Merhaba canlarım. Beni bilen bilir. Bilmeyen varsa hemen tanıtayım. Annem ve babamın aşk hikayesine tanık oldunuz, değil mi? Ah, Buğlem Sosyal! Ah, Buğra Soysal! Babamla ilk tanışmamızı hatırlıyorum da, daha beş yaşındaydık ikizimle... Ah, ben mi? Durun, durun! Ben, namıdeğer annenin baş belası, babamın tek prensesi, amcanın aşkı, dayımın ilk göz ağrısıyım. Ah, ismim... Ben, Masal Soysal. Bu hikaye, benim hikayem.
"Hikaye ne?" dediğinizi duyar gibiyim. Başlamadan önce kemerlerinizi bağlayın, olur mu? Bunu siz, benim günlüğümden okuyor olacaksınız şayet.
Ah, her şey, ikizim olacak dallamanın karısını imam nikahından kaçırmasıyla başladı. Hazırsanız, başlıyorum !
Her şey İsviçre'de başladı...
Yazarın Anlatımı
Derin, lavabodan yeni çıkmıştı. Elindeki gebelik testine bakakalmıştı. Yüreği ağzındaydı. İçinden "Umarım hamile değilimdir," diye geçirirken, küçücük lavabonun içinde gergin bir şekilde bekliyordu. En sonunda, elindeki testi lavabonun kenarına bıraktı.
Eğer hamileyse , Deniz'e, daha doğrusu ailesine ne diyecekti? Çaresiz, gergin ve heyecanlı... Bütün duyguları aynı anda, en zirvede yaşıyordu. Dayanamadı ve testi tekrar eline aldı.
Çift çizgiyi görür görmez, ne yapacağını şaşırdı. "Olmazdı, ya!" diye düşündü. "Ya Deniz istemezse?" En büyük derdi ise ailesiydi. O, Mardin'in önde gelen ailelerinden birinin tek kızıydı. Yurt dışında yaşayıp çalışabilmesini, her zaman arkasında duran abisi Arel Toprakoğlu'na borçluydu. Öte yandan, ailelerin çok önceden verdiği bir evlilik sözü yüzünden, abisi onu Türkiye'den uzak tutuyor, gelmesini engelliyordu.
Daha fazla dayanamadı. Elinde gebelik testiyle olduğu yerde çakılı kalan Derin, kararlı bir adım atıp salona, Deniz'in yanına yürüdü. Deniz, geniş, mavi bir koltukta uzanmıştı. Kafasını koltuğa yaslamış, gözleri kapalı, sükunetle dinleniyordu.
"Deniz," diye fısıldadı sesi titreyerek.
Deniz, gözlerini açtığında, en sevdiği yüzü gördü. Derin'in yüzündeki gerginliği hemen fark etti. Hemen doğrulup oturdu.
"Efendim, hayatım?" dedi, sesiyle onu sakinleştirmeye çalışarak.
Derin, elindeki testi gösterdi. Deniz, anlam verememiş bir ifadeyle bakıyordu.
"Bu nedir, hayatım?" diye sordu.
"Hamileyim," kelimesi odada bir yankı gibi çınladı.
Deniz önce donup kaldı, taş kesildi . Derin, endişeyle Deniz'in gözlerinin içine bakıyor , eliyle adeta ' Alo, orada mısın ? ' der gibi hafifçe sallanıyordu .
Zaman durmuştu . Sonra , Deniz ' in yüzünde yavaş yavaş bir gülümseme belirdi . Gözleri parladı .
"Ben . . . baba mı oluyorum ? " diye kekeledi .
"Evet ," dedi Derin , kısık bir sesle .
"Sen de . . . anne oluyorsun ."
"Evet ."
Bu kısa diyaloğun ardından Deniz , ani bir hareketle ayağa fırladı . Uzun zamandır sakladığı yüzüğü almak için yatak odasına doğru koştu . Giysi dolabının en kuytu köşesindeki yüzük kutusunu alıp heyecanla salona geri döndü . Derin hâlâ aynı yerde, olanları anlamaya çalışıyordu .
Deniz , onun karşısında dizlerinin üstüne çöktü. Küçük kadife kutuya uzandı .
"Öhöm ," diye seslendi , sesi sevgi ve heyecanla titriyordu .
"Ben sana bu soruyu sormak için tam bir aydır sabırsızlanıyordum . Ama sen benden önce davranıp bana hayatımın en güzel hediyesini verdin ."
Kutusunu açtı , pırıl pırıl parlayan yüzüğü gösterdi .
"Bebeğimin güzel annesi , benimle hayatını birleştirir misin ? Benim karım olur musun ?"
Derin , beklemediği bu ani ve romantik teklif karşısında konuşamadı . Sadece gözleri dolarak başını heyecanla salladı . Deniz, yüzüğü onun parmağına geçirdi ve alnına , sonsuz sevgi ve sadakati simgeleyen minik bir öpücük bıraktı .
"Ben . . ." diye mırıldandı Derin , sesi hâlâ titrek ,
"İstemezsin sandım , Deniz . Her şey çok karmaşık . . ."
Sözünü tamamlayamadan , Deniz onu sımsıkı kucakladı .
"Aşkım ," dedi ,
"Artık senin daha dikkatli olman lazım . Çünkü sen artık iki can taşıyorsun ." Onu, kendi uzandığı rahat koltuğa usulca yatırdı . Derin ' in alnındaki saçlarını nazikçe geriye iterek ,
"Sen bana bir mucize bahşettin ," diye fısıldadı .
"Hemen evlenelim . Hiç vakit kaybetmeyelim ."
Derin , bu sözlere de ancak mutluluk gözyaşlarıyla ve başını onaylayarak cevap verebildi . Ve iki gün sonra, İsviçre'deki bir konsoloslukta , aşklarını ve geleceklerini gizlilik içinde resmileştirdiler .
Nikahın olduğu gün sanki annesi hissetmiş gibi aramıştı, ama durum bambaşkaydı. Derin için söz kesilen aile, artık gelinleri olacak kızı oğullarına istiyordu. En iyi çözüm, Rıza Bey'in hastalandığı yalanını uydurmaktı.
Necla Hanım, kızının artık bu evden telli duvaklı bir gelin olarak çıkmasını, kendi yuvasını kurmasını, hatta torunlarını görmeyi istiyordu. Oğlundan bir cacık olmayacağı belliydi; en azından o öyle sanıyordu.
Necla Hanım, Derin'le uzun uzun konuştuktan sonra, Deniz'le birlikte önce İstanbul'a, ardından Mardin'e geçtiler. Tarih kokan sokaklar, Mezopotamya'nın bir parçası gibiydi. Deniz, bir süre bu manzaraya hayranlıkla izlemişti. Eşinin ailesine en yakın yerde bir otel kiralamıştı. Buraya gelirken ikisi havalimanında ayrılmış, Derin'i ise ailesinden birileri karşılamıştı.
Derin eve gittiğinde babasını sapasağlam karşısında görünce şok olmuştu.
"Bu ne demek oluyor anne?"diyerek öfkeyle odasına çekildi.
"Civan artık seninle evlenmek istiyor kızım. Evlen, yuvanı kur," dedi Necla Hanım sevecen bir tavırla.
"Hayır anne! O hödükle evlenemem ben!" diye karşı çıktı Derin.
"Ne demek evlenemem kızım? Neredeyse otuz yaşına merdiven dayadın," diye ısrar etti annesi.
"İstemiyorum!" dedi son kez. "Abim nerede hem?"
"İstanbul'da işleri varmış."
"Yani abimin benim geldiğimden haberi yok öyle mi?" Derin, annesinin oğlundan gizli işler çevirdiğini anlamıştı. Necla Hanım, kızının bu sorusu karşısında gözlerini kaçırarak suçluluk duyduğunu belli etti.
Annesi onu odasında yalnız bırakırken, Derin hemen Deniz'e mesaj attı.
WP MESAJLARI
DERİN: Beni evlendirecekler. Bir şey yapmamız lazım!
DENİZ: (Gelen mesajı birkaç kez okudu.) Aman tanrım, karımı neden başkasıyla evlendirmeye çalışıyorlar?
DENİZ: Hayatım, yarın ben geleyim. Anlatayım, evliyiz diyeyim. Torunun olacak diyelim.
DERİN: Olmaz! Babam da beni evlatlıktan reddetsin istemiyorum, Deniz.
DENİN: Ne yapacağız o zaman?
DERİN: Kaçır beni! Ben kimliğimi kaybettim diyeceğim. Onlar da işi aceleye getirip imam nikahı kıymak isteyeceklerdir.
DENİZ: Ooo, benim karıma bak be! Hemen plan yapıvermiş.
Kendi aralarında bir saat daha mesajlaştıktan sonra Deniz, dayısını aradı.
"Dayı, nasılsın?" diye seslendi.
"Ne oldu kerata?" dedi Kağan Tanırhan. Biliyordu ki bir şeyler dönmese, yeğeni "Dayı nasılsın?" diye sormazdı.
"Bir şey olduğu yok dayı, sadece sesini duyayım dedim."
"Öyle mi?" dedi Kağan, elindeki evraklara bakarken. Taylan ona rapor veriyordu ve raporda, keratanın gizlice evlendiği yazılıydı.
"Öyle dayı."
"Yani, gizlice evlendin, öyle mi?" diye sordu Kağan.
"Dayı, sen..." diye kekeledi Deniz. Adam resmen bir gölge gibiydi, her şeyden haberi vardı.
"Dayı ya, hadi şimdi söyle derdini," diye üsteledi Kağan, koltuğuna geri yaslanarak. Yeğeninin bu halinden keyif alıyordu.
"Karımı evlendireceklermiş. Onu alıp geleceğim. Sana zahmet, uçağını Mardin'e yollasan?"
"Başka emrin?" diye gülümseyerek sordu.
"Yok dayıcığım, estağfurullah. Sadece uçağın yeter."
"Tamam, gönderiyorum. Ne zaman kaçıracaksın karını?" diye sordu Kağan, gülmemek için kendini zor tutarak.
"Bilmiyorum dayı, Derin haber verecek."
"Tamam, yarın orada olur uçak," deyip kapattılar.
Deniz derin bir nefes aldı. Bütün gün İsviçre, ardından İstanbul ve Mardin derken yorulmuştu. Gözlerini yeni bir güne kaparken, yarın ne olacağını bilmiyordu.
Sabah olduğunda Deniz'in telefonu çalıyordu. Gözlerini zorlukla açtı, ekrana baktığında karısının onu on kez aradığını gördü. En sonunda, "Kaçır beni," yazan bir mesaj gelmişti. Deniz hızla hazırlandı ve Derin'i aradı.
"Nerede buluşalım? Uçak hazır," dedi.
"Ben senin otele doğru geliyorum. Bu gece imam nikahı var!" diye telaşla cevap verdi Derin.
"Tamam hayatım, lütfen strese girme. Bebeğimizi düşün," diye sakinleştirmeye çalıştı Deniz.
Derin ve Deniz buluştular. Kağan Tanırhan'ın yeğeni için gönderdiği uçak, pistte hazır bekliyordu. Deniz yolda dayısıyla konuşmuş, Kağan da pilota gerekli talimatı vermişti.
Deniz ve Derin, kendi aşklarını doya doya yaşamak için İstanbul'a uçtular.
İstanbul'a geldiklerinde Deniz, ailesinin yaşadığı eve geldi. İçeri girerken, son üç yıldan fazlası İsviçre'de geçtiği için evin sıcaklığını unutmuştu. İçeriden sanki küçük bir Deniz çıkacakmış gibi tuhaf bir hisse kapıldı. Herkes sofrada kahvaltı yapıyordu. Deniz, Derin'in elini sıkıca tuttu ve derin bir nefes aldı.
"Ben geldim," dediğinde herkes başını kaldırıp Deniz'e baktı. Buğlem'in gözü, oğlunun yanında duran kıza takılıp kalmıştı. Kızın ürkek bakışları, onun ne kadar gergin olduğunu anlatıyordu.
Masal ise oralı olmamış,kafasını kaldırmadan ekmeğine çikolata sürüyordu.
"Hoş geldin ikizim,"dedi.
Miran, abisine sarılmak için sofradan kalktı ve ona sarıldı. Derin birkaç adım geriye kaydı, abi-kardeşin sarılmasına izin verdi.
Buğra ise sadece oğluna bakıyordu,"Anlat bakalım," der gibiydi.
Deniz, tekrar Derin'in elini sıktı ve
"Ben evlendim,"dedi. Herkes dondu kaldı, birbirlerine baktılar. Ama bomba patlamamıştı henüz.
"Hayırlı olsun da oğlum, gidip kızı biz isteyemedik mi?" diye sordu Buğra. Kızgınlıkla, oğlunun böyle pervasızca bir şey yapmış olmasına inanamıyordu.
"Derin hamile," diyerek ikinci bombayı patlattı Deniz.
Masadaki herkes Donup kalmıştı kimse böyle bir şey beklemiyordu.
Buraya kadar okuduysanız bir yorumuzu alırım Bundan sonrası bende ah başıma gelenleri bilseniz var ya neyse okuyup görün🤭🤭
BÖLÜM SONU . . .