2

1379 Words
"Baba, oraya gitmesem olmaz mı?" diye masumca ellerimi önümde birleştirerek masasında belgelere gömülmüş olan babama bir soru sorduğumda, kafasını belgelerden kaldırmadan cevaplamıştı beni. "Olmaz." "Ama gitmek istemiyorum." diye mırıldanmamla birlikte babamım gözleri birden bana dönmüş ve kaşları çatılmıştı. "Ölmek istiyorsan gitme Rüya." "Ama her zamanki gibi tedaviye evde devam edersem ölmem." demiştim inatla onlardan ayrılmamak için. Beni sevmeseler de onlar benim ailemdi ve hiçbir şekilde onlardan uzak kalmak istemiyordum. Hem iyileşince beni yeniden seveceklerine emindim. "Çalışam gerek, git başımdan." diyerek tekrar kağıtlara ve önündeki bilgisayara dönen babama karşı biraz daha umutlandım. En azından beni reddetmemişti ve bu da olumlu bir gelişmeydi. "Ama baba-" dememle sinirlerinin ipi kopmuş gibi elini birden masaya gürültüyle vurarak irkilmemi sağlarken öfkeli bakışlarını yeniden bana çevirmişti. "Sana git başımdan dedim! İşim var, görmüyor musun?!" Sinirli görünüşü ve yükselttiği sesi yüzünden titreyerek geriye çekilmiş ve odadan kaçarcasına ayrılmıştım. Başarısız girişimim nedeniyle biraz umutsuzluğa kapıldıktan sonra koridordan hızlı adımlarla geçtikten sonra merdivenlerden inmiş ve mutfakta yemek hazırlayan annemin yanına sığınma isteğiyle ona doğru koşarak beline arkasından sarılmıştım. "Ne yapıyorsun?! Elimde bıçak var görmüyor musun Rüya? Bu aralar neden bu kadar dikkatsizsin, senin yüzünden elimi kesiyordum az kalsın." diye beni azarlarcasına konuşan annem yüzünden suçlu bir ifadeyle geri çekilerek ondan özür dilemiştim. Hala benden nefret ediyorlar... Oysa komşumuz olan kadının eşi, o kadına arkadan sarıldığında kadın çok mutlu olmuş ve hatta gülümsemişti. Bende neden işe yaramıyordu? Mutfaktan çıkarak oturma odasına yönelirken düşündüm. Belki de hislerini belli etmek istemiyorlardı, ama göstermeseler bile aslında beni seviyorlardı. Çünkü onların çocuğuydum, tabiki beni sevmeleri gerekiyordu ancak sanırım anne ve babam nasıl sevmeleri gerektiğini bilmiyordu. "Evet!" dedim olayın aslını çözmenin verdiği mutlulukla. "Sadece sevmeyi bilmiyorlar. Yapmam gereken tek şey, onlara komşudan öğrendiklerimi öğretmek. Sonra mutlu bir aile olabiliriz." diye kendi kendime sevinçle konuşurken arkamdan kalın bir "Haa?" sesinin çıktığını duymuştum. Sesin sahibine döndüğümde ise beni, merdivenlerden inen babam karşılamıştı. Yüzünde sevmediği ekşi bir yemeği yemiş gibi tuhaf bir ifade vardı. "Mutlu bir aile mi? Sizinle mi?" derken yüzü iyice buruşmuştu. "Neyi öğretecekmişsin sen bana, anlamadım." diyerek bana yaklaşmış ve çenemi tutarak beni ona bakmaya zorlamıştı. "Tekrar söyle. Ne öğreteceksin sen bana?" "Mutlu bir aile olmayı." dedim biraz korksam da cevap vermekten kendimi alıkoymayarak. "Karşı evde oturan aile çok mutlu. Biz de onlar gibi bir aile olamaz mıyız? Söz, hemen iyileşeceğim." dediğimde yanağıma inen sert bir tokatla kendimi yerde bulmuştum. Yüzümdeki acı sızlama, bana geçen haftaki olayı hatırlatmıştı. "Utanmadan bir de milleti mi dikizliyorsun sen!" diye bağıran babamdan çok yere düşen kan damlaları ilgimi çekmişti. Sanırım burnum kanıyordu. "Mutlu bir aileymiş! Mutlu olmamızı mı istiyorsun? Öl o zaman! Senden kurtulduğum gün, benim en mutlu günüm olacak çünkü!" diyerek sinirle benden uzaklaşarak mutfağa giren babama baktığımda, annemin kapıya yaslanarak beni izlediğini fark edince onun iğrenmemesi için küçük ellerimle kanayan burnumu kapatmıştım. O ise bıkkınca derin bir nefes vermiş ve "Kirlettiğin yerleri temizle." diyerek yeniden mutfağa girmişti. Suçlu bir ifadeyle yere damlayan kanı, üzerimdeki ceketin koluyla sildikten sonra burnumdan akan kanın daha fazla yerleri kirletmemesi için elinle burnumu tutarak merdivenlere yönelmiş ve koşarak üst kattaki lavaboya girmiştim. Beyaz lavaboya damlayan kırmızı kan bir süre daha akmaya devam etse de kısa bir süre sonra durulmuştu. Ben de hızlıca ellerimi ve yüzümü yıkayıp kuruladıktan sonra aynadaki yansımama bakmıştım. Sağ yanağım kıpkırmızı olmuştu ve acıyla karışık bir yanma hissi, sanki tekrar tekrar şiddete maruz kalırcasına sızlıyordu. En azından bu sefer yüzük takmıyordu, diye söylendim içimden kendi kendime. Ellerimi ve yüzümü güzelce yıkadıktan sonra odama girerek üzerimdeki kanlı kıyafetleri değiştirmiş, yerine beyaz bir tişört ve koyu turuncu renginde bir pantolon giydikten sonra üzerime de mavi bir ceket geçirerek kirli kıyafetleri odamdaki çamaşır sepetine atmıştım. Biraz üzgün bir şekilde turuncu renkteki sırt çantamın içindeki kitapları ve boyama kalemlerini çıkardıktan sonra içine giyebileceğim birkaç tişört ve pantolon koyduktan sonra boyama defterimle renkli kalem kutumu da çantama tıkıştırmıştım. Geri kalan boşluğa da, dolabıma sakladığım şekerleri doldurmuştum. Zaten bunları da koymamla birlikte çantamda yer kalmamıştı. Akşam yemeklerinde de kavgalar artmaya ve hiç yemek yiyememeye başladığım zamanlar, biriktirdiğim harçlıklarımla bu tür şeker ve abur cuburlar almaya başlamıştım, çünkü geceleri ölesiye aç bir şekilde uyumak çok zorluydu. Harçlığım sadece öğle yemeğı parasını karşılayacak şekilde olduğu için bazı günler öğle yemeğini atlıyordum ve bu şekilde para biriktirebiliyordum. Hatta Teddy'i de bu şekilde alabilmiştim. Ailem tür oyuncakların çöpe para vermekten farklı olmadığını söylemişti. Tek oyuncağım olan kahverengi ayıcığım Teddy'i de kucağıma aldıktan sonra tekrar aşağıya inerken merdivenlerde annemle karşılaşmam duraksamama ve yüzüne dümdüz bakmama neden olmuştu. Yüz ifadesi sinirli gibi durmuyordu ve sanırım bana olan öfkesi geçmişti. "Mutfakta yemek var, açsan bir an önce ye. Ben hazırlanınca çıkacağız." dedikten sonra yüzüme bile bakmadan odasına yönelmişti. Sessizce merdivenden inerek oturma odasına yönelmiş ve koltuklardan birine oturarak Teddy'e sarıldıktan sonra sessizce annemin hazırlanmasını beklemiştim. Aç olsam bile yemek yiyebilecekmiş gibi hissetmiyordum. Kısa bir süre sonra, sanki hiçbir şey olmamış gibi sessizce dışarıya çıkarak arabayla hastaneye yönelmiştik. Kapıdan çıkmadan önce babamın kızarmış olan yanağıma birkaç saniye dik dik baktığını fark etsem de görmemiş gibi yaparak sessizce arabaya yönelmiştim. Sessiz bir yolculuğun ardından hastaneye girmiş ve asansörle beşinci kata çıkarak birkaç insanla görüştükten sonra bir kat daha yukarı çıkıp iki binayı birbirine bağlayan ve köprüyü andıran camdan oluşan bir koridordan geçerek yan binaya ulaşmış, ardından da altıncı kattaki bir odanın önünde durarak sohbet etmeye başlamışlardı. Odanın içini görmemizi sağlayan camdan içeriye baktığımda, rengarenk bir oda gözlerimi kamaştırırcasına parlamıştı. Her yerde renkli oyuncaklar, renkli kitaplar ve zemindeki farklı oyunları andıran çizimli halılar, hayatımda hiç görmediğim kadar güzel görünüyordu Üstelik diğer çocukların yaptığını düşündüğüm garip çizimler, odadaki geniş panoda asılıydı. Bundan sonra burada mı yaşayacaktım? Sanırım buradaki oyuncaklar, bir ömür boyunca bana ailemin varlığını unutturmaya yeterdi. "Burası oyun odası, çocuklar genelde günün büyük bir bölümünü burada geçirir. Bugün pazar olduğu için çocuklar şu anda aileleriyle vakit geçiriyor, yoksa burası oldukça dolu olur." diye konuşan görevliyi dinledim istemsizce. "Bu anlaşmayı imzaladıktan sonra çocuğunuzu sadece haftasonu görebilirsiniz, ne de olsa tedavi süreçlerinin çok etkilenmesini istemeyiz değil mi?" "Bu projenin başındaki doktorlardan biriyim, anlaşma şartlarının ne olduğunu sizden çok daha iyi biliyorum." diye konuşan babamla birlikte tekrar rengarenk odaya çevirmiştim başımı. "Ah, öyle mi?" diyerek zoraki bir biçimde gülümseyen adam, konuşmaya devam etti. " Bu koridorda çocukların kalacakları odalar bulunuyor, aşı odaları ise hemen bu koridorun sonunda ancak hafta sonları aşılar yan binanın üçüncü katında yapılır çünkü diğer ailelerin bu binaya girişine izin verilmiyor. İsterseniz size küçük hanımın kalacağı odaya kadar eşlik edebilirim, deney numarası neydi acaba öğrenebilir miyim?" "Numara 04." "Oh, demek o odanın sahibi sensin." diyerek bana doğru gülümseyen çalışanın yüzüne dümdüz bakmıştım. "Ben de o odanın neden boş olduğunu merak ediyordum." dedikten sonra ağır adımlarla koridora girmiş ve solda 04 nolu kapının önünde durmuştu. Annem kapıyı açarak içeriye girdiğinde ben de çaktırmadan göz ucuyla odayı süzme fırsatı bulmuştum. Küçük bir oda olmasına rağmen çok da dolu görünmüyordu. Karşıdaki camın hemen önüne konumlandırılmış yatağın hemen bitişiğinde bir çalışma masası duruyordu ve odanın diğer köşesinde ise geniş beyaz bir gardrop bulunuyordu. Onun hemen yanındki duvarda ise başka bir kapı daha fark ettim. Muhtemelen banyoya açılıyordu. Görevliyle kısa bir süre daha sohbet ettikten sonra annem görevliye benim beden ölçülerimi vererek görevlinin buradan ayrılmasını sağlamıştı. Kucağımdaki Teddy'e biraz daha sıkı sarılarak masum gözlerle anne ve babama baktım. Beni burada bırakacaklardı ve artık eve dönemeyecektim. Minik de olsa bir veda bekliyordum. Bana "hoşçakal" veya "kendine dikkat et" gibi basit bir ayrılık cümlesi kursalar da olurdu. O sırada annem benim bakışlarımı fark etmiş ve bana dönerek konuşmak için ağzını açmıştı. Kalbim heyecanla çarptı. "Bundan sonra burada kalacaksın, ayrıca bundan sonra olur da aşı odalarında beni görürsen sakın bana "anne" diye hitap edeyim deme." diye konuşan annemi duymamla beraber kalbimdeki heyecan hızla sönmüş ve koca bir boşluk hissi içimi yağmalamıştı. "Anladın mı?" "Evet." dedim umutsuzca Teddy'e daha sıkı sarılarak. Ardından da anne ve babamın geldiğimiz yoldan geri dönüşlerini sessizce izlemiş, her adımda hafifçe sarsılan sırtlarına bakmıştım. Arkalarına dönüp bir kez bile bana bakmamışlardı. İyi tarafından bakacak olursam, sanırım ben olmadığım için artık evde kavga da etmeyeceklerdi. Sessizce odaya girerek çantamı gardrobun içine öylesine bıraktıktan sonra çalışma masamın üzerinde rasgele dura kitaplardan birisini almış ve yatağıma uzanarak okumaya başlamıştım. Bu kitabın eski bir tarih kitabı olmasından mı, yoksa oldukça sıkıcı bir anlatıma sahip olmasından mi kaynaklandığını bilmiyorum ancak kısa bir süre sonra acayip derecede uykum gelmiş ve kitabı kapatıp masaya bıraktıktan sonra Teddy'e sarılarak üzerimi örtme gereksinimi duymadan yatağa uzanmıştım. Ardından da hızlı bir uyku beni karşılamıştı. ◇•◇•◇
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD