan süper iyi edersin. E-ticaret tarafınının veri tabanı yönetimini devral da yükümü azalt. Data base admin lazım zaten bize. Ben yerde ararken uçarak geldi ayağıma dba."
"Daha yurda ayak basalı iki hafta oldu. Hemen işe mi başlayayım?"
"Ya ne yapacaksın? İki yıldır yüksek lisans diye tatil yapıyorsun zaten Berlin'de."
"Baba bitirip geldim ya işte. Uzatmadım etmedim. Tatil mi bu? Abim de yaptı."
"Yaptı, gelir gelmez de işe başladı. İki hafta olmuş geleli, yetmiyor adama. Ne yapmayı düşünüyorsun?"
"Kız arkadaşımla takılırım biraz."
"Çalışmayan adamı ne yapsın arkadaşın? Beş kuruş para vermem artık. Annenden de istemeye kalkma. Okul bitti. Siz çalışın artık bakın bize biraz da."
"Bakar benim paşam. Dur sen de. Daha dün toplantıya girdi. İyi diyorsun ya işte. Dinlemiş hemencecik anlamış çocuğum."
"Güzel annem. Sen de olmasan bu ikisi çiğ çiğ yer beni. Yemelere doyamazlar valla."
"Zevzek zevzek konuşma. Sana bir hafta daha mühlet. Dün toplantıda iyi olduğun için o da. Sonra sabah sekiz akşam altı şirkette ssk, yemek, servis, biraz maaşla başlarsın. Bizim web sitesi kar ettikçe sen de kazanırsın. O iş sende. Yönetime de açıklarız pazartesi. Kızla mı gezeceksin ne yapacaksın bu hafta bitir. Sonraki hafta iş başı. İki oğlum da destek olmayacaksa neden kurdum ben o şirketi?"
"Baba kuralı kaç yıl olmuş? Ne belliydi bizim bilgisayar mühendisi olacağımız?"
"Hademe olarak alırdım o zaman seni."
"Haa! Mert kesin okurdu diyorsun yani? Valla evlatlığım ben ya."
"İlahi Melih. Çok güldüyorsun beni. İyi ki bitti de döndün. Kız arkadaşınla ne zaman tanışacağız biz?"
"Teşekkürler Seda. Sadece bu ailenin güzel kadınları görebiliyor benim güzel kalbimi. Güzel baktıkları için olsa gerek. Daha var zamanı. Yeniyiz biz de. Önce birbirimizi tanıyalım. Bir haftalık tatille bilemiyorum nasıl olacak tabii."
"Hiç çalışma o zaman oğlum. İyi tanıdığın kız arkadaşın baksın sana."
"Yok yok ben çalışırım. On beş ekim hafta başında ben de masamın başındayım. Ne dedin baba? Sigorta, yemek, servis, biraz maaş? Ne kadar biraz acaba? Şimdi ben yüksek mühendisim. Birazın altını biraz açarsan baba, ben de ona göre bütçemi planlarım."
"Asgari ücret, oldu mu? Evlenirsen ve çocuk yaparsan da aile geçim indirimi eklenir."
Tüm masa kahkahalarla kırılırken benim kalbimi kırdıklarını anlamadılar. Neyse ki sağlam bir kalbim vardı. Kemik tozundan yapılmış porselen yemek tabağı gibiydi. Çok şükür. Böylelerine gamsız demeleri saçma bana kalırsa.
Hayattan zevk almayı bilmek daha uygun bir tabir olur benim gibi insanlar için bence. Hayat kısayken kuşlar uçuyorken gamı ne yapsaydım? Ben kendim bizzat seviyordum yaşamayı, yaşamımı da tiye almayı. Gülmek kadar güzel bir şey yoktu. Ömrü uzattığı bilinen bedava kaç şey var ki bu dünyada?
Şimdi bir de asgari ücretle gülmek gibi beleş şeylere daha çok ihtiyacım vardı. Ömür uzatan ucuz yollu bir aktivite daha bulamasam da o taksideki gibi ömrümü kısaltabilme ihtimali olanlardan kaçsam bile iş görürdü galiba.
Kahvaltı da bitince tabağımı alıp mutfağa götürdüm. Seda'nın telefonu etejerde şarj oluyordu. Aldım hemen. Odama çıkıp baş belası olan telefona taktım. O şarjdayken ben de kitap okudum biraz.
Bahar arar diye bekledim aramadı. Ben ararım demişti dün buluşmak için ailesini ekebilirse. Diğer telefon da akşama kadar çalmadı. İlginç. Kaybına değmeyecek kadar düşük model değildi. Cebindeki cüzdan da içindeki para da azımsanmayacak kadar kaliteli ve çoktu.
Canım sıkıldı. Yatakta uzanıp tavanı izlemeye başladım. Spotlardan ikisi patlamıştı. Değiştirilmeliydi. Babamdan gizli usta çağırmalıydım. Bir de onun için kızardı halledemiyor musun iki ampulü diye. Elektrikçi miydim ben? Nasıl kendim halledebilirdim ki?
O sırada mesaj atmaya karar verdim kız arkadaşıma. Berlin'de tanışmıştık. Ortak yönümüz çok fazlaydı. Dinlediğimiz müzik, izlediğimiz film, okuduğumuz kitap... İki seçmeli dersimiz ortaktı. Endüstri bölümü ilk yılıydı yüksek lisansta. Tekrar gidecekti üç ay sonra. Normalde gözlerimin değip takılı kalacağı, dikkatimi çeken biri değildi. Her gittiğim ortamda, sinemada, konserde karşılaşınca görmezden gelmek anlamsız olmuştu. Bahar'la onun dönemi, benim de iki yıl bitip İstanbul'a dönmeden bir ay önce çıkmaya başlamıştık.
*Bahar aramadın bugün buluşma için? Bir sorun yok değil mi?*
Cevap yarım saat sonra geldi. Zeynep'in telefonu da hala çalmadı. Güzel annesi de aramamıştı.
*Kusura bakma aklımdan çıkmış tamamen sevgilim. Korkma ama biz dün akşam ufak çapta bir kaza geçirdik.*
Ne kazası ya? Aradım hemen. Yanında olmalıydım kız arkadaşımın.
Sanırım.