Ateş
Sabah olduğunda camdan süzülen ışık odanın içine beyaz bir perde gibi düşmüştü.
Uzun zamandır olduğu gibi, bu gece de uykusuz geçmişti.
Bütün gece zihnimde dönüp duran tek bir isim vardı: Duru.
Bir an gözlerimi kapadım, onun sesini duyar gibi oldum.
“Kerim…”
Ama Kerim sadece onun yanındaydı.
Ben artık sadece Ateş’tim.
Ve Ateş’in kalbinde sevgiye yer yoktu.
Duru’yu bir süre arkamda bırakmalı, işlerime ve planıma odaklanmalıydım.
Karmaşık düşüncelerin içinden sıyrılıp kalktım, hızlı bir duş aldım.
Mutfağa geçip kendime kahve hazırlarken Tan içeri girdi.
“Abi, hazır mısın büyük buluşmaya?” diye sordu.
“Her zamanki gibi hazırım, Tan,” dedim kararlı bir sesle.
“Artık bu iş bir an önce sonlansın istiyorum. Yıllarımı harcadım; oturup zaferimin tadını çıkarmanın zamanı geldi.”
Tan omuz silkti.
“Umarım abi, bu iş bittiğinde gerçekten kutlayacağımız bir zaferimiz olur.”
“Tan…” dedim uyarı dolu bir sesle.
“Bir şeye başladığım yok abi,” diye mırıldandı.
“Her şey hazır mı?”
“Evet abi. Saat yedi buçuğa rezervasyon yaptık. Bulunduğunuz kat sadece size tahsis edildi. Araba yedide Aslı Hanım’ı alıp getirecek.”
Başımı onaylarcasına salladım.
“Güzel. Çiçekleri ve hediyeleri gönderdin mi?”
“Evet abi. Beyaz zambak ve siyah gül, dediğin gibi ve pırlanta bir set.”
“Harika,” dedim.
“Zambak saflığı temsil eder… siyah gül ise bedelini.”
Tan bir an gözlerini kaçırdı. O bakışı tanıyordum.
“Bir şey söylemek istiyorsan söyle, Tan.”
“Abi…” dedi tereddütle, “Duru”
Elimi kaldırdım.
“Bu konuyu kapat Tan. Duru’nun Kerim’e ihtiyacı var, Ateş’e değil.”
Ve ekledim:
“Duru şimdi bilmese de, çok yakında bir hayale aşık olduğunu öğrenecek.”
Sesimdeki keskinliği fark etti. Artık konuşmadı.
Konuyu kapatıp işimize döndük.
Günün geri kalanını nefes almadan çalışarak geçirdim; sanki bugün son günümmüş gibi, ertelediğim tüm işleri tamamladım.
Çalışmak iyi geliyordu kafamı dağıtıyor, başka şeyleri düşünmemi engelliyordu.
Akşam
Saat sekizde, Aslı’yla buluşacağımız restorana vardım.
Masanın bana ayrılmış köşesine oturdum.
Siyah takım, açık yakalı gömlek, sol bileğimde klasik bir saat…
Rolüm için her şey hazırdı.
Aslı
Heyecandan kalbim duracak gibiydi.
Haftalardır her gün gelen çiçeklerin ve hediyelerin Ateş Hanoğlun’dan geldiği aklıma bile gelmemişti.
Sosyetenin en gözde, en yakışıklı, en zengin bekarıydı o.
Ve kadınlara karşı her zaman mesafeli bir adam olarak biliniyordu.
Defalarca onun bulunduğu ortamlarda boy göstermiştim, ama bir türlü dikkatini çekememiştim.
O günlerde büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım…
Ta ki, son gelen çiçeğin kartında adını ve numarasını görene kadar.
Heyecandan bayılacak gibi olmuştum.
Ateş Hanoğlu…
Aradığım her şey bu adamda vardı.
Aşk, sevgi bunlar benim için öncelikli değildi.
Benim için önemli olan, statü ve güvenceli ve zengin bir hayattı.
Annemin son anlattıklarından sonra, bu camiada en zengin kişilerden biriyle evlenip geleceğimi garanti altına almam gerektiğini biliyordum.
Ama Ateş Hanoğlu bir piyangoydu ve ben kazanmak üzereydim.
Sabah erkenden uyanıp annemle alışverişe çıktık.
Bu geceye yakışır, özel tasarım bir elbise arıyordum.
Her şey kusursuz olmalıydı; bu gece, hayatımın dönüm noktası olacaktı.
“Anne, bu elbise nasıl?” diye sordum aynaya bakarken.
“Harika, bayıldım!” dedi annem gülümseyerek.
“Hadi dene bakalım. Zaten çok güzelsin, ama bu elbise seni daha da parlatacak.”
Beyaz, straplez kesim, yere kadar uzanan ve derin bacak yırtmacı olan bir elbiseydi.
Elbiseyi giyip dışarı çıktığımda, annem gözleri dolu dolu bana baktı.
“Aslı… harika görünüyorsun. Sanki bu elbise senin için dikilmiş.”
“Gerçekten öyle mi anne? Sence Ateş de beğenir mi?”
“Beğenmek ne kelime, bayılacak! Böyle bir teklif kolay kolay gelmez.
Demek ki uzun zamandır aklındasın. Gönderdiği hediyeler servet değerinde!
Adamın çevresi güzel kadınlarla dolu, ama o seni seçti. Bence Ateş sana tutulmuş.
Zaten bu güzelliğe tutulmayacak da ne yapacak?
Sen benim kızımsın, her şeyin en güzelini hak ediyorsun.”
“Canım annem…” dedim ve boynuna sarıldım.
Tüm günü annemle hazırlanarak geçirdik: elbise, güzellik salonu, cilt bakımı, kuaför…
Her şey kusursuz olmalıydı.
Akşam yedi buçukta, Ateş’in gönderdiği şoför kapıya geldi.
Siyah, zarif bir araba.
O an içimden geçirdim:
“Bu gece benim için bir başlangıç olacak. Yeni bir dönem başlıyor.”
Ve içimden bir ses fısıldadı:
“Aslı, bu fırsatı asla kaçırma
Ateş
Saat sekizi gösterdiğinde Aslı, kapıdan içeri adımını attı. Heyecanını gizleyemiyordu. Bu gece için özenle hazırlandığı her hâlinden belliydi.
Evet, güzeldi hatta alımlıydı. Ama güzelliğinin ardında bir doğallık eksikliği, derinliğini yitirmiş yapay bir parıltı vardı. Ruhsuz bir güzellikti bu.
Yine de, yanıma gelene kadar bakışlarımı ondan ayıramadım. Gözlerim, adımlarının ritmini izliyordu. Hayran hayran bana gelişini izledim.
Utangaç bir şekilde “Merhaba,” dedi ve elini uzattı.
Gözlerinin içine bakarak elini tuttum, nazikçe öptüm.
“Merhaba, hoş geldin,” dedim. Sesime farkında olmadan bir hayranlık tonu yerleşmişti.
“Beni kırmayıp geldiğin için teşekkür ederim.”
“Rica ederim,” dedi gülümseyerek. “Beni çok mutlu ettin. Gönderdiğin çiçekler, hediyeler… hepsi harikaydı.”
“İnan,” dedim gözlerimi ondan ayırmadan, “senin yanında hepsi sönük kalıyor. Harika görünüyorsun gökten inmiş bir peri gibisin.”
“Teşekkür ederim, çok kibarsın,” dedi utangaç bir tebessümle.
Etrafa bakındı. “Bu kat neden bu kadar boş?” diye sordu merakla.
“Senin için,” dedim. “Bu gecenin bizim için özel olmasını istedim. Umarım beğenmişsindir.”
Yüzünde memnun bir ifade belirdi. “Her şeyi o kadar ince düşünmüşsün ki inan, her şey muhteşem.”
“Öyleyse,” dedim gülümseyerek, “önce siparişlerimizi verelim. Uzun uzun konuşacağımız çok zamanımız olacak. Bugünden sonra.”
Cümlemi yarım bırakırken gözlerime baktı; ben de gülümsedim.
Romantik bir müzik yükseldi arka planda. Işık loştu, masa üzerindeki mumun alevi titriyordu. Yemeklerimiz geldiğinde Aslı tam karşımdaydı.
Tam da düşündüğüm gibiydi: statüye, paraya, görünüme önem veren, yüzeysel duygularla yaşayan o tip kadınlardandı.
Bu camiada böyle kadınlar hep vardı. Güzel, soğuk ve tahmin edilebilir. Elde etmek kolaydı. Aslı da bir istisna değildi.
Gecenin ilerleyen saatlerinde, şarabından bir yudum aldıktan sonra bana döndü:
“Ne zamandır aklında ben vardım?” diye sordu heyecanla.
“Uzun zamandır,” dedim sakince. “Genelde aynı ortamlarda bulunuyorduk. Sanırım sen fark etmedin, ama ben seni çok kez gördüm. Dikkatini çekememiş olabilirim ama sen benim dikkatimi fazlasıyla çektin.”
Bir an duraksayıp ekledim:
“Aslı sen çok özel bir kadınsın. Seni kaçırmak istemedim. Sadece doğru zamanı bekledim. Senin gibi kadınlar değerlidir. Emek vermeden sahip olunmaz. O yüzden bekledim.”
Cümlelerimi dikkatle dinliyordu. Gözlerinde, kendini değerli hissetmenin o tanıdık ışıltısı belirdi.
“Umarım bu ilgi seni rahatsız etmiyordur,” dedim yumuşak bir sesle.
“Hayır,” dedi hemen. “Aksine, mutlu oldum. Benim de bir süredir aklımda sen vardın.”
“Harika,” dedim gülümseyip göz kırparak. “O zaman doğru zamanda, doğru hamleyi yapmışım. Aslı seninle uzun vadeli planlarım var.”
Eliyle şarabını tutarken heyecandan titrediğini fark ettim. Bu görüntü beni memnun etti.
Yemekler bittiğinde dans müziği yükseldi. Elimi uzattım.
Romantik bir dans ettik. Gözlerine baktım ama orada hiçbir şey yoktu. Boştu. Işıksız, anlamsız.
Yine de rolümü oynadım. Sanki bütün kalbimle ona aitmişim gibi baktım, konuştum, gülümsedim.
Gecenin sonunda onu evine bıraktım.
Arabadan inip kapısını kendim açtım.
“Çok teşekkür ederim, harika bir geceydi,” dedi mahcup bir gülümsemeyle.
“Esas ben teşekkür ederim,” dedim elini öperek. “Benim için de öyleydi.”
Yanağına yaklaşıp kulağına fısıldadım:
“En kısa zamanda tekrarını yapalım.”
Yanağına küçük bir buse kondurup, iyi geceler dileyerek arabaya bindim.
Arkamda şaşkın, umut dolu bir kadın bıraktım.
Gece kulübüne geçtiğimde içimdeki huzursuzluk artmıştı. Odama çıktım.
Bir şişe viski açtım. Kaç kadeh içtiğimi hatırlamıyorum.
Kapı çalındı, Tan girdi.
“Abi, nasıl geçti?”
“İyi. Her şey yolunda,” dedim kısaca.
“Abi, pek iyi görünmüyorsun.”
“İyiyim,” dedim kuru bir sesle. “Funda aşağıdaysa gönder. Bir süre kimse yukarı çıkmasın.”
Tan başıyla onaylayıp çıktı.
Kendimi berbat hissediyordum. Her şey planladığım gibi gidiyordu ama içimde bir sıkıntı, açıklayamadığım bir boşluk vardı.
Yaklaşık on dakika sonra Funda kapıdan girdi.
“Artık beni unuttuğunu düşünmeye başlamıştım,” dedi, alaycı bir tonda.
“Kapıyı kilitle,” dedim sertçe.
Dudaklarını yalayıp koşar adım kilitledi.
Masama yaslanmış, onu izliyordum.
“Çok özledim seni Ateş,” dedi nefes nefese.
“Sadece gerginliğimi al istiyorum,” dedim donuk bir sesle.
“Olur,” dedi. “Seninle her şeye tamam.”
Diz çöküp pantolonumun üzerinden erkekliğimi okşamaya başladı.
Sonra kemerimi çözdü, aç bir şekilde hızla fermuarımı açıp erkekliğimi dışarı çıkarıp dilini dudaklarında gezdirdi daha sonra önce yavaş yavaş öperek emmeye yalamaya başladı dakikalarca sürdü bu ama bir türlü sertleşmiyordum içimden lanet ettim ama hiçbir şey hissetmiyordum.
Bir süre daha devam etmesine müsaade ettim, hiçbir şey değişmedi. İçimde sadece büyüyen bir mide bulantısı vardı.
“Yeter Funda, dur artık,” dedim sertçe.
“Daha yeni başladım,” dedi şaşkınlıkla. “Birazdan”
“Sana söylüyorum, kaldırmayı bile başaramıyorsun,” dedim alaycı bir sesle.
“Çık dışarı.”
“Ateş, lütfen…”
“Çık dışarı!”
Kapı kapandığında odada sadece ben ve sessizlik kalmıştı.
Üstümü toparladım, aynadaki yansımama baktım.
Lanet olsun… hiçbir şey hissetmiyordum.Bir kaç öncesine kadar dolu dolu bir cinsel hayatım vardı.Duruyu tanıdığımdan beri her şey değişmişti.
Hiçbir kadın ilgimi çekmiyordu artık hiçbir kadını arzulamıyordum. Ne Aslı, ne Funda… hiçbirinin anlamı kalmamıştı.
Duru, bir hastalık gibi sarmıştı beni. Zihnimi, bedenimi, kalbimi.
Ve bu gece, bir kez daha ondan başkasını arzulayamayacağımı anladım lanet ederek.
Ve işin en kötü yanı bu gece ona ihanet etmişim gibi kendimi şuan berbat hissediyordum.
Kadehi masaya bırakıp viski şişesini elime alıp kafama diktim.
“Bu duygular bana yasak,” dedim kendi kendime.
Ama o an, içimdeki yasak ateş çoktan tüm sınırları yakmıştı.
Masaya defalarca yumruklarımı indirdim.lanetler okuyarak.
Sonra… içmeye devam ettim.
Ta ki onu, kendimi, her şeyi unutup sızana kadar…