9

1083 Words
         Elleri sımsıkı kenetli, şehre giden yolun kıyısındalar. Hem çok mutlular hem de nasıl vasıta bulacaklarını bilmiyorlar. En göze çarpan noktaları, büyük neşeleri ile sürekli birbirlerine bakmaları. Durmadan da gülümsüyorlar. Bu dünyanın ötesinde, farklı bir masal ülkesindeler. Aziz bir an yola dönüyor, ağır ağır gelen eski bir kamyon görüyor. Bu olabilir derken, Allah vere de bir tanıdık olmasa diye düşünüyor. Kamyonu durdurmak için elini kaldırıyor. Şöför sanki bunu bekliyor gibi, zınk diye yaklaşıp önlerinde duruyor. Aziz bakıyor adama, sanki isteği kabul oluyor, daha önce kasabada hiç görmediği bir yüz, bozuntuya vermeden: -" Şehre mi usta?!" -" He." diyen adam, gayet sakin. -" Bizi de alır mısın?!" Adam birkaç saniye düşünüyor ve: -" Başıma bela almak istemiyorum, sakat bir durum varsa ..." Aziz burada atılıyor lafa: -" Yok öyle bir şey." Yüzüne kocaman bir gülüş yayılıyor yine ve devam ediyor: -" Evleneceğiz de ..." Adam üstüne vazife olmayan bir işgüzarlıkla: "- Burada niye evlenmiyorsunuz, yani kasabada?!" Aziz ne diyeceğini ararken geçen zaman saatler gibi geldi ama doğruyu seçti: -" Kızı kaçırıyorum usta!.." -" E bela işte! Başıma iş açma!" -" Yok, yanlış anladın sen. Kızın kimsesi yok, benim anam sorun çıkarıyor." "- Adam olup da sözünü geçiremedin mi?!" Aziz burada sırıttı: -" Sen annemi tanımıyorsun! Neyse tamam, istemiyorsun. Var git yoluna." Adam birden yönünü değiştirdi konuşmanın:  -" Hadi atlayın, malı akşama kadar yetiştirmem gerek." -" Harika bir insansın sen!" diye adeta bağırıyor Aziz İclal'i elinden tutuyor yine, aracın kasasına çıkmasına yardım ediyor. -" Ön koltuğa da gelebilirsiniz." diyen şoföre yanıtı net: -" Böyle daha iyi." Adam imalı imalı gülüyor, aklından gençlik diye geçiriyor. Aziz, İclal'in yanına neredeyse atlıyor. Azıcık balyaları kenara çekiyor, yanyana oturuyorlar şimdi, sırtları balyalara dayalı. Aziz bağırıyor: -" Tamamdır usta!" Eski kamyon, önce homurdanmaya benzer bir ses çıkarıyor, yerdeki tozu toprağı havaya kaldırarak hareket ediyor. İlerliyorlar ama, kasaba dışına çıkana dek görünmemeliler. İclal başını Aziz'in omzuna yaslıyor, hafiften aşağı kayıyorlar oturdukları yerde, şimdi neredeyse dışarıdan görünmüyorlar. Elleri yine sımsıkı kenetli. Bir süre suçlu iki çocuk gibi hiç konuşmuyorlar. Ama arada gözleri buluştuğunda o aynı gülümseyişle anlaşıyorlar. Kamyonun sarsıntısı azalıyor, bunun üzerine Aziz şehre giden ana yola çıktıklarını anlıyor. Ağır ağır dikleşip bakıyor etrafa ve yanılmadığını görüyor. "- Tamamdır, artık rahat oturabiliriz." İclal yine bir bakışla karşılık veriyor ona. Dese mi demese mi ikilemi içinde  kız fısıldar gibi: -" Annen çok kızacak sana..." duraklayıp delikanlıya bakıyor ve: -" Benim için değer mi?!" "- O nasıl söz!? Tabii değer, sen benim her şeyimsin." Kız tatlı tatlı bakıp başını göğsüne yaslıyor delikanlının. Aziz o an ilk defa kızın saçlarına korkmadan dokunuyor, sonra yüzüne kayıyor eli, ufacık yüzü kaldırıp yüzüne yaklaştırıyor ve ilk defa dudakları birbirini buluyor. Çok değişik, kuş gibi bir hafiflik sarıyor ikisini. İlk defa dudaklarının tadını öğreniyorlar. Bedenleri yükseliyor misali göğe. İclal birden duruyor. -" Ne oldu, yanlış bir şey mi yaptım?!" diye soruyor Aziz ve korkuyor. Sanki onu incitmiş gibi geliyor. İclal parmaklarını dudağına götürmüş, bastırıyor. Delikanlı bunu görünce daha da panikliyor: - Canını mı acıttım?  Affet beni ne olur." Onun bu halini gören kız, gülerek: -" Hayır.... İlk defa..." dese de kekeliyor gibi heyecanlı. Aziz daha mutlu, sımsıkı sarılıyor İclal'e. Sanki birileri her an alıp götürecek gibi bırakmak istemiyor.Bir süre öyle hareketsiz kalıyorlar. İkisi de çok şaşkın. Çünkü aynı günün sabahında gözlerini açtıklarında bu iş akıllarında bile yoktu. Aziz ağabeyi ile öfkeli evden çıkmış, yolun yarışında kahvede buluşuruz diye onu atlatmıştı. Sonrası da çorap söküğü. Halasına gidişi, olanları anlatması ve aldığı şaşırtıcı yanıt: -" Eğer anneni tanıyorsam, bu işin arkasını bırakmaz, ne eder eder seni istediği kızla baş göz eder. Benim sana tavsiyem, İclal de seninle evlenmeyi istiyorsa, gidin buralardan, bir süre dönmeyin." -" Neler diyorsun hala?" -" Ne dediğimin farkındayım. Al İclal'i kaçır buradan. Şehre gidin."  Bu sözlerden sonra ikisi de İclal'e baktı. Aziz hep mahçupluğundan bir türlü diyemediği soruyu soruverdi: -" İclal benimle evlenir misin?" Kızın yüzüne bir anda kan hücum ediyor, kıpkırmızı. Gözleri yerde bir noktada sabit. Hala giriyor araya: -" Utanma kızım. Aziz iyidir, ona ben kefilim, eğer seviyorsan şöyle." Bu sıcak ses, kızın ilk heyacanı atmasına yardımcı oluyor, ürkek ürkek Aziz'e bakarak evet anlamında başını sallıyor, o anın şokundan sanki konuşamıyor. Bu karşılığa Aziz kadar sevinen hala hızla eve giriyor ve birkaç dakika sonra elinde bir kağıt ve bir miktar parayla geri dönüyor: -" Aziz oğlum, bu kâğıtta yakın bir tanıdığımın adresi var, o size yardım eder. Şu parayı da al, uzun süre sizi idare eder. Merak etmeyin, ben sizi bulurum." Böyle bir gelişmeyi beklemeyen kız da oğlan da hâlâ sersem halde. Hala yılların tecrübesiyle: -" Çabuk, öyle durmayın, hadi gidin ve mutlu olun." Aziz günün sabah saatlerini zihninde bir daha yaşıyor en baştan. İşte böyle, şimdi beraberler, eski bir kamyonun kasasında yepyeni bir geleceğe adım atıyorlar.            Şöyle bir dikkat edince akşam karanlığının inmeye başladığını fark ediyorlar. Gürültüler ve ışıklar artıyor etraflarında. Şehre giriyorlar. Kamyon yoldan ayrılıp sağdaki benzin istasyonuna giriyor ve duruyor.Aziz atlıyor kasadan aşağı, dönüp kızın inmesine yardim ediyor. -" Hakkını ödeyemeyiz!" diyor yanlarına gelen şoföre. -" Yuvanızı kurun ve hep mutlu olun."  -" Sağ ol ağabey ama, bir şey daha sormam gerek." Cebimden çıkardığı kağıdı gösterip soruyor: -" Bu adrese nasıl gideriz?" Şöför: -" Anlamadım neresi olduğunu ama, sorup öğreniriz." Aziz, kızı hatırlıyor ve hemen onun yanına dönüyor: -" Adresi sorup öğreneceğiz. Aç mısın?" İclal hâlâ utangaç, yine fısıdarcasına konuşuyor: -" Evet." -" Gel, soralım. Nerede yemek yiyebiliriz." Pompaların yanında duran gence yaklaşıyor Aziz: -" Burada yemek yiyebileceğimiz bir yer var mı?!" -" Yok ağabey, ancak daha ilerde, merkeze doğru. Ama, şurada küçük bir dükkan var, ekmek, peynir gibi şeyler bulabilirsiniz." -" Sağ ol."  Aziz, denilen yerde derme çatma, kulübemsi dükkanı zar zor görüyor, kızın elinden tutuyor yine, yürüyorlar.İçerisi oldukça basit, pek seçenek yok. Bir somun ekmek, iki üç domates ve biraz peynirle çıkıyorlar dışarı.  -" Delikanlı hey!" Aziz bakınca şoförün kendine seslendiğini görüyor, hemen yanına gidiyor: -" Geldim ağabey. " -" Sizi burada bırakıyorum çünkü dağ yoluna döneceğim az sonra. Biraz sonra bir otobüs gelecekmiş, size yardımcı olurlar. Haydi eyvallah!" -" Sağ ol, hakkını helal et!" -" Ne demek?! Helal olsun, işiniz rast gitsin." Şöför hızla kamyona biniyor ve yine homurtularla tozu dumana katarak yoluna devam ediyor. Aziz az gerisinde duran kıza: -" Gel, şu karşıdaki banka oturalım, birazdan bir otobüs gelecekmiş, ona bineceğiz." Aziz kaba kağıda sarılı ekmeği ikiye bölüyor, içlerini peynirle dolduruyor. İclal'e uzatıyor birini ve diğer eline de bir domates tutuşturuyor. Delikanlı öyle aç hissediyor ki ekmeğinden koca bir ısırık alıyor hiç beklemeden. Kız da ona uyuyor, o kadar tatlı ki! Sanki dünyanın en lezzetli yemeğini yemekteler. Aslında yanlış da değil. Beraber başbaşa ilk yemekleri, aşkla dolu. Tadına doyulmaz.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD