2.0 Gizli Saklı

1164 Words
Gözlerimi araladığımda perdemi sonuna kadar açıp güneşe maaruz kalmama neden olan kişiye sinirle bakıyordum. İnanıp inanmamak arasında kaldığımda Yağız'ı görmeyi beklemiyordum doğruyu söylemek gerekirse. Üzerimdeki pikeyi ayağımla ittirip yatakta doğruldum. Baştan aşağı süzdüm onu. Siyah bir tişört altına kot pantalon giymişti bu gün. Tişörtleri tek renk ve genelde boğazı yırtık olanlardandı. Onu bu haliyle bile yakışıklı gösterirken bakışlarımı çekmeye çalıştım ondan. İyice, ona aşık olduğumu sanıp daha fazla havalanmasını istemiyordum. Sonuçta aslında o duygularda bana ait değildi. Ben, benim dünyamdaki Yağız Soydaş'a aşıktım, yine o adam karşımda olsaydı yine ona aşık olabilirdim ancak Yağız Soydaş hayallerden öteydi. Onu üç kelimeyle özetleyebilirdim artık. Kaba, katil ve karga. 3K ile. Evet, Yağız Soydaş 3K diyebilirdim. Kabaydı, bana karşı saçımın teline zarar gelse dünyayı yakacak insan yoktu karşımda artık aksine umursamaz ve asi biriydi. Bu halini sevmemiştim. Katildi. Eskiden de öyleydi ancak içindeki sevgi ve merhamete inanırdım. Görüyorum ki, zerre yok onda bu duygular. Son olarak karganın tekiydi! Buna bir kalıp uyduramazdım ama aslan gibi olmadığı kesindi. Tam bir karga! Gözlerini üzerimden çekmeden masanın üzerindeki kutuyu aldı eline, uzaktan pek algılayamasamda dikdörtgen bir kutuydu. "Akkız, yeni telefonun. İçinde Edremit, Buğra, Esra ve benim telefon numaram var. Her hangi bir durumda önce beni.. bana ulaşamazsan diğerlerini ara." Telefonumu hatırlarken gözlerimi kaçırmadan baktım ona, o gün ona her ne yazıldıysa hâlâ merak ediyordum. "Tamam," dedim fazla umrumda değilmiş gibi. "Bırak masaya." "Alya ile görüşmende bu süre içinde yasak, eğer görüşmek istiyorsanız o buraya gelebilir. Onun dışınca camlara bile yaklaşma, her an her şey olabilir. Dikkatli ol." Sanki, arkamda dünya ordusu varda benim haberim yok. Alt tarafı Tarık Güngör tehtit olarak beni görüyordu, bu Yağız'ın umrunda değildi. Blöf diye beni koysa ortaya pisi pisine ölmüş olacaktım. "Tamam." Her şeye onay verdiğimde şüphelendi Yağız. İtiraz edip kabul etseydim en azından içi rahat edebilirdi ancak bu durumda mümkün değildi. "Peñçe de bizden birileri olmayacak bugün, sen kendine dikkat et. Buğra, Edremit ve ben yokum. Diğer çocuklar burda seni ve diğerlerini koruyacak." Gülümseyerek, "Afra'yı es geçebilirler," dedim otuz iki diş. "Afra konusuna gelirsek.." "Hiç gelmene gerek yok, ondan hoşlanmadım ve her şeyi sonuna kadar hak etti. Eğer hoşuna gitmediyse beni gönderebilirsin, kendi başımın çaresine bakarım. Tamam mı?" Bir nefeste soluyunca gözlerini devirip duvara yaslandı Yağız. Gözleri tam üzerime dikili, benim pişman olmama sebep oldu diyebilirdim. "Afra'yı kıskanıyorsun." Yılın tespiti! Hep birlikte gelin alkışlayalım bu salağı. Alaylı bakışlarımı suratına kondururken gözlerinin içine alayla baktım. Gerçekten, Afra'yı kıskandığımı mı düşünüyordu? Ne yazık ki, bunu anlamak için müeccin olmaya gerek yoktu. "Eski hayatımda sana aşık olduğum gerçek ancak bu hayatta sana aşık olmam mümkün bile değil. Senin gibi 3K lı birine aşık olamam. Kusura bakma ama, Afra'yı başlarda biraz kıskandım, doğru ama şuan sana karşı birşey hissetmiyorum.. Çünkü ben artık seni sevmiyorum. Yüzüne bakıyorum Yağız Soydaş'ın ta kendisi, duygularını ölçüyorum bir başkası. Tipten daha önemli olan şeyler var ve sen bu şeylerden mahrum olduğun sürece asla sana aşık olamam." Gülümsedim ona. Böyle bir konuşma yapmamın zamanı gelip geçiyordu bile. "Üzgünüm ama bu hayatta sana aşık olmam imkansız görünüyor." Ciddi tavrıyla beni sonuna kadar dinledikten sonra derin bir nefes alarak yaslandığı duvardan bedenini çekip dikildi karşıma. "Esra'nın işleri vardı, sabah erkenden çıktı. Odana getirecekler kahvaltını, kaçmaya ve zorluk çıkartmaya çalışma. Uslu dur." Ona odaklıyken ben sakince konuşmuştu. Başımı sallarken, "Dikkatli olun," dedim umursamazca. Bedenine hâlâ aşıktım sonuçta, her ne kadar ruhu birebir olmasada ben onun yüzünü görmeye alışkındım. Çoğu zaman bu bile bana iyi geliyordu. Yağız sesini çıkartmadan odamdan çıkınca telefona sarılıp Alya'yı aradım. Anlatmak istediklerim o kadar birikmişti ki. Çok geçmeden açınca olanı biteni bir çırpıda anlatıp fikir alışverişi yaptım bolca. Uzun süre konuştuktan sonra Alya'nın annesinin sesini gelmişti kulaklarıma. Kahvaltı etmek için kapatırken beni boşluğa itti. Ailemin yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyordum. Belkide yaşadığım her şey gibi o yangında yalandı. O hastane odasında bağırışlarımda yalan olabilirdi. Bunu nasıl öğrenecektim peki? Bilmiyorum. Kaşlarım düşüncelerim doğrultusunda çatılırken dolaba doğru ilerleyip bana en uygun olan kıyafeti çıkartıp baktım. Siyah dar pantalon üzerine gri bir tişört seçmiştim. Saçlarımı at kuyruğu yapıp belimden aşağı sallandırırken aynada güzel göründüğümü fark etmiştim. Pencereye doğru ilerleyip aşağı baktığımda Sedat ve Orçun'u görmüştüm. Sabah erkenden çıkan Esra'yı içeri girdiğini görünce rahatladım. Sorun yaratacaklarına adım kadar eminken koridora çıktım. Kimseler yoktu. Esra'nın odasına ilerledim ağır adımlarla. Esra'yı herkesten çok iyi tanıyordum belkide. Onun bu haline sırıtabilirken dün gece planlarım doğrultusunda yakaladığım siyah böceği kapattığım kavanoza baktım. Bir tanesi bile ödünü kopartmaya yeterdi. Koskoca adamlara kafa tutan kız, bir böceğe tav olacaktı. Üzücü bir şeydi. Odasının önüne geldiğimde, "Şimdi bana yardım et ufaklık," diyerek kavona vurdum parmağımla. Hareketlendiğinde kıkırdayarak kapıyı çaldım. "Gel!" Sesini duyunca kapıyı aralayıp başımı soktum öncelikle. "Müsait misin?" Başını sallarken, "Gelsene Akkız," dedi gülümseyerek. Vicdanım sızlar gibi olurken nefesimi üfleyerek girdim odaya. Girer girmez, kapının önüne bıraktım kavonuzu. Yatağın üzerinde telefonuyla oynuyordu. "Neredeydin bugün?" Merakla sorduğumda omuz silkerek, "Eve gittim," dedi umursamazca. Ayağımın dibindeki kavanozun ağzını açmam gerekiyordu odadan çıkmadan, gerisi Esra'daydı. "Evdeydin demek.." Başını sallarken telefonuna gelen mesaja göz ucuyla bakarken eğilip kavonozun kapağını açıp hızla ayağa kalktım. "Bugün erkekler gitti, sıkıldım bende." "Normaldir, dışarı çıkma yasağın olmasaydı gezebilirdik. Yeni bir avm açılmış, mağaza bakımından çok iyi olduğunu duydum." Gülümsedim. Alışveriş yapmaktan nefret ediyordum. "Esra, odada biraz işim var. Sonra konuşuruz belki. Görüşürüz." Esra anlamsızca bana bakarak elindeki telefonuna döndü. Odadan hızla çıkıp kapıya doğru indim. Kapıdaki çocukların çığlığa gidecekleri anda Peñçe'den çıkacaktım. Telefonu sıkı sıkı elimde tutarken Esra'nın benim böceği görmesi için dualar etmeye başlamıştım. Her an bir çığlık kopabilirdi. O çığlığa koşan herkes sayesinde kaçacaktım! Bekledim. Ama yanıltmadı beni Esra. Çığlığı yankı yaparken Peñçe'de ilk koşanlar kapıdakiler olmuştu. Fırsat bilip dışarı çıktığımda sırıtarak kaçtım, sokaktan çıkar çıkmaz taksiye binerken cebimdeki paralar içinde güldüm. Yağız Soydaş, on sekiz yaşında bir liselinin neler yapacağını asla bilemezdi! Kaşla göz arasında cebindeki paralardan olduğunu görünce yüzündeki tepkiyi görmek isterdim. Keyifle tarif ettim kafeyi. Aynı kafenin önünde durunca taksi Yağız'ın paralarını uzattım, kalan miktarı almayıp taksiciye bırakırken hâlâ keyfim yerindeydi. İndiğim gibi kafeye gözlerimi çevirdim. Gerçekten bütün kurşunlardan eser yoktu. Tekrardan yapılmıştı her yeri ve daha güzel görünüyordu. İçeri girdiğimde Tarık'ı hemen fark etmiştim, gülümseyen haliyle burda duran bir çok kadınında ilgisi üzerine çekerken el salladı bana. Gözlerimi devirip ona yürüdüm. Ayakta karşıladı beni. Yüzündeki ifadeye bakılırsa çok mutluydu. "Hoşgeldin Akkız." Gözlerimi devirirken oturdum karşısına. Tarık beni gözleriyle süzerken, "Keyfim yerinde, biliyor musun," dedi hala gülümserken. "Belli," diyerek kestirip attım. "Acelem var. Anlat bana. Deniz nerde?" Ciddileşirken Tarık, "Önce sen anlat. Neden Deniz'in peşinde sevgilin," diye sordu sert bir sesle. Sevgilim kelimesine takıldım. Bizi sevgili sanıyordu. "Deniz, ihanet etti bize." Kaşları çatılırken, "Neden sana inanayım," dedi imalı bir şekilde. "Sonuçta Yağız'ın sevgilisisin. Birlikte bana oyun oynamadığınız ne mağlum." Oynayabilirdik eskiden olsa ancak şuanda bu mümkün bile değildi. Biz, artık biz bile değildik. Yağız ve Akkız. İki ayrı bireylerdik. "Tarık çok şey değişti, Deniz'i ver bana.. bende.." Durdum, Tarık tek kaşını kaldırıp bana baktı. "Sende bana?" Tarık merakla sorduğu zaman nefesimi üfledim. Pişman olacağımı bile bile, "İstediğin her hangi bir şeyi yapabilirim," dedim yalan söyleyerek. Tarık geriye yaslanırken keyifle gülümsedi. "Bu çok güzel oldu işte." Dişlerini göstererek gülümsüyordu. Doğrusu oldukça karizmatik görünüyordu. “ Bu çok güzel oldu."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD