Telefonumu elime aldım.
Saat gece yarısını çoktan geçmişti.
Ve anladığım kadarıyla misafirimiz… yatılıydı.
Kapı hafif bir gıcırtıyla açıldı.
Taylan girdi.
İlk defa.
Kapıya dönmeden, arkasından sessizce kapattı. Bana bakmıyordu.
“Küçük hanım kıskanmış…” dedi.
Sesi ne sertti ne de yumuşak.
Ama içinde garip bir sakinlik, hatta belli belirsiz bir şefkat vardı.
Üzerindeki gömleği çıkardı. Dolaptan bir pijama üstü alıp giydi.
Arkamı döndüm.
Görmüyordum ama seslerden ne yaptığını anlayabiliyordum.
Pantolonunu çıkarıp pijamasını giymişti.
Yatağa yavaşça oturdu.
Sonra uzandı…
Bir kolunu bana doğru uzatıp beni kendine çekti.
Nefesimi tuttum.
Kalbim göğsümden çıkacak gibiydi.
Kokusu…
Hâlâ aynıydı.
Tam o anda kapı tekrar açıldı.
“Taylan?”
O kızdı.
Kapı, benim yattığım tarafa dönüktü. Onu net bir şekilde görebiliyordum.
Önce bana baktı.
Yüzü anında buruştu.
Sonra Taylan’a döndü.
Gözlerinin içi parladı.
“Buradaymışsın…” dedi, sesi gereğinden fazla yumuşaktı.
Taylan kolunu çekmedi. Aksine, beni biraz daha kendine yaklaştırdı.
Sesi bu kez netti.
“Yanlış odaya geldin.”
Kız bir an dondu.
“Ben… konuşmak istemiştim.” dedi.
Taylan başını bile çevirmedi.
“Yarın konuşuruz.”
Kızın bakışları bana tekrar kaydı.
Bu sefer içinde gizleyemediği bir öfke vardı.
“Rahatsız ettiysem…” dedi dişlerinin arasından.
Kapıyı sertçe kapatıp çıktı.
O an Taylan nihayet konuştu.
“Kimsenin seni rahatsız etmesine izin vermem.”
Sesim zor çıktı.
“Ben… kıskanmadım.”
Hafifçe güldü.
“Biliyorum.”
Bir an sessizlik oldu.
Sonra çok alçak bir sesle, sanki sadece ben duyayım diye konuştu:
“Benim eşimsin, Alya.”
Kalbim sıkıştı.
“Ve bu evde…”
“Benimsin.”
O kelime içime çarpıp kaldı.
Ne cevap verebildim…
Ne de nefesimi tamamen geri alabildim.
Taylan’ın kolu hâlâ belimdeydi.
Uyuyup uyumadığını bilmiyordum ama nefesinin ritmi yavaşlamıştı.
Benim gözlerimse bir türlü kapanmıyordu.
Bir süre sonra fısıltıyla konuştum.
“O kızın adı neydi?”
Taylan’ın sesi uykulu ama net geldi.
“Aylin.”
İçimden geçirdim ismini.
Aylin.
Sessizlik tekrar çöktü.
Ne gece devam etti ne de konuşma.
Sadece… sabah oldu.
***
Gözlerimi açtığımda güneş perde aralığından içeri sızıyordu.
Yanım boştu.
Taylan çoktan kalkmıştı.
Yatakta bir süre oturup etrafa baktım.
Dün geceden kalan o garip his hâlâ içimdeydi.
Ne tam huzur… ne tam korku.
Hazırlanıp aşağı indim.
Konağın içi alışılmadık şekilde kalabalıktı.
Fısıldaşmalar…
Bakışlar…
Bir şey olmuştu.
Arka bahçeye çıktığımda Sultan ana, Meliha ana ve birkaç kadın oturuyordu.
Aylin de oradaydı.
Beni gördüğü an sesi yükseldi.
“İşte!”
Herkes bir anda bana döndü.
Sultan ana kaşlarını çattı.
“Ne oluyor Aylin?”
Aylin ayağa kalktı. Gözleri dolu doluydu ama sesi titremiyordu.
Bu… gerçek bir ağlama değildi.
“Gece…” dedi, duraksadı.
“Gece Alya beni Taylan’ın odasına çağırdı.”
Kanım çekildi.
“Ne?” dedim istemsizce.
Aylin devam etti, sesi daha da yükseldi.
“Beni aşağılayıcı şeyler söyledi.
‘Bu eve misafir olarak geldin, haddini bil’ dedi.
Sonra da… Taylan’la aramızda bir şey varmış gibi ima etti.”
Bir anda herkes konuşmaya başladı.
“Olur mu öyle şey?”
“Yazık kızcağıza…”
“Yeni gelin ama…”
Sultan ana elini kaldırdı.
“Yeter!”
Sonra bana döndü.
“Alya,” dedi sert ama ölçülü bir sesle.
“Doğru mu bu?”
Boğazım düğümlendi ama başımı dik tuttum.
“Hayır.”
Tek kelime.
“Ben gece odadan çıkmadım.
Kimseyi çağırmadım.
Kimseye de böyle bir şey söylemedim.”
Aylin alaycı bir gülümseme takındı.
“Tabii inkâr edeceksin.”
Tam o anda arkamdan bir ses geldi.
“İnkâr edilecek bir şey yok.”
Taylan’dı.
Herkes ona döndü.
Yanıma geldi.
Yanımda durdu.
“Gece boyunca Alya yanımdan ayrılmadı.” dedi net bir sesle.
“Odadan çıkan biri olduysa, o Alya değildi.”
Aylin’in yüzü bir an bembeyaz oldu.
“Ben…” dedi.
“Yanlış anlamış olabilirim ama—”
Taylan sözünü kesti.
“Hayır.”
“Yanlış anlamadın. İftira attın.”
O an herkes sustu.
Taylan bana baktı.
Sonra kalabalığa döndü.
“Alya benim eşim.”
“Ve kimse ona iftira atamaz.”
Kalbim hızlandı.
İlk defa…
Gerçekten yanımda durduğunu hissettim.
Aylin’in dudakları titredi.
Sultan ana ağır ağır ayağa kalktı.
“Bu konu burada kapanmıştır.” dedi.
“Ve bir daha bu evde gelinime laf uzatan olursa…”
Sözünü tamamlamadı.
Gerek de yoktu.
Herkes anlamıştı.
Ben ise Taylan’a baktım.
Gece sorduğum ismi artık asla unutmayacaktım.
Aylin.
Sultan ana konuşmasını bitirdiğinde ortam hâlâ sessizdi.
Kimse nefes almaya bile cesaret edemiyordu.
Ben olduğum yerde kalakalmıştım.
Tam o anda Taylan yavaşça arkamdan yaklaştı.
Ne yaptığını fark ettiğimde artık çok geçti.
Kollarını belime doladı.
Nefesim kesildi.
Bahçedeki herkes —Sultan ana, Meliha ana, kadınlar, Aylin— hepsi aynı anda bize bakıyordu.
Kalbim göğsümden çıkacak gibiydi.
Taylan beni kendine doğru çekti.
Sanki bu kalabalıkta yalnızca ikimiz varmışız gibi…
Yanağıma kısa, ama net bir buse kondurdu.
Ne aceleydi ne de gösteriş.
Ama herkesin anlayacağı kadar sahiplenen bir hareketti.
Sonra hiçbir şey söylemeden beni bıraktı.
Arkasına bile bakmadı.
İçeriye girdi. Ağır adımlarla merdivenlere yöneldi ve yukarı çıktı.
Bahçede uğultu başladı.
“Vay…”
“Demek böyle…”
“Gördün mü?”
Ben hâlâ olduğum yerde duruyordum.
Yanağım yanıyordu.
Aylin’in yüzüne baktım.
Gözleri dolmuştu ama bu sefer ağlayamıyordu.
Çünkü herkes gerçeği görmüştü.
Sultan ana bana yaklaştı.
Sesini alçalttı.
“İçeri geç kızım.” dedi.
“Bırak şimdi onlar konuşsun.”
Başımı salladım.
Ama merdivenlere yönelirken tek bir şeyi biliyordum.
Bu evde artık yalnız değildim.
Ve Taylan…
Beni ilk kez herkesin önünde seçmişti.