3

1633 Words
"Rüya arkadaşınız bundan sonra bizimle kalacak. İyi anlaşacağınızı umuyorum." diyen öğretmen sırtımdan hafifçe öne iterek diğerlerinin yanına gitmem için beni yönlendirirken çekingen bir ifadeyle kollarım arasındaki Teddy'e daha sıkı sarılarak birkaç adım ilerlemiş ve ardından durarak çocuklara bakmıştım. Yaklaşık on iki çocuğun bulunduğu bu oyuncaklarla dolu odada herkesin gözleri bana çevrilmişti ve kesinlikle güvende hissetmiyordum... "Rüya! Buradayım!" diye bana seslenen tanıdık bir ses duymamla birlikte başımı o yöne çevirir çevirmez gözlerim koyu mavi gözlerle buluşmuştu. Daha dün tanıştığım ve adının Aras olduğunu düşündüğüm çocuk bana el sallayarak varlığını bana fark ettirdikten sonra arkadaşlarının yanından ayrılıp bana yönelmişti. "Bizim grubumuzda olduğuna çok sevindim." dedi heycanla konuşurken bir elimden tutarak arkadaşlarının olduğu yere yönelirken. "Dün seni göremeyince başka bir gruba katıldığını düşünmüştüm." Bir şey demeden sessizce tuttuğu elime bakarak onu takip etmeye devam ettim. "O benim en yakın arkadaşlarımdan birisi, adı Enes." derken kumral saçlara ve kahverengi gözlere sahip bizim yaşlarımızdaki bir çocuğu işaret ederken, çoktan o çocukların yanına ulaşmış ve yerde oturarak oluşturdukları çemberin bir parçası olmuştuk. Herkes sırayla kendini tanıtırken Rachael'ın yanında oturan ve saçları 1 numaraya vurulmuş gibi kısacık olan çocuğa sıra gelince coşkulu bir ifadeyle adının Martin olduğunu söylemiş, ardından da yanında siyah saçları ve kahverengi gözleri olan Rachael onun ensesine küçük bir tokat çarparak "Martin değil, keltoş diyeceksin." diyerek gülmeye başlamıştı. Diğerleri de bu manzaraya gülmeye başlarken olayın gerisinde kalmanın verdiği anlamsız bir gülümsemeyle onları izlemiştim. O sırada Aras, benim konuyu anlamadığımı fark ederek neler olduğunu bana açıklamaya başlamıştı. "Geçen hafta Rachael'ın doğum günü vardı, ve öğretmen hediye olarak hepimize şekerli sakızlardan dağıtmıştı.O gece Martin sakızı ağzından çıkarmadan uyuyakalmış, sabah uyandığında saçlarının her yeri pembe şekerli sakızla kaplıydı." dedikten sonra benim gülmemle o da gülmeye başlamıştı. "Öğretmen onun saçını kesmeye çalışırken Martin tüm gün boyunca ondan ağlayarak kaçmış ve yeni sakızlı saç stilini çok sevdiğini söylemişti." derken diğerleri de bu olayı hatırlarcasına gülmeye başlarken ben de onlara katılmıştım. ●●● Yaklaşık üç aydır bu hastanede kalıyordum ve yeni arkadaşlar edinmiştim. Burada yeni bir ailem olmuş gibiydi ve onlar yüzünden neredeyse kendi anne-babamın olduğunu unutuyordum. Aşı odalarında anneme veya babama rastladığımda, onların söylediği gibi onlarla konuşmadan aşımın olup bitmesini bekliyordum ancak onlara denk geldiğim her seferde ikinci olarak kırmızı bir iğne daha oluyordum. Diğer iğnelere oranla bu iğne çok daha acı veriyordu ve ertesi günü yüksek ateş yüzünden oyun odasına gidemiyor, üstüne bir de tüm gün boyunca odamda tıkılı kalıyordum. Yine de o günü atlattıktan sonra, teselli olurcasına tüm arkadaşlarım beni sıcacık bir kucaklamayla karşılıyordu ve istemsizce aşı günleri haricinde bile ailemi görmeyi istemiyordum. Buradaki gerçek sevginin sıcaklığını tattığımdan bu yana, ailemin sevgisini kazanmak için boşuna uğraşmışım gibi hissediyordum. Yaptığım tek şey korkan bir kuş gibi kendi kafesinde çırpınarak kendine daha çok zarar vermekti, oysa o kafesi kendime kalkan olarak kullanmak da tamamen benim tercihim olabilirdi. Yine de umutsuzca kaçıp kurtulabileceğime, umutsuzca ailemin beni yeniden sevebileceğine inanmıştım. Bunun dışında tek sorun, hafta sonları aşılar diğer binada yapıldığı için, aşılardan hemen sonra çocuklar aileleriyle bahçeye inip tüm gün boyunca zaman geçirebiliyordu ve benim zamanını benim için harcayabilecek bir ailem olmadığı için hafta sonları tüm gün boyunca yalnız takılır, bazen kitaplar okur veya resimler çizerek kendi kendime zaman öldürürdüm. Hızlıca dolabımda benim için gönderdikleri siyah tişörtün altına evden getirdiğim mavi pantolonumu giyerek odadan çıkmış ve koşarak oyun odasına yönelmiştim. Burada evden getirdiğimi kıyafetleri giymemizde hiçbir sorun yoktu, ancak hastane bizim için her altı ayda bir kıyafet gönderiyordu. Renkli gömlekler, tişörtler, eşofmanlar ve pantolonlar oluyordu ancak hepsinin üzerinde oda numaralarımız işlenmişti. Yine de yeni kıyafetlerimin gelmesi için önümde sadece üç ayım kalmıştı. "Liam, ilk deneyde bile sadece altı kişi vardı ve Henry'nin sadece beş kişinin ona bağlanmasını bile kaldıramadığı için öldüğünü hatırlatırım." diye sağımdaki labaratuvar odalarından birinden gelen kalın bir ses duyduğumda, babamın adının geçmesi nedeniyle duraksayarak o odaya bakmaya başlamıştım, ki aynı ses daha yüksek bir şekilde konuşmaya devam etmişti. "Şimdi de gelmiş on iki kişiden bahsediyorsun! Kafayı mı yedin sen?! Bu yaptığın şey çocuk cinayeti!" "O ilk deneydi, hatalar olması kaçınılmazdı. Ancak şimdiye kadar bu deneyle ilgili inanılmaz bir gelişme elde ettiğimizi biliyorsun, üstelik şu an koşullar da mükemmel!" "Ne gelişmesinden bahsediyorsun?! Fark ettiğimiz en büyük gelişme, bu ilacın insan genomunu nasıl mahvettiği! Bu çocuk oyuncağı değil, ve ben artık bunun bir parçası olmak istemiyorum." diyen kalın sesin ardından birkaç adım sesi kapıya yaklaşınca hızla duvarın yanına adımlayarak eğer kapı açılırsa diye kapının arkasına saklanabileceğim şekilde duvara yapışmış bir şekilde beklemeye başlamıştım. O sırada adım sesleri durmuştu. "Saçmalama Andrew, keyfin esince görevini terk edebileceğin sözleşmeler imzalamadık. Bunu söylediğin an öldürülürsün." diye soğuk bir sesle konuşan babamı duyunca olduğum yerde buz kesmiştim. Sanırım şu an duymamam gereken bir şeylere şahitlik ediyordum ve bunu fark ederlerse normalde olandan daha kötü bir şekilde ceza alabilirdim. "Dostum." diye mırıldanan adamın, yani Andrew'in, stresli bir şekilde odanın ortasında gezindiğini duydum. Babamın ayakkabıları spor olduğu için ikisinin adımlarını ayırt etmekte zorlanıyor ve içeride kimin hareket ettiğini kolayca anlayabiliyordum. "Kansere ve daha birçok tedavisi olmayan hastalığa çözüm olabileceğimizi söyledin. Böyle olacağını bilseydim, en başta bu işe gönüllü olmazdım." "Hala sözümün arkasındayım." "Susuyorum." derken derin bir nefes vermişti Andrew denen adam. "Peki bağlayıcı kim olacak?" diye sorduğunda babamın bir süre duraksadığını fark etmiştim. "Kızım." demesiyle irkilmiştim. "Adı Rüya.." Olayın şokuyla sessiz adımlarla oyun odasına doğru koşmuş ve kapının önünde kendime soluklanmak için biraz zaman tanımıştım. Hoşuma gitmedi, hoşuma gitmedi, hoşuma gitmedi...! "Bugün ben anne olacağım!" diye bağıran Melany'nin ardından Martin'in bağırarak karşılık veren sesini duymuştum. "Yaa! Ama neden ben hep baba oluyorum? Bu haksızlık!" diye Martin'in söylenmesiyle Melany alay edercesine gülmeye başlamıştı. "Çünkü sen erkeksin salak! Erkekler anne olamaz." Kapıyı açarak az önceki konuşmayı duymamış gibi gülerek içeriye girdiğimde gözlerime ilk çarpan kişi Martin'in somurtmuş tatlı yüzü olmuştu. "Çok çirkinsin!" diyerek Melany'nin saçını çekince de Melany çığlık atarak ağlamaya başlamıştı. Sıradan bir gün gibi görünüyordu, ancak içimde yatmaya devam eden huzursuzluk hissine engel olamıyordum. Bağlayıcı ne demekti bilmiyordum ancak içimdeki ses, bunun hiç de hoşuma gitmeyeceğini haykırıyordu. "Rüyaa!" diye ağlayarak bana koşup sarılan Melany'nin dümdüz olan siyah uzun saçlarını okşarken bir yandan da buradan ve bazı kitaplardan öğrendiğim şekilde onu teselli ederek sakinleştirmeye çalışıyordum. Yani en azından okuduğum kitaplarda çocuklar ağlarken ebeveynleri onları böyle sakinleştiriyordu. "Rüya ona inanma, seni de kandıracak!" diyerek yanıma gelen Martin de Melany'nin saçını okşadığım elimi tutup çekiştirerek beni Melany'den ayırmaya çalışıyordu. Bana sıkıca sarılarak gitmeme izin vermeyen Melany ve kolumu sertçe çekiştiren Martin arasında kapana kısılmış hissettim. "Hey! Rüya'yı rahat bırakın, canını acıtıyorsunuz." diyerek olaya müdahale edercesine birden ortaya çıkan Aras, ikisini de benden uzaklaştırdıktan sonra Martin'in sert çekiştirmelerine maruz kalan ve kıpkırmızı olan kolumu nazikçe elleri arasına alarak incelemişti. "Sorun değil, acımıyor." dedim kuşkusuzca. Acının ne olduğunu biliyordum, ve bu kesinlikle gerçek acının yanından bile geçmezdi. Aras ise beni duymuyormuş gibi çatılı kaşlarıyla başını Martin'e çevirmiş ve dik dik onun yüzüne bakmıştı. Martin de dolu dolu gözleriyle koluma baktıktan sonra ağlayarak odanın bağlı olduğu geniş terasa koşmuştu. Melany de Martin'in ağlaması onu tetiklemiş gibi yeniden ağlamaya başlayarak olduğu yere çökmüştü. "Burada bekle." diyen Arasa çevirdim anlamsızca ortamda neler döndüğünü çözmeye çalışan bakışlarımla. "Öğretmenden bir krem alıp geleceğim." dedikten sonra, buna gerek olmadığını söylememe fırsat bile vermeden hızla oyun odasından çıkarak koridoru sonundaki öğretmenin yemek yemek ve dinlenmek için kullandığı odaya yönelmişti. Bir süre, eğer hareket edersem anne ve babamın yaptığı gibi bana kızıp kızmayacağı konusunda tereddütte kalsam da Aras'ın bunu yapmayacağını bildiğim için terasa doğru ilerlemeye başlamıştım. Köşede duran büyük bir bitki saksısının yanına çökerek ağlamaya devam eden Martin'in karşısına geçerek dizlerin üzerine çökmüş ve elimi omzuna koyarak varlığımı fark etmesini sağlamıştım. Martin ise kırmızı yüzünü kaldırarak ıslak gözleriyle bana sessizce bakmaya devam etmişti. Sanırım bu durumda benim bir şeyler söylemem gerekiyordu... "Melany'i seviyorum." diye n diyeceğimi bilmezcesine konuştuğumda Martin'in gözlerinden yaşlar yeniden akmaya başlamıştı. Toparlamak amacıyla yeniden konuşmaya çalıştım, anak bu tür işlerde ne kadar beceriksiz olduğumu yeni yeni fark ediyordum. "Seni de öyle!" dedim toparlamak istercesine ellerimi omuzlarına koyarken. "Rachael'ı, Aras'ı, Daniel'i, Elly'i, Emma ve buradaki diğer herkesi seviyorum. Ama bir oyun yüzünden birbirinizle kavga etmeniz kalbimi çok acıtıyor." derken ilk defa neler hissettiğimi dile dökmenin verdiği tuhaf heyecanı hissediyordum. Bunları söylemem tuhaf mıydı? Sonuçta benim içimde olanlar kimsenin umrunda olmamalıydı. Bu duyguların bir dili yoksa, onları dile dökmem çok kötü sonuçlanabilirdi. Sessiz kalmalı ve uslu bir çocuk olmalıydım. Aynen bana öğretildiği gibi... Yine de benden çok, Martin'in bu sözlere ihtiyacı varmış gibiydi. Belki de bu sadece benim bir dışa vurumumdu ve Martin'i bahane ediyor da olabilirdim. Ne olurs olsun, sadece söylemek istemiştim. İlk defa arkadaş kelimesinin dilimden olmasa da, kalbimden geçtiğini hissetmek sırtıma bir yük bindirdiğini hissettirse de bu yük, beni bulutların üzerinde uçururcasına özgür ve hafif hissettiriyordu. "Özür dilerim." diyerek bana sarılan Martin'le birlikte düşünce dünyamdan yeryüzüne düşeresine kendime gelirken ben de ellerimi onun sırtına koyarak bu hayatta tutunabileceği yeni bir destek olmuştum. "Be-benim..." diye mırıldandım Martin'e sarılmaya devam ederken. "Benim ilk defa arkadaşlarım oluyor." derken "arkadaş" kelimesi kalbimd yeni bir sızlamaya neden olsa da heyecandh kızaran yanaklarımı hissediyordum. Dünyaya, aileme, tutunmaya çalışmaktan daha güzel hissettiriyordu çünkü ben tutunacak bir dal aramıyordum artık. Düşsem bile beni yakalayacak olan ellerin varlığını görmesem de hissedebiliyorum. Bazı kelimeler düş dünyamdan dışarıya sızdıkça muazzam bir güven hissi bedenime aşılanıyordu. "Daha önce hiç olmadı." diye devam ettim konuşmama. "Bu hayal edemeyeceğim kadar güzel. Herkesin birbirini sevmesi bana rüyadaymışım gibi hissettiriyor." dedim ve devam ettim. "Ama siz de benim kadar birbirinizi seviyorsanız, neden basit şeyler yüzünden kavga ediyorsunuz ki? Ben sizi oynadığım oyunlardan daha çok seviyorum ve daha fazla kavga görmek istemiyorum." derken aklıma anne ve babamın evdeki şiddetli kavgaları gelmişti. "Kavga ederseniz..." diye mırıldandım. Kavga ederseniz ailem gibi olursunuz. "Hepinize küserim." diye tamamladım cümleyi, aklımdan geçen farklı kelimelerin üzerine yama gibi yapıştırarak. Her şeyin umutsuzca güzel olmasını umarak... Kelimelere dökmediğim sürece yaşadığım her bir acının, sadece kötü bir rüyadan ibaret olduğunu sanarak... Yeni cümleler birbirlerinin üzerine yamalanırken düşüncelerim birbirine karışmaya devam etmişti. Sessiz ol, dedim kendi kendime. Konuşursan her şey mahvolacak. Sadece bu huzurlu ortamı koruyalım ve sessiz olalım... ■▪■▪■
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD