bc

EMANET (Can Yarası Serisi 2)

book_age16+
2.0K
FOLLOW
8.3K
READ
possessive
fated
goodgirl
drama
city
tortured
like
intro-logo
Blurb

"Sen yürü tutacağım ben seni."

"Düşersem tutamazsın. Benimle birlikte düşersin."

Gözlerimi yerden kaldırıp Aras'ın uyumsuz gözlerine baktım.

"Birlikte düşersek düşüşünü yumuşatırım canın acımaz, yaraların kanamaz."

Ne Aras ne de ben gözlerimizi birbirimizden çekiyorduk.

"Benim canım acımaz."

"Niye ruhun yok mu senin?"

Hâlâ ellerim vücudun iki yanında dururken birbirimize iki adımlık mesafe vardı aramızda.

"Kalbin yok mu diyemiyorsun değil mi? Aklına Umut geliyor."

chap-preview
Free preview
1."Can Borcu"
• Yazardan • • Yıl 2003, Atina • Küçük çocuk gözyaşlarını tutmaya çalışıyordu hırsla. Dokuz yaşında küçücük bir çocuk olmasına rağmen yaşından büyük bir gururu vardı. Gözyaşlarını tutmaktan canı yanıyordu ruhen ama pes etmiyordu. Etmemeliydi de. Annesi ona asla gururunu kaybetme demişti. Onur ve gururunu sakın kaybetme. Gün gelir elinde onlardan başka bir şeyin kalmaz demişti. Annesini dinlemeliydi, çünkü anneler hep haklıdır. “Küçük piç!” demişti yunan dilinde adam. Karşısında gözleri dolu dolu olan çocuğa iğrenircesine baktı. Küçük çocuk ise saf nefretle baktı o adama. Baba demekten iğreniyordu ona. Küçücük yaşında büyük yükler sırtlanmıştı Aras. Canının yanması normalleşmeye başlamıştı onun için. “Ben sana seni kızımın yanında görmeyeceğim demedim mi lan?” Aras ses etmeden adamın hakaretlerini dinliyordu. Ağlamak istese de gururu engel oluyordu o hisse. Aras’ın küçücük yaşına rağmen kocaman bir gurur taşıyordu sırtında. Kız kardeşi ağlıyordu sadece ve yanına gidip bakmak istemişti. Adonis ise onu Artemis'in yanında görünce kulağından tutup odanın dışına sürüklemişti. Aras'ın canı yanıyordu ama ağlayamıyordu. Ruhen çökmüş bir haldeydi ama belli etmiyordu karşısında ki adama. “Konuşsana Piç,” diyen adam ile Aras dudaklarını birbirine bastırdı. “Sadece bakmak istemiştim. Ağlıyordu, canının yandığını düşündüm,” dedi Aras yunanca. Adonis, mavi gözlerini korkusuzca kendisine diken çocuğa öfke ile baktı ve acımadan yüzüne okkalı bir tokat attı. Aras sarsıntı ile işlemeli fayansın üzerine düştü ve kafasını fayansa vurdu. Çocuk artık daha fazla dayanamamış gözyaşları sessizce düşmeye başlamıştı yanaklarından. Dudağı kanayan çocuk kan tadını alıyordu. Adonis bilmiyordu ki kan tadı ile tanıştırdığı bu çocuk gün gelip sonu olacağını. “Sana mı kaldı kızıma bakmak it! Bir daha kızımın yanında görmeyeceğim seni,” diyen adam ile Aras gözlerini yumdu sıkıca. Gözlerini açtığında bu anın bitmesini diledi içinden. Bir tokat ile bitmesi için dua ediyordu Allah'a. Dünden sonra bir kemer dayağını daha kaldıramazdı yorgun ve yaralı bedeni. Annesi ona çaresizliğe düştüğü an Allah'a dua etmesini, ona sığınmasını söylemişti. Her dayak sırasında Aras sadece Allah'ım yardım et diye inliyordu Türkçe kelimelerle. “Kalk git lan karşımdan, keyfim yok dövmek istemiyorum seni bu akşam.” Tüm bu kelimeler ile Aras rahat bir nefes aldı ve zorlukla yerden kalktı. Titreyen bacakları ile merdivenlere yöneldi. Merdivenleri yavaşça çıkan Aras titreyen ve acıyan dudaklarını birbirine bastırdı. Dudağında ki kanı sildi elinin tersi ile ve kendi odasını es geçip annesinin odasına doğru ilerledi. Ağlayan Artemis ile durakladı Aras. Gözlerini onun odasına dikti ama omuz silkerek yoluna devam etti. Annesinin odasına girdiğinde annesini her zaman ki gibi bilinçsizce yatarken buldu. Ona doğru gitti ve küçük elleri ile yatağa tırmanıp annesinin yanına yattı. Yaşı küçük ama ruhu büyük çocuk fısıldadı Türkçe kelimelerle annesinin duymayacağını bile bile. "Anne sen hep uyuyorsun, o adam bana hep vuruyor. Çok yalnızım ne olur uyan artık, korkuyorum ben yalnız olunca." Aras hareketsizce yatan annesine biraz daha yaklaştı ve banyo yapmadığı için yağlanmış saçlarını öptü özlemle. "Alex benim gibi değil ki, onu teyzem çok seviyor. Sende beni seviyorsun ama teyzem onunla ilgileniyor ve teyzem hiç uyumuyor senin gibi." Aras teyzesi ve amcasının oğlu Alex'i uzun zamandır kıyaslıyordu kendisi ile. Alex'i seviyordu çünkü Alex Aras'ın oyuncakları ile oynamasına izin veriyordu. Hem Türkçe konuşan tek arkadaşı da oydu. "Amcamda onu seviyor. Amcamla maça bile gitmişler." Aras küçük elleri ile annesinin saçlarını severken Dudağında ki kan kurumaya yüz tutmuştu. Aras nereden bilebilirdi ki Adonis'in annesini ilaçlar ile uyuttuğunu. *** • 14 Nisan 2018, Atina • "Bak artık şu telefona lan zart zurt bitmedi!" Alex, Aras'a homurdanırken Aras göz devirdi ve elinde ki kolyeyi nazikçe masaya bırakıp siyah telefonu aldı eline. Telefonu açıp kulağına götürdü. "Kardeşim?" Aras'ın kalın sesi karşı tarafa ulaşınca karşı taraftan bir gülüş yankılandı. "Oğlum neredesin lan sen? Sana anlatmam gereken şeyler var,” diyen Aras karşı tarafı dinlerken ofisin kapısı çaldı ve karşı koltukta oturan Alex'in 'Gel' demesinin ardından kapı açıldı. İçeriye Aras'ın sekreteri girdi ve onlara doğru yaklaşıp cilveli bir halle Alex'e doğru eğilip tepside ki kahveyi uzattı. Alex sekretere çapkın ve gülüş atarken Aras göz devirdi ve stres atmak için yanında bulundurduğu küçük topu masanın üstünden alıp Alex'e attı. Sekreteri olduğu yerde doğrulup kafası eğik bir şekilde Aras'a kahvesini verdi ve odadan koşar adım çıktı. Aras öldürücü bakışlarını Alex'e atarken Alex omuz silkti. "Sekreterimden uzak dur bari lan. Atina'da kız kalmadı korkuyorum yakında bana yazacağın it!" Aras Alex'e söverken telefonun diğer tarafında homurdanmalar başladı. "Ne diyorsun oğlum ya? Ben sana diyorum âşık oldum sen bana it diyorsun!" Aras alayla güldü ve önünde ki kahveden bir yudum aldı. "Demek sende bizdensin artık kardeşim. Aramıza hoş geldin." Aras’ın sesi keyifli çıktı. Sesinde ki tını onun başka bir diyarda olduğunun kanıtıydı şuanda. "Ne içtin lan sen?" telefonda ki adamın sabırsız sesi telefonda yankılanırken Aras tekrar güldü. Arkadaşları alışık değildi onun bu haline, çok normaldi böyle bir tepki vermeleri. "Onu bunu bırak şimdi kim bu kız?" dedi Aras merakla. "Geçen anlattığım kız var ya sana, o işte. Oğlum kendimi şerefsiz gibi hissediyorum ama uzak duramıyorum kızdan, gözleri resmen kendine çekiyor insanı." adamın hülyalı sesiyle Aras gülümsedi ve iç çekti. Âşık olmuştu arkadaşı belli ki. "Umut, mutlu ol kardeşim." Aras’ın dediği ile Umut arkadaşına samimiyet ile güldü. Telefonun diğer ucunda ki Aras’a da gitmişti nu gülüş. "Asıl sen mutlu ol kardeşim. Sen hepimizden çok hak ediyorsun mutlu olmayı." Umut ve Aras bir süre daha konuşup telefonu kapadılar. Bu aşk meşk konuşmalarına daha fazla dayanamayan Alex oturduğu yerden kalktı. "Yemin ediyorum midemi bulandırdınız. Aşktan meşkten tiksindim, resmen yazık size." Aras, Alex’in bu dediklerinden sonra öldürücü bakışlarını ona atarken Alex gözlerini devirdi. "Sen gitsene artık. Bıktım senden oğlum götümden ayrılmıyorsun bir düş yakamdan,” dedi Aras bıkkınlıkla. "Ay ben çok meraklıydım sana Nténio!" diyen Alex son kelimeyi yunanca söylemiş ‘denyo’ demişti kuzenine. "Siktir git Alex,” dedi Aras kuzenine sövmeye devam ederken. *** Aras büyük lokmaların toplanacağı o toplantı için hazırlıklara başlamıştı ki kapısı çalınmadan açıldı ve içeriye Teressa girdi. Aras onu görünce oturduğu yerden gülerek kalktı ve Tessa'yı belinden tutup kendine çekti. “Buz kraliçem benim,” dedi Aras sevgilisine yunanca. Aras, Tessa'nın dudaklarına bir öpücük kondurdu ve belinde ki ellerini sıkılaştırmıştı. “Aşkım,” diyen Terressa buzlar kraliçesi lakabı ile tanınırdı ama Aras’ın kollarında erimişti sanki. “Ne işin var burada?” dedi Aras. “Seni yemeğe götürmeye geldim aşkım.” Teressa ellerini Aras'ın geniş omuzlarına koydu ve cilve ile güldü. “Hem yemekten sonra bana gideriz, ben sana masaj yaparım.” Terresa bir erkek nasıl tavlanır çok iyi bilen bir kadındı. Aras ile de bunun sayesinde sevgili olmuşlardı. Aras’ın dudakları kıvrıldı ve sağ elini kaldırıp parmaklarını Terressa'nın kolunda gezdirdi. “Sadece masaj mı?” diyen Aras’ın gülüşü manidardı. “Başka ne istersin?” *** • 14 Nisan 2018, İstanbul • Umut aradığı kişiyi bulunca derin bir nefes aldı ve kıza doğru adımladı. Öylece uzaklara dalan kızın yanına oturunca kızın yeşilleri ona döndü. "Geldin mi?" kızın yeşilleri kendisine ilgi ile bakan adamın kahvelerine çarptı. Bu adam onun kahramanıydı. Onun hayatını kurtarmış onu kanatları altına almıştı. Adamın bu ilgili halleri kızın yanlış hisler beslemesine sebep olsa da kız bu hislerle mutluydu. "Bak sana ne aldım. Biliyorum en sevdiğin çiçek Lilyum ama Lilyum kurur ve ölür üzülürsün sonra. Ama papatya kurusa da, ölse de kokar. Üzülmezsin, rengi gitse de kokusu hep kalır." Bu adam nasıl böyle ince olabiliyordu ki? Bunca yıldır çektiği acının ödülü müydü bu adam? "Ben,” Dilem yutkunarak. Utanmıştı ama bir o kadar da mutlu olmuştu. “Ben teşekkür ederim." Dilem, Umut’a teşekkür ettiğinde yeşil gözlerini utanç ile kaçırdı ve ise Umut hayranlıkla baktı ona. "Teşekkür etme, ağlama artık yeter bana Dilem." Dilem ve Umut birbirlerinin gözlerinde soluklanıyordu saf bir sevgi ile. Başlarına geleceklerden habersiz. • 24 Ekim 2018, Atina • Aras, eve doğru adımlarken çalan telefonu ile adımları durdu ve telefonu cebinden çıkarıp kimin aradığına baktı. Ekranda gördüğü Umut yazısı ile derin bir nefes aldı ve aramayı cevapladı. "Söyle kardeşim,” diyen Aras’ın ardından Umut heyecan ile derin bir nefes aldı telefonun diğer ucundan. "Dilem'e evlenme teklifi ettim!" Umut'un soluksuz dediği şey adımları durdu Aras'ın. "Dilem?" dedi hatırlamaya çalışarak. Dilem de kimdi? Aras'ın adımları tekrar eve doğru yönelirken Umut gözlerini devirdi arkadaşının göremeyeceğini bile bile. "Şu bahsettiğim kız işte, “ dedi Umut açıklayarak. "Balkan kızı mı?" diyen Aras hatırlamıştı Umut’un bahsettiği kızı. "Sen taktın Dilem'e Balkan kızı demeye ha. Neyse o işte Dilem. Hayatımda başka kadın mı var zaten lan?" Umut'un homurdanmasına Aras alayla güldü. "Bilmem belki Sude'ye evlenme teklifi etmişsindir dedim,” diyen Aras Umut’un eski sevgilisinden bahsetmişti Umut’u sinir etmek adına. "Anma şu kadının adını anma!" Homurdanan Umut ile Aras kahkaha attı ve o sırada annesinin odasına girmişti. Boş olan odada makyaj masasına doğru ilerledi ve üzerinde ki siyah kaplı dosyayı eline alıp odadan çıktı. "Evlenme teklifi diyordun?" Aras arabasına doğru ilerledi ve arabaya binip telefonu hapörlere aldı. Telefonu yan koltuğa attı ve şirkete doğru yola çıktı. "Ettim." Umut'un sesi içine kaçınca Aras kaşlarını çattı. "Biraz erken değil mi? Daha bir sene olmadı siz tanışalı." Aras anlamıyordu Umut’un bu evlenme merakını. Çok yeni tanışmışlardı henüz. "Yolumuz aynı, sonumuz da belli sonuçta. Ha bugün ha yarın ne fark edecek? Kabul etmedi zaten." Son cümlesi Umut'un sesinde ki kırgınlığı yansıtırken Aras kaşlarının çattı. "Etmedi mi? Oğlum bu kız seni sevmiyor mu?" Aras bu seferde kızı anlamıyordu. Neden etmemişti ki? Sevmiyor olabilir miydi Umut’u? Belki de arkadaşı kendi kendine gelin güvey oluyordu. "Seviyor. Yani seviyordur. Ona acıdığım için evlenme teklifi ettiğimi düşünüyor." "Hangi insan acıdığı için tanışalı bir yıl bile olmayan bir kızla evlenir ki? Bu kızın bence başka derdi var seninle bu bahane,” diyen Aras şüphe ile gözlerini kıstı. Bu kız arkadaşını kandırıyor olabilir miydi? "Aras!" Dedi Umut uyarırcasına. "Ne Aras? İşim var şimdi sonra konuşuruz ararım seni ben." Diyen Aras telefonu kapattı ve şirkete doğru yola çıktı. Aras şirkete gelince arabasından indi ve büyük binadan içeriye girip Adonis Athan’ın odasına doğru ilerledi. Derin bir nefes aldı ve Adonis Athan ile yine ufak çaplı bir tartışmaya gireceğini bilerek sakinleşmeye çalıştı. Aralık kapıyı açacakken duyduğu ses ile durakladı. “Bunu Aras'tan saklayamam!” “Ne söyleyeceksin ona?” Alayla konuşan Adonis ile Aras kaşlarını çattı ve biraz daha yaklaştı aralık kapıya. “Kesin benimle alay etmeyi!” Teressa'nın ağlamaktan çatallaşmış ses tonunu duyan Aras dişlerini sıktı ve içeriye girecekken duyduğu şey ile olduğu yerde kaldı. “Hadi git söyle! De ki ona ben para için üvey babanla yattım!” Aras'ın kulakları ne duyduğunu idrak etmeye çalışırken nefesi kesildi ve ayakları daha fazla onu taşıyamadı. Bir kaç adım sendeledi ve o sırada düşmemek için duvara dayandı. “Aras'ın babası olduğunu bilmiyordum! Gözlerine her baktıkça midem bulanıyor kendimden!” dedi Teressa ağlayarak. Aras bu duyduklarının bir kâbus olmasını diliyordu sadece. “O it zaten benim oğlum değil!” Adonis Athan'ın karanlık gözleri tekrar alayla kısıldı. “Benim onun üvey babası olduğumu bilmemen onu aldattığın gerçeğini değiştirmez küçüğüm. Benden sonra başkalarıyla da aldattın mı onu para uğruna. Ha pardon, o yeterince veriyordur sana para hizmetin karşılığında.” Aras'ın tüm vücudu titremeye başlayınca Aras titreyen parmaklarını saçlarından geçirdi hırsla. Ne diyordu bu şeref yoksunu? Aldatılmıştı! Hem de binlerce kez belki de! Gözlerinin önünde annesine işkenceler eden, annesini ilaçlarla uyutan adamla yatmıştı para için! Nasıl bir kördüğümdü bu? “Senden midem bulanıyor!” dedi Teressa nefretle. “Benim o piçten midemin bulandığı gibi. Saf nefret bu küçüğüm,” diyen Adonis alayla güldü. “Aras'ı güçsüz mü sanıyorsun sen? Eskisi gibi ezebileceğini mi sanıyorsun?” Bu sefer alayla gülen Teressa idi. “Ne demek istiyorsun?” dedi Adonis yüzünde ki alaylı gülümsemeyi silerek. “Aras yıllardır seni böcek gibi ezecek planı yapıyor! Onun ve annesinin hayatından tamimiyle çıkacaksın artık!” Aras artık bu konuşmaya dayanamadı ve elinde ki dosyayı yere fırlattı. İçeriye girecek ve o adamın kafasını ezecekti. Odanın kapısı hızla açtı ve içeriye girdi. Teressa ve Adonis ona dönünce dişlerini sıktı. Teressa Aras'tan gözlerini kaçırdığı sırada saniyesinde kurşun sesleri eşlik etti onlara. Ofisin camları bomba misali patlarken şirkette ki çığlıklar kulak tırmalıyordu. Aras kurşunlardan kaçmak adına yere çökerken refleks ile Teressa onun kadar şanslı olmadı. Yaklaşık üç dakika süren kurşun yağmurundan sonra etrafı dumanlar sarmıştı. Aras tehlikenin bittiğini var sayarak hızla yattığı yerden kalktı ve dumanlar içinde gömülmüş yatan Teressa’ın yanına çöktü. Gözleri yarı açık olan Teressa pişmanlıkla baktı Aras'ın gözlerine. Dört kurşun çıkmıştı kadının bedeninden. Az önce Aras'ın sırtından çıkan bıçak kadar can yakıcı ve öldürücü kurşunlar. “Keşke... Keşke tertemiz bir hayatla gelebilseydim sana,” dedi kadın pişmanlıkla. Aras gözünden akan yaşların farkında olmadan sıktı dişleri ve Teressa'nın kafasını dizlerine koydu. Elleri yarayı ararken bedeninde gezdirdi ve sonunda eline gelen ıslaklıkla gözlerimi kapatıp açtı. İçinde ki tüm öfkeyi kusmak istiyordu. Ama elinden gelen tek şey ağlamaktı. Aklını doldurdu az önce duydukları Aras'ın, eli istemsizce kadının yüzüne gitti. Kanlı elleri kadının yüzünü bulandı kırmızıya. Aras dişlerini sıktı ve dudaklarından firar etti bir kaç kelime kadının son nefesinde. “Keşke... Keşke bu kadar sevmeseydim seni, belki de her şey daha kolay olurdu. İhanetini daha kolay atlatırdım.” • 29 Mayıs 2019, İstanbul • "Kardeşim geldin mi?" Dedi karşı tarafta ki ses. "Şimdi indim uçaktan neredesin?" Diyen Aras gözlerini gezdirdi çevrede. "Tam karşındayım,” diyen kişi ile Aras gözlerini karşıya dikti ve kendisine doğru gelen adamı gördü. Aras telefonu indirdi ve cebine attı. "Kardeşim benim,” dedi Umut Aras’a sarılmadan hemen önce. Aras ve Umut birbirine sarılırken Aras uzun süre sonra ilk defa gülümsedi. Onlar sarılmayı bırakınca bir önlerinde araba durdu. Siyah arabadan Asaf, Cenk ve Kadir indi. Aras göz gezdirdi onlarda. Türkiye'ye ilk gelişiydi bu. Cenk ile Atina'da daha önce görüşseler de Asaf ve Kadir'i ilk kez görüyordu. Onları sadece resmen tanıyordu. "Hoş geldin." Cenk ile sarılmasını ardından Asaf ve Kadir ile de sarıldı. "Abi, canlı canlı daha yakışıklıymışsın." Gülerek konuşan Kadir ile Aras eliyle sırtına vurdu gülümseyerek. Bu gülümse uzun sürmedi ve yüzü yine eski halini alınca ciddiyete büründü. "Her şey hazır mı?" Beş adam arabalara doğru ilerlerken Aras, Kadir'in açtığı bagaja koydu bavulunu. "Hazır abi. Her şey istediğin gibi," dedi Asaf ve arabanın kapısını açtı. "Başlıyoruz o zaman." Aras, Asaf'ın kendisine fırlattığı anahtarı havada yakaladı ve kendisi için hazırlanan arabaya bindi. Yanına da Asaf binince onun tarifi ile ilk kez İstanbul sokaklarında tur attı. Ne kadar inkâr ederse etsin, damarlarında akan kan buraya aitti ve onunda köklerinin olduğu yerdi Türkiye. Aras burada işi bittiğinde o kökleri kazıyıp atacaktı. Mustafa Karaduman ile işi bittiğinde bu kanı damarlarından akıtacaktı. Mustafa Karaduman... Annesine tecavüz edip kendisinin bu hayata gelmesinde payı olan adam. O adam ile işi bittiğinde Aras'ı da, köklerini de burada ateşe verip Maur olacak ve sırada ki hedefi Adonis Athan için hazırlıklara başlayacaktı. Ama önce o hiç bir halta yaramayan aynı kanı taşıdığı o adamla başlayacaktı. • 19 Ağustos, İstanbul • Yavaş yavaş, sindire sindire giriyordu içlerine Aras. Mustafa Karaduman'ın etrafında ki kişileri bir bir araştırmış, en ince ayrıntısına kadar düşünmüştü. Mustafa Karaduman'a epey yakın olan bir kız vardı. İpek Akay. Aras onu yakın takibe almış fırsatını bulduğu anda karşısına çıkmıştı. Küçük bir kız çocuğu olan İpek aşk acısı çekerken Aras sindire sindire yaklaşıyordu Mustafa Karaduman'a. Günler geçtikçe hedefine daha da yaklaşan Aras'a İpek güvenmişti. Aras küçük bir hikâye anlatmış İpek ile dost olmuşlardı. Akın'ın aşk acısından yanan İpek kuşkusuz ki Aras'a sığınıyor derdini paylaşıyordu onunla. Aras, İpek'e babasının Mustafa Karaduman olduğunu belli etmişti geriye sadece İpek'in bunu Mustafa Karaduman'a söylemesi kalmıştı. Günlerdir İpek bunu bildiği halde susmayı tercih etmiş Mustafa Karaduman'a söylememişti oğlunun Aras olduğunu. Buda planlarını alt üst etmişti. Son çare olarak İpek'e iyice vicdan yaptıracaktı. Şuan arabada İpek'i sarsacak bir yere götürecek ve kızın vicdanı ile oynayacaktı. "Ya nereye gideceğiz Aras söylesene..." Sabırsızca Yerinde kıpırdandı İpek ve Aras bıkkın bir nefes aldı. "Sabretsene sen." Aras renkli gözlerini tehditkâr bir ifade ile İpek'e çevirince İpek yutkundu ve gülümsedi. "Tamam canım sür sen." koltuğuna sinen İpek uysallaşmıştı birden. Aras önüne döndü ve çalan telefona kaydı gözü. "Baksana kim arıyor?" Tamam, anlamında kafa salladı İpek ve telefonunu eline aldı. Kafasını iki yana salladı İpek. Bazen Aras'tan korkmuyor değildi hani. Aras gerçekten korkutucuydu. "Artemis yazıyor." Aras, birbirinden bağımsız gözleri ile İpek'e bakmıştı. Aras ile İpek birbirine bakarken neler olduğunu anlamaya çalışmıştı İpek. Telefonu elinden alan Aras açıp kulağına götürdü. "Artemis? Artemis beni duyuyor musun?" Konuşmaları sessizce dinleyen İpek dudaklarımı birbirine bastırdı. "Artemis! Çık hemen o evden duyuyor musun beni, çık!" Aras'ın sesi arabada yankı yapınca İpek irkildi birden. Aras yola bakmıyor, karşı tarafta her kim varsa sesini duyurmaya çalışıyordu. Gözlerini korkuyla yola çevirdi ve sakin olmaya çalıştı. Nasıl olabilirdi ki! Kısa bir an Aras'a baktı İpek ve tekrar gözlerini yola çevirince gözleri korkuyla açıldı. "Aras, araba dikkat et!" İpek'in çığlığı arabada yankı yaptı. Ama her şey için çok geçti. İki araba birbirine girmiş, arabalarda ki tüm camlar patlamıştı. *** Yatakta hareketsizce yatan Aras'ın gözleri aralandı. Aras'ın yüzü buruştu acıyla. Karnında yoğun bir ağrı hissediyordu fakat göğsünde inanılmaz bir acı vardı. Birçok acı çekmiş birine göre bile fazla bir acıydı bu. Aras kamaşan gözlerini ışığa alıştırmaya çalışırken aklına kaza sırasında olanlar geldi. Kardeşi Artemis onu aramış ve ağlayarak yardım istemişti. Aras onun ismini İpek'in ağzından ilk duyduğunda bile inanmamıştı. Bir şeyler olduğunu o an anlamıştı ama aklına kesinlikle Artemis'in zor durumda olduğu gelmemişti. Çünkü o Adonis Athan'ın kızıydı... Artemis ile araları iyi değildi. Asla bir abi kardeş olamamışlardı. Artemis onunla konuşmaz ve genelde de Aras'tan uzak dururdu. Aras'ın da ona yaklaştığı pek yoktu ya. Telefonu açtığında Artemis 'Maur yardım et peşimdeler, evin kapısını kırdılar' diye ağlayınca Aras tüm dikkatini Artemis'e verdiği için kaza yapmışlardı. İpek nasıldı? Acıyla tekrar buruştu yüzü. Umuyordu ki İpek'e bir şey olmasın. Masum birinin sonu olmak istemezdi. Peki ya Artemis'e ne oldu acaba. Aras deli gibi merak ediyordu İpek ve Artemis'i. Odanın kapısı açılıp doktor içeriye girince Aras bıkkın bir nefes aldı. Şu hastaneden bir an önce çıksa iyi olurdu. "Demek uyandınız Aras Bey," diyen orta yaşlı doktora düz bir ifade ile baktı Aras. "Nasıl hissediyorsunuz kendinizi." "Bomba gibi, “dedi Aras o düz ifadeyi koruyarak. "Anlıyorum." Doktor bıyık altı gülümsedi Aras'a. "Sizi bir kontrolden geçirelim daha sonra size detaylı bilgi vereceğiz." Diyen Doktoru duymam azlıktan geldi Aras. "İpek Akay. Yanımda ki kız, durumu nasıl?" Aras pencereye çevirdi gözlerini. Asaf'lar burada değildi demek ki. Henüz odaya girmemelerinden belliydi. Bu iyiydi. "Kendisi iyi, hatta taburcu bile oldu." *** "İpek, yemeyeceğim!" Aras daha fazla bu işkenceye dayanamayıp sert bakışlarını kendisine zorla çorba içiren İpek'e attı. İpek çorbayı küçük komedinin üzerine börek kabının yanına koydu. "Ama anneme senin için yaptırmıştım." Aras İpek'in kendini acındıran haline gözlerini devirmeden duramadı. "Anlıyorum İpek ama bir insanın doyma sınırı var. Cüssem büyük olabilir ama iki kâse çorbayı içecek kadar geniş mideli olduğumu sanmıyorum!" Aras kızı kırmamaya çalışarak çorba ve diğer şeyleri yemeyeceğini dile getirmişti. Aras böyle şeylerden hoşlanan biri değildi. "İyi be yemezsen yeme, ben yerim.” "Sen şimdi tıkınmayı bırakta doktoru çağır. Ne o öyle gizemli gizemli konuşmalar," dedi Aras. "Gelsin bilgi versin de defolup gideyim şuradan. " Aras daha fazla bembeyaz olan ve ilaç kokan odaya dayanamayacaktı. İpek'in yediği börek boğazında kalırken İpek öksürmeye başlamıştı. Boğazında ki lokmadan dolayı nefes alamayan İpek, Aras'ın çatık kaşlarının mağduru olmuştu. "Neden sırf bana cevapları vermemek için numara yaptığını düşünüyorum?" İpek, Aras'a hayretle bakarken komedinin üzerinde ki suya uzanıp içti. İpek biraz olsun kendine gelebildiğinde derin derin nefesler aldı. "Ya sen ne kaba bir adamsın ya. Sen hep böyle öküz müydün yoksa ameliyattan sonra mı böyle oldun?" İpek'in patavatsız haline Aras kaşlarını git gide çatarken renkli gözleri koyulaşmıştı bile sinirden. "Yani ben gideyim bir doktora bakayım." Aras'ın göz hapsinden kaçmak adına İpek oturduğu sandalyeden ayaklandı ve odadan kaçar gibi çıktı. Doktoru çağıran İpek odaya geri geldiğinde sessizliğini korumayı seçti bu sefer. Durmadan konuşan İpek'ten sonra bu sessiz İpek Aras'ın dikkatinden kaçmadı. İpek sadece hüzünlendiğinde sessizliğe gömülürdü kısa sürede tanımıştı onu. Kendisinde bir sorun olduğunu göğsünde ki durmaksızın çektiği ağrıdan zaten anılıyordu. "Evet, Aras Bey mideniz bildiğiniz üzere direksiyona çarpa sonucu çürüktü geçen günlerde yavaşta olsa iyileşme gösteriyor." Doktor gözünde ki gözlükleri çıkardı ve dikkatle baktı Aras'a. "Ve az sonra diyeceğim şeyden sonra umutsuzluğa kapılmayın. Sizin durumunuzsa olan ve iyileşen birçok hasta var." İpek gerginlikten titreyen ellerini birbirine geçirdi ve gözlerini Aras'a dikti korkuyla. Aras ise doktorum ne diyeceğini biliyor gibi ifadesizlikle doktora bakıyordu öylece. "Sadede gelin," dedi Aras. Daha fazla uzatmanın manası yoktu. "Göğsünüze saplanan camlardan dolayı kalbiniz zarar görmüş durumda. Çok fazla cam çıkarttık bedeninizden ve doğruyu söylemek gerekirse mucize bir şekilde hayattasınız. Yani kalbinizin şuanda en azından ilaçlarla kan pompalamasını sağlıyoruz ama bunu uzun süre devam ettiremeyiz. Bünye ilaçlara alışınca ilaçlar eski etkiyi vermez çünkü. Yani demem o ki bir sene içerisinde uygun bir kalple organ nakli olmalısınız." Aras hiç bir duygu barındırmayan yüzü ile doktora bakmaya devam ediyordu. Kendisinde her ne varsa ciddi olduğunu zaten düşünüyordu ama bu kadarı olacağını düşünmemişti. Gariptir ki ölmek pekte koymadı ona, sadece acıdı o an kendine. *** Bir süredir ciddi baş ağrıları ve baş dönmeleri yaşayan Umut artık direnemedi ve hastaneye gitti. Dilem'e, sevgilisine belli etmemeye çalışsa da ciddi derece ağrıları oluyordu artık. Lisede bir okul gezisi nedeniyle Atina'ya gittiğinde tanıştığı arkadaşı Aras'ın gelmesi ile erteledi hastaneye gitmeyi. Ama şuan o hastane odasında çıkacak sonucu bekliyordu. "Umut bey üzgünüm." Doktor elinde ki tahlil sonuçlarını masaya bıraktı ve üzüntü ile baktı kendisine anlamayarak bakan adama. "Ne diyorsunuz Alihan Bey?" dedi Umut korkarak. Bir süredir vücudunda ki değişikliklerin farkındaydı ama umursamamıştı. "Maalesef ki beyninizde hala büyümekte olan bir tümör bulduk. Eğer baş ağrılarınız başladığı an gelseydiniz kurtulurdunuz ama şuan elimizden bir şey gelmez. Şuanda Tümör dördüncü evrede, Tümör çok büyümüş. Şuan beyninizde pimi çekilmiş bir bomba ile dolaşıyorsunuz." Alihan yıkılmış adama üzüntüyle baktı. Umut bir anda koparmıştı bütün bağlarını hayattan. Bitmiş ve tükenmiş bir kalem gibi hissediyordu kendini. Israrla yazmaya çalışan ama mürekkebi olmayan, elinden tek gelen iz bırakmak olan bir kalem. Kendisini güzel bir hikâyenin konusu ve sonu gibi hissediyordu iki gün önce ama şimdi anlamıştı; O bir hikâyenin konusu ve sonu değildi. Yan bir karakterdi sadece. Ölmeye mahkûm yan bir karakter. İçi cız etti. Ne yapardı Dilem o olmadan? Dilem onsuz yapamazdı ki. Umut titrek bir nefes çekti içine. Son nefesleriydi belki de bu. Ayağa kalktı usulca. "Hiç mi umut yok?" "Kemoterapi için zamanımız yok maalesef. Ameliyat olabilirsiniz fakat ameliyat sonrası felç kalma ihtimaliniz çok yüksek. Üstelik şuan tümörün son evresindesiniz ve tümörün hepsini alma olasılığımızda yok. Bu Beyninize daha da zarar verir. Yani felçli olarak hayatınıza devam edebilirsiniz belki. Yine de göz önünde bulundurmanız gereken bir şey var; yarısı hala beyninizde olacak tümör yine büyüyebilir ve bu durumunuzu daha da etkiler. " Alihan her gün öyle hastalarla karşılaşıyordu ki bazen sadece keşke doktor olmasaydım diyordu. Şu otuz yaşında gencecik bir doktor olan Alihan binlerce ölüm görmüştü. Keşke elinden bir şey gelebilseydi Alihan’ın, ama yapabileceği bir şey yoktu. *** Aras hastaneden çıkınca evine gitti direk. Umut öğrendiği gerçeğin altında ezilirken Yiğit ile uğraştığı için hasta ziyaretine bir kere gittiği arkadaşını görmeye gitti. Aras'a... Şuan şu halde Dilem'i görmek istemiyordu. Çünkü biliyordu onu gördüğü an gözyaşlarına boğulacaktı. Buna hazır değildi. Üstelik Aras'ı da merak ediyordu. Kazadan sonra yoğun bakımdayken bir kere gidebilmişti yanına onun dışında bir türlü gidemedi. Umut arabasını durdurdu ve arabadan inip daha önce bir kaç defa gittiği eve doğru ilerledi. Kapıyı çaldı ve kapıyı Kadir açtı. "Hoş geldin abi,” dedi Kadir Umut’a. "Hoş buldum Kadir. Aras nasıl?" Umut içeriye girince Kadir iç çekti ve Aras'ın odasına giden merdivenleri gösterdi gözleriyle. "Sen geçte anlatırız." Umut yavaş adımlarla Aras'ın odasına ilerledi ama hâlâ aklı doktorun dediklerindeydi. Umut odaya girdiğinde odada Aras, Asaf, Cenk ve Alaz'ı buldu. Kadir'de onun arkasındaydı. Aras siyah koltuğunda uzanıyordu. Umut yanlarına gittiğinde Aras'ın ayakucuna çöktü dalgınlıkla. "Sana da merhaba," dedi Alaz alayla. Alaz, Asaf'ın erkek kardeşiydi. "Pardon ya, merhaba." dedi Umut ve Aras'a çevirdi gözlerini. En az kendisi kader çökmüş görünüyordu. "Nasılsın?" dedi Umut Arkadaşına. "Artık kalbi olmayan biri kadar hafiflemiş." Alayla konuşan Aras'a Umut kaşlarını çattı. "Ne diyor bu ya?" Umut'un dediği ile Cenk boğazını temizledi. "Göğsüne cam parçaları girince kalbi zarar görmüş. Organ nakli olması gerekiyor." Umut'un ağzı şaşkınlıkla açılırken yerinde dikleşti. "Olmazsa?" Umut’un içi cız etmişti dostuna. "Antío bana," diye mırıldanan Aras Yunanca hoş çakal demişti. Umut üzülse de toparladı. Kendisi daha acınacak haldeydi. Aras'ın yaşama şansı vardı ama onun yoktu. "Hayat herkese adil davranmıyor." Titreyen sesiyle konuşan Umut'un gözleri önüne Dilem'in gözleri geldi sonra gülüşünü hatırladı. "Sana ne oldu? Karadeniz'e gemilerin mi battı?" Asaf gözlerini masaya dikerken Umut'tan gelecek cevabı bekliyordu. "Hayır, ölüyorum sadece." Odada ki nefesler bıçak gibi kesilirken herkes Umut'a baktı. "Ne?" ilk tepkiyi veren Alaz'dı. "Ne diyorsun oğlum sen?" dedi Aras acıyan dikişleri nedeni ile dişlerini sıkarak. "Doktora gittim, baş ağrılarım ve baş dönmelerim için. Dördüncü evrede tümör buldular. Tedavi için şansım yok. Ameliyat olursam ve olurda ölmezsem felç kalma olasılığım var, ameliyat olsam bile daha sonra büyüyebilir ve bu daha kötü etkilermiş." Umut'un dediklerine Aras'ın kaşları havalandı. Şaka mı yapıyor acaba diye gözlerini yüzünde gezdirse de uzaklara dalan ve yüzü donuklaşan Umut'un hiç şaka yapar gibi bir hali yoktu. "Siktir!" Aras'ın ağzından bir küfür firar ederken yerinde doğrulmaya çalıştı. "Sen ciddisin." Umut'un kafa sallaması ile odada ölüm sessizliği sürdü bir kaç dakika. Bu kaderin oyunuysa eğer, kördüğüm olmasına ramak kalmıştı. *** • 23 Temmuz, İstanbul • Günlerdir kafasında dönüp duran tilkiler durmuştu artık Umut'un. Yaklaşık dört hastane ve yedi doktordan sonra ikna olmuştu öleceğine. Eskisi kadar can yakmıyordu da bu. Kararını da vermişti o vasiyeti imzalamıştı. En az 3 ay ömrü kaldığını söyleyen doktorlarla net bir karar vermişti. Üç ay sonra o gün geldiğinde kalbinin Aras'a nakledilmesi istemişti. Arkadaşı yaşasın hayatını istemişti. Yanında huzurla uyuyan kadına çevirdi gözlerini. Nasılda güzeldi meleği. Dilem'e hâlâ diyememişti ben ölüyorum diye. Nasıl derdi meleğine yalnız kalacaksın yine, bende gidiyorum hayatından diye. Eğildi ve elmacık kemiğin üstünde bir öpücük kondurdu. İşaret parmağı Dilem'in saçları arasından dolaşırken buruk bir tebessüm yer edindi dudakları arasında. Dilem gözlerini aralarken Umut gülümsedi. "Günaydın ışığım." Dilem duyduğu kelime ile içinin eridiğini düşünürken Umut'a daha çok yaklaştı ve kollarını beline doladı. "Günaydın kahramanım." Umut onu kolları arasına alırken dolan gözlerini kapadı sıkıca. *** Umut evden çıkıp Aras'ın evine gitti. Aras'ın odasına girdiğinde Aras aynanın karşısında gömleğini giyerken buldu. Siyah gömleğini ilikliyordu Aras. "Hey maşallah kaslara bak," diye dalga geçen Umut'a göz devirdi Aras. "Yine munzurluğun üstünde," Diye mırıldanan Aras'a gülümsedi Umut. "Kollarımın arasında bir melek ile uyandım nasıl iyi olmam." Umut'un bu âşık hallerine iç çekti Aras ve iliklediği gömleğini düzeltip yavaşça siyah koltuğun üzerine oturdu. "Balkan kızı bu hallerine görse anında evet der." Aras fark etmeden yine Dilem'e balkan kızı derken Umut'un yüzü düşmüştü. Umut'un yüzünün düştüğünü gören Aras'ın aklına tümör gelince yüzü kaskatı kesildi ve yerinde dikleşti. "Affedersin kardeşim ya," diye mırıldanan Aras'a gülümsemeye çalıştı Umut ve yanına oturdu. "Dilem evet dedi." Aras bakışlarını Umut'a çevirdi Umut ise acıyla gülümsedi. "Parmağında bana ait olan bir evlilik yüzüğü var ama onu alıp oturtamayacağım o nikâh masasına." Umut acıyla gözlerini kaparken derin bir nefes aldı ve konuyu değiştirdi. "Ben sana bir şey demek için geldim." Aras merakla Umut'a bakarken Umut derin bir nefes aldı. "Üç ay ömrüm ya var ya yok." "Saçma saçma konuşma lan, Asaf yurt dışından doktor araştırıyor paşa paşa ameliyat olacaksın ve yaşayacaksın!" dedi Aras, Umut'un sözünü keserek. "Aras, zorlamayalım kardeşim her şey ortada. O gün, yani öldüğüm gün-" "Umut-" "Lütfen sözümü kesme. “Dedi Umut ve dolu gözlerini simsiyah olan odada gezdirdi. "Öldüğüm gün eline vasiyetim geçecek. O vasiyette yazanları yapacağına dair söz ver bana. "Aras'ın boğazına bir yumru otururken gözlerini kaçırdı. Umut ise gözlerini dikti Aras'ın birbirinden bağımsız gözlerine. "Söz ver bana Aras." "Söz..." Aras sesini düz tutmaya çalışsa da titremesine engel olamadı. Umut burukça gülümsedi ve ayağa kalktı oturduğu koltuktan. "Akşama bana bekliyorum seni. Dilem'e misafirim gelecek dedim, yemek yapıyordu ben buraya gelirken. Ölmeden seni onunla tanıştırmak istiyorum." Aras yanan gözlerini Umut'a dikti ve kafa sallamakla yetindi. "Güzel. Akşam görüşürüz o halde konum atarım." *** Dilem yaptığı yemekleri masaya koyarken kapı açıldı ve Umut girdi salona. Dilem'in yüzünde güller açtı o anda. Umut'a doğru gitti ve onun kolları arasına girdi. "Hoş geldin." Umut ağlamamak için kendini sıkarken Dilem'i mümkünmüş gibi daha da çekti kendine. "Eee, arkadaşın nerede?" dedi Dilem merakla Umut'a. "Gelir şimdi." derken zil çaldı ve Dilem gülümseyip Umut'tan ayrıldı. "Geldi bile. “diyen Dilem'e Umut kafa sallamakla yetindi. İkisi el ele kapıya gittiler ve kapıyı açtılar. Aras açılan kapı ile Umut ve Dilem'e baktı. Balkan kızı demekte çok haklıydı bu kıza. Yeşil gözleri ve çıkık elmacık kemikleri ile klasik Balkan kızıydı. "Hoş geldin kardeşim," diyen Umut ile gülümsedi ve içeriye girdi. Aras ve Umut sarılırken Dilem elini uzattı Aras'a. "Nişanlım Dilem, arkadaşım Aras." Umut ikisini birbirine tanıtırken Aras Dilem'in elini tuttu ve sıktı. Dilem, Aras'ın gözlerine şaşkınlıkla baktı ilk. Bir gözü gökyüzü mavisiyken diğer mavi gözünün yarısı kırmızıydı. Dilem ayıp olacağını düşündü ve hızla kendini toparlayıp boğazını temizledi. "Hoş geldiniz." Aras cevap vermeden kafa salladı ve Umut'un gösterdiği salona doğru ilerledi. Dilem arkalarından onları takip ederken kollarını üşüyormuş gibi göğsüne sardı. Ne garip adamdı bu böyle? Gözleri bile değişikti. Gözlerinin renkleri farklıydı üstelik bir gözünün kırmızı olması göz rengi falan değildi. Şey gibiydi. Yara almış gibi. *** Dilem yemekleri servisi ederken Aras ve Umut eski anılardan bahsediyorlardı gülerek. Dilem belli etmemeye çalışsa da ürkmüştü Aras'tan. Simsiyah giysilerin yanı sıra ürkütücü bir gülüşü de vardı. "Dilem biliyor musun biz Aras ile Atina'da tanıştık. Okul ile geziye gittik oraya ve ben gezi sırasında denize düşüp boğuldum, Aras kurtardı beni ölmekten." dedi Umut manidar bir sesle. Bu ses tonunun anlamını o an sadece Aras anladı ve gözlerini masaya indirdi. "Can borcum var ona." Umut'un dediği ile Dilem Aras'a döndü ve o an göz göze geldiler. Gözlerinde ki renk değişimleri Dilem'in içini ürpertti ve Dilem gülümsemeye çalışarak Umut'a döndü. *** "Aranızda ki bağın yıllardır kopmamış olması çok güzel sevgilim." Umut, Dilem'e göz kırptı ve kendilerini izleyen Aras'a baktı. "Her ikimizde ölene dek kopmayacakta bu bağ, ikimizden biri ölse bile ölene dek o bağ hep olacak." Umut ve Aras'ın garip bakışmasına Dilem kaşlarını çatsa da daha sonra boğazını temizledi ve gülümsemeye çalıştı tekrar. "Eee Aras, tatile mi geldi buraya." Dilem'in dediği şey ile Aras gözlerine tekrar ona dikti. "Tatile değil, hayatımı almaya geldim." demesiyle Dilem kısa bir an donsa da boğazını temizledi ve Umut'a döndü. Umut, o seviyor diye onun için yaptığı şekerpare ‘den yiyordu. "Gülüşün akmış tatlıya, yoksa bu kadar güzel olmasının imkânı yok." Deyince Dilem erimiş bir halde güldü Umut'a. Aras ikisini sessizce izlerken Dilem'in samimi gülüşüne ve Umut'un aşk dolu bakışlarında göz gezdirdi. Bakışlar Terassa'ya attığı bakışların aynısıydı ama Dilem'in Umut'a attığı samimi gülüş ile Terassa'nın ona sergilediği hırs kokan gülüş aynı değildi. Aras gözlerini masaya indirdi sessizce. Nereden bilebilirdiler ki o gece kaderlerinin kördüğüm olduğunu.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
13.2K
bc

Kalbimin Derininde

read
7.7K
bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
6.0K
bc

HÜKÜM

read
136.9K
bc

Leyl Tutkusu

read
307.9K
bc

Ufaklık | Texting

read
1.7K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
8.1K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook