Bölüm 2

2940 Words
17.08.2017 Sana yazmayalı uzun zaman oldu. Son altı gün epey hareketli geçti kusura bakma seni ihmal ettim. Baş başa kalacağımız bir gece olmadığı için yazamadım umarım beni affedersin günlük. Burada oturmuş bir defterle konuştuğuma göre deliliğin sınırlarını zorluyor olmalıyım. Ama hayır hâlâ aklımın yerinde olduğundan eminim. Her şeye rağmen henüz akıl sağlığımı kaybetmedim. Son altı gün neler yaptığıma gelecek olursak ilk günden başlamakta fayda var. Deniz kenarında uyuduğum gecenin ardından sabah gün doğumunda uyanmıştım. Böylece listemdeki bir madde daha silinmişti. Gün doğumu. İzlediğim manzara aklıma kazınan türden bir görüntüydü. Aklıma kazındığı gibi anı albümümde de yerini aldı. Güneşin doğuşunu izlerken bir yandan da eşsiz fotoğraflar çekmiştim. Güneş görünmeden önce gökyüzünde kızıl ışıklar yayıldı. Ve kızıllık arttıkça denizdeki mavilik aleve dönüşüp güneşin görünmesiyle parladı. Güneşin yükselmesiyle durgun denizin üstüne yayılan ışık denizin üstünde sanki ateşten bir yol oluşturmuştu. Görüntü muazzamdı. Uzun süre kayanın başında oturup güneşin iyice yükselmesini bekledim. Artık manzara yerini yakıcı güneşe bırakmaya başladığında ayağa kalkıp çantamı toplamaya başlamıştım. Kısa sürede eşyalarımı toplayıp sahilden ayrıldım. Geldiğim yoldan çıktıktan sonra motorumu park ettiğim pansiyonun önüne doğru ilerledim. Pansiyondakiler yeni kahvaltı hazırlıklarına başlamış gibiydiler. Mis gibi yemek kokuları etrafa yayılıyordu. Buradaki pansiyonların mutfakları genelde bahçe kısımda kuruluydu. Açık olan yere doğru gidip dışarı satış yapıp yapmadıklarını sordum. Yaptıklarını öğrendiğimde sevinmiştim. Normal kahvaltılıkların yanında karışık omlet yapıyorlardı. İçinde ne olduğunu sorduğumda koca göbekli aşçı “Mantar, biber, domates, peynir, maydanoz” dedi. Daha önce bu kadar karışık bir omlet yemediğim için kaşlarım yukarı kalkarken adam bana gülerek “Merak etme çok beğeneceksin” dedi. Emin olamasam da omlet aldım. Sabah erken saati olduğu için kimse yoktu. En köşedeki masaya geçip oturduğumda biraz ileride bir kız oturuyordu. Bana gülümseyip selam verdiğinde aynı gülümsemeyle karşılık verdim. İnsanlar etrafta yokken burada doğanın sakinliğine şahit olabiliyordunuz. İki dağın arasındaki bu yerleşim yeri oldukça güzeldi. Kuş cıvıltıları eşliğinde kahvaltımı ederken aşçının dediği gibi omletin çok güzel olduğunu da keşfetmiştim. Dün akşamda fazla bir şey yemediğim için kahvaltımı mideye indirmem uzun sürmedi. Çantamı alıp ayağa kalktığımda diğer masada oturan kızda kalkmıştı. Masasının başında durdu. Ben yanından geçerken kafasını kaldırıp bana baktığında tekrar gülümsedi. Sert yüz hatları olan bir kızdı. Alnına düşen yamuk bir perçemi vardı. Saçının uzunluğu sivri çenesinin hemen altında bitiyordu. Onu geçip motoruma ilerledim. Kaskımı alıp takarken yan tarafımdaki motora gittiğini gördüm. Motoruma yerleştiğimde o da kaskını takmış motoruna yerleşmişti. Kaskının önünü açıp bana bakarak “Beni takip et” dedi. Cevap vermemi beklemeden motorunu çalıştırıp gaza bastı. Arkasından baktım. Yapılacak en akıllıca şey değildi belki ama onu takip etmeye başladım. Aslında başka seçeneğimde yoktu. Vadiden tek bir çıkış vardı. O da önümüzde uzanan virajlı yoldu. Ama ben yine de ana yola geldiğimizde sağa sapmam gerekirken onu takip ederek sola döndüm. Evet, kabul ediyorum zeki bir insanoğlu değildim. Bir tarafı deniz bir tarafı dağ olan virajlı yolda uzun süre yol aldık. Daha sonra dağ tarafına saptığında omzunun üstünden hâlâ onu takip edip etmediğimi kontrol etti. “Evet, hâlâ buradayım tatlım” diye mırıldanarak salaklığımı hafifletmeye çalıştım. Yine de içimde hiçbir kuşku yoktu. Beni nereye götürüyor olabileceğine dair tahminlerde ise bulunamıyordum. Uzun bir dağ yolu tırmanışından sonra tekrar başka bir yola saptı. Tozu dumana katarak önümde ilerlerken onu görmekte zorlandığım için takip mesafesini uzattım. Sonunda durdu. Onun yanına park ettiğimde kaskını çıkartıp motorunda otururken bana baktı. Kaskımı çıkartıp kucağıma alarak ona döndüğümde gülümsüyordu. Sağ elini uzatıp “Ben Peri” dediğinde gülümseyerek elini tutup “İris” dedim. Gerçek adımı kullandığımı fark ettiğimde her şey için çok geçti. “Memnun oldum İris, fakirhaneme hoş geldin” diyerek kafasını çevirip çenesiyle önünde durduğumuz prefabrik evi işaret etti. Kafamı çevirip eve baktım. Gri duvarların üstünde siyah sprey boyayla çizilmiş şekiller vardı. Kutu gibi bir evdi. Motorundan inip kaskını üstüne bıraktığında “Seni neden buraya getirdiğimi merak ediyorsundur” dedi. Karşılık vermeden ona baktığımda gülümseyerek “Kaybolmuş görünüyordun. Ne yapacağını bilemez gibi. Bende sana bir teklifte bulundum. Eğer beni takip edersen tahminlerimin doğru olduğunu anlayacaktım ki takip ettin. Kısaca sana tekrar yolunu bulana kadar yapacak bir iş teklif ediyorum” dedi. Burnuma pis kokular geliyordu. Bana yapacak ne gibi bir iş teklif eder konusunda beynim sayısız ihtimalleri üretmeye başlamıştı. Uyuşturucu satıcılığı, fuhuş, hırsızlık vs. dudaklarından dökülen ise bunlardan hiçbiri değildi. “Motor yarışlarına katılmak ister misin?” Diye sorduğunda güçlü bir kahkaha patlattım. Aklımın ucundan bile geçmeyen bir teklifte bulunuyordu. Resmen aradığım fırsat ayağıma gelmişti. “İsterim ama yarışlar konusunda hiçbir şey bilmiyorum” dediğimde “Merak etme ben seni eğitirim. Hadi gel burada güneşin altında dikilmektense eve girelim” diyerek evine ilerledi. Kaskımı motorun üstüne bırakıp onu takip ettim. Çantamın askılarını tutup çekiştirirken evine girdiğimde iki koltuk ve televizyondan başka bir şey yoktu içeride. Kutu gibi olmasına şaşmamak gerekiyordu çünkü evin tek odası buydu. Mutfak kapının yan tarafındaki küçük tezgâhtan oluşuyordu. Tezgâhın üstünde bir iki tabak ve aynı sayıdaki çatal vardı. Tezgâhın altında ise mini bir buzdolabı bulunuyordu. “Tuvalet banyon yok mu?” diye sorduğumda gülerek “Dışarıda evin tam arkasına kalıyor” dedi. Koltuğa uzanıp bir ayağını sırt kısmına attı. Diğer koltuğu göstererek “Rahatına bak” dediğinde çantamı çıkartıp yanıma koyarak koltuğa oturdum. Televizyondan bir müzik kanalı açtıktan sonra bana bakarak “Ne zamandır motor kullanıyorsun?” diye sordu. “Üç aydır” dediğimde “Kahretsin kızım sen daha bebesin” diyerek doğruldu. Saçlarını kulağının arkasına atarken “Tamam o zaman önce seninle çalışmamız gerekiyor. Yarış Perşembe akşamı. O zamana kadar benimle çalışacaksın” dediğinde gidecek yakıt miktarını hesaplamakla uğraşıyordum. Birikmiş parama dokunmak istemediğimden “Çok fazla param yok. Bu yolculuğa yetecek kadar yakıtım var. Daha fazlasını almam zor” diyerek açıkladım. Öne doğru eğilip ciddi gözlerini bana dikerken “Bahsettiğim basit bir yarış değil kızım. Büyük paralardan söz ediyoruz. Kazanırsan her yarıştan en aşağı iki bin alırsın” dedi. Gözlerim dışına fırladı. Kazanma ihtimallerimi düşünmeye başladım. Ve sonra fark ettim. “Ama yarışabilmem için iki bin de yatırmam lazım” dediğimde sırıttı. “Eh kazanmak için çok çalışsak iyi olur” dediğinde arkama yaslanıp “Bilemiyorum. Benim riske atacak büyük paralarım yok” dedim. Kollarını iki yana açıp evi gösterirken “Etrafına bir bak istersen tatlım. Benim çok param var gibi mi görünüyor?” dedi. Haklıydı ama yine de tereddüt ediyordum. Sonra listem aklıma geldi. En aşağı bir defa yarışmam gerekiyordu. Nasıl bir his olduğunu bilmem gerekiyordu. Çantamdaki parayı düşündüm. Kafamda yaptığım hesapların sonunda Peri’ye bakıp “Bir defa da olsa yarışacağım” dediğimde gülümseyerek ayağa kalkıp “Aferin kızıma hadi gidip çalışmaya başlayalım” dedi. Ve böylece dört günlük antrenmanımız başlamış oldu. Evine gelirkenki virajlı yollar çalışmalarımız için idealdi. Virajlarda hızımı fazla kesmeden en iyi nasıl motorun kontrolünü sağlayacağımı öğrenirken epey zorlanmıştım. Daha önce ben hep sıkıntı çekmeden daha doğrusu çoğu zaman hız limitini aşmadan motor sürmüştüm. Şimdi ise virajlarda bile hızlı olmam gerekiyordu. Peri gerçekten iyi bir sürücüydü. İlk gün vasattım. Peri’yi neredeyse on kilometre gerisinden takip ettim. İkinci gün biraz daha iyiydim ve üçüncü günün sonunda Peri ile yan yana gelecek kadar ona yaklaşmıştım. Tabi çok geçmeden benimle oyun oynadığını da anlamıştım. Ben yanına ulaşır ulaşmaz hatun gazı köklemiş ve bana tozunu yutturmuştu. Dördüncü gün ise gerçekten onu yakaladım. Hiçbir zaman geçemedim ama Peri başarılı bir yarış çıkartacağıma emindi. Dördüncü günün sonunda motorlarımızı evin önüne park ettikten sonra içeri girerken kolunu omzuma atıp “Senin en büyük avantajın ne olacak biliyor musun kızım? Sen yenisin. Kimse senin ne kadar başarabileceğini bilemeyecek o yüzden hepsine bir sürpriz olacaksın” demişti. İçeri girdiğimizde yorgun bedenimi koltuğa atarken “En azından ilk yarışa kadar” dediğimde kahkaha atıp “Seni gaza getirmeme bile izin vermiyorsun” dedi. Bir şey söylemeye fırsatım olmadı çünkü çok yorgun hissediyordum. Kelimeler ağzımdan dökülmeden uykuya dalmıştım. Yarış günü omzumun sarsılmasıyla uyandım. Gözlerimi açtığımda Peri başımda dikilmişti. İrice açılmış korku dolu gözleriyle beni izliyordu. “Şükürler olsun, artık öldüğünü düşünmeye başlamıştım” derken kaşları çatıldı ve anlamak istercesine bana baktı. “Saat kaç” diyerek doğrulduğumda “Sekiz” deyince gözlerimi devirip “Daha iki saat uyumuşum buna mı laf ediyorsun?” dedim. Bana yüzünde garip bir ifade ile bakarken “Ertesi gün sekiz tatlım. Neredeyse yirmi altı saattir uyuyorsun” dedi. Ah bu karnımdaki baskının sebebini açıklıyordu. Ona bir şey demeden kapıya yürüyüp tuvalete gittim. Geri geldiğimde ocakta balık kızartıyordu. Gözlerimi ovarken “Son zamanlarda fazla uyumadık ondan olmalı” dedim. Daha fazlasını söylemek istemiyordum. Gözleri beni buldu ama üstümde fazla durmadı. Balık kızartmaya geri dönerken kafasını sallayarak beni onayladı. Daha fazla soru sormaması beni rahatlatmıştı. Yemeğimizi yedikten sonra yarışın yapılacağı alana gitmek için yola çıktık. Ve vardığımızda benim için ilginç bir tecrübe olmuştu. Hem filmlerdeki gibiydi hem de değildi. Çok değişikti. Geniş bir ormanlık arazideydik. Her tarafta motorlar park edilmişti. İnsanların ellerinde içecekler vardı. Yarışmayacak olanlar şimdiden kafayı bulmuşlardı. İlk başta hepsinin özenti gençler olduğunu düşündüm ama sonra aralarına karıştıkça gerçekliklerini fark ettim. Çoğu bu işi fazlasıyla önemsiyordu. Bazısı ise sadece eğlencesindeydi. Peri’nin beni ilk tanıştırdığı Sem gibi. Çocuğun adı Semih’ti ama herkes ona Sem diyordu. Motorlarımızı park ettikten sonra Peri kırmızı renkli spor arabanın önünde toplanan kalabalığa doğru ilerlediğinde onu takip ettim. Peri’yi görenler kenara çekilerek bize yol açtıktan sonra arabanın önüne oturan çocuk görüş alanımıza girmişti. Çocuk Peri’yi görünce ayağa kalktı. Tokalaşıp birbirlerini kendine çekip sırtlarına birer defa vurarak selamlaştılar. Peri bana dönerek “Bahsettiğim yeni yarışçı” dediğinde çocuğun gözleri bana dönmüştü. Elimi uzatarak “İris” dediğimde çocuk gülümseyerek “Semih, kısaca Sem” diyerek kendini tanıttı. “Sem yarışları düzenleyen kişi İris, tüm gece onun kontrolündedir” diyerek açıkladığında Sem sırıtarak “Abartma Peri” dedi. Sonra bana döndü ve “Kaçıncı yarışın” diye sordu. Bunu sorduğunda Peri ile aynı anda gülmeye başladık. “İlk defa yarışacağım” dediğimde ise kalabalıktan kahkahalar yükselmişti. Sem “Aramızda bir çaylak var çocuklar” diyerek beni herkese duyurduğunda biraz sinirim bozulsa da gülümsememi bozmadım. Daha sonra Sem bana kısaca kurallardan bahsederken ben onu izledim. Yakışıklı çocuktu. Boyu bir seksen civarında iri bir gövdesi vardı. Yuvarlak yüzüne yakışan asker tıraşlı saçları onu olgun gösteriyordu. Etrafındaki kız kalabalığına da bakılırsa çok hayranı vardı. Sonunda eşleştirmeler yapılıp yarışlar başladığında benim sıram gelene kadar garip bir beklentiye girmiştim. Peri ile yan yana durup yarışların başlangıçlarını izlerken az sonra onlardan birinin ben olacağımı bilmek beni dehşete düşürüyordu. En beteri ise sonuçları hayal etmekti. Kazanacak mıydım? Yoksa kaybedecek miydim? Hangisini istiyordum. Elbette kazanmak istiyordum. En başta yatırdığım paranın yanmamasını istiyordum. Paraları havaya saçacak kadar zengin değildim. Şu an yaptığım paraları havaya saçmaktan başka bir şey de değildi. Kahretsin hangi akla hizmet böyle bir işe karışmıştım. Düşündükçe gerginliğim artıyor ve umutsuzluğa kapılıyordum. Bu yüzden kötü düşüncelerime bir son verdim ve adrenalin vücudumdaki etkilerinin tadını çıkarttım. Kalbimin bilinçsiz atışı, karnımdaki kasılmalar ve arada bir gelen ürpertiler… Hepsi hayatta oluşumun en güzel kanıtıydı. Sıra bana geldiğinde ilk başta motorun üstünde dururken adeta dizlerim titriyordu. Peri yanıma gelip kolunu omzuma attı. Ona baktığımda gülümseyerek eğilip dudağımı öpünce şaşırmıştım. Dudakları sadece kısa bir an dudaklarıma değmişti ama yine de garipti. Geri çekilip sırıtırken “Kazanacağına eminim” diyerek yanımdan uzaklaştı. Hazırlanmamız gerektiği söylendiğinde kaskımı taktım. Kafamı çevirip yarıştığım çocuğa baktığımda bana hareket çekince kafamı iki yana sallayıp önüme döndüm. Geri zekâlı kendini bir halt sanıyordu. Ona olan sinirim dizlerimin titremesini kesmişti. Şimdi tek istediğim nasıl hissedeceğime odaklanmaktı. Geri sayım başladı. Biz motora gaz verip gürültülü sesler çıkartırken karşımdaki kız geri sayımı yapıp elindeki bayrağı aşağı indirdiğinde gaza yüklendim. Motor öne atılınca bedenim geri doğru kaydı ama kontrolümü hemen sağladım. Kalkışım iyiydi. Diğer motor şimdiden arkamda kalmıştı. İlk viraja kadar biraz daha hızlandım. Aynadan baktığımda bizi takip eden aracı görebiliyordum. Bitiş çizgisinde Sem ve arkadaşları bekliyordu ama tüm yarışı arkamızdan gelen hızlı bir spor arabası da kayda alıyordu. İlk virajda adeta kıçıma kadar girmişti. Kahretsin hızlanmalıydım. Virajdan çıkar çıkmaz hızımı arttırdım. Motorun altımda harekete geçtiğini hissedebiliyordum. Heyecan ve adrenalinle bacaklarımı sıkmış motorun gövdesine yapışmıştım. Dehşet bir heyecandı. Nefes alış verişlerim hızlı ve düzensizdi. Damarlarımdaki kan dolaşımının hızını hissedebiliyordum. Boynumda atan damarın kanı pompaladığını hissedebiliyordum. Ama en önemlisi anladım ki rüzgârı asıl şimdi hissedebiliyordum. Bitiş çizgisine vardığımızda hâlâ öndeydim. Hislerime kendimi kaptırırken gözümden kaçan şey ise farkına varmadan hızımı arttırmış ve onu epey geride bırakmış olmamdı. Çizgi de bekleyen Sem’in yanına gittiğimde beni geniş bir gülümsemeyle karşıladı. Kaskımı çıkartıp motordan inerken elini uzattı. Peri’yi selamladığı gibi beni tebrik ederken “Çaylak olduğuna emin misin?” diye sordu. Gülerek kafamla onaylarken “Öğretmenim iyiydi” dedim. Acayip mutlu hissediyordum. İlk yarışlar bittiğinde herkes başlangıç çizgisinde tekrar toplanmıştı. Bahisler ve kazançlar açıklandığında ise resmen ağzım açık kaldı. Yarışabilmek için yedi yüz vermiştim ama dört bin kazanmıştım. Çünkü Peri hariç kimse bahsini benim üstüme yatırmamıştı. Benimle birlikte Peri de kazandığı için paralarını sayıp bana teşekkür ediyordu. Peri ilk tur yarışmamıştı ama ikinci tur listeye girmişti. Bende bir kere daha şansımı denemek istedim. Kura çekildiğinde ise ikimizde şok olmuştuk. Yarışacağım kişi Periydi. Peri ile birbirimize baktık. Sem yanımıza geldiğinde ben kafamı iki yana sallayıp “Baştan kaybettiğim bir yarışa girmek ne kadar mantıklı” dedim. Sem ikimizin omzuna da ağır kollarını atarken “Çok para kazanmak istiyorsanız akıllı davranın” diyerek geri çekilip arabasına doğru ilerledi. Ben bir şey anlamamıştım ama Peri bana göz kırparak “Onayı aldığımıza göre başlayalım” dedi. İlk yarış bizimdi. Motorlara geçtiğimizde kalbim şimdi daha hızlı çarpıyordu. Yenileceğime emindim ama yine de ufakta olsa yenebilme ihtimalim var mı diye merak ediyordum. Geri sayım başladı. Herkesle birlikte bende nefesimi tuttum. Kız bayrağı indirir indirmez gaza bastığımda motor ileri fırlarken Peri çoktan beni geçmişti. Yine de biraz arkasından onu takip ediyordum. İlk viraja girdiğimizde daha da yaklaştım. Uzun bir düzlüğe çıkınca hızımı daha da arttırdım. Aramızda çok az mesafe vardı ama benden daha hızlıydı. Ona yetişemiyordum. Bir sonraki keskin virajda onu geçebilmek için çok hızlıydım ve açıyı ayarlayamadım. Motor diğer şeride geçtiğinde karşımdan gelen kamyonun altına girmekten son anda kurtulmuştum. Kamyonun korna sesi gecenin karanlığında yükseldi ve kulaklarım uğuldadı. Kamyon tam zamanında direksiyonu kırmasaydı çoktan ölmüş olacaktım. Düz yola çıkar çıkmaz arkama bakıp kamyonu kontrol ettim. Yolun ortasında durmuştu. Önüme döndüğümde Peri’nin benden çokta uzak olmadığını gördüm. Beni kontrol etmek için yavaşlamış olmalıydı. Yarışın bundan sonraki kısımları benim Peri’yi kovalamamla geçti. Hiçbir zaman tam olarak geçecek kadar yaklaşamamıştım. Ama son virajda ne olduysa avantaj bana geçmişti. Son olaydan sonra viraja her zamankinden daha yavaş girmiş olsam da virajdan çıkarken avantaj bendeydi. Bende bunu değerlendim. Hızımı arttırdığımda Peri hemen yanımdaydı ama bitiş çizgisinden bir teker farkla ben önce geçmiştim. Yavaşladığımda kazandığıma inanamıyordum. İleriden dönüp bitiş çizgisine giderken Peri ile yan yana yol aldık. Motoru benimkine yaklaşırken elini uzattı. Elimi eline vurdum. Kaskının ardından güldüğüne emindim. Sem’in yanına vardığımızda kaskımı çıkartıp kucağıma alarak ona baktım. Sonra yanımda duran Peri’ye baktım ve anladım. İkisinin de yüzündeki sırıtıştan benim kazanmam için oyun yaptıklarını anlamıştım. Peri “Büyük paralar kazanacağını söylemiştim” diyerek bana göz kırptığında ne demek istediğini başlangıç alanına dönünce anladım. Herkes büyük bir üzüntüyle beni karşıladı çünkü yine kimse bana parasını yatırmamıştı. İlk başta çaylak olduğum için yatırmamışlardı ama ikinci yarışta Peri’yi geçemeyeceğimi bildikleri için yatırmamışlardı. Çünkü Peri henüz kimseye yenilmemişti. O yüzden Peri’yi geçtiğim için üzgün olsalar da beni tebrik ediyorlardı. Tabii ki hileyle yendiğim için bu tebriklerin hakkını veremiyordum. Yine de kazanmak güzeldi. Üçüncü yarışlarda düzenlendiğinde ona katılmadım. Çünkü toplamda sekiz bin gibi güzel bir rakam kazanmıştım ve bunu riske atmak istemiyordum. Üçüncü turun sonunda herkes açık arazide toplandı. Arabaların bagajlarından içkiler çıkartılırken ses sitemi kurulu olan bir pikap ortaya alınarak son ses müzik açılmıştı. Etraftaki herkes deli gibi dans ediyordu. Peri ile Sem’in arabasına yaslanmış insanları izliyorduk. Elindeki bardaktan içmem için bana uzattığında “Teşekkür ederim içmiyorum” diyerek onu reddettim. Bir gün sarhoş olacaktım ama o gün bu gün değildi. Şaşırsa da üstelemedi. Bir süre sonra Peri yanıma tamamen yaklaşmıştı. Bir elini omzuma attığında ona baktım. Bakışları değişmişti. Sanki beni ilk defa görüyordu. Bakışlarındaki yoğunluk beni etkiledi. Onu bu hale getiren alkol müydü? Bilmiyorum ama sonrasında yaşadıklarımda benim için ilginç bir tecrübe olmuştu. Alt dudağını ısırıp bıraktıktan sonra gözleri dudaklarıma bakıp tekrar gözlerime döndü. “Seni öpebilir miyim?” dediğinde bu sorunun geleceğini biliyordum. Nasıl bildiğime emin olmasam da bu soruyu biliyordum. Kısa bir an kendime bu soruyu sordum. Bunu gerçekten istiyor muydum? Evet, saçma listemde bu maddem vardı ama bunu yapabilir miydim? Sonra neden yapamayayım diye düşündüm. Sadece masum küçük bir öpücük… Lezbiyen değildim ama nasıl bir his olduğunu merak ediyordum. Dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Birinin yanağını öpmekten farksızdı. Tabi karşınızdaki dudaklarını aralayıp sizin dudağınızı kendi dudaklarının arasına alana kadar! Peri’nin dudakları aralandı ve alt dudağımı dudaklarının arasına alıp emdi. Ne hissedeceğimi bilemeyerek kafam karışmış halde öylece durdum. Tamamen tepkisizdim. Kısa süre sonra bunu fark eden Peri de geri çekildi. Gülümseyerek gözlerime bakıp “İzin verdiğin için teşekkür ederim” dediğinde “Senin için daha iyi olmasını isterdim” dedim. Omuz silkip “Zaten çok iyiydi” dedikten sonra birasını kafasına dikti. İç çekip etrafıma baktım. İnsanlar çılgınlar gibi eğleniyordu ama benim gitme zamanım gelmişti. Peri ile yaşadığımız bu garip durumu daha da garipleştirmenin anlamı yoktu. Ayağa kalktım. Ben kalkınca Peri’nin kolu yanına düştü. Karşısında durduğumda “Gidiyorsun” dedi. “Gitmem gerekiyor. Daha görmem gereken tanımam gereken çok insan var. Teşekkür ederim Peri. Bana nasıl bir iyilik yaptığın hakkında hiçbir fikrin yok. Sayende uzun bir süre rahat edeceğim” “İhtiyacın olduğunu hissetmiştim” dediğinde eğilip dudağına küçük bir buse daha kondurdum. “Teşekkür ederim Peri, hayatına iyi bak” diyerek motoruma doğru ilerlemeye başladım. Motora bindiğimde ardımda bıraktığım kalabalığa son kez bakınca Sem ile Peri’yi gördüm. Öpüşüyorlardı. Gülümseyerek kafamı iki yana salladım. İnsanlar farklıydı. İnsanlar bazen hayatı kendilerine göre yaşamayı seçiyorlardı. Ve yaşıyorlardı. iyi veya kötü hayat onlara aitti. Evet, son altı günde listemden üç madde daha silinmişti. Ve anı albümüme bol bol fotoğraflar eklenmişti. Peri’nin minik evini çekmiştim. Onun farkında olmadığı zamanlarda fotoğraflarını çekmiştim. Bir keresinde yakalandığımda ise “Söyleseydin poz verirdim” diyerek gülmüştü. Ona karşılık “Sahte pozlardan ziyade gerçekler daha çok hoşuma gidiyor” demiştim. Evet, anı albümüm her geçen gün doluyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD