bc

Rüya Askeri 2

book_age12+
148
FOLLOW
1K
READ
neighbor
superpower
like
intro-logo
Blurb

Rüya Askeri'nin devam kitabıdır.

"Durumu gittikçe kötüleşiyor." diye konuşan babamın sesini duymamla birlikte inmek üzere olduğum merdivenlere oturarak sessizce aşağıda konuşmaya devam eden anne ve babamı dinlemeye başlamıştım. Son birkaç haftadır kendi aralarında, normalde olduğundan daha yoğun bir soğukluk olduğunu fark etmiştim ve nedenini de merak etmiyor değildim. "Belki de teklifi kabul edip onu hastaneye yatırmalıydık."

"Neden bahsediyorsun sen? Bu sürece evde devam etmek için ne kadar dil döktüğünü unuttun mu?" diye konuşan annemin sesini de duyduğumda iyice konuşmalarına dikkat kesilmiştim. Söylediklerini kafama bir bir not ederken bir yandan da ne hakkında konuştuklarını tahmin etmeye çalışıyordum.

"Bunu çocuk hala sağlamken söylemiştim, labaratuvar ortamı onu öldürecek gibiydi çünkü."

Ah, anladım. Benden bahsediyorlar...

chap-preview
Free preview
1
"Durumu gittikçe kötüleşiyor." diye konuşan babamın sesini duymamla birlikte inmek üzere olduğum merdivenlere oturarak sessizce aşağıda konuşmaya devam eden anne ve babamı dinlemeye başlamıştım. Son birkaç haftadır kendi aralarında, normalde olduğundan daha yoğun bir soğukluk olduğunu fark etmiştim ve nedenini de merak etmiyor değildim. "Belki de teklifi kabul edip onu hastaneye yatırmalıydık." "Neden bahsediyorsun sen? Bu sürece evde devam etmek için ne kadar dil döktüğünü unuttun mu?" diye konuşan annemin sesini de duyduğumda iyice konuşmalarına dikkat kesilmiştim. Söylediklerini kafama bir bir not ederken bir yandan da ne hakkında konuştuklarını tahmin etmeye çalışıyordum. "Bunu çocuk hala sağlamken söylemiştim, labaratuvar ortamı onu öldürecek gibiydi çünkü." Ah, anladım. Benden bahsediyorlar... "Liam." derken babamı azarlarcasına çıkan anneme ait ses yüzünden tedirgin bir şekilde bacaklarımı kendime çekerek sessizce dinlemeye devam ediyordum. "Ondan böyle bahsedemezsin, o bizim kızımız." "O şeye kızım diyip durma, bu gidişle zaten yakında ölecek." diye homurdanmıştı babam. "Cidden, aptal bir deneye bu kadar bağlanacak kadar salak mıydın sen?" "O çocuğu ben doğurdum!" diye annemin şiddetle çıkışmasını beklemediğim için olduğum yerde irkilmiştim. "Bu çocuğu ilk başta istemeyen sendin!" diye babamın da ona karşılık vermesiyle aralarındaki kavga yavaş yavaş alevlenmeye başlamıştı. Derin bir nefes vererek, onların her zamanki kavgasına alışmış bir şekilde yavaşça ayağa kalkıp merdivenlerden geri çıkarak sessizce odama yönelmiş ve kendimi yatağıma atmıştım. Babamın tabiriyle ikisinin "hayatının hatasını" yapmaları nedeniyle dünyaya gelmiştim ve genel olarak ikisi de başta ben olmak üzere birbirlerinden nefret ediyordu, aslında ben küçükken yavaş yavaş bir aileye benzemeye başlıyorduk ancak yedi yaşında kanser olduğum ortaya çıkınca tekrar araları bozulmuş ve genel olarak ikisi de benden iyice uzaklaşmıştı. O zamandan bu yana kanserle mücadele ediyordum ve sürekli olarak yineleyen bu illet hastalık sonunda beni bitap düşürmeyi başarmıştı, üstelik bu seferki, geçen seferkiler gibi akciğerlerimde veya böbreklerimde değil beynimdeydi. Evet, beynimde çok güzel bir kitleyle yaklaşık sekiz aydır yaşamaya devam ediyordum ve teknik olarak bu beşinci kanserim, ve ikinci tümörüm olarak listeme eklenmişti. Odamın boş olan ve doldurulmaya çalışılan gri duvarlarına bir süre baktım. Genel olarak günümün yirmi iki saatini burada geçirdiğim içi boş duvarlarımı, yalnızlığımı unutma amacıyla yaptığım resimlerle donatıyordum. Pekala, mükemmel bir ressam olmayabilirdim ancak kendi halimde yeterince güzel resimler olduğunu düşünüyordum. Saçma düşüncelerim arasında kaybolduğum sırada gözüme duvarda asılı duran dijital takvim gözüme çarpmıştı. Siyah ekrandaki büyük harflerle yazan 18 Eylül 3011 yazısını gördüğümde kısa bir şaşkınlık geçirmiştim. "Ah, bugün doğum günüm." diye mırıldanmıştım istemsizce. " Yani artık on yaşındayım... Bu güzel bir şey sanırım." Karşı binada oturan ailenin doğdukları günleri kutladıklarını görmüştüm bir ara. Pastalar, hediyeler ve bir sürü insanlar vardı, üstelik hepsi de oldukça mutlu görünüyorlardı. Başkaları için para harcamalarına rağmen nasıl mutlu olduklarını gördüğümde bir süre onlara şaşkın şaşkın bakmıştım. Kendi ekonomilerine zarar verirken nasıl bu kadar mutlu olabilirlerdi ki, tamamen saçmalıktı. En azından babam öyle düşünüyordu, çünkü ondan doğum günü için küçük bir pasta istediğimde aynen böyle söylemişti. Derin bir nefes alarak her doğum günümde yaptığım gibi, masamdan renkli bir kalem aldıktan sonra kapımın yanındaki duvara giderek kendi boyumu ölçmüş ve çizginin yanına "3011" yazmıştım. "Dört santim uzamışım." Bu da, komşumuzun evini gizlice dikizlerken gördüğüm başka bir tuhaf aktiviteydi ve yaklaşık beş senedir bunu yapmaya devam ediyordum. Ne kadar uzadığımı görmem tuhaf bir şekilde beni mutlu ediyordu. "Rüya hazırlan, hastaneye gidiyoruz!" diye merdivenlerin aşağısından bana seslenen annemin sesini duymamla hızlıca elimdeki kalemi masama atarak dolabıma yönelmiş ve üzerimdeki pijamaları çıkararak siyah bir eşofman altı üzerine turuncu düz bir tişört giymiş ve kısa kahverengi saçlarımı aynaya bakarak hızlıca taradıktan sonra aynadaki tuhaf görüntü ben bir süre duraksatmıştı. Sağ gözümün son bir aydır kaşındığının ve bazı geceler ağrıdığının faekındaydım ancak böyle bir şey olmasını da beklemiyordum. Sağ gözümün rengi maviye dönmüştü, ancak sol gözüm hala eskisi gibi kahverengiydi. "Rüya!" diye annemin biraz daha yüksek bir sesle bağırdığını duyunca hızla elimdeki tarağı yatağıma fırlatarak kapıya koşmuş ve hızlıca aşağıya inmeye başlamıştım. O sırada annem ve babam kapının önünde ayakkabılarını değiştiriyorlardı. Ben de onlara katılarak evde giydiğim terlikleri çıkararak mavi spor ayakkabılarımı giymiş ve annemlerin işlerini bitirmesini beklemiştim. "Hazır mısın?" diyerek bana döner dönmez duraksayan annemi başımı sallayafak onaylarken onun doğrudan gözlerime kaşlarını çatarak baktığını fark etmiştim. "Bu ne zamandan beri var?" diyerek çenemi tutmuş ve sağ gözüme daha yakından bakmaya başlamıştı. "Bir süredir gözüm kaşınıyordu, sabah baktım mavi olmuş." dediğimde elini çenemden çekerek benden uzaklaşmış ve azarlarcasına bana yukarıdan yukarıdan bakmıştı. "Sana vücudunda en küçük bir değişim hissedersen bize haber vermeni söylememiş miydim ben?" dediğinde başımı yere indirerek bir süre onun kızgın bakışlarından kaçınmak istemiştim. Ancak bir süre sonra babam da ona katılmış ve ikisi de bir süre beni azarlamaya devam etmişti. Aslına bakarsak, ona gözümün acıdığını söylemiştim ancak o "yıkarsan geçer" diyerek beni başından savmıştı. Böylece arabamıza binerek hastaneye doğru yola çıkmıştık, ki zaten hastaneye çok yakın olduğumuz için bu süreç çok da uzun sürmemişti. Geniş camlardan oluşan hastanein önünde indiğimizde, girişte duran birkaç görevli bize başıyla selam verse de ailem bunu görmezden gelerek direk olarak içeriye girmiş ve asansöre yönelmişti. Üçüncü kata girdiğimizde ise her zamanki yolu tekrar ederek karşılıklı iki yatağı olan küçük bir odaya girerek boş olan yatağa beni oturtmuşlar ve odadan ayrılarak beni yalnız başıma bırakmışlardı. Karşımdaki sedyede ise siyah saçlı bir çocuk oturuyordu ve ailesiyle sohbet etmeye devam ediyordu. Sanırım mutluydular. Genelde ailem yanımda beklediği zamanlar sert yüz ifadeleri diğer aileleri korkutur ve sessizce işlemin bitmesin ve bir an önce gitmeyi beklerlerdi. "Sorun değil, hem acımıyor ki." diye konuşan çocuğun mavi gözlerine baktım istemsizce. Sanırım benim sağ gözümden daha koyu bir renkteydi. "Ah, cesur çocuğum benim." diye mırıldanan kadını duyduğumda bir süre onları sessizce izlemeye karar vermiştim. Sanırım o çocuğun annesiydi ve benim annemden kat kat daha farklı davranıyordu, oysa tüm annelerin benim annem gibi olduğunu sanıyordum. "Ah, merhaba." diyerek beni fark eden kadın kibar bir gülümsemeyle bana dönmüştü. Çocuğun babası ise oğlunun yanında oturmuş, onun başını okşuyordu. Güzel bir his gibi görünüyor... "Merhaba." dedim hafif kısık sesimle. Kibar bir insan gibi görünüyordu ancak annem bana dünyadaki tüm insanları çok kötü şeyler yaptığını, bu yüzden onlardan uzak durmam gerektiğini bana söylemişti. "Ailen biraz gecikecek gibi, istersen Aras'la oynayabilirsin. Kaç yaşındasın? İkiniz aynı yaşta gibi görünüyorsunuz." diyerek mavi gözlü çocuğu işaret etmişti. "Bugün on oldum." "Ah, bugün doğum günün mü? Ne şanssızlık, umarım işiniz erken biter ve bir an önce eve dönüp hediyelerini açabilirsin." diyerek bana yaklaşmış ve yanımdaki sedyeye oturmuştu. "Babam bana başkasına hediye vermenin kendi ekonomimize zarar vereceğini, ve buna harcayacağımız parayı daha yapıcı şeylere harcarsak gelecekte bize daha çok kazanç sağlayacağını söylemişti." dediğimde ortama bir sessizlik çökmüş ve bir süre de bu sessizlik devam etmişti. "Ah, öyle mi?" diye konuşan kadına baktım. "Ailen bana kızmayacaksa eğer, ben sana minik bir hediye vermek isterim o zaman." dediğinde cebinden turuncu renkte bir lolipop çıkarmış ve bana uzatmıştı. "İyiki doğdun." Kelimenin tam anlamıyla, donmuştum. Hayatımda ilk defa bir hediye aldığım gerçeğini bir kenara atsam bile geride kalan şeyler donmama yeter de artardı. Bana ne demişti o? İyiki mi doğmuşum? "Ben mi?" dedim bir süre sonra şaşkın bir ifadeyle kadının yüzüne bakarak. "Evet bugün senin doğum günün, değil mi?" diyerek lolipopu ellerim arasına koymuştu. "İyiki mi doğdum?" dedim parlayan gözlerle dik dik kadının yüzüne bakarken. "Büyük bir hata değil miyim?" "Ah, neler diyorsun?" diyerek bir süre kaşlarını çatarak parlayan yüz ifademe bakmıştı kadın. "Sen nasıl insanlarla büyüdün böyle?" "Ailemle büyüdüm." dedim bir süre kadının sorusuna anlam veremeden. Ah, nerede olduklarını mı soruyordu acaba? "Doktorlara benim ölüp ölmeyeceğimi soruyor olmalılar." O sırada birkaç doktorla birlikte ailem gelmiş, ve kadının yerinden kalkarak oğlunun yanına gitmesine neden olmuşlardı. Kadının gözlerine ise bariz bir acıma duygusu yer edinmişti. Doktor beni kısaca muayene ettikten sonra bir ışıkla sağ gözüme uzun uzun bakmış ve benim acıyla geriye kaçmama izin vermeyen babam beni omuzlarımdan tutarak kıpırdamamı engellemişti. Sol gözümde bir şey yoktu ancak sağ gözüme o ışığı tuttukça için için yanıyordu. "Hiçbir sorun görünmüyor." diyerek ışığı gözümden çekerek anne ve babama dönen doktor bilimsel terimlerle birlikte konuşmaya başlamıştı. Ben ise o sırada yaşaran sağ gözümü elimle siliyordum. "Tamam." dediğini duydum babamın. "Teklifi kabul edeceğim, yarın onu getiririm." diyerek doktorla koridora çıkan babamla birlikte annem de odayı terk ederken karşıda oturan ailenin sessizce olayı anlama çabasını fark etmiştim. "Oh." dedim sanki olayı anlamış gibi. Ardından da oldukça normal bir sesle ayaklarımı ileri geri sallarken konuşmuştum. "Sanırım bu sefer gerçekten öleceğim." "Neler söylüyorsun böyle?" diyen Aras denilen çocuğun annesinin yüzünde korkmuş ve şaşırmış ifadelerin karışımı olan bir yüzle duruyordu. "Annemle babam kanseri bile tedavi edebilen bir ilaç bulduklarını söylemişti, bu yüzden bu hastanede ücretsiz denek olarak kullanabilecek kanser hastası çocukları tedavi ettiklerini duymuştum." dedim o kadına açıklama ihtiyacı duyarak. "Bu zamana kadar evde, ailemin gözetimi altında tedavi görüyordum ama durumum çok kötü olmalı ki az önce beni de hastaneye yatırma kararı aldılar." "Anladım." diyerek beni onaylayan kadının ardından adam lafa girmişti. "Ama böyle öleceğini söylemek çok kötü değil mi? Hastasın ve hastaneye gelerek iyileşeceksin, bu öleceğin anlamına gelmez." "Ah, sizi rahasız mı ettim?" diye sordum istemsizce. Yüzlerindeki ifade biraz rahatsız olmuş gibiydi çünkü. "Özür dilerim." Onları rahatsız ettim diye bana vuracaklar mıydı? "Hayır hayır, ne rahatsız etmesi?" diye telaşla konuşan kadının duraksamasını sağlayan şey, Aras denilen çocuğun sedyeden kalkarak bana doğru yaklaşması ve birden bana sarılmasıydı. "Sorun yok, iyi olacağız." demişti bana sıkıca sarılmaya devam ederken. Ben ise ondan yayılan sıcaklığın etkisiyle donmuştum. Bu sarılma olayı sadece komşularımızda gördüğüm boş bir hareketti ancak böyle sıcak hissettirdiğini bilmiyordum. Güzeldi... Sahip olamayacağım kadar hoşuma gitmişti. ◇•◇•◇

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Mit'te Bir Gece

read
5.3K
bc

Vekil Tanrıça

read
1.6K
bc

Kara Cennet Serisi II - Metanoia

read
1.7K
bc

Kör Savaşçı

read
10.4K
bc

Renklerin İçinde

read
1.7K
bc

Zamansız Sevgi

read
1.9K
bc

(Kurt Adam Serisi)- Yeni Bir Dünya

read
13.3K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook