OYUN TEZGÂHLARI

2679 Words
Bölüm Şarkıları: Selda Bağcan - Denizlerin Dalgasıyım Fazıl Say - İnsan İnsan 3. BÖLÜM: OYUN TEZGAHLARI ~Oyunlar, bir satranç tahtasına kuruldu. Şah ve mat atağa hazırlandı ama ikisinin arasına giren bir piyon tüm dengeleri altının üstüne getirdi. Oyunu kuran bir piyondur aslında ve bir piyon isterse tüm dünyayı ayaklarının önüne serer. ~ Doğan duyduklarıyla bir refleksle arkasına döndü. Yüzüne yerleşen şaşkınlığı gizleyemedi. Karşısında kendinden emin bir edayla duran Nefes'i hayretle izliyordu. Kaşlarını çattı. Aralı duran dudaklarını düzleştirdi. Bu duruma tepkisiz kalması o kadar zordu ki... Nefes, Doğan'ın kahvelerine kararlıca bakmaya devam etti. Kollarını göğsünde bağlamış ve sabırla Doğan'ın cevap vermesini bekliyordu. Doğan'ın sert çehresi kasıldı. Valizi tutan eli her an genişleyebilir ve elindeki valiz hızla düşebilirdi. Nefes'in teklifini idrak etmekte güçlük çekiyordu. Bir süre daha yüzüne ifadesizce bakınırken ardından yüzünü ekşiterek buruşturdu. "Böyle bir şeyi beklemiyordum açıkçası." dedi inanamayarak. "Sanki bakkaldan bir şey seçercesine sokaktan birini seçiyor ve iş teklifi ediyorsunuz? Amacınız nedir?" tepki göstermişti sonunda. Temkinli davranmaya özen göstermeye çalışıyordu. Karşısındaki kadını hiç tanımıyordu çünkü. Belki de o da onlardandı, bilemezdi. Bakışları sorgular gibiydi. Nefes, ani bir hareketle dudağını iki yana kıvırdı. Amacı gizliydi ama bunu bilmese daha iyiydi. Adamın kahvelerini yeşillerine dikti. Özgüvenle "Sadece iş teklifi ediyorum?" dedi. "Başka amacım yok. Merak etme seni öldürecek değilim." kadının ironiyle söylediklerine öfkeyle cevaplamak istiyordu. Bu kadın özgüveni nereden buluyordu, anlamıyordu. Siniri bozulmuşçasına başını olumsuzca iki yana çevirdi. Bir eli sakallı çenesine giderken yanlarına coşkuyla koşan küçük kıza bakışlarını çevirdi. Küçük kız, annesinin eteklerine yapışmış ve çekiştiriyordu. "Anne, anne! Hadi, gel beni sallamaya devam et. Sen, beni gökyüzüne uçuruyorsun." der demez minik ellerini gökyüzüne uzatmaya çalıştı. Doğan, küçük kızın uçma çabalarına nedensizce tebessüm etti. Nefes, kızını kucağına aldı ve yanaklarına uzun bir öpücükler kondurdu. Gözleri, kızını görme duygusuyla parıldamıştı. "Anne!" diye yakındı kızı. Yüzünü ekşiterek elinin tersiyle yanaklarını huysuzlukla sildi. Öpülmekten asla hoşlanmıyordu. "Bebeğim?" dedi Nefes, kızının yakınışını umursamayarak. "Sen, git kaydıraktan kaymaya devam et? Ben birazdan gelip seni gökyüzüne uçuracağım?" kızı başını hızlıca salladı ve annesinin kucağından bir anda inerek kaydırağa doğru koşmaya başladı. "Nefes Hanım veya Oksijen Hanım, her neyse!" dedi ismini doğru olup olmadığını umursamayarak. Derin bir iç çekerken "Nefes." dedi adını tekrar ederek. Gözlerini yana doğru devirip ismini doğru telaffuz etmesi için bekledi. "Adım Nefes." bozguna uğramadığını sert ifadesinin ifadesizliğinden anlamıştı Doğan. Karşısında tanımadığı bir kadın vardı ve bu sohbetleri nereye varacağını da kestiremiyordu. "Ne siz yanıma geldiniz ne de ben sizin bu teklifinizi duydum?" dedi Doğan, anlaşma yapar gibi. Nefes şuur bir kahkaha attı. Kısılan yeşilleriyle gülüşü daha da ortaya çıktı. "Olanları olmamış gibi gösteremem." dedi inat ederek. "Size iş sunuyorum? Başkası olsa çoktan kabul ederdi." "Başkası?" diye tekrar etti Doğan. Bu kadının derdini anlamıştı. Barizce onunla alay ediyordu. Doğan sinir dolu bir kahkaha patlattı. Başını iflah olmazcasına arkaya atarken olanları eşek şakası zannediyordu. Gerçekten öyle düşünüyordu. Birileri sanki Doğan'la alay etmek istiyordu ve kötü bir şaka yapıyordu. "Burası oyun tezgâhı değil!" dedi Doğan, artık sertleşen ses tonuyla. 'Bu bir şakaysa son bulsun!' diyordu. "Ben de sizin oyun oynamak isteyeceğiniz kişi değilim." "Ben de oyun oynamıyorum zaten. Oyun oynama yaşımı geçtiğimi düşünüyorum?" Doğan, bu kadına daha fazla tahammül edemedi. Arkasına döndüğü gibi parkı terk ederken aklına cezaevinde kendisine arkadaşlık eden kişi gelirken ona ulaşması için verdiği telefonunu cebinden çıkardı. Hâlâ kimseye güvenmiyordu ama bu arkadaşı başkaydı. "Alo?" hattan arkadaşının sesini duyunca derin nefes çekti. "Alo, Uygar abi?" "Oo, Doğan Bey siz çıktınız mı?" diye coşkuyla haykırırken Doğan'ın sesini duymasıyla çok sevinmişti. "Evet abi. Senden bir ricada bulunacaktım aslında?" diye söylemeye çekinircesine dudağını kaygıyla sıktı. "Ev meselesi mi?" diyen Uygar'la, Doğan'ın ne diyeceğini anında sesiyle anlamıştı. "Yanına bir kadın geldi mi?" dediğinde, Doğan şaşkınlıkla dudağını araladı. Gözleri de büyürken nereden bildiğini çözmeye çalışıyordu. "Sen, ner..." "İzliyorum seni Doğan." dedi hemencecik sözünü keserken. Doğan panikle etrafına baktı. "Bakma etrafına. Göremezsin beni." dedi anında, izlediğini görerek. "Buradaysan yanıma gelsene?" Doğan gelmesini söylercesine kaşlarını çattı. "Gelemem." dedi imkânsızmış gibi. "Biliyorsun? Daha bir iki senem daha var." "Biliyorum." diye kendi kendine mırıldandı. "O kadın hâlâ orada mı?" dedi bu sefer. Doğan etrafına bakınırken kızını salıncakta sallandığını gördü. Doğan içinden düşündü. 'Beni görüyorsa onu da görüyordur ama neden burada mı diye sordu?' "Evet, kızını sallıyor?" "Aden..." diye sessizce fısıldadı. Doğan ne dediğini anlamayarak "Efendim abi?" dedi başını, parkta kızıyla ilgilenen Nefes'ten çekerek. "Ha? Yok, sana demedim. O kadının yanında takım elbiseli biri duruyor? Sağ kolu Alper. Onun yanına git ve kulağına 'Beni Uygar Karamel yolladı.' de, o anlar." "Abi!" diye yakındı. "O kadınla tartıştım biraz önce. Gelmiş, tanımadığı adama iş teklifi ediyor? Hayır, yani kadındaki öz güven kimsede yok." Uygar telefonun diğer hattından gür bir kahkaha attı. "Ne gülüyorsun abi ya! Hem sen o kadını kim olduğunu tanıyor musun?" azarlar bir tonda kızdı Doğan. "Var bir tanışıklığımız." dediğinde daha da şaşırdı Doğan. "Abi! Yoksa sen mi dedin yanıma gelmesini?" "Hayır, tabii ki de!" diye itirazda bulundu. "Hem o kadını yanına yollasam ve bunu sana söylemesem... Ne kadar kızacağını biliyorum. Yardımımı istemiyorsun biliyorum ama yine de öyle bir şey yapmam. Ama yine de yardımım dokunsun istiyorum. O yüzden de Alper'in yanına git ve dediklerimi ilet. En azından bunu kabul et." itiraz kabul etmeyen bir dille söylemişti. Bu kadarı tesadüf olamazdı. Bu resmen ayağına gelen ilahî kaderdi. 'Acaba o kadın bilerek mi iş teklifi etti yoksa gerçekten bilmeden mi yapmıştı?' diye düşünmeden edemiyordu. "Abi!" diye yakındı yeniden. "Doğan, itiraz kabul etmiyorum! En azından bir yer bulana kadar." "Peki, abi." diye el mecbur kabul etti. Telefon kapandığı gibi arkasına döndü ve hiç istemeyerek adımlarını Nefes'in yanındaki Alper'e doğru yönlendirdi. Yanlarına vardıklarında Nefes'in bakışları Doğan'ı buldu ve zaferle dudak kıvırdı. Biliyordu. Kabul edeceğini adı kadar emindi. Ama yanına değil de Alper'in yanına geçtiğini görünce anlamayıp çaktırmadan izlemeye devam etti. Doğan, Alper'in tam karşısında durunca Alper'in bakışları 'evet' dercesine Doğan'a gitti. Doğan kulağına doğru eğildi ve Uygar abisinin dediklerini iletti. "Beni, Uygar Karamel yolladı?" dediği anda Alper'in gözleri yuvalardan çıkacak gibi oldu ve hemen bakışlarını Nefes'e çevirirken duymadığından emin olmaya çalıştı. Nefes kendi halinde kızıyla ilgilenir mi yaparken onları dinlemiyormuş havası vermeye çalıştı. Alper, duymadığından emin olarak Doğan'ın kolundan tuttuğu gibi ileriye çekti. "Ne yapıyorsun sen? Nefes hanımın yanında öyle denir mi?" diye öfkeyle soludu. İki dakika içinde soğuk soğuk terler akıtmıştı. "Niye ki?" "Bak, Uygar abiyi riske atarsın." dedi sanki gizli bir bilgi veriyormuş gibi. "Her neyse." dedi bu sefer de geçiştirerek. "Sana bir yer ayarlarım. Nefes hanımın yanında çalışabilirsin." Doğan gözlerini itiraz eder gibi açtı. "Başka bir yere şey yapamaz mısın?" "En güvenli yer şimdilik orası." dedi keskin bir dille. "Hem abi izin bırakmaz artık." dedi Uygar'ı kastedercesine. "Yaktın beni abi! Yaktın." diye veryansın etti en son. ? Alper, Doğan'ı Nefes'in evine götürmeye ikna ettikten sonra şoförleri olan Serkan'a eve doğru sürmesini istemişti. Birkaç dakikanın ardından bahçe girişinin garajına vardıklarında önden Nefes'in kızı Aden inmişti. Ardından da arkada oturan Alper ve Nefes inerken en son Doğan arabadan inmişti. Bu kadının teklifini kabul edeceğine bir türlü inanası gelmiyordu. Arada Uygar abisi olmasa zaten kabul etmeye hiç niyeti yoktu. Kahveleri bahçeyi bulurken her bir köşede, kenarda ikişer koruma olduğunu fark etti. Bu kadar korumanın ne işi olduğunu anlamazken önden yürüyen Nefes, Doğan'a seslendi. Kibir doluydu. Kaşları her an çatılı durur gibi yukarıdaydı. Doğan kendine çekim düzen vererek bakışlarını ona donukça bakan yeşillere değdirdi. "Korumalar gözünü korkuttu mu yoksa?" diyerek imayla karışık alayla dudak kıvırdı. "Bu arada adını sormadım. Adın neydi?" 'Aklı, başına yeni gelmiş olmalı?' diye nida ede ede göz devirdi ama bu göz devirme hayal olaraktı. Bozguna vermeyerek "Adım Doğan." dedi ve kendini tutamayarak aklındakileri dile getirdi. "Aklınız yeni başınıza geldi sanırım? Adımı çok geç sordunuz da?" "Aklım başımda Doğan Bey, hiç endişe etmeyin." diyerek Alper'e döndü. "Alper, bugün olan toplantılarımı haftaya ertele." Alper hiç itiraz etmediğinde başını sallayarak "Ertelerim Nefes yenge." dedi. Doğan 'yenge' lafına takılı kalırken neden parkta da 'yenge' değil de 'hanım' dediğini anlamaya çalıştı. "Bu arada ilk soruma cevap alamadığıma göre gözün korktu sanırım?" dedi Nefes, yine aynı alaycılıkla. Doğan, düşüncelerinden sıyrılarak kendisiyle alay eden kadına ifadesiz bir bakış attı. "İllegal işler yaptığınızdan şüpheliyim?" dedi, Nefes'in kurduğu alaycı tonuyla. "Bu kadar korktuğunu bilmiyordum?" 'Neden Uygar abiyi dinledim ki?' diye sitemle düşündü. 'Bu kadınla ne gibi bağlantısı vardı ki? Bu kadın gerçekten çok kinci bir yapıya sahipti. Kibri ve kendine olan öz güveni tavandı.' "Merak etmeyin Nefes Hanım. Korktuğumu asla belli etmem." dedi imayla laf sokarak. Hâlâ bahçenin ortasında onlarca korumanın önünde dikiliyorlardı. Nefes sevinmiş gibi görünerek "Buna sevindim." dedi öz güvenle. "Korkan insanlardan hazzetmem çünkü.” O sırada yanlarına tekrardan Alper gelince "Toplantılarınızı erteledim efendim ancak... Biri pürüz çıkardı." diye çekinircesine dile getirirken, Nefes'in bedeni gerildi. Kaskatı kesildiği gibi sert ve soğuk tavrıyla sertçe konuştu. "Alper, Doğan'ı müştemilattaki yerini göster, işini de kısaca anlat benim işlerim var." der demez içeriye bir ışık hızıyla girerken Alper nereye gittiğini anlamıştı. O 'pürüz' çıkaran kişiyle ilgilenecekti. "Gel bakalım, çaylak." diyerek Doğan'a dönen Alper önden yürümeye başladı. Doğan arkasından sinirle içinden söylenirken yanına varmıştı bile. Alper'e karşı nedense bir uyuz olmuştu. Tavırlarından dolayı mı yoksa ona 'çaylak' deyişinden mi bilmiyordu. "Çaylak değilim!" sinirle homurdandı. Alper yandan bakış attı. "Şimdilik." diye karşılık verdikten sonra kaşlarını havaya kaldırdı ve sessizce "Uygar abiyi nereden tanıyorsun sen?" diye sordu. Duyurmamaya çalışıyordu. "Asıl, sen nereden tanıyorsun?" diye soruya soruyla karşılık verdi Doğan. "Burası onun eviydi ve ben de güvendiği çalışanlarından biriydim." Doğan daha çok şüpheyle doldu. 'Bu ev onunsa ve Nefes Hanım da burada yaşıyorsa?' bakışlarını hayretle Alper'e çevirdi. "Bana, buranın hanımı olduğunu ve bunu bilerekten sana gelmemi istediğini söyleme." "Olur, söylemem." diyen Alper'le duraksadı. Onunla birlikte Alper de dururken 'ne oldu' dercesine başını iki yana doğru salladı. "Yok, bir şey!" büyük evin alt kısmındaki evi görünce oranın müştemilat olduğunu anladı ve adımlarını oraya doğru yönlendirdi. "Peki, sen? Nereden tanıyorsun?" diye sorarak arkasından gelince Alper, Doğan cevap vermedi. Söyleyemezdi. Ne tepki vereceğini az çok tahmin edebiliyordu. Şaşkın bakışlar... Acıma duygusu ve belki de biraz korku. Genellikle korkuyla karşılar insanlar. Çünkü cezaevinden çıktıklarını duydukları an üzerine kötü imajla yaklaşırlardı ve bu bazen korkmalarına sebep olurdu. Sanki evine hırsız olarak geleceklerini düşünürlerdi veya bir katil olduğunu duydukları an kendilerini de öldüreceğini sanırlardı. Hiç düşünmezlerdi, gerçekten suçsuz olduğunu. Hoş, onlar da kendilerince haklıydı. Siz, hiç suçsuz yere hapis yatan birini gördünüz mü? "Tanıştık işte bir şekilde." geçiştirdi. Alper üzerinde durmadı. Eliyle müştemilatı gösterdi. "Burası kaldığımız yer." dedi. Doğan başıyla onaylayıp elinde taşıdığı valizi müştemilatın merdivenlerin üstüne bıraktı. "İşini de göstereyim?" diyerek bir süre durdu. Ardından tekrardan bahçeye doğru geçerlerken birkaç koruma ilk önce Alper'e ardından da Doğan'a baş selamı verdiler. Doğan da baş selamı karşılık verirken bir yandan da vakit buldukça etrafa göz atıyordu. Müştemilatın hemen az ötesinde çardak vardı. Evin hemen gölgelik alanında ağaçlara bağlanmış bir halat vardı. Bir iki tane de kapı girişinde bulunan köpek kulübeleri mevcuttu. Aden için ayarlanan oyun bahçesi bile mevcuttu. "Doğan?" diye söze başlayan Alper'e bakışlarını çevirdi. "Burada hepimiz aslında Nefes yengenin kızı Aden için bulunmaktayız. Bazılarımız başka işlerle meşgul oluyor. Genellikle ben buralarda ilgilenirim." hafiften işi anlatmaya başladı. Korumalar. Kızı için ayarlanan önlemler ve diğer tedbirler... Doğan'ın aklına bunları birleştirince tek şey geliyordu. Mafya. 'Peki ya Uygar abi? O da mı...' kafasını olumsuzca salladı. O bir askerdi ve böyle şeylerle ilgisi olmazdı. 'Başka ne olabilirdi?' diye düşündü bu sefer. Doğan daha fazla içindekilerini tutamadı ve dilinin ucuna gelen kelimeleri telaffuz etti. "Nefes Hanım mafya mı?" Alper, Doğan'ın patavatsızca sorduğu soruya kahkahayla karşılık verdi. Katıla katıla gülmeye devam ederken kendini frenledi. Yüzüne 'ciddi misin' dercesine bakarken, Doğan kaşlarını çattı. Alper, çatılı kaşları fark eder etmez konuya açıklık getirdi. "Eşinin Yüzbaşı olduğu bir mafya?" dedi ilk önce. 'Eşi' derken Uygar'dan bahsediyordu. "Aslında fena fikir değil." imayla göz kırptı. “Ama değil. Uygar abimizin bir nevi vasiyeti diyelim?" Doğan 'vasiyet' kelimesine takıldı ve herkesin önünde 'Uygar abi' demesine daha çok şaşırdı. 'Hani yasaktı söylemesi?' 'Vasiyet' deyince Doğan'ın aklına tek bir şey aydınlandı. Ölüm. Uygar abisiyle daha birkaç saat önce konuşuyordu. 'Hangi ara ölmüştü ki? Veya neden öyle demişti?' diye anlamaya çalıştı. Alper, Doğan'ın bakışlarından aklından ne geçtiğini anladı ama renk vermedi. "Uygar ab-" sözünü bir bıçak gibi kesti Alper. "Nefes yengemizin yardım dernekleri mevcut. Sen onunla ilgileneceksin." dedi sesini hafif yükselterek. Bu bir nevi uyarma şeklindeydi. Doğan neden öyle davrandığını anlamasa da bir şey demeden onayladı. Nefes'in bu tip işlerle uğraştığı hayatta tahmin edemezdi. Çünkü o havayı vermiyordu. Asabi, kibirli ve biraz da kaba bir kişiden daha çok farklı işler yaptığını sanmıştı. Uygar abisinin neden burada ısrarla kalmasını sebebini anlamıştı. Yıllarca kendisine abilik yapan, kol kanat olan Uygar abisinin, emanetine sahip çıkmasını istiyordu. Doğan, Uygar abisinin emanetine gözü gibi bakacaktı. Bundan şüphesi yoktu. Uygar abisinin hayat hikâyesini az çok ağzından dinlemişti. Kızı için çok güvendiği arkadaşıyla evlendiğini biliyordu. O kadın Nefes'ti. Bir kızın, babasından koparmalarına müsaade etmeyerek tüm hayatını hiçe sayarak bile bile evlenen kadındı, Nefes Güneş. Bakışları tekrardan Alper'i buldu. Alper işi anlatmaya devam ettiğinde pür dikkat dinliyordu. Bir saate yakın iş konuşup sohbete dalarlarken yorgunluğu baş gösterdi. Alper'den müsaade isteyerek müştemilata doğru adımlarını yönlendirdi. Üzerindeki kirliliklerden arınmak için sıcak bir duşa girdi. Tüm uzuvları rahatlarken kendini sıcak duşun keyfine bırakmıştı. Duşun ardından ıslak siyah saçlarını kurutmak için banyodan getirdiği saç kurutma makinesini fişe taktı. Saçlarını kurutmaya başlarken bir yandan da annesini düşündü. Yüreği kırık bir buruklukla acırken annesinin de burada olması için elinden geleni yapmak istiyordu. 'Şimdi ne haldedir? Hâlâ ağlıyor mu?' diye düşünürken dışardan gelen sesler dikkatini dağıttı. Saç kurutma makinesinin fişini çekip adımlarını dışarıdan gelen seslere yöneltti. Bahçeye kadar gelirken göz alanına Aden belirdi. Sanki birinden kaçıyor gibi. Arkasından koşturan Nefes'i fark ettiğinde izlemeye devam etti. "Anne, rahat bırak beni! Uyumayacağım, tamam mı?" "Aden! Çabuk, iki dakika içinde seni odanda, yatağında uyumuş olarak göreceğim!" bahçenin ortasında kovalamaca oynayan Nefes, kızı Aden'i yakalamaya çalışıyordu. Sesi azarlar gibi çıkmıştı. Aden acele ve panikle annesinden kaçarken Doğan'ın bacaklarına yapışmış arkasına sığınmıştı. Doğan, bacaklarına yapışan küçük kızı fark edince bakışlarını Aden'e doğru çevirdi. Aden bakışlarını masumlaştırarak genişçe gülümsedi. Ardından tekrardan annesinin sesini duyar duymaz Doğan'ın bacaklarına daha çok sarıldı. "Aden?" "Yeni abi beni koru." diye rica da bulunurken Doğan yerinde kaskatı kesildi. 'Kucağına al' dercesine ellerini yukarıya kaldırırken zorlukla yutkundu Doğan. Israrla diretince başka çare bırakmamışçasına kucağına aldı. Aden hemencecik boynuna sarılırken yanlarına nefes nefese kalan Nefes geldi. Aden'i sinirle kucağına almaya çalıştıkça geri çekiliyor Doğan'ın boynuna daha sıkı sarılıyordu. "Aden, kızım. Hadi, daha fazla beni yorma bebeğim, ne olur?" kollarını uzattı yeniden. Kısa bir süre sonra sonuç alınca kızını kucağına daha çok aldı. Aden küskünce kollarını gövdesinde bağlayıp sırtını döndü. Huysuz bir tavırla "Anne ya, ben bebek miyim gündüz vakti uyuyorum?" diye söylenirken Doğan gülmemeye çalıştı. "Ben, tam sekiz yaşındayım, sekiz!" küçücük narin parmaklarıyla kaç yaşında olduğunu gösterdi. Doğan, gülüşünü dışa yansıttı. Bakışlarına değen bir çift yeşillikle gülüşünü sildi. Hafifçe öksürdükten sonra eski düz ifadesine büründü. “Sekiz yaşında huysuz bir bebek." dedi Nefes, bakışlarını kızına çevirirken. İfadesini sertleştirip "Hadi, uykuya?" dedi yeniden. Aden genişleyen kollardan bir hızla kurtularak annesinin kucağından indiği gibi içeriye kaçtı. Nefes tepkisizdi. Kızının her zamanki hareketlerine alışmıştı. Arkasından bağırdı. "Aden!” kızı, seslenmesini tınlamadı ve gözden kayboldu. Bakışları yine kahveleri buldu. Soğukça "Alper işini anlattıysa yarın başlayabilirsin." dedi. Doğan da aynı soğuk tavırla 'tamam' deyip aklını kurcalayan soruyu sordu. Parktan beri kurcalıyordu aslında. Uygar abisinin ricası yoktu ortada. Bir görüşte neden teklif ettiğini hâlâ anlayamamıştı. "Beni, niye işe almak istediniz? Tanımadığınız biri, sizi korkutmuyor mu?" Sabahki konuşulanlar unutulmuştu sanki. "Hakkımda hiçbir şey bilmiyorsunuz. Etrafınız?" diyerek korumaları işaret etti. “Korumalarla dolu. Korunuyorsunuz? Beni neden korumalarınızın olduğu bir alana aldınız?" "Onlar benim iç-" "Biliyorum, kızınız için." dedi bir anda Doğan, sözünü bölerek. Nefes, sözünün bölünmesine kaşlarını sinirle çattı. Hoşlanmıyordu, sözünün yarıda kesilmesine. "Adın Doğan. Soyadın Akın. Daha fazla bilgi isteseydim saniyelerimi almazdı." dedi tepkisiz bir tavırla. "Sizin gibi bir kadın bununla sınırlı kaldığına ihtimal vermiyorum." dedi onaylamaz bir şekilde. "Ama sınırlı." diye çıkıştı. “Alper saniyesinde özel hayatını ortaya dökerdi.”” Doğan, bu kadını bir türlü anlayamıyordu. Tek bir cevap istiyordu. Neden? Bir sorunun onlarca cevabı varmış gibi sır gibi saklıyordu. Samanlıkta iğne aramak kadar zordu. "Bir hırsızı işe aldınız, mesela ve bunu bilmiyorsunuz? Yine de bu kadar rahat davranmazdım, yerinizde olsam." "Bu hayatta hiç kimse suçsuz değildir. Bunu sakın unutma. Dersin birinci maddesi: Hiç kimse suçsuz değildir. Her aydınlığın bir karanlık tarafı vardır. Bu maddeyi aklından çıkarma ve bir oyun tezgâhında, oyunlar oynamaz tezgâh kurulur ve sen bir oyun seçersin. Bu bir seçenek değildir. Bu bir birçok cevaplı sorulu oyun tezgâhlarıdır...”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD