1.BÖLÜM "ΑΦΗ"
1.BÖLÜM "ΑΦΗ"
Αφή, hissetme.
&
"Benim küçük tanrıçam."
Kore kulağına fısıldanan sesle kirpiklerini araladı. Yeşil ve mavi karışımı olan gözleri yanındaki adama tutundu. Siyah göz taneleriyle gülümsedi genç kız. Siyah kuzguni saçları alnına dağılmış, dolgun kalın dudakları aralık bir şekilde duruyor, çekiciliğiyle genç kızın nefesini kesiyordu.
Minik parmaklarını havalandırarak adını bilmediği adamın yüzüne dokundu. Adam gözlerini kapatarak dokunuşun tadını çıkardı. "Persephone'm" diye fısıldadı genç kıza.
Adam kıza yaklaşarak siyah gözleriyle aklını başından alan mavi gözlere çevirdi. Kalın dudaklarını aralayarak dudaklarını kızın boynuna sürttü.
Kore heyecanla belini kavislendirdiğinde bedenine sürtünen örtüyü hissetti. Bakışlarını örtüye çevirdiğinde gözlerini şaşkınlıkla araladı. Örtünün altındaki bedeni çırılçıplak sayılırdı. Adam kızın ürkek haline şeytanca gülümseyerek tenini dudakları arasına aldı.
Kızın tenini emerken elini yavaşça örtüden sıyrılmış, açıkta kalan bacağına çıkardı. Genç kız bacağındaki dokunuşlarla yanakları kızardı. Adamın gözleri iki kirazı andıran yanaklarına düşünce gülümseyerek aşağı indi.
Kore elini adamın başına koyarak durdurmak istedi ama bu olmadı. Adam dilini çıkartarak kızn göğüs oluğunu boydan boya yaladı.
"Zeus aşkına! Ah!" diyerek başını arkaya atarak inledi.
Adam dudaklarını kızın göğüslerine sürterek dudaklarını araladı. Dolgun eti dudaklarına alırken emdi. Kızın tatlı teni ağzını sulandırıyordu.
Tazecik kokusuyla adamın erkekliği seğirdi. Emdiği teni bırakarak geri çekildi. Gözlerini arzuyla buğulanmış gözlere değdirdi.
Biraz yukarı çıkarak yüzünü kızın yüzüne hizaladı. Dudaklarını kıza yaklaştırırken fısıldadı.
"Az kaldı, hem de çok az benim küçük Persephone'm."
&
Kore nefes nefese gözlerini açarak kalktı uykusundan. Elini göğüs kafesinin üstüne koyarak hızlı soluk alıp vermeye başladı. Her gece aynı rüyayı görüyordu. Tanımadığı ama oldukça yakışıklı ve karizmatik bir adam düşlerini süslüyor, birden kayıp gidiyordu.
Her gece aynı adamı farklı mekanlarda görüyordu. Bahçede, yatakta ve genellikle yatakta oluyordu düşleri. Bu çok garipti Kore'ye göre.
Çünkü Olimpos'ta bir düşü aynı kişiyle bu kadar uzun görmek neredeyse imkansızdır!
Kore kendine geldiğinde arkasında bir hareketlilik duydu. Gözlerini hızlıca boydan boya açık olan pencereye çevirdi. Tül perdeleri havalanıyordu serin esintiyle. Kore güneşin çoktan doğduğunu görerek ayağı kalktı yavaşça.
Yumuşak yatağından kalkarak penceresine doğru ilerledi. Kendi kafasında kuruyordu belki ama birkaç aydır belki de yıl, biri tarafından izlendiğini düşünüyordu ama bu imkansızdı.
Çünkü Zeus yani babası buraya biri girdiğinde haberini alırdı.
Kendi kuruntusu olduğunu düşünerek odayı dolduran temiz havayı içine çekti. Kapısı tıklandığında gülümseyerek kapıya döndü.
"Girin!" dedi naif sesiyle.
Emily yavaşça süzülerek içeri girdi. Arkasından ise diğer hizmetkarlar. "Umarım iyi uyumuşsunuzdur tanrıçam."
"Pek sayılmaz." dedi Kore Emily'e dönerek.
Emily onunla büyümüş, Olimposta annesi Demether tarafından kendisine hizmet edilmesi için gönderilmişti. Emily Kore yaşlarında siyah saçlı zarif güzel bir kızdı. Koca Olimpos dağında Kore'yi anlayan tek kişiydi belki de.
"Nedeni nedir tanrıçam? Yoksa düşleriniz mi?" dedi Emily elindeki elbiseyi yatağa bırakarak. Kore büyük odasında bulunan aynalı masasına oturdu. Emily kızların getirdikleri suya uzandı. Elindeki güzel kokulu lifi yavaşça Kore'nin kollarında gezdirdi.
"Evet, düşlerim. Oldukça karmaşık bir hal almaya başladılar." dedi Kore iç çekerken.
"Belki de size bir işarettir?" dedi Emily kolunu okşarken. "Nasıl bir işaret?" dedi Kore.
"Kaderiniz olabilir mesela düşlerinize giren yabancı."
"Belki ama sence de tuhaf değil mi? O yabancıyı neden sürekli rüyamda görüyorum. Bunu biri yapmış olabilir mi?"
"Biliyorsunuz ki bu güç sadece yüce Zeus'ta var. Bunun dışında kimse buna kalkışamaz" dedi Emily lifi sıkarken.
"Belki de haklısın." dedi Kore gözlerini aynaya çevirirken. Bugün yüzü gibi saçlarının kırmızılığı da solgun görünüyordu.
"Tebessüm etmelisiniz ki çiçekler açsın öyle değil mi tanrıçam."
Emily'nin sesini duyunca aynadan ona baktım. "Haklısın." dedim tebessüm ederek.
Hizmetkarlar yatağı düzeltirken Kore ayağı kalkarak paravanının arkasına geçti. "Elbiseyi uzatır mısın Emily?"
Emily yatağın üzerine koyduğu elbiseyi aldı. Hızlı adımlarla paravanın arkasına uzattı aşka tarafa bakarken. Kore uzattığı elbiseyi alarak üzerindeki geceliği sıyırdı. Kore verilen elbiseyi giyerek üzerine baktı.
Mor, tüllerden oluşan omuzları düşük, soluk gümüşten oluşan çiçeklerle kaplı bir elbiseydi. İnce boynun açıkta bırakıyordu. Kore paravandan çıkarak aynadan kendisine baktı. Kızıl saçlarına yakışmıştı bu elbise.
"Anneniz sizi taht odasında beliyor."
Kore başını sallayarak arkasında hizmetkarlarla odasından çıkarak taht odasına ilerledi. Taht odasının geniş ve büyük kapısına geldiğinde kapıyı nöbetçiler açtılar.
Kore büyük taht odasına girerek tahtında oturan annesini gördü. Tahtı büyük merdivenlerin bitiminde biraz yukarıdaydı. Zeus'un tahtının boş olduğunu görünce hiç şaşırmadı Kore.
Hera'nın yanında diye düşündü.
Annesi Demether onun gibi mavi ve yeşil gözlere sahip, sarışın bir tanrıçaydı. Güzelliğini annesinden almıştı Kore. Annesi bereket tanrıçası Demether'di. Zeus'un dördüncü kızı. Zeus babası baş tanrıydı.
Gökyüzü ondan sorulurdu. Zeus'u pek fazla görmezdi Kore. Belki yılda bir kez uğrardı Dether'in sarayına. Babası Zeus baş tanrı olduğu için Olimpos Dağından hiç çıkmıyordu. Olimpos Dağı, önemli ve birinci dereceden titanların geldiği soydan olan tanrıların toplandığı yerdi.
Zeus ve annesi Demether 12 olimposludan sadece ikisiydi. Kore annesine çekmiş, ilkbahar ve yazın tanrıçası olmuştu. Çiçekleri açma, baharın gelişi onun güçlerine bağlıydı. O neşe saçınca çiçekler açılıyor, baharın geldiği anlaşılıyordu.
Kore birinci dereceden olimposlu olmadığı için Olimpos Dağı'na hiç girememiştir. Bu içinde ukte kalsa da zamanla alışmıştı.
Annesi Demether'in önünde duran ve konuşan Apollon'a baktı. Kore içeri girince hararetli tartışmalarına son vererek ikisinin bakışlarını üzerinde hissetti genç kız.
"Ah gel kızım!" dedi Demether.
Kore yavaş adımlar tahta doğru yürüdü. Apollon'un yanında durduğunda ona gülümseyerek annesine selam verdi.
"Beni çağırmışsın anne!" dedi Kore gülümserken.
"Ah evet! Hazırlıklar tamamlandı biliyorsun, artık vakti geldi! Bugün büyük gün" dedi Demether dışarı yansıttığı sevinciyle.
Kore unuttuğu gerçekle yüz yüze kaldı. Bugün, nişanlanıyordu.
Gülümseyen yüzü solunca yanında duran Apollon'a baktı. Gözlerindeki parıltılarla bakıyordu genç kıza.
Apollon gayet düzgün, yakışıklı ve biraz çapkın bir adamdı. Kore'nin sorunu Apollon ile değildi. Aklını bulandıran o yabancıdaydı.
"Seni tekrar görmek benim için şeref güzel tanrıçam." Apollon Kore'nin elini tutarak nazikçe öptü.
"Seni de öyle" Kore gülümsemeye çalışarak baktı adama.
"Sen gidip hazırlan canım, ben her şeyi hazırlayacağım. Ah unutmadan çok güzel olmayı sakın çıkarma aklından! Bugün Zeus gelecek." dedi Demether şuh sesiyle.
Kore başını sallayarak Apollon'dan izin isteyerek taht odasını terk etti. Belki de Emily haksızdı diye düşündü. O yabancı kaderiyse şimdi neredeydi?
&
Kore üzerindeki elbiseye bakarken derin bir iç çekti. Toz pembe elbise tam onu yansıtıyordu. Üzerinde beyaz çiçeklerden oluşan, omuzlarının her iki yanından aşağı inen tüller ile hoş duran bir elbiseydi.
Aynadan solgun yüzüne baktı. Apollon'a karşı hiçbir şey hissetmiyordu. Evet belki yakışıklı olabilirdi ama sevmiyordu. Kore, küçük kalbinin atmasını istiyordu. Bunu ilk defa başaran kişi olan düşlerini süsleyen o yabancıyı istiyordu.
Tanımak istiyordu.
Ama bu neredeyse imkansızdı. Koskoca Olimpos Dağı'nda onu bulmak çok zordu. Belki böyle biri yoktu bile.
Aynadaki bakışlarını Emily'e dikti. Saçlarını arkasından toplamış güzel bir şekil vermek istemişti. Kore sanki nişanlanacak olan kendisi değilmiş gibi umursamazdı.
"Emily, yete oldu işte." dedi Kore, sıkıntıdan patlayarak.
Emily utanarak geri çekildi. "Haklısınız, ben en iyisini yapmayı istiyordum."
"Bu en iyisi zaten merak etme lütfen" dedi Kore tebessüm ederek. Ayağı kalkarak onu bekleyen hizmetkarlara baktı. Belki de artık salona gitme vakti gelmişti.
Kapının tıklanma sesiyle "Gel!" dedi Kore.
Kapı açılınca tüm yakışıklılığıyla içeri girdi. Kore gergince gülümsemeye çalıştı Apollon'a. Apollon eşi olan kıza bakarak genişçe gülümsedi.
"Hazırsan, gidelim canım."
Kore başını sallayarak Apollon'un koluna girdi. Birlikte yavaş adımlarla odadan çıktılar. Kore yanında heyecandan durmayan adam gibi olmak isterdi ama bu imkansızdı.
"Çok rahatsın, seni heyecanlandıramıyor muyum?" dedi Apollon eşine dönerek.
"Ah hayır sadece gerginim!" dedi Kore burukça tebessüm ederek. Apollon kızdaki durgunluğu fark etse de üzerinde durmadı.
Daha fazla konuşmadan nişanın yapılacak olan salonuna giriş yaptılar. Herkes onlara gülümseyip alkış çalarken Apollon her bir yana gülücükler saçıyordu.
Kore ise tebessüm edere ilerliyordu.
Sonra Kore burada olmamayı diledi. Şaraplar, danslar, kahkahalar dört bir yanda uçuşuyordu. Kore etraftaki insanların sevinçlerine bakıyor, kendisinin neden bu kadar üzgün olduğuna anlam veremiyordu.
"Kore."
Kore parmağına takılan yüzüğe dalgınca bakarken tanıdık sesle başını kaldırdı. Babası Zeus gelmişti. Kore duruşunu bozmadan selam verdi.
"Hoş geldiniz yüce Zeus!" dedi Kore saygısını korurken.
Zeus kızına bakarak tebessüm etti. Kızın dalgınlığını görebiliyordu ama olması gerekeni yaptığına emindi. Kızını ancak bu şekilde koruyabilirdi.
"Ortamdan sıkılmışa benziyorsun." dedi kıza ilerlerken. Kore şaşkınca Zeus'a baktı. Bu konuşma çabası nereden geliyordu?
"Hayır sadece biraz yorgunum o kadar" dedi Kore yalan söyleyerek. Zeus Kore'yi dikkatlice izledi. Aslında kızını Apollon'a verme gibi bir düşüncesi yoktu. Lakin duydukları ile çılgına dönmüş, hemen bir kaçış yolu aramıştı. Hades'in küçük kızına aşık olması başına gelen en büyük felaket olabilirdi.
Demether'in bile haberi yoktu bundan. Zeus ona bile bir şey dememişti. Eğer küçük kızı ve Demether bunu öğrenirse neler olacağını düşünmek bile istemiyordu.
"Ah anladım iyi ol her zaman güzel kızım!" dedi Zeus kızını kolları arasına alırken. Kore ise şaşkınlıkla bakıyordu Zeus'a. Babası neden böyle davranıyordu?
"Zeus" diye bir kadın sesi duydu Kore. Zeus ondan ayrılarak yanlarına ilerleyen Hera'ya baktı. Hera Zeus'un ilk karısıydı. Siyah saçları ve kahverengi gözleriyle Zeus'un bir zamanlar kalbini fethetmişti. Ta ki Themis'i sevene kadar. Hera evlilik tanrıçası olarak bilinen çok güzel ve çekici bir kadındı.
İlk zamanlar Zeus ile aşk yaşamış Hebe ve Ares adında iki üvey kardeşi olmuştu Kore'nin. Daha sonra çapkın Zeus soluğu başka bir kadının kollarında almıştı. Hera'nın en büyük nefreti Kore'nin annesi Demether'eydi.
Demether bereket tanrıçasıydı ve Zeus'un dördüncü eşiydi. Hera en çok ondan nefret ederdi çünkü Zeus Demether'e oldukça düşkündü. Kore ilk doğduğunda onu öldürmeyi bile düşünmüştü.
Hera'nın nefrete bürünmüş gözleri güzel Kore'ye tutunmuştu. Kore'nin kızıl saçları ve mavi gözlerinden ölesiye nefret ediyordu. Çünkü Hera'ya göre en güzel kadın kendisi olmalıydı.
Kore Hera'nın gözlerindeki nefrete alışmıştı. Hera ondan ne kadar nefret etse de üvey abisi Ares onu çok severdi. Ares, savaş tanrısıydı. Hayatının çoğunu savaşlara harcar, kadınlarla çok düşüp kalkmazdı. Tüm hayatını neredeyse bir kılıç odasında geçirirdi.
Kore belki de ona en yakın olan Ares'i çok severdi. Onu her şeyden koruyup kollar, belki de bu samimiyetsiz olan yerde nefes almasının tek sebebiydi.
"Demek buradaydın aşkım." dedi Hera, üzerindeki altın sarı rengindeki cüretkar elbisesiyle yaklaştı Zeus'a.
"Evet kızımla konuşuyordum iznin olursa?" dedi Zeus onun şehvetli ses tonunu umursamadan. Hera kırıldığını belli etmeden alayla gülümsedi.
"Ah sorun değil! Buralardayım ne de olsa konuşacağız elbet!" dedi gözlerini Kore'ye çevirirken. Kore onun korkunç bakışları altında ezilmekten nefret ediyordu.
Belki Hera 12 Olimpos'ludan biri olmasaydı Kore ona karşı çıkabilirdi ama bu imkansızdı. Hera ve Ares 12 Olimposlu'dan ikisiydi. Ares'in Zeus'un ilk çocuğu olmasından ve savaş tanrısı olmasından kaynaklanıyordu Olimpos Dağı'na gidebilmesi.
Zeus gözlerini kızına çevirerek gülümsedi. "Seni yalnız bırakayım, buralardayım bir şey olursa bul beni!"
Kore başını sallarken Zeus kalabalık arasında süzülerek Demether'in yanına yaklaştı. Kore gözleriyle az önce nişanlandığı adamı aradı ama bulamadı. Kim bilir hangi kadının yanındadır diye düşündü.
Abisi Ares'in olmadığı nişanı onun için daha kötü hale getirdi kalabalığı. Ares uzun soluklu bir savaştaydı ve hala dönmemişti.
"Ah tatlım bu ne güzellik!" dedi Afrodit Kore'ye yaklaşırken. Gözlerindeki bir tutam imrenmeyi ark etmesin diye çabucak sildi.
"Hoş geldin, seni burada görmek ne güzel!" dedi Kore gülümserken.
Afrodit Kore'ye yaklaşarak sarıldı. Afrodit, 12 Olimposlu'dan diğeriydi. Aşk ve güzellik tanrıçası olarak bilinirdi. Çok çekici ve güzel bir tanrıçaydı. Bu yüzden her gün farklı bir adamın koynundaydı belki de tanrının.
Afrodit'in güzelliği dillere destandı. Onun güzelliğine Kore bile hayrandı. Afrodit geri çekilerek kıza baktı.
"Nasıl gidiyor nişanın bakalım?"
"İyi gördüğün gibi." dedi Kore onu izlerken. Yine her zaman ki gibi büyüleyici görünüyordu. "Benim nişanımdan güzel olduğu kesin" dedi Afrodit gözlerini devirerek.
Hephaistos ile evliydi Afrodit ama ona sadık olduğu söylenemez. Çünkü isteyerek evlenmemişti. "Öyle deme senin ki de güzeldi!"
"Ah yalan söylemeyi hiç beceremiyorsun tatlım" dedi kıza gülümserken. Kore tatlı tatlı gülümsedi Afrodit'e.
Afrodit kızın vücudunu süzdü. "Elbise çok güzel ama Apollon'u etkileyecek kadar değil!" dedi kıza bakarak.
"Onu etkilemek istemiyorum zaten" dedi Kore başını iki yana sallarken.
"Ah evet biliyorum ama evlilik böyle yürümez. İnan bana Hephaistos'un büyüleyici penisi olmasaydı onu şimdi terk etmiştim" dedi Afrodit dudaklarını yalarken.
"Afrofit!" dedi Kore utançla.
"Utanma canım!" dedi şuh sesiyle. "Acaba şu Olimpos'ta tadına bakmadığın tanrı kaldı mı?" dedi Kore gözlerini devirerek.
"Ah evet var tabi! Hades'in penisi öyle büyüleyiciymiş ki! Ağzım sulanıyor ama yeraltına da gidemiyorum Hephaistos duyarsa beni bu sefer öldürür!" dedi Afrodit gülerken.
Söylediği isimle buz kesti Kore. Hades, yeraltı tanrısıydı. Onu bu zamana kadar hiç görmemişti. Dediklerine göre çok acımasız biriymiş. Zeus'un kardeşiydi.
"Her neyse. Tatlım bu halle olmaz ama seni ilgi çekici bir hale büründürmemiz lazım." dedi Afrodit kızın orta büyüklükte ki memelerine bakarken.
Kore gözlerini kocaman açarak ellerini göğüslerine bastırdı. "Hayır o orgazm taklitinden sonra olmaz!"
Afrodit Kore'ye şehvet dersleri vermek istemiş, iki tane hizmetkarı seviştirmeye çalışmıştı. Tabi Kore odasına kapanmış, Afrodit'e lanetler yağdırmıştı.
"Hiç eğlenceli değilsin! Merak etme bir şey yapmayacağım sadece biraz büyüteceğim."
"Asla!" dedi Kor geri adım atarak. "Bırak şunları!" dedi Afrodit göğüslerinin üzerine sardığı elleri çekti.
"Biliyorsun ki bu sihirim meşhurdur! Hera bile Zeus'u baştan çıkarmak için benim memelerimin sihrini istedi Truva Savaşı'nda "
"Ah sus lütfen şimdi kusucam!" dedi Kore yüzünü buruşturarak.
"Hadi dur şimdi!" dedi Afrodit ellerini kızın göğüslerine değdirerek. Kore ürpererek geri çekilmeye çalıştı. Afrodit ise sihriyle engelledi onu. Gözlerini kapatarak birkaç şey fısıldadı. Kore, göğüslerinde bir ağırlık hissetti.
Gözlerini büyümekte olan göğüslerine çevirdi. Az önceye nazaran şişmişti göğüsleri. Afrodit elini çekerek kıza baktı.
"Bak, ne güzel oldu! Unutma canım memeler erkeklerin odak noktasıdır! Onu böyle ele geçirebilirsin!"
"Afrodit!" dedi Kore uyarıda bulunarak.
"Tamam neyse gerisi sende ben kaçıyorum!" dedi arkasını dönerek Hephaistos'a ilerledi kıvırtarak. Kore onun arsız haline gülümseyerek Apollon'a bakındı.
Apollon'un bir kızı kolona dayayıp öptüğünü görünce gülüşü soldu. Bu adamla mı evlenecekti?
Başını iki yana çevirerek salondan yavaş adımlarla kimseye görünmeden çıktı. Gürültüden yavaşça uzaklaşarak her zaman gittiği yere adımladı.
&
Denizin sesiyle gülümsedim. O bunaltıcı yerden uzaklaşmak iyi gelmişti ruhuma. Ayaklarımda olan ayakkabıları çıkartarak bir yere attım umursamadan. Etrafta kimsenin olup olmadığına bakındım.
Kimse yoktu. Ellerimi omuzlarımdaki askılara koyarak sıyırdım.
Elbise tenimden süzülerek ayak uçlarıma düştü. Bedenime vuran soğuk hava ile gülümseyerek denize doğru adımladım. Ayak parmaklarıma değen ılık su ile gülümsedim.
Asıl huzur buydu işte!
Suda ilerleyerek kalçalarıma kadar uzanmasını sağladım. Suyun içerisinde ayaklarımı kırarak tüm bedenimi suya gömdüm.
Ellerimi kafama uzatarak suyun içinden çıkarak saçlarımı okşadım. O sırada arkamdan bir çıtırtı sesi geldi. Ellerimi göğüslerimin üzerine koyarak yan bir şekilde arkama baktım.
"Kim var orada?" dedim ürkerek.
Hiç ses ve seda yoktu. Gözlerimi kumsalda gezdirdim ama kimse yoktu. Derin bir nefes aldım rahatlıkla belki de bir hayrandı dedim kendi kendime.
Önüme döndüğümde üzerimdeki gölgeyi hissettim. Gözlerim önce esmer bir tene çarptı. Kaslı ve seyrek tüylü olan bedenle karşılaştım. Adonis kaslarına kadar geliyordu su. Gözlerimi suyun altında kalan kasıklarına çıkardım. Ürkerek geriye adım atacağım sırada sırtımı iki sıcak kol sardı.
"Hih!"
Korkarak ellerimi kaslı göğse koydum. Sırtımdaki ellerini sıkılaştırarak bedenimi bedenine çekti. Gözlerimi korkuyla yüzüne çevirdim. Ay ışığı arkadan bedenine vurduğu için net olarak göremiyordum yüzünü. Elleriyle bedenimi destekleyerek yukarı çekti.
"K-kimsin s-sen? Bırak beni!" dedi ellerimle göğsünü iterken. Beyaz tenim esmer tenine tezatlık gösteriyordu. Bir elini açarak ince belimi kavradı. Ellerini sıkılaştırarak kaçmamı engelledi.
Başını eğerek yüzüme yaklaştırdı. Bir elini kalçalarımın kıvrımına koyarak alt bedenini bastırdı kasıklarıma. Suyun altında hissettiğim çıplaklıkla özlerimi kocaman açtım.
O çırılçıplaktı!
Bedenini tüm gücümle itmeye çalışıyordum ama nafileydi. Kasıklarımın üzerinde hissettiğim aleti devasaydı!
Aleti sertleşmiş bir şekilde sürtünmeden kasıklarımın üzerinde duruyordu. Korkuyla karşımda duran adama bakıyordum. Ne yapacaktı bana?
Yüzünü yüzüme yaklaştırdığında elleri arasında çırpınıyordum hala. Dudaklarını yanağımda hissettiğimde hareketlerim durdu.
"Benim küçük Persephone'm" diyerek fısıldadı. Ellerim göğsünün üzerinde titrerken tekrar fısıldadı tenime. O tenime fısıltısını bırakırken gözlerim karanlığa sürüklendi.
"Artık tamamen bana aitsin"