Betül Yılmaz
Hıdırellez şenliğinin üstünden üç hafta geçmişti. O günden sonra bir daha Oğuz ve Taha'yı bir arada görmedik.
Oğuz her zamanki gibiydi. Ben o olaydan ve Duygu'nun çıkarımlarından sonra daha dikkat etmeye başlamıştım ama bana göre hala mesafesi aynı gibi geliyordu.Duygu kendi kendine gelin güvey oluyor sanki.
Taha son sınıf olduğu için büyük ihtimalle sınavlar ve tez yazmakla meşguldü.
Ayşe'yle konuştuğumuzda abisininde kendisinde çok yoğun olduğunu sınav yaklaştıkça stres yapmaya başladığını söylemişti.
Duygu sürekli benimle dalga geçti bu arada. Yok beni böyle kıskanan olmadı yok şöyle yapan böyle eden olmadı diye. Ama intikam soğuk yenen bir yemekti elbet bir gün benimde sıram gelecekti:)
Final sınavlarımız başlamıştı. Duygu'yla her zamanki gibi kütüphanede ders çalışmak için sözleştik.
Bütün kampüs Sınav zamanı kütüphaneye akın ediyor resmen. Boş masa bulmak İstanbul'u fethetmekten daha zordur desem abartmış olmam.
Neyse ki Duygu önden gelip masa ayırmıştı ikimize de.
Öğrenci kimliğimi okutup turnikeden geçtim. Duygu'nun olduğu salona geçerken bir yandan gönderdiği mesajı açıp nerde olduğuna baktım.
Duygu'yu gördüğümde dikkatli bi şekilde ders çalışıyordu.Her zamanki gibi kulaklık takmıştı.
Ayırdığı masa yan yanaydı. Yaklaşıp yavaşça omzuna dokundum tebessüm ederek. O'da beni görünce tebessüm edip kulaklığını kulağından çıkardı.
Birbirimize sarıldıktan sonra yerime yerleştim ve ders çalışmaya başladım.
Bir süre ders çalıştıktan sonra ses çıkarmamak için Duygu'ya mesaj yazdım.
#Kahve almaya gidiyorum #
#Tamam canım ❣️😘 #
Cüzdanımı ve telefonumu alıp kantine geçtim. İki kahve alıp kütüphaneye geri döndüm.
Ben kütüphanenin kapısından girerken Oğuz çıkıyordu. Beni görünce tebessüm etti, bende karşılık olarak tebessüm ettim. Hiçbirşey söylemeden uzaklaştık.
Duygu'yu görmeye geldi sanırım çünkü sabah sınavı olduğunu söylemişti Duygu.
Duygu'nun kahvesini verip tekrar dersimi çalışmaya döndüm.
Notlarımı toparlayıp son kez gözden geçirdim. Bu yıl bütün dersleri vermek istiyordum.
Konuların tamamını çalışmıştım bugünlük bu kadar yeterliydi. Elimden geldiğince sessiz olmaya çalışarak hazırlanmaya başladım.
Toparlanınca çantamdan romanımı da elime alıp usulca arkadaşımın omzuna dokundum.
‘’Duygu canım ben bitirdim sende durum ne?’’ dedim usulca.
‘’Canım benim de az kaldı hemen gidecek misin?’’
‘’ Bekleyebilirim istersen’’
Elindeki notlara kısa bi bakış attıktan sonra,
‘’Kalanını evde hallederim bugünlük yeter aslında ‘’
‘’ O zaman çıkalım mı?’’
‘’ Tamam canım sen geç bende hemen toparlanıp geliyorum’’
‘’ Ben dışarda bekliyorum o zaman’’
‘’Tamam canım’’
Bahçedeki bankın boş olduğunu görünce o tarafa geçip canım arkadaşımı beklemeye koyuldum.
Duygu gelene kadar yeni başlayacağım romana bir göz atayım deyip okumaya başladım. Birkaç sayfa okuduktan sonra içinden bir kağıt çıktı.
‘’ Ne zaman koydum acaba bunu ben? Aldığımdan beri kapağını bile açmadım" deyip içinde yazanları okumaya başladım.
Nerden çıktın karşıma böyle Sitâre?
Efsaneler dökülüyor gülüşlerinden
Kirpiklerin yüreğime batıyor.
Telaşlı bir kalabalığın ortasında
Ayaküstü konuşuyoruz
Nedim'in nigehbân* nergisleri gibi
Üstümüzde bütün nazarlar.
Çok utanıyorum Sitâre….(dilaver cebeci/ Sitare)
‘’Hayırdır böyle dikkatli neye bakıyorsun? Yoksa yarınki sınavın cevapları mı?’’ Diye sordu Duygu.
‘’Hayır canım bir şiir bu.’’
‘’Benim kitap kurdum şiirlere mi sardı yoksa?’'
’‘Bende ilk defa okudum, kitabımın içinden çıktı nerden geldi hiçbir fikrim yok. Neyse hadi gidelim artık’’
‘’Canım arkadaşımın gizli sevenleri mi var yoksa’’ diye kendince eğlendi Duygu. Zaten şenlikten beri benimle her fırsatta dalga geçiyordu. Bu kağıtta tuzu biberi oldu.
"Başlama yine Duygu ya" deyip oturduğum yerden kalktım. Yoksa Duygu susmazdı biliyorum. Ben kalkınca Duygu da kalkıp koluma girdi ve otobüse doğru yürüdük.
Duygu birşeyler anlatmaya devam etti bu sırada ama benim aklımda hala nerden geldiğini bilmediğim bu şiir vardı.
-----------
Oğuz Öztürk
Şu anki duygularımı anlatacak kelimeleri bir araya getiremiyordum. Kalbim sıkışıyor ritmi bozuluyor göğüs kafesim dar geliyordu.
Nasıl cesaret ettim de o notu kitabının içine koydum bilmiyorum.
O kadar zaman içimde tuttum sanki ağzımdan ona dair bir kelime bir harf bile çıksa benden gidecekmiş gibi hissediyordum, gözümden bile sakındım onu, bakmaya kıyamadım elalarına. Ama artık gizlemek istemiyorum. Herkese benim diye haykırmak geliyor içimden.
Hangi şiir hangi kelimeler yeterdi ona olan sevdamı anlatmaya. Okuduğum zaman dedim bu şiir sanki duygularımın kağıda dökülmüş haliydi.
Onun o güzel, nahif hallerini düşündükçe bile aklımı başımdan alıp başka diyarlara götürüyordu.
Ben bunları düşünürken kapıdan çıkan kişiyle kendime gelip toparlandım ve hemen kendimi gizledim. Neden gizlendim ki? Oysa amacım bilinmek değil miydi? Tüm cesaretimle karşısına çıkmak var ama yapamıyorum işte. Ben ilk defa böyle duygular hissediyorum.
Gözlerim üstünde bir saniye bile kırpmadan izledim.
Boş olan banka oturdu. Gözlerim elindeki kitap ve yüzü arasında mekik dokuyordu. Ne tepki vereceğini merak ediyordum.
Bir süre kitaba baktığını görünce anladım okumaya başladığını. Birkaç dakika okuduktan sonra notun olduğu kağıt kitabın içinden - bana göre bir kağıttan çok fazlasıydı- düştü kucağına.
Yüz ifadesini anlamak için gözümü ayırmadım. İlk önce bi şaşkınlık içinde kağıdı inceledi. Sonra o zarif parmaklarıyla ikiye katladığım kağıdı açıp okumaya başladı.
Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu, bunu soru sorar şekilde çatılmış kaşlarından anlamıştım.
O sırada Duygu da yanına geldi. Bi kaç dakika konuştuktan sonra kalktılar ve otobüs durağına doğru yol aldılar. Bense sadece arkalarından bakakaldım.
Ben o halde arkalarından bakarken omzuma dokunan Alp'in sesiyle kendime geldim.
"Kardeşim, bu suratının hali ne böyle?"
"Ben birşey yaptım ama iyi mi yaptım kötü mü bilmiyorum"
"Hayırdır ne oldu?"
Olanları anlattım Alp'e. Elini omzuma atıp ;
"Direk yüzüne söyleseydin keşke"
"Bende isterdim ama yapamadım"
"Anladım kardeşim, sıkma canını gel gidelim hadi olmuşla ölmüşe çare yok derler zaman ne gösterir bakalım "
----------
Oğuz Öztürk
Eve gelene kadar içim içimi yemişti. Ne yapsam diye düşünüp durdum yol boyunca.
Acaba Duygu'ya mı sorsam, ama ne diycektim daha doğrusu reddedilmeyi kaldırabilecek miyidim? Önümde Taha gibi bir engel varken nasıl olacaktı?
Taha Betül'ü sevmiyordu o sadece üzerindeki ilginin gitmesini istemiyor biliyorum ama Betül, işte ondan emin değildim.
Eve gelince direk odama geçtim. Bu halde ne kimseyle yüzyüze gelmeyi istiyordum ne de yemek yiyecek iştahım vardı. Üzerimi değiştirip yatağa uzandığım sırada kapım tıklatıldı ve sesimi duyan Duygu başını uzattı araladığı kapıdan.
"Abi müsait misin gelebilir miyim?" tebessüm ettim ve
"Gel güzelim sana her zaman müsaitim"
"Nasılsın? sınavın nasıldı bugün?"
"İyi her zamanki gibiydi"
"Abi, sana birşey soracağım ama dürüst cevap vermeni istiyorum kaçamak cevap yok tamam mı?" işte şimdi Duygu'nun radarına takıldığımın işaretiydi bu soru. Kaçacak bir yerim yoktu, aslında kaçmak ta istemiyordum bir yandan.
"Tamam sor bakalım"
"Bugün Kütüphaneye yanıma gelmiştin ya, bilerek mi geldin yoksa tesadüf müydü? "
"Bilerek geldim"
"Peki Betül'ün kitabından çıkan notu sen mi bıraktın?" gözümü kapatıp bir nefes aldım stresi zaten bugün beni yiyip bitirmişti.
"Onuda ben bıraktım"
Bir süre ikimizde sessiz kaldık. Duygu ne diyceğini tartıyor gibiydi birşey söylemek istiyor ama söyleyemiyordu sanki.
"Abi sen ne ara bu kadar sevdin Betül'ü?"
"İlk gördüğümde dedim ben bu kızı severim diye, tanıdıkça büyüdü içimdeki hisler" Duygu gözleri dolu dolu bana uzandı sarılmak için
"Abi özür dilerim bilmiyordum"
Duygu'nun sözlerinden sonra gözümden bir damla yaş aktı. Almıştım bugünkü sorularımın cevabını. Pişman değildim ama artık yapacak birşeyim de yoktu.
~Oysa koştuğum sendin, kaçtığımda sendin....
Gözlerim biraz kırgın,
Gülüşlerim biraz solgun,
Hayallerim biraz yorgun.
İçimde buruk bir his, istemsiz bir ağlayış.
Çünkü ne sana kavuşabildim, nede senden kaçabildim. ~