BÖLÜM 36- SESSİZ EMİR

1255 Words
Gecenin sessizliği, kışla duvarlarının arasına sıkışmış nefesler gibi ağırdı. Soğuk hava, Elif’in yüzünü keserken gözleri karanlığa alışmaya başlamıştı. Cem birkaç adım ötesinde, telsizden gelen uğultulara kulak kesilmiş, sessizce emir bekliyordu. İkisi de saatlerdir aynı noktadaydı — bir binanın gölgesinde, görünmeyen bir düşmanı bekler gibiydiler. “Bu kadar sessizlik iyiye işaret değil,” diye fısıldadı Elif, elini silahının kabzasına götürerek. Cem başını kaldırmadan yanıtladı: “Komuta merkezinden yeni bilgi geldi. Hedef, sınır hattına doğru ilerliyor. Ama yalnız değilmiş.” Elif kaşlarını çattı. “Yalnız değil mi? Kimle?” Cem’in yüzündeki ifade değişti. “Bizden biriyle.” Sözcük, havada keskin bir bıçak gibi yankılandı. Elif bir an nefesini tuttu, sonra hızla doğruldu. “Yani içeride bir sızıntı mı var?” Cem’in bakışları buz gibiydi. “Emir, onu yakalamak. Kim olduğunu söylemediler ama… Elif, bu kez işin içinde sen varsın. Senin dosyana erişmiş.” Elif’in kalbi hızla atmaya başladı. Karanlıkta, sanki her taşın altından geçmişi çıkacak gibiydi. “Yani hedef… beni mi istiyor?” Cem sessizce başını salladı. “Evet. Ama bu sefer oyunu biz kuracağız.” Elif silahını omzuna astı, gözleri kararlılıkla parladı. “Öyleyse başlasın.” Rüzgar, uzaklardan gelen helikopter sesini taşıdı. Gökyüzü, gri bir fırtınanın habercisiydi. Bu gece, sadece emirlerin değil — kaderlerin de yeniden yazılacağı geceydi. Cem’in sesi telsizden kesik kesik yankılandı: “Ekip 3, kuzey hattından yaklaşın. Görsel teması sağlayın ama ateş izni yok.” Elif, başını kaldırıp gri gökyüzüne baktı. Yağmur, ince damlalar hâlinde inmeye başlamıştı. Her damla, üzerindeki gerilimi biraz daha bastırıyor gibiydi ama kalbi hâlâ aynı hızla çarpıyordu. “Cem,” dedi sessiz ama kararlı bir sesle, “eğer o kişi gerçekten içeriden biriyse, neden hâlâ kimliğini açıklamıyorlar? Bir şey gizleniyor.” Cem ona kısa bir bakış attı. “Komutanlık da emin değil. Ama bir şey net: bu iş, sadece bir görev değil. Sanki biri bizi bilerek oyuna çekiyor.” Elif’in parmakları silahın kabzasında sıkılaştı. “Yani bizi yem olarak mı kullanıyorlar?” Cem bir an sustu. Telsizden gelen parazit sesi arasında yalnızca kalp atışlarının yankısı vardı. “Belki de,” dedi sonunda, “ama biz de kolay lokma değiliz.” Birden, uzaktan gelen bir patlama sesi geceyi yardı. Ardından çığlıklar, koşuşturmalar, telsizlerde karışık sesler… Elif ve Cem refleksle çömeldiler. “Bu kuzey hattı!” diye bağırdı Elif, telsizi eline alarak. “Ekip 3 cevap verin! Ne oluyor orada?” Sadece statik uğultu... sonra bir ses, fısıltı kadar zayıf ama içlerini donduracak kadar tanıdık bir ses geldi: “Geç kaldınız...” Elif’in kanı çekildi. Ses, netti — aylar önce öldüğü söylenen eski tim arkadaşının sesiydi. Cem, onun yüzüne baktı. “Elif... o kimdi?” Elif’in dudakları titredi. “Eğer oysa... o zaman bu operasyon çoktan bitmiş demektir.” Yağmur hızlandı, gökyüzü tamamen karardı. Karanlığın içinde bir gölge hareket etti, onları izliyordu. Ve bu kez, hedef değil; avcı onlardı. Elif, Cem’in elindeki haritaya bakarken yağmurun sesi neredeyse fısıltıya dönüşmüştü. Toprak, botlarının altında çamura dönüşüyor; gri gökyüzü sanki yaklaşan bir fırtınayı değil, daha büyük bir çatışmayı haber veriyordu. Cem haritayı katlayıp cebine koydu. “Bu kadar yeter, geri dönüyoruz,” dedi ama sesi sert olduğu kadar endişeliydi. Elif ona yaklaştı, gözlerini kaldırıp baktı. “Bir şey mi saklıyorsun benden?” Cem bir an durdu. O bakıştan kaçamadı. “Bu bölgede bir sızma raporu geldi,” dedi sonunda. “Ama detayları gizli. Sadece şunu bil: içeride bir köstebek olabilir.” Elif’in kaşları çatıldı. “Yani bizden biri mi?” “Evet. Ve komutanlık bunu senden özellikle gizlememi istedi.” Bir sessizlik çöktü aralarına. Yağmurun sesi, uzaktan gelen motor uğultusuyla karıştı. Elif bir adım attı, Cem’in önünde durdu. “Artık sadece asker değilim Cem. Bu hikâyenin ortasındayım. Eğer bana güvenmiyorsan—” Cem birden onun bileğini tuttu, sert ama titrek bir sesle fısıldadı: “Sana güvenmiyorum değil, seni kaybetmekten korkuyorum.” Elif’in kalbi bir anlığına yerinden sökülecekmiş gibi oldu. O an, çevredeki bütün sesler sustu. Yağmurun altında yalnızca ikisi vardı — bir savaşın ortasında, kalplerini saklamaya çalışan iki asker. Ama o yakınlık, birden gelen silah sesiyle bozuldu. Kurşun, Cem’in hemen yanındaki ağaca saplandı. İkisi de refleksle yere yattı. Cem silahını çekti, Elif etrafı taradı. “Demek sızma raporu doğruymuş,” dedi Cem dişlerini sıkarak. “Ve bizi buldular.” Sislerin arasından iki karanlık siluet belirdi. Cem ateş etmeye yeltendi ama Elif onun kolunu tuttu. “Dur! Onlar bizim üniformamızı giyiyorlar!” Cem kısa bir an tereddüt etti. “O zaman...” dedi kısık bir sesle, “içimizdeki düşman artık sahada.” Elif’in bakışları kararlıydı, ama kalbinin derininde bir şey biliyordu: Bu sadece bir operasyon değildi artık. Bu, kalplerini korumakla vatanlarını savunmak arasında ince bir çizgide kalacakları bir savaştı. Elif ve Cem, ateş hattından sürünerek uzaklaştılar. Yağmur hızlanmış, toprağı kaygan bir bataklığa çevirmişti. Her kurşun sesi, gecenin içinde yankılanıyor, ama kimsenin kime ateş ettiğini anlamak mümkün olmuyordu. Cem, yakınlardaki bir kayanın arkasına sığınarak nefes aldı. “Elif! Şuraya, çabuk!” diye fısıldadı. Elif hemen yanına süründü, sırtını kayaya dayadı. İkisinin de yüzü çamur içinde kalmıştı, nefesleri birbirine karışıyordu. “Onlar kimdi?” diye sordu Elif. Cem gözlerini kısmış, yağmurun arasından görüş açısını yakalamaya çalışıyordu. “Bilmiyorum. Ama içimizden biri yönlendirmiş olmalı. Aksi halde bu kadar hızlı yerimizi bulamazlardı.” Elif sessiz kaldı. Düşünceleri karışmıştı. Gözleri Cem’in yüzüne kaydı; alnında terle karışan yağmur damlaları, yorgun ama kararlı bakışları… “Cem, buradan çıkmamız gerek. Onlar sayı olarak bizden fazla olabilir.” Cem başını eğdi, cebinden küçük bir harita parçası çıkardı. “Yakında eski bir mühimmat deposu olmalı. Haritada işaretli değil ama eskiden kullanılıyordu. Eğer hâlâ ayaktaysa orada saklanabiliriz.” Elif, “Yani plan bu mu?” dedi alayla. “Ya depo çoktan düşmüşse?” Cem dudaklarını büzdü, kısa bir tebessümle cevap verdi. “O zaman doğaçlama yaparız, senin sevdiğin gibi.” Elif istemsizce gülümsedi ama gülüşü kısa sürdü. Çünkü bir sonraki saniyede kulaklarının dibinde bir mermi patladı. İkisi de refleksle yere atladı. Cem, Elif’in başını bastırarak “Sessiz ol,” diye fısıldadı. Uzakta bir ses yankılandı — tanıdık bir ses. “Teslim olun! Kaçış yok artık!” Elif’in kalbi dondu. O sesi tanıyordu. Kampa geri dönmeden önce güvenliği sağlayan timden biriydi: Serdar. Cem’in bakışları Elif’inkine kilitlendi. “Onu tanıyor musun?” “Evet…” dedi Elif yutkunarak. “Ama... o bizimleydi. O bizim adamımızdı.” Cem’in yüzü gerildi. “Demek ki köstebek oymuş.” Silah sesleri yeniden başladı. Cem, Elif’in elinden tuttu. “Koş!” İkisi de yağmurun altında, vadinin aşağısına doğru daldılar. Kalpleri göğüslerinden fırlayacak gibiydi. Yağmur, çamur, nefes... hepsi birbirine karışmıştı. Bir süre sonra nefes nefese, harap olmuş bir binanın girişine vardılar. Kapı neredeyse yerinden sökülmüştü. Cem omzuyla itti, içeri girdiler. İçerisi loştu, yalnızca duvardan sızan ay ışığı vardı. Elif sırtını duvara yasladı, titreyen ellerini sakinleştirmeye çalıştı. Cem sessizce çevreyi kontrol etti, ardından cebinden bir el feneri çıkarıp yakaladı. “Burası güvenli gibi… ama fazla kalamayız.” Elif başını kaldırdı. “Serdar’ı ne yapacağız?” Cem gözlerini karanlığa dikti. “O artık bir düşman. Ve eğer haklıysam… bu iş sadece bir ihanetten ibaret değil.” Elif anlamadı. “Ne demek istiyorsun?” Cem bir adım yaklaştı. Fenerin ışığı gözlerinin içine vurdu. “Bu operasyonun içinde gizli bir kod var, Elif. ‘Sığınak Dosyası.’ Eğer Serdar onun peşindeyse, bu sadece bir kampın düşmesiyle bitmez. Bu... bütün cepheyi değiştirir.” Elif’in göz bebekleri büyüdü. “Yani bu savaş—” “Henüz başlamadı,” dedi Cem, sesi kısık ve kararlıydı. O an, dışarıda gök gürledi. Yağmur, çatıdan ağır ağır süzülürken içerideki sessizlikte sadece kalplerinin sesi yankılandı. Elif, onun yüzüne baktı. “Ne olursa olsun birlikteyiz, değil mi?” Cem, elini onun eline koydu. “Artık öyle olmalı. Çünkü birimiz düşerse, diğeri de çoktan savaşta kaybolmuş demektir.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD