BÖLÜM 31- GERİ DÖNEN GÖLGE

1031 Words
Karanlığın içinden çıkan adamın yüzü, sığınaktaki loş ışıkla birleşince Cem’in kalbi yerinden fırlayacak gibi oldu. Bir an nefes almayı unuttu. Gözlerinin önünde, yıllar önce gömdüğü bir hatıra canlanmış gibiydi. “Bu... imkânsız,” dedi Kerem, fısıltıya yakın bir sesle. “Onu biz… mezarına koyduk.” Adamın dudakları titredi. Yarı yanık yüzünün bir tarafı kasılıyordu. “Mezarlar bazen yanlış kişileri saklar,” dedi, sesi sanki yılların küllerinden yükseliyordu. Cem, elindeki silahı indirip indirmemek arasında kaldı. “Sen... nasıl yaşıyorsun? Saldırıda öldüğün söylendi.” Adam gülümsedi — acı bir gülümsemeydi bu. “Ölmedim, Cem. Beni onlar aldı. Sadece bedenimi değil, her şeyimi… kim olduğumu bile unutturacak kadar acı verdiler.” Kerem öne adım attı, şüpheyle baktı. “Ne istiyorsun bizden?” Adamın bakışları Elif’in fular parçasına kaydı. “Sizden değil, ondan… Elif’ten bir şey istiyorlar. Onu neden kaçırdıklarını bilmiyorsunuz, değil mi?” Cem’in parmakları tetiğe gitti. “Ne demek istiyorsun?” Adam başını iki yana salladı. “Buraya kadar gelmenizi istediler. Çünkü Elif sadece bir muhabir değil… o bir tanık.” Cem’in gözleri büyüdü. “Tanık mı?” “Evet. Onlar yıllar önce burada yaptıklarını kimsenin öğrenmesini istemiyor. Elif, yanlış bir dosyaya ulaştı. Senin adını da, operasyonun kodlarını da orada gördü. Şimdi hepsi onun peşinde.” Kerem dişlerini sıktı. “Yani onu susturmak istiyorlar.” “Hayır,” dedi adam, gözlerini Cem’in gözlerine dikerek. “Onu kullanmak istiyorlar.” Cem sessiz kaldı. Kalbinin atışları kulaklarında yankılanıyordu. Elif… tüm bunların içinde bir piyon mu olmuştu? Yoksa başka biri mi onu korumak için yönlendirmişti? Bir an sonra dışarıdan bir patlama sesi geldi. Yer sarsıldı. Sığınağın duvarlarından tozlar dökülmeye başladı. Kerem hemen telsizine uzandı ama cızırtıdan başka bir şey gelmedi. “Bağlantı yine gitti!” Cem’in bakışları adamdaydı. “O patlamayı kim yaptı?” Adam gözlerini yere indirdi. “Onlar… bizi izliyorlar. Sığınak uzun süredir aktif. Buraya girmenizi istediler. Çünkü şimdi… artık geri dönemezsiniz.” Cem bir adım attı, silahını kaldırdı. “Elif nerede?” Adam cevap vermeden önce başını kaldırdı, gözlerinde bir şey belirdi — pişmanlık mıydı, korku mu? “Onu göreceksin Cem. Ama hazırlıklı ol. Çünkü o artık senin hatırladığın Elif değil.” O anda, sığınağın arka kapısından bir ışık huzmesi geçti. Cem başını çevirdiğinde duvarın bir kısmı açıldı; gizli bir geçit görünmüştü. Adam sessizce geri çekildi. “Yol orada. Ama unutma… her adımda geçmişinle yüzleşeceksin.” Kerem öne çıktı. “Komutanım, bu tuzak gibi görünüyor.” Cem sessizce başını salladı. “Biliyorum. Ama Elif oradaysa, gitmemek daha büyük hata olur.” Kerem itiraz edecek oldu, ama Cem’in gözlerindeki kararlılığı görünce sustu. Birlikte geçide yöneldiler. Arkalarından gelen adamsa, karanlığın içinde kayboldu. Geçit dar ve nemliydi. Zeminde ayak sesleri yankılanıyor, duvarlardan su damlıyordu. Cem el fenerini öne tuttu, Kerem sessizce onu izliyordu. Birkaç metre ilerlediklerinde, tünelin sonundaki kapıdan hafif bir ışık sızıyordu. “Hazır mısın?” diye sordu Cem. Kerem başını salladı. “Sen nereye, ben oraya komutanım.” Cem elini kapıya uzattı. Kapı gıcırdayarak açıldığında, gözleri karanlıkta bir gölgeyle buluştu. Elif… yerdeydi. Ellerinde zincir izleri, alnında kurumuş bir kan lekesi vardı. Ama bilincini yitirmemişti; Cem’i görünce gözleri doldu. “Cem…” diye fısıldadı, sesi titrek ama canlıydı. Cem hemen yanına koştu, onu kollarına aldı. “İyisin… buradayım artık.” Elif, başını kaldırıp kulağına eğildi. “Buradan çıkmamız lazım. Ama… sadece biz değiliz.” O an, arkalarındaki duvardan bir gölge belirdi. Ve o gölge, Cem’in ses tonuyla konuştu: > “Onu bırak, Cem. O artık onlardan biri.” Cem birkaç saniye boyunca nefes alamadı. Gözlerinin önünde duran şey, bir insan olamayacak kadar tuhaftı. Aynı ses, aynı yüz, aynı yaralar... hatta boynundaki eski yara izi bile birebir aynıydı. “Bu ne saçmalık?” diye fısıldadı Kerem, tetiğe dokunurken. Ama öteki Cem, karanlıktan yavaşça öne çıktı. Adımlarını, gerçek Cem’in adımlarına kusursuz bir şekilde uydurmuş gibiydi. “Beni vuramazsın,” dedi sahte Cem, alaycı bir ses tonuyla. “Çünkü o zaman kendini öldürmüş olacaksın.” Elif, titreyen elleriyle Cem’in koluna sarıldı. “O… o sensin Cem. Ama nasıl…” Sözleri tamamlanamadı. Gözleri korkudan büyümüştü. Gerçek Cem, silahını kaldırdı. “Sen kimsin?!” “Ben sensin,” dedi öteki. “Ama senin susturduğun, bastırdığın tarafınım. Onların seni dönüştürdüğü şeyi unuttun sanıyorsun, ama hayır... hâlâ içindeyim.” Cem bir adım geri çekildi. Kalbinde garip bir baskı hissetti, sanki yıllar önce gömdüğü bir acı yeniden kabarıyordu. Kerem araya girmek istedi, “Komutanım, bu bir oyun olabilir. Hologram ya da genetik bir kopya—” “Hayır,” dedi sahte Cem. “Ben onun vicdanıyım.” Kelimeleri duvarda yankılandıkça, sığınak daha da karanlıklaştı. Cem gözlerini kapadı, zihninde yankılanan sesler artmaya başladı. Çocukken duyduğu çığlıklar, ilk görevinin kan kokusu, emri olmadan öldürülen masumların görüntüsü... Hepsi birden geri dönüyordu. Elif’in sesi araya girdi, çaresizce. “Cem, ona inanma. Sen o değilsin!” Ama sahte Cem, Elif’e yaklaştı. “Elif, senin ona âşık olduğunu biliyorum. Ama bilmediğin şey şu: Senin hayatın onun elleriyle çizildi. O seni korumadı, kullandı. Çünkü seni izleyen raporları o onayladı.” Elif’in yüzü bembeyaz kesildi. “Ne… ne diyorsun sen?” Kerem öfkeyle tetiğe bastı ama kurşun hedefe ulaşmadan havada dağıldı, sanki bir sis perdesine çarpmış gibi. “Gerçek mi, Cem?” diye sordu Elif, gözyaşları içinde. “Bu doğru mu?” Cem cevap veremedi. Boğazında bir düğüm oluştu. O gece, o raporu imzaladığı an gözlerinin önüne geldi. Emir yukarıdan gelmişti; Elif’in ismi o dosyada geçiyordu… ama o sadece görevini yapmıştı. Sahte Cem gülümsedi, bu kez daha yakın bir ses tonuyla konuştu: “İşte gerçek sensin. Her şeyi bildiği halde susan, korumaya çalışırken mahveden adam.” Cem silahı titreyen eliyle kaldırdı. “Yeter…” Ama parmağı tetiğe gitmiyordu. Çünkü neye ateş edeceğini bilmiyordu. O an, tünelin sonundaki lambalar birer birer patladı. Ortalık karanlığa gömüldü. Ve o karanlıkta, Elif’in sesi yankılandı: “Cem… gözlerini aç. O seni ele geçirmek istiyor!” Cem başını kaldırdığında, sahte Cem’in yüzü artık insana benzemiyordu. Gözleri simsiyah, sesi yankılıydı. “Ben seni yok etmeye değil, tamamlamaya geldim.” Son sözleriyle birlikte duvardaki gölge, Cem’in üzerine doğru aktı. Sanki karanlık bir ayna kırılmış ve içinden çıkan şey onu yutmak istiyordu. Cem gözlerini sımsıkı kapadı, zihninde tek bir cümle yankılandı: > “Gerçekle yüzleşmezsen, geçmişin seni yutar.” Elif çığlık attı, Kerem Cem’e ulaşmak için koştu ama bir anda yer sarsıldı. Sığınak çöküyordu. Ve karanlık her şeyi içine çekti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD