6

1015 Words
        ''- Günün akşama kavuşmaya hazırlandığı şu anda, tek bir iz bırakmadan yok oluvermek ne güzel olur! Hiç yaşamamış, hiç bilinmemiş gibi. Dayanmak öyle zor ki bu ağır yüke! Geçmiş sürekli benimle. Ne kadar sakin sakin bir kenarda dursam bile beni gördüklerinde hatırladıkları tek şey o çirkin olaylar. Annem kötü, babam katil!  Bana öyle bir miras bıraktılar ki bu olumsuz fikirleri insanların beyninden silmem imkansız. Kimsem de yok! Amcamı daha toprağa verdiğimiz gün herkesin asıl yüzü ortaya çıktı. Yengem, nasıl da kötü kalpliymiş, demek yıllardır amcamın hatırına asıl halini saklamış. Azıcık iyi günlerim de bu kadarmış! Ya yanına sığındığım halaya da bir şey olursa?! Nereye giderim, ne yaparım?! " Aklından buna benzer o kadar çok düşünce geçiyor ki ne olabileceğini kendi de kestiremiyor. Bu bilinmezlik, en baştan en korkunç haliyle kızı esir alıyor. Bir yere ait olamamak, geleceğe dair plan kuramamak yeterince dehşet veriyor kalbine, ardından da gözleri doluyor yine. O kadar çok göz yaşı dökmüştü ki buraya gelene dek, artık sadece gözlerini yakan ıslaklığı hissediyor, daha fazlası kayıp. Ağlamaktan daha kötü ağlayamamak! Boğazda düğümlenip kalan acı kalbe çöreklenir. Bazı zehirler bir türlü dışarı atılmaz, yaşadıkça vücudun bir uzvu gibi yerleşir kişiye. Galiba onunki de kemikleşerek kendiyle yaşayacak. Hem de durmadan kendini hatırlata hatırlata!  Oysa yıllar geçmişti üzerinden. Kasabalı bu süreçte ufak tefek her kötüyü unutmuş ama, kendi ailesini ve olanları hâlâ dipdiri koruyor hafızasında. Oysa, gelirken ne kadar umutluydu yeni bir yaşamdan. Artık öğrenmişti ki tek çare, kendi ailesini kurmak! Tabii bu söylentiler içinde olabilirse!          Oturduğu yerde başı öne eğik, sanki çok büyük bir namussuzluk yapmışcasına. Tek hatası o kadının çocuğu olmak ama, gönlü annesinin suçlu olduğuna da inanamıyor. Hayal meyal olsa da hep onun yanında olduğunu anımsıyor, hep gülümserdi annesi ve küçük kızını çok severdi. Böyle bir annenin anlatılan kötüyü yapması imkansız! Acaba gerçekte neler olup bitti?! İnsanlar da aslını bilmeden nasıl onu kötülediler?! Dedikleri gibi şeylerin olduğuna inanamıyor! - İclal! Karanlıkta bir başına ne düşünüyorsun yine? diyen yaşlı kadın, aslında ne olduğunu da biliyor ama, sanki kızı konuşturmak için tek meramı. Kız cevap vermiyor, yine dalgın, yine düşünceli. Kadın teselli vermek isteyen bir sesle konuşmaya devam ediyor: - İnsan yaşadıkça her şey başına gelebilir, önemli olan hayat karşısında dik durabilmek. Kız anlık bir öfkeyle: - Bunca sabit fikir karşısında nasıl dik durulur? diye haykırdı. Yaşlı kadın istediğine ulaşmıştı nihayet. Kız konuştukça içindeki sıkıntı azabilir, içini dökebilir, az da olsa rahatlar.Sessiz kalıyor bu yüzden. O sakin kızcağızı hiç böyle öfkeli görmemişti şimdiye kadar.  - Kimsem yok, senin dışında kimsem yok! Sana da bir şey olursa ben ne yaparım?! Kim bana sahip çıkar?! Kim beni korur?! Şu halimle tek başıma kalırsam ne yapabilirim ki?! Ve önündeki masaya kollarını hızla koyup yüz üstü kapanıyor. Yaşlı kadın usulca elini uzatıyor kızın saçlarına, dokunmaktan korkar gibi usulca okşuyor. - Güzel kızım, ölüm Allah'ın emri ama, karınca kararınca dünyalığım var. Kimsem de yok, hepsi senin. Bu evde oturursun, bir şekilde yaşayıp gidersin. - O kadar kolay mı sanıyorsun?!  Annemi bir kere kötü diye bellemişler! Beni rahat bırakırlar mı?! Hem ben annemin kötü kadın olduğuna inanmıyorum! Annem yapmaz öyle şeyler! - Yapmaz elbette kızım, o sıralar herkes bir şeyler söyledi. Bilmem ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış. İnsanoğlu işte! Başkalarının felaketini seyretmeyi sever.  Kız biraz avunmuş gibi sakinliyor. Kadın: - Hem dur bakalım! Sanki yarın öleceğim! Allah'ın takdiri! Bakarsın bu arada iyi biri çıkar karşına, yuvanı kurarsın. Yarının ne getireceği belli olmaz. Her zaman yüreğinde taze bir umut yeşermeli yoksa, hayatın cehenneme döner. - Olur mu dersin?! - Neden olmasın?! Çok güzelsin, sen dua et karşına helal süt emmiş, sevmeyi bilen bir insan çıksın! Kız hafiften gülümsüyor artık, kadın da mutlu oluyor. - Hadi masayı hazırlayıp bir şeyler yiyelim, kaç gündür doğru düzgün bir lokma geçmedi boğazından. - Canım istemiyor ki... - Geçti yavrum, artık hepsi geçti! Unut! Herkesin söylediği saçmalıkları da unut seni eve sığdıramayan amcanın karısını da unut! Benim evim, benim sofram, benim mallarım sana yeter de artar bile! Birbirimize can yoldaşı olalım yeter ki! Sen beni avut, ben de seni! İnsana insan lazım çocuğum, onun dışında her şey geçip gider. Kız artık hafiften kadına hak vermeye başlıyor, tamam anlamında başını sallıyor. Hala (kendi halası değil ama, Aziz hala dediği için o da hala demeye alışkın) kendine hasretini çektiği sıcaklığı, güveni veriyor. Daha ne olsun?! Artık başını omzuna dayayabileceği bir yakını var.         Karşılıklı masaya oturuyorlar keyifle. İclal önce istemeyerek bir lokma alıyor ama, o an fark ediyor ki iç rahatlığıyla karnını doyurmayı özlemiş. Derken açılıyor, rahatlıyor, yemeğin tadını çıkarıyor. Bir ara halanın bahçe duvarına doğru döndüğünü görüyor: - Bir şey mi oldu hala? - Yok, sanki bizim küçük oğlanı gördüm gibi geldi de. - Küçük oğlan? - Aziz! Anasından korkusuna pek sık gelemiyor bana. - Neden annesi böyle? - Uzun mesele, bir ara anlatırım ama şimdi değil. Hazır ağzımızın tadı gelmişken bozmayalım. Kız onayladığını belli eden bir suskunluğa gömülüyor yeniden. Ağır ağır yemeklerine devam ediyorlar bir süre. Hala yine aynı yöne bakıyor, bu sefer kalkıp duvara doğru yürüyor. Birkaç saniyenin ardından: - Oğlum sen burada ne yapıyorsun? Gelsene içeri! Aziz, gizli gizli içeri bakıp İclal'di görmek isterken halasına yakalanıyor. Bu durumun açıklanabilecek bir yanı da yok. Süklüm püklüm halasının yanında yürüyor. Kadın şaşkın: - Oğlum sanki ilk defa geliyor gibi bu ne hal? - Rahatsız etmeyeyim, derken Aziz daha bir utangaç. - Geç bakayım, şöyle yanıma otur. Genç adam denileni yapıyor, İclal ile karşı karşıya oturuyorlar. Hala bir şeylerin olduğunun farkına varıyor usul usul. Kızla oğlanın kaçamak bakışları aslında çok şey anlatıyor anlayana. Akıllı kadın: - Siz oturun, tatlı yaptımdı, alıp geleyim. Mahçupluğunu ilk yenen Aziz oluyor, gözleri yerden kaldırıp uzun uzun kıza bakıyor. İclal'in yüzü penbeleşiyor, böyle incelenmek geriyor insanı. Halanın dedikleri geliyor aklına ve o da Aziz'e bakıyor. Ara ara hep düşünmüştü oğlanı. Aradan yıllar geçince hatta evlenmiştir diye de aklına geldiydi. Ama, şimdi gözleri kenetlenmiş, ortak bir dünyaya girmeye hazırlanıyorlar: Aşk!.        Kadın elinde tepsiyle çıkarken iki gencin daldığı hülyayı anlıyor, hiç ses çıkarmadan mutfağa geri dönüyor. Çok da sevinçli. Nasıl da yakıştılar birbirlerine! Sevmek ne kadar güzel! İki elini birleştirip kalbine koyuyor kadın ve en içten haliyle: - Ey güzel, ey büyük Allahım! Onların da mutlu olmalarını nasip et!, diye fısıdarcasına bir dua gönderiyor gökyüzüne.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD